• aşağıdaki tavsiyelerin işe yarayabileceği görüşme.

    altın kural: bi arkadaşın ya da yakınınla, bol bol prova yapmayı sakın ihmal etme.

    tell me about yourself

    diyebilirler

    bu sorunun cevabını, şimdiden otur kağıt kalem al eline ve yaz. en az bi sayfa yaz. düşüne düşüne yaz. 5 dakkada şipşak yazma.

    yazdığın laflarda ingilizce usage hatası olmasın. emin olmadığın lafları gugılla. ya da bi amarigalıya sor.

    tell me about yourself sorusuna,

    heyecannamadan, lafı dolandırmadan, aaa, ıııı demeden, tane tane ve kelimeleri tam mânâsıyla telaffuz ederek, yani ağızda yuvarlamadan ve önceden yazmış olduklarından aklında kalan cümlelerle cevap ver.

    önceden yazmış olduklarını ezberlemene gerek yok. düşüne düşüne yazmış olacağın için, o sırada aklına gelir zaten. %100 mükemmel olması gerekmiyor ama bâriz hatalar yapma. çuvallama.

    iletişimde bir kural var: ne söylediğin %40 etkili, nasıl söylediğin %60 etkili.

    bir lafı küfreder gibi söylüyosan ama lafın içeriği küfür değilse bile, o laf küfür etkisi yaratıyor karşı tarafta.

    dolayısıyla, kendine güvenen bir ses tonu çok önemli. aynanın karşısında, o yazıdığın cümleleri yüksek sesle oku. arada bir aynaya da bak. neden ayna? çünkü konuşurken, hafif gülümsemen gerekiyo ki heyecan, korku kalmasın.

    ses tonu çok önemli. biyere kaydet o cümleleri nasıl söylediğini. tekrar tekrar dinle. bak bakalım, kendine yeterince güvenen bir şekilde konuşabiliyo musun?

    şunu kafana yaz bi kere: sen herife ya da karıya, şu dünyada, kimsenin senden daha iyi bilmediği bişeyi annatıyosun. yani neyi annatıyosun? seni, kendini annatıyosun. dolayısıyla, şu dünyada kimse senden daha uzman değil bu konuda. o uzmanlığının verdiği bir kendine güven olsun. bu kendine güven eğreti durmasın üstünde. harbiden güven kendine.

    kendine güvenerek konuşmak, hem telefonda hem yüz yüze mülakatta, malın %50'sini götürür bi kere. kendine çok güvenen ama asla ukalâ olmayan bi şekilde konuşuyosan, çok çok olumlu bi puan alırsın.

    mülakattan 1 saat önce karnını güzelce doyurmuş ol. yemekten kalkar ve yarım saat sonra görüşmeye başlarsan ve geğirme ihtiyacı hissedersen, ne bok yiycen? yutkuna yutkuna bi hâl olursun. ayrıca kafan çok iyi çalışmalı ki, sorulabilecek ultra-ters soruları güzel cevaplayabilesin.

    bu insanlar bana ne sorabilirler diye hayâl kur. sen mülakatçı olsaydın, senin gibi bi adaya neler sorardın? hayâlinde bunu canlandır ve o hayâli sorulara da cevaplar yaz. kağıt kalem al ve yaz. sikindirik cevaplar olmasın bunlar. düşüne düşüne, ağır ağır yazdığın cevaplar olsun. güzel cevaplar olsun. içi dolu olsun. bullshit yapma. bi anlamı olsun.

    mülakattan yarım saat önce, beynini uyaran ne varsa, çay ya da kahve, onu iç. şekersiz olsun ama. mülakat olacak günün sabah kahvaltısında şekerli şeyler yeme. reçel, bal, meyve suyu filan gibi şeyler. etrafta eczane varsa, omega-3 takviyeleri al sabah onlardan iç. genel olarak omega-3 takviyeleri bütün hayatın boyunca iyi.

    genel olarak meraklarını, bu hayatta ne yapmak istediğini, gönüllü bi aktiviten varsa onu, bundan 5 sene sonra ve 10 sene sonra kendini nerede, ne yapıyorken görmek istediğini uzun uzun düşün ve uzun uzun yaz. o yazıyı yazarken, kafanı buna zorlaman, tabii ki ingilizce düşünerek zorlaman, mülakat sırasında çok çok ama çok işine yarayacak!

    sevdiğin ders neydi diye sorabilir. sebebini sorabilir. hayatında bir işte çalışmışlığın varsa, yani bu yaz stajı olabilir, geçici bişey olabilir, onlara dair sorular sorabilir. neydi, nası bi ortamdı, neler yaptın?

    amarigada, en önemli şey, tecrübe ve achievement'tır. şimdiye kadar ne accomplish etmiş olduğunla çok ilgilenirler.

    mesela, en yaygın sorulardan biri, bana zor bir durum anlat ve o zor durumdan nasıl çıktığını anlat olabilir.
    mutlaka hayatında böyle bişey yaşamışsındır ve mutlaka kafayı çalıştırarak o zor durumdan kurtulmuşsundur.

    onu hatırla ve güzelce elabore ederek anlat.

    güzel laflar bul, güzel laflar öğren ve o laflarla ifade et kendini. mesela idiomlar. ama nasıl kullanıldıklarından, %100 emin olman lâzım. cuk oturacak deyimler kullanman lâzım.

    mesela, sadece amarigalılara has deyimler var.

    figure out
    get back to you
    right off the bat

    filan gibi onlarca, yüzlerce deyim var. bunlardan bir kaçını ustalıkla kullan.

    senin ne kadar kararlı olduğunu ölçmek isteyebilir.

    mesela walking extra mile diye bi laf var. tam doğrusuna ve nasıl kullanıldığına gugıldan bak.

    determined diye bi laf var. kararlı demek biliyosun. o konuda bişeyler oku. caseler oku. determined olmak önemli.

    mülakattan önceki gün güzelce dinlen. uykunu güzelce almış ol. odan havasız olmasın. güzelce havalandırılmış bir odada uyu. duşunu almış ol. rahatsız bir gün geçirme. erken yat ve erken kalk. mesela mülakat sabah saat 9'daysa, 7:30'da kalkma. daha erken kalk, duşunu al.
  • almanca ögretmeni olarak basvurdugum okulun gerceklestirdigi olay.

    cok sasirdim, acaba hem almanca hem de ingilizce ögretmeni olarak mi düsündüler, cifte maas falan. ahah.
    neyse iyi kötü atlattim bir sekilde. o son 5 tane if iceren cümleyi söylemesem iyi olurdu ama. bir de mülakat 1 saate yakin sürmeseydi keske. bir de bir okul mülakatinda da güclü ve zayif noktalarimi soracaklarini düsünmüs olsaydim keske.

    ingilizce ögretmeni olarak basvursaydim cince yaparlardi herhalde mülakati...
  • akıcı ingilizcesi olmayanlar, günlük hayatında ingilizce konuşmayanlar için kurumsal işkencedir efenim, hele bir de habersizse. [yani önceden haber verin ki atleti çekip ayna karşısında robert de niro olalım ''ar yu tolkin tu me?'' diyelim.]

    aşağıdaki mağdurun örnek fiyaskosunu inceleyebilir, aynısını yaşamamak için fularınızı takıp pratiğe başlayabilirsiniz:

    sabah saatin 9'u, henüz kargalar brunchını bile yapmamış, ''gelin cv doldurun'' diyen şirkete koşturmuşum, günün ilk üç kahvesini içmediğimden otomatik pilotta çalışıyorum; beynimde sineklerin uçuşması dışında herhangi bir aktivite mevcut değil.
    cv doldurdum, gitmeye hazırlanıyorum önüme çeviri metni koydular, türkçeden ingilizceye ingilizceden türkçeye. normal şartlarda hadi neyse de, henüz içinden çıkamadığım beyin felcinden mütevellit ''gerçekleştirmek'' fiilinin ingilizcesini 10 dakika düşünmeyeydim iyiydi. neyse zaten süre de 15 dakikaydı karaladım kalanı da, tam gitmeye hazırlanıyodum ki mülakat dediler. e hadi ona da tamam. bir de kadın ''let's continue in english'' diyince sıçtığıma dair belge, kaşeli halde gözlerimin önüne geldi.

    malumunuz daha ilk soruda, cevap vermek için kelime ararken bi' ıkındım bi' bozardım[soru da öyle konjonktüre dair kompleks bir soru değildi bu arada, altı üstü kendimden bahsedecektim] kemler kümler öhömler derken yer yarılsa da içine girsem denilen anlara en mükemmelinden bir örnek oluşturdum oracıkta. baktım kadın meraklı gözlerle cevap bekliyor hala, bu işkenceye daha fazla devam etmemek adına dedim: kestik! böyle böyle heyejanlandım bacım bu ilk mülakatım vesaire. içimden de kendime sövüyorum tabii, ingilizce konuşmaya devam ederse masanın altına mı saklansam ölü numarası mı yapsam diye düşünüyorum. kadın türkçe bir şeyler söyledi sonra da umursamadan ingilizce devam etti. o ıkınmamı umursamadan ingilizce devam edince rahatlayıp ben de birkaç kelam edebildim. aksi takdirde benim konuşmamı beklerken oluşan abuk sessizlikte sonsuza kadar hapsolup tehlikeli bir kara delik oluşturabilirdik.

    sonuç?
    -sizi haftaya arıyciiz.

    kesinlikle arayacak, ivit.
  • -what time is it?
    +it is coming to eleven.
    -oh nice!

    (based on a true story)
  • allah kimsenin başına vermesin diyorum, dünyanın en stresli şeylerinden biri hele de telefonda yapılıyorsa.

    bi de şey demiyorlar mı; eveeeet, şimdi isterseniz ingilizce devam edelim mıkmık; do you manage your time well? diye başladı konuya.

    hayır iki türk neden birden ingilizce konuşmaya başlar di mi? fakyuoool.
  • +bu konuştuklarımızın tamamını ingilizce ifade edebilir misiniz?
    -eheem (boku yedik.)
    işi kapabilmek için arapça kökenli kelimeler kullanmıştım efenim bileydim yapmazdım...
  • hasbel kader benim de başımdan geçen mülakat çeşidi.
    önce bi ingilizce metin verip bundaki yazım yanlışları, imla küçük/büyük harf bulunuz dediler. onu geçince sıra yüz yüze görüşme aşamasına geldi. iki tane "manager asistant" hatun tam muhabbetin ortasında lets speak english demek suretiyle mevzuya giriverdi.
    "bize geçmiş iş deneyiminizden bahsedin biraz" dediklerinde aslında geçmiş iş deneyimim onların zerre kadar s2kinde değildi. nasıl ingilizce konuşuyorum onu görmek istediler. yoksa ellerindeki navarro7-resume isimli kağıtta yazıyo geçmiş iş deneyimi. konuştuk tabi allah ne verdiyse. espiri bile yaptım ingilizceye hakim amosfer yaratmak için. bakalım.
  • yarın polonya'daki ıbm merkeziyle yapacağım görüşmedir. az biraz hazırlandık, tavsiyelere uyduk ama hayırlısı bakalım.

    edit: görüşmenin iyi geçtiğini düşünmeme rağmen, işi alamadık. tam yarım saat teknik konular hakkında (bilişim sektörü) soru sordu adamlar. kolay değilmiş, bunu da anlamış olduk.
  • "fake taxi" videolarından çalışılınabilecek soru-cevap bütünü..
  • şirketlerin aday elemek için tercih ettiği face to face yada aniden telefonda yapılan mülakat türüdür.
hesabın var mı? giriş yap