• olympe de gouges ve arkadaşları, devletin ana hedefinin insan haklarını sağlamak olduğunu, özgürlüklerin, kanunlarla güvence altına alınması gerektiğini söyleyen 1789 fransız yurttaşlık yasasına, kadınların haklarını açıkça korumadığı ve erkek bakış açısına göre düzenlendiği gerekçesi ile, kadın hakları özelinde yeni bir bildirge yayınlamışlardı.

    1791 kadın ve yurttaş hakları bildirgesi diye anılan bildirge "biz, anneler, kız çocukları, kız kardeşler, ulusun temsilcileri, ulusal meclise alınmayı talep ediyoruz. toplumun sefaletinin ve siyasal iktidarların ahlaki bozulmuşluğunun başlıca nedenlerinin, kadınların haklarının tanınmaması, unutulması ya da göz ardı edilmesi olduğunu göz önüne alarak, kadınların doğal, devredilemez ve kutsal haklarını bir bildirgeyle ilân etmeye karar verdik." diye başlamaktadır.
    bildirge'nin 1. maddesinde yer alan "kadın özgür doğar ve erkeklerle haklar bakımından eşittir." cümlesi de bin yıllardır kadınların attığı çığlıkların ifade bulmuş şeklidir ve dünya tarihindeki önemli yerini almıştır.

    hristiyanlığı ve yahudiliği içinde barındıran semitik ibrahimi dinlerinde havva'dan bu yana günahkârdı kadın, baştan çıkarıyordu, cennetten kovulmanın kefaretini ödeyememiş, hiçbir din kadını sevmemişti.
    engizisyon kadınları kedilerle birlikte "cadı" suçlamasıyla yaktıktan sonra, tebaayı yurttaş yaparak dünyayı değiştiren ihtilal, kadını eşit yurttaş yapamıyor, olympe de gouges 1793'te giyotinle idam ediliyordu.
    gouges paris'in concorde meydanına idama giderken şöyle sesleniyordu; "titreyin, çağdaş tiranlar! mezarımın derinliklerinden duyulacak sesim. cesaretim, sizin daha barbar davranmanıza neden oluyor."
    "kadının idam sehpasına çıkma hakkı varsa, kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır." sözü de ona aittir.

    kadınların söz ve oy hakkına sahip olması, yasalar önünde eşit vatandaş olması gibi temel hakları kapsayan kadın hakları uzun süren, meşakkatli, hâlâ tamamlanamamış bir iştir.
    shamsa araweelo somalili kadınlar için mücadele veriyor. ulanda mtamba, malavi'de çocuk evliliğine karşı çıkıyor.. sepideh rashnu iran'da zorunlu başörtüsüne karşı savaşıyor. gözaltındayken işkence görmüş ve morluklarıyla tv'ye çıkmıştı. 2022'de, 22 yaşındaki mahsa amin iran ahlak polisinin gözetiminde ölmüştü. ilk üç kadın bbc'nin 2023'te dünyayı en çok etkileyen kadınlar listesinde..
    bosna gibi savaşlarda kadına yönelik şiddet, tecavüz ve işkence insan hakları aktivistleri sayesinde soruşturuluyor.

    evde eğitim almıştı, virginia woolf .. kadınların onlara dayatılan görevleri olmasa ve bir odaya sahip olabilseler, başta şair, her şey olabileceklerini ifade etmeye çalışıyor, fırsat eşitliğini kast ediyordu.
    söylediğine göre, shakespeare'in genç yaşta ölen kız kardeşi yakındaki bir mezarlıkta yatıyordu ve dünya onun varlığından bile haberdar değildi.
    "inancım şu ki, tek sözcük yazmadan ölen ve o yol kavşağında gömülü olan bu şair hâlâ yaşıyor. o sizin içinizde, benim içimde ve bulaşıkları yıkayıp, çocukları yatırdıkları için bu gece burada olmayan birçok kadının içinde yaşıyor."
    kadınlar dünyanın her ülkesinde kötü, daha kötü daha da kötü olarak sınıflandırılacak koşullara tâbiydiler. en iyisinde bile okutulmuyor, okullara kabul edilmiyor, iş verilmiyor, mirastan yararlanamıyorlardı.

    batı dünyasının işçi hareketinin en önemli iki aktörü, cânım rosa * ve clara zetkin başlatmıştı kadın mücadelesini, uzun yıllar sonra elde edilen kazanımlar onların sayesinde oldu.
    emekçi kadınlar için verilen bu mücadeleyi feminizm hareketinden ayırmak gerekir.
    ta, 1890'lardan başlıyor, 1916'da, abd'den emma goldman'ı katarak ve gittikçe örgütlenerek, sayısız konferans, yürüyüş ve kongre ile büyüterek sürüyordu, mücadeleleri..

    1. paylaşım savaşı bittikten sonra, alman hükümeti, erkeklerin ekonomide yarattığı boşluğu doldurmak için onların yerini alan ve özellikle clara zetkin ve alexandra kollontai liderliğinde bu savaşa güçlü bir "hayır!" demiş olan kadınlara bir "sus payı" gibi oy hakkı verdi.
    kadınların siyasi ve insan hakları bağlamındaki kazanımları her ülke özelinde farklı gelişmiştir.

    türkiye'de kadınların katıldığı ilk genel seçim 1935 seçimleridir. seçme ve seçilme hakkını 1933 ve 34' te elde etmişlerdi. eğitim hakkı tevhid-i tedrisat'la 1924'te, kadını birey olarak kabul eden medeni hakları 1926'da verilmişti.
    aslında, yasanın değişmesiyle 1930 yerel seçimlerinde meclis üyeliği almışlardı.
    ata'mızın kadınlara haklarını tepeden inme dediğimiz şekilde hediye ettiği bilinir.
    bu topraklarda hiçbir kadın, 1980'lerin ortasına gelip de feminist hareket "annenizi seviyor, karınızı dövüyor musunuz?" sloganıyla sokağa çıkana kadar hakları için sovyetler'de, fransa'da, norveç'te, abd'de olduğu gibi toplanmamış, yürüyüş düzenlememiş, bağırmamış, slogan atmamıştır.
    türkiye'de kadın hakları hareketi feminist hareket ve kürt kadın hareketi ortaya çıktığında bölünmüştür.
    kadınların 10 aralık 1919'da kastamonu'da yaptıkları ilk miting kadın hakları için değildi, anadolu'nun işgaline karşı özgürlük talebiydi.

    bir hakka sahip olmak için emek vermemişseniz, onu taşımak, değerini bilmek güçleşebiliyor. halkların dönüşebilmesinin ve devrim niteliğindeki değişimleri kabul edebilmesinin zorluğu bir yana, yüzyıllardır dokuya girmiş olan tam aksi yapılanmalar içten içe o güzel yeniliği kemiriyor.

    kurtuluş savaşı sırasında anadolu kadını aydın sınıfından değildi, aydın olanı parmakla gösterilebilirdi, osmanlıcayı okuyup yazamazdı, cumhuriyetten, parlamenter rejimden, seçmeden, seçilmeden anlamazdı.
    lakin kocaman bir yüreği vardı ve bir canı, gözünü kırpmadan harcayabileceği..
    iş başa düşmüştü, hiç yüksünmedi, nazlanmadı.

    ...ve kadınlar
    birbirlerinden gizleyerek
    bakıyorlardı ayın altında
    geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
    ve kadınlar
    bizim kadınlarımız..
    şimdi ayın altında
    kağnıların ve hartuçların peşinde
    harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
    aynı yürek ferahlığı,
    aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
    ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
    ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
    ve ayın altında kağnılar
    yürüyordu akşehir üzerinden afyona doğru.. *

    ilk iki fotoğraf daha birkaç yıl önce bir sergi ile gün yüzüne çıktı;

    https://img.piri.net/…55b4549d09524673c0bcd1e1a.jpg

    https://img.piri.net/…0180308_14799588_14799585.jpg

    https://www.malumatfurus.org/…-1912-goc-768x475.jpg

    "sanki hiç yaşanmamış gibi ölen, soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen" diyordu şair...
    değişti mi, nerede, ne ölçüde; cefada eşittir kadın, düzlüğe çıkıldığında haddini bilir, bilmiyorsa bildirilir..
    yüzyıllardır, itile kakıla nerede duracağını öğrenmiştir, kenara çekilen sadık bir hizmetkâr gibi, eğilerek ve elini yana açarak, "buyurunuz" anlamındaki o kabulüyle erkeğe yol verir. son yıllarda bir mucize olmadıysa, istisnaları da dışarıda bırakırsak, bir burjuva kurumu olan ailenin eşit haklar üzerine kurulduğu ve öyle sürdüğü iddiası bir kara komedidir.

    8 mart 1857'de new york'taki bir tekstil fabrikasında eşit işe eşit ücret başta olmak üzere haklarını almak için greve çıkan işçi kadınların içeriye kilitlenmesi ve bu sırada çıkan yangın ve bu yangında alevlerin içinde kalan kadın işçilerin çığlığı, kadınlar günü'nün meşalesini de yaktı, bu yangında 129 kadın işçi yaşamını yitirdi.
    25 mart 1911'de yine abd'de triangle gömlek fabrikasında çıkan yangında ucuz işgücü olan tamamı göçmen ve 23' ü erkek 123 kadın, 146 işçi öldü.

    1910'da danimarka'da toplanan ikinci uluslararası sosyalist kadınlar konferansında clara zetkin, ölen abd'li kadın işçilerin anısına 8 mart'ın "dünya kadınlar günü" olarak anılmasını önerdi.
    ilk anma 1911 yılında oldu. 10 yıl sonra, 1921'de üçüncü uluslararası kadınlar konferansı’nda günün adı "dünya emekçi kadınlar günü" olarak değiştirildi.

    bu gün, unutmamak, unutturmamak için var. her gün her vesile ile aşağılanan, cinsiyetçi saldırılara, nefret söylemine maruz kalan, kadın olduğu için daha fazla sömürülen, alınıp, satılan, öldürülen, adı olmayan kadınlara ses olmak için.
    sadece tarladaki, fabrikadaki değil, bir eli yağda bir eli balda sanılan şık plazaların şık kadınlarının bile bilinmeyen dramı var. tabii, ne sanılıyor, üniversite eğitimi, ma ve doktora yapmış bir kadın olmak o bakışı değiştirebiliyor mu?

    sabır hep kadına yakıştırılır. boyun eğmekle çığlık atmak arasında bir yerde sessizce direnir kadın.
    hem evde, hem işte, hem çocukta; kadın bedeninde sınanır direnç ve insanlık.

    8 mart içi boş hamasi söylemlerle, vur patlasın, çal oynasın kutlanıyor. zetkin'in önerisinde olduğu gibi, bir anma günüdür bu.
    böyle bir güne sahip olmanın önemi, kadın haklarında neredeyiz, ne kadar temsil ediliyoruz, temsil edenler kadınları anlıyor mu, yoksa erkek karakterine, erkek mantalitesine mi sahipler, sorunlara karşı cesur bir tavır ortaya koyabiliyorlar mı, cezalar caydırıcı mı, bunları sorgulama ve kendimizi ifade etme olanağı vermiş olmasındadır.

    çiçekler, cafcaflı sözler ve hediyeler.. öyle ya, kapitalist düzenin kadınlar günü'nden başka ne beklenir! hepsi güzeldir tabii ama yine de ana fikri ihmal etmeyin derim ben; bir kere, bu dünyadan gelip geçen acı çekmiş, bugünler için ölümü, hapsi göze almış ve yok yere ölen kadınların hüznünü duymak gerekir.
    sonra, 2023'te bir kaynağa göre 315 kadının öldürüldüğünü, 248 kadının şüpheli olarak ölü bulunduğunu, hepsinin sevdikleri! tarafından taammüden öldürüldüğünü, kadının umudu istanbul sözleşmesi'nin yürürlükten kaldırıldığını, sizi koruma vaadi verenlerin koruyamadığını göz önünde tutun.
    adlarını bile bilmiyoruz, bilmek için aramak gerekiyor, gündemde değil ve maalesef daha öncekiler gibi, birer istatistik artık..

    bir de kötü yaşam ve düşük ücretle ağır çalışma koşullarının, yetersiz beslenmenin, sosyal güvencesizliğin, doktora, ilaca erişimin zorluğu nedeniyle kaybedilen hayatlar var. kenarda kalmış mahallelerin izbe, metruk evlerinde gözlerden uzak bir hayatta kalma mücadelesinin kahramanları onlar.

    toplumun geleneksel olarak "güçlü" erkek yetiştirme arzusu erkek çocukların duygularını bastırmalarına neden olurken ona, erkek ağlamaz, erkek zayıf olmaz, erkek acımaz gibi insanüstü görevler ve nitelikler yüklüyor. güç, idare ile ilişkilerde, toplumsal hayatın her noktasında ve her katmanında kutsanırken, çocuk her geçen gün aile içinden başlayarak, gücün tüm varyasyonlarını öğrenip değerine vakıf olacak, içselleştirecek. bu, daha çocuk yaşlarda kız arkadaşını ötekileştirmesine, o sırada veya sonraki yıllarda kolaylıkla fiziksel gücünü ispata yöneltebiliyor. şiddet bazen görünür olmaktan da çıkıyor, psikolojik şiddete dönüşebiliyor.
    arkaik değerlerinden kurtulamayan bir toplumda erkekler de kurbandır.
    ebeveyn veya eğitmen artık her kimse bunları görebilenlerin olduğu bir gün gelir de sevmek sahip olmanın yerini alırsa, sağduyu ve vicdan başrole çıkarsa, bir erkek çocuk sınıf arkadaşlarından bir kıza, kalbi kırıldı ve üzgün diye şefkatle sarılıp, teselli edebilirse ve daha önemlisi bu herkesçe olağan bulunursa, o gün umut da olacak..

    yarın 8 mart.. şimdiden kutlu olsun. ama unutmayın, bir gün değil, her gün emekçisiniz.*
  • alev alatlı der ki;
    "sevdikleriyle sevişemediler, seviştiklerini sevemediler."

    yaşadıklarımı, tanık olduklarımı da düşündüğümde hep merak etmişimdir;
    birileri tarafından özel bulunup "seçilmek" birilerini sevmekten daha mı keyifli kadın dünyasında?
    150 yıl daha yaşasam, yine de doğru cevabı bulamam sanırım.

    kadınlar?
    cumhuriyet gazetesinin bulmacasından bile zorlar, evet.
  • birbirlerine erkekleri peşinden koşturmayı, parmağında çevirmeyi öğretiyorlar. ben hayal gücü sanıyordum, gerçekmiş lan.
  • minik bir gif dosyası ile özetlenebilecek cinstir.
  • bu hafta sonu annemin akraba günü vardı. annem, ben ve kızkardeşim evi baştan sona dip/bucak temizledik. kahvaltı şeklinde yaptıkları için, günlerce sanal alemden değişik kahvaltı menüleri araştırdık ve kendi menümüzü oluşturduk. masa, kullanacağımız masa örtüsü, sandalyeler, kap ve kacak ayarlandı. epey kalabalık olduğumuz için yetmeyeceği düşünülüp karşı komşumuzdan tedarikler de yapıldı. uğraştıracak yiyecekler bir gün öncesinden hazırlandı, uğraştırmayacaklar bu sabahtan yapıldı ve sofradaki yerlerini aldılar. sabahın köründe kalktık son bir kez ortalık süpürülüp, paspas edildi ve toz alındı. kendimiz de duşumuzu aldık, saçlarımıza fön çektik. en süslü elbiselerimizi giyip makyajımızı yaptık ve beklemeye başladık.

    buraya kadar bir sorun ya da farklı bir şey yok. annesinin günü olan hemen her evde yaşanan telaşelerdi. komedi, misafirlere tutmak için ayakkabılığı açıp en üstten en cici terlikleri indirip, gelen rahatça giyinsin diye dizmek istememle başladı.

    bir baktım ne kadar pahalı, marka ayakkabı varsa dizilmiş duruyor. gündelik hayatta giydiklerimiz ve giymediklerimiz de var içlerinde. sanki mağazada gibi dizilmiş, temizlenmiş ve adeta alıcılarını bekliyorlar.

    kardeşimi çağırıp sordum: "lem bu ne? neden çıkardınız bunları? düğün mü var?"
    kardeşimin verdiği cevap, kadınları anlamak için kadın olmanın bile yetmediğini özetler nitelikteydi: "e misafirler ayakkabılığı açıp bakarlarsa, marka ayakkabıları görsünler diye..."

    biliyor musunuz gülemedim bile; çünkü ben de ne kadar afilli ve kalın kitabım varsa çıkarıp dizeyim mi dizmeyeyim mi diye epey bir muallakta kalıp, uğraşmamaya karar vermiştim.

    sonuçta mantık aynı mantık, kardeşimi yargılamaya hakkım olamaz, değil mi?
  • "bir erkek sadece iyi bir kadın bulamadığında çok fazla kadına ihtiyaç duyuyordu."

    kadınlar, charles bukowski
  • söz: hasan hüseyin korkmazgil. müzik: ahmet kaya. albüm: acılara tutunmak, resitaller-1, yıldızlar ve yakamoz.

    üç etekli ak puşulu türkü bakışlı
    kadınlar yürüyor dağlara doğru
    leylak moru gül kurusu dağlara doğru
    özlemlerle acılarla bir anadolu
    sivaslı mı urfalı mı bilemem gayrı
    kadınlar kadınlar dağlara doğru

    çalı çırpı sıla gurbet dağlara doğru
    sarı sıcak ak cibinlik dağlara doğru
    ordu ordu çekip gider ay çiçekleri
    bakma turaç bakma bana bakma el gibi

    bilemezler avcının kim olduğunu
    sezmişler düşmanın kokusunu
    kadınlar kadınlar dağlara doğru
    özlemlerle acılarla bir anadolu
    bu sıtmalı gecelere bu beşikleri
    bakma turaç bakma bana bakma el gibi
  • bunların hepsi aynı isimleri farklı.

    çogunun allah belasini versin. kendimi iyi bir insan bilmezdim, birkac olay sonra kanat aldim sirtima takiyorum simdi, melekmişim.

    otuzlu yaslara yaklastigim su yillarda bana elli yas tecrubesi yasatan herkesin allah belasini versin.
    zamaninda ne ah almişım aminakoyayim ya, çek çek bitmedi...

    not: sosyal medya hesaplarimi kullanmıyorum, biyere yazmam lazimdi ozur dilerim rahatsizlik icin.
  • nâzım hikmet kuvayi milliye destanı 'nda şöyle anlatmış;

    ve kadınlar...
    bizim kadınlarımız;
    korkunç ve mübarek elleri
    ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
    anamız, avradımız, yarimiz
    ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
    ve soframızdaki yeri; öküzümüzden sonra gelen
    ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ....

    sahnede bu şiirle oynanırken daha da gurur duyulan cinsiyet!
  • geçenlerde bir alışveriş merkezinde iki kadının konuşmasına kulak misafiri oldum. kadınlardan biri etek giymişti ve üzerinde oldukça dikkat çekici, değişik desenli bir çorabı vardı. *haliyle dikkatimi çekmişti. sağolsun benden önce davranan bir başka kişi "pardon bir şey sorabilir miyim, çorabınızı nerden aldınız acaba?" diyerekten içini döktü, diğeri de cevap verdi. o an aklıma böyle bir olayın iki erkek arasında geçse ne kadar komik olabileceği geldi.

    bir alışveriş merkezinde iki erkek, biri diğerine sorar, çoraplarınızı nereden aldınız?
    muhtemel cevap şöyle olur sanırım; komodinin çekmecesinden!

    erkekler mars'tan, kadınlar venüs'ten.
    kadınlar, erkeklerle ayrı gezegenlerin insanları.
hesabın var mı? giriş yap