• şairi necip fazıl kısakürek cumhuriyet döneminin en iyi şairi olmasa da [en iyi kim bilmiyorum], kaldırımlar şiiri bence cumhuriyet döneminin en güzel şiiridir. bu fazlasıyla subjektif kanaatimi izah edeyim:

    - şiir kendisinden önce yazılagelmiş hiç bir şiire benzememekte ve taklit etmemektedir.

    - şiir kendisinden sonra gelen hiç bir şair ve şiir tarafından takilt edilmemiş ve benzer temalar görülse de bu şairlik kudreti hiçbir manzumede karşımıza çıkmamıştır.

    - hiç bir şehir ismi geçmese de şiiri okuyan herkesin muhayyilesinde kendi yaşadığı şehrin karanlık sokakları fotoğraf gibi net belirmektedir. şehir ismi geçmese de mısralardaki soyut ahval şiir okurunda anında somuta inkılâb etmektedir.

    - poetik tahayyül diye bir şey varsa eğer necip fazıl bunu yakalamış, bırakmamış ve gelecek yüzyıllara hediye etmiştir.

    - şair bu şiiri yazığı sırada 22 yaşındadır. olgunluk devirlerinde mısraya çektiği nice güzel şiir bile bu şiirin yanında çıraklık terennümü gibi kalmaktadır.

    - şiir yazıp iki nokta üst üste koyunca br tanım yapılacaksa; kaldırımlar bu soruya verilmiş evrensel bir cevaptır.
  • bu şiirin dolaşımdaki versiyonu ile 1928'de hayat dergisi'nde yayımlanan orijinal versiyonu arasında bir takım farklılıklar mevcut. üstelik bunlar, eski yazıdan latin harflerine yapılan transkripsiyon hatalarından ya da redaksiyondan falan kaynaklanmıyor; necip fazıl kendi şiirine niyeyse sonradan bizzat müdahalede bulunmuş. görebildiğim kadarıyla 6 farklı noktada değişikliğe gitmiş. üstteki ilk hali, altaki değişik hali olmak üzere bunlar şu şekilde:

    1)
    yolumun karanlığa karışan noktasında
    yolumun karanlığa saplanan noktasında

    2)
    kaldırımlar, derdime kardeş çıkan insandır
    kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır

    3)
    kaldırımlar, duyulur sükûn içinde sesi
    kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi

    4)
    bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta
    bana düşmez can vermek bir kucakta

    5)
    ta uzakta yükselsin zulmetten taş kemerler
    yolumun takı olsun zulmetten taş kemerler

    6)
    gündüzler sizin olsun verin karanlıkları
    gündüzler size kalsın verin karanlıkları

    şimdi, biri çıkıp cevap versin şu soruma: bir şair şiirini sonradan niye değiştirir? sakın ola "sen bilirkişi misin sen uzman mısın sen kimsin lan! adamın keyfinin kâhyası mısın, istediğini yapar, sana mı soracak" demeyin; ha ama derseniz de canınız sağolsun! fakat şunu söylememe izin verin: okuyucuyum olm ben; elimde kantar, dizeler arasında dolaşıp şairin değişen duygularının kaç dirhem çektiğini kovalamak zorunda mıyım! üstelik kimse kusura bakmasın da değiştirdiği yerlerin tamamında, orijinal hali açık ara çok daha iyi! allah aşkına, bir "duyulur sükûn içinde sesi"ndeki şiirselliğe bakın, bir de "duyulur ses kesilince sesi"ndeki gürültüye! sahi edip abi, bir şair niye kendi topuğuna sıkar?

    neyse, şiirin yedinci kıtasındaki intihal iddiasına geçmeden önce şöyle ağız tadıyla bir orijinal versiyon okuyalım:

    kaldırımlar

    sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
    yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    yolumun karanlığa karışan noktasında
    sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık,
    evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    bu gece yarısında iki kişi uyanık:
    biri benim, biri de uzayan kaldırımlar.

    içimde damla damla bir korku birikiyor,
    sanıyorum her sokak başını kesmiş devler.
    simsiyah camlarını üzerime dikiyor
    gözleri çıkarılmış bir ama gibi evler.

    kaldırımlar, ızdırap çekenlerin annesi,
    kaldırımlar, derdime kardeş çıkan insandır.
    kaldırımlar, duyulur sükûn içinde sesi,
    kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır.

    bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
    ben bu kaldırımların istediği çocuğum.
    aman, sabah olmasın bu karanlık sokakta,
    bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

    ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
    iki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
    tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin.
    ta uzakta yükselsin zulmetten taş kemerler.

    ne ışıkta gezeyim, ne göze görüneyim,
    gündüzler sizin olsun, verin karanlıkları.
    ıslak bir yorgan gibi iyice bürüneyim,
    örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

    uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
    alsa bu soğuk taşlar alnımdaki ateşi.
    dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya
    ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.

    yedinci kıtanın son üç dizesindeki intihal iddiasını ileri süren kişi, necip fazıl'ın, "solcusun, nasıl olsa günün birinde asılacaksın" deyip kendisine urgan soyadını önerdiği mina urgan. necip fazıl'ın 1924'te sorbonne'da okumak üzere gittiği paris'te yazdığı kaldırımlar şiirindeki

    gündüzler sizin olsun, verin karanlıkları.
    ıslak bir yorgan gibi iyice bürüneyim,
    örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları

    şeklindeki dizelerinin, fransız şair charles baudelaıre'in 1857 tarihli les fleurs du mal (kötülük çiçekleri) adlı kitabında bulunan "la fin de la journée" (gün sonu) başlıklı şiirindeki

    je vais me coucher sur le dos
    et me rouler dans vos rideau
    ô rafraîchissantes ténèbres!

    (sırtüstü yatarım orda,
    sarınırım perdenize,
    serin karanlıklar, size!)

    dizelerinden aşırıldığını yazmış mina urgan, bir dinazorun anıları'nda (s. 62). yav hani bi ara ekşi'de tartışılmıştı "edebiyat intihalden ibarettir" diye. fransız kültür merkezi üçüncü kurdan terk fransızcamla yazmaya çalışayım dur (bkz: la litterature n'est qu'un plagiat)

    hem ayrıca
    (bkz: sanatta intihal)
    (bkz: türk edebiyatında intihal)
    (bkz: içimde intihal korkusu var)
  • üstadın* yirmi yaşında bir genç iken yazdığı şiiri. borges'ten esintiler taşıdığı söylenir.

    sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
    yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    yolumun karanlığa saplanan noktasında,
    sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
    evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
    biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

    içimde damla damla bir korku birikiyor;
    sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
    üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
    gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

    kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
    kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
    kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
    kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

    bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
    ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
    aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
    bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

    ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
    iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
    tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
    yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

    ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
    gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
    islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
    örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

    uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
    alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
    dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
    ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

    *
  • basılı ilk hali, hayat dergisi'nin 19 nisan 1928 tarihli sayısında ( sayı 73, sayfa 3) osmanlıca olarak yer alır. sonradan yapılan değişikliklerle son halini alacaktır:

    sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında
    yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    yolumun karanlığa karışan noktasında,
    sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık,
    evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    bu gece yarısında iki kişi uyanık:
    biri benim biri de uzayan kaldırımlar.

    içimde damla damla bir korku birikiyor,
    sanıyorum her sokak başını kesmiş devler.
    simsiyah camlarını üzerime dikiyor,
    gözleri çıkarılmış bir a'ma gibi evler.

    kaldırımlar, ıstırap çekenlerin annesi,
    kaldırımlar, derdime kardeş çıkan insandır.
    kaldırımlar, duyulur sükûn içinde sesi,
    kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır.

    bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
    ben bu kaldırımların istediği çocuğum.
    aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta,
    bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

    ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
    iki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
    tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin,
    ta uzakta yükselsin zulmetten taş kemerler.

    ne ışıkta gezeyim, ne göze görüneyim,
    gündüzler sizin olsun, verin karanlıkları.
    ıslak bir yorgan gibi iyice bürüneyim,
    örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

    uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya,
    alsa bu soğuk taşlar alnımdaki ateşi.
    dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya
    ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.

    bir de necip fazıl ve cahit sıtkı arasında geçen minik anekdot aktaralım:

    nfk: nasıl buluyorsun cahit senfoni'yi? *
    cst: büyük şiir!.. ama baş şiiriniz diyemem… meselâ kaldırımlar ayarında değil…
    nfk: his kumaşı ne kadar nâdide olursa olsun, kolay anlaşılan ve sevilenden nefret ediyorum!
  • psikanalitik okumaya ve eleştiriye oldukça elverişli bir necip fazıl kısakürek şiiridir kaldırımlar. şiirin muhteşemliğinden bahsetmeye lüzum görmediğim için yukarıdaki iddiayı destekleyen mısralara geçelim.

    (bahsi geçen şiir, üstadın kaldırımlar 1 diye adlandırdığı metindir.)

    necip fazıl’ın koyu bir baudelaire hayranı olduğu malum. üstadın sorbonne’daki sefil öğrencilik yıllarında adeta bir flaneur gibi geceleri sokakları arşınlayıp, türlü kumarhanelerde sermayeyi kediye yüklediği (bkz: sermayeyi kediye yüklemek ) kendisi tarafından da enfes betimlemeler ve öykülemelerle anlatılır.

    (bkz: bab-ı âli )
    (bkz: hikâyelerim)

    necip fazıl kaldırımlarda dolaşırken adeta paris’e lanetler okuyan bir baudelaire’dir. (bkz: paris sıkıntısı )
    kaldırımlar bir flaneur’ün şiiridir. şiirdeki modern yaşamın gündüzünden duyulan sıkıntı ve bungunluk şair-özne için geceyi bir sığınak haline getirir. bu yönüyle necip fazıl ikinci yeni şairlerinin modernite karşısındaki huzursuzluğuna yakın durur ama elbette sadece bu yönüyle.

    (“gözlerine mil çekilmiş bir ama gibi evler” mısraı ile turgut uyar’ın göğe bakma durağı adlı şiirindeki “bu evleri atla, bunları da” mısraı arasında bir bağ kurulabilir. bilindiği gibi bahsi geçen şiirde de gece övgüsü vardır:
    “bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya”)

    neyse konuyu dağıtmadan yukarıda bahsi geçen iddiayı destekleyen mısralara dönelim. efendim, şiirde kaldırım, iki dörtlükte anne imgesi etrafında betimlenmektedir:

    “kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi”

    ile

    “bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
    ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum”

    necip fazıl’ın annesine karşı duyduğu sevgi ve baba figürünün olumsuz silik intibaları bu mısraları psikanalitik okumaya elverişli hale getiriyor. yine bab-ı âli kitabında babasıyla ilgili olumsuz düşüncelerinin yanı başında annesine duyduğu merhameti anlatan cümleler şairin zihniyet dünyasının izini sürmek için önemli veriler sunar. necip fazıl sonraki yıllarda da annesiyle ilgili enfes şiirlere imza atarken babasıyla ilgili tek bir mısra yazmaz. zaten üstadın şair olmaya karar vermesi de annesinin isteği sayesinde olmuştur.

    bu yönüyle kaldırımların anneye benzetilmesi şairin, şehirde yaşadığı huzursuzluğu gidermek için adeta ana rahmine benzettiği kaldırımlara sığınması anlamında ele alınabilir.

    (ne tesadüftür ki baudelaire de hayatı boyunca annesiyle oldukça patolojik bir ilişki yaşar. aynı durum yine bir başka büyük şair ahmet haşim için de geçerlidir kuşkusuz. )

    kaldırımlar şiirinin son mısralarıı bu önermeyi haklı çıkarırcasına yükselir:

    uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
    alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
    dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
    ölse, kaldırımların “kara sevdalı eşi”... (tırnaklar bana aittir)
  • türkçe'de hece vezniyle yazılmış en güzel şiir. ses/iç ses, imgelem, anlam ve tasvir gibi poetikasının tüm unsurları göz kamaştıran yapıt.
  • necip fazıl kısakürek'in tapılası bunalım şiiridir. büyük kentin ortasında çağdaş insanın yaşadığı yalnızlık inanılmaz dizelerle anlatılmıştır. şiirde trajedi havasını okuyucu yer, zaman ve olay olarak inceleyebilir.her dize kendinden önceki ve sonraki dizeye bağlıdır, ama kendi içinde de bağımsızdır. (ruh hali ve manzara)
    dekor yani yer; karanlık sokaklardır. yani dar,kapalıve kasvetli ortamlardır. şair bu ağır dekorun ortasında hareketli haldedir. bu hareket içinde kaldırımlar şiirsel yoğunluğu daha iyi hissetmemiz için konulmuştur. kısacası dış dünya sadece manzara değildir, aksine insanın üzerindeki etkisi önemlidir.
    zaman; ise gecedir. şairin sadece "o anlık" durumudur.
    olay ise sokakta yürümesidir. bu tempo şirin içeriğinde hissedilebilir.

    1. kıtadan itibaren yalnızlık hakimdir. korkan insanlar arkasına bakmadığından ötürü şairde arkasına bakmamaktadır. ama karanlığa karıştığı an bitmeyen bir yalnızlık şairi bulmaktadır.
    2.kıta da ise içten dışa açılım gerçekleşmiştir. yalnızlık korkusu dış dünyanın ürkütücülüğü ile birleşmiş ve kaldırımlara canlı bir nitelik katmıştır. bunu okuyucu aynı zamanda trajek bir tekor olarak görebilir) kaldırımlar uyanıktır, ve şairi kaldırımlardan başka dinleyen anlayan yoktur. "uzanan kaldırımlar" ise adeta bitmeyen yalnızlıktır.
    3. kıtada ise yalnızlık ve korku hali artar. hayaller büyür. sokakta devler görmektedir. bu devler elbette cevapsız soruları temsil etmektedir. yani şair her soruya cevap bulamaz bunu da dış dünyaya yansıtır. toplumda şaire karşı kör gibi davranmakta ve onu yalnızlığa itmektedir.
    4. ve 5. kıta da ise toplumda iletişim kuramadığından söz edilmiştir. bunu anne motifiyle şair gerçekleştirirken anne kucağının güvenliğinden söz etmiştir. sığınma yeridir adeta orası şair için. ama artık bu mumkun değildir. cunku şair toplumun dışında kalmıştır. uyandığı yerde yalnızlığı daha fazla hissedecektir.
    6. kıta: ürkütücü bir orta çağ dekoru vardır. aç köpekler, korku, yürürken yalnızlık
    7 kıta: karanlık içinde şair yokolmak istemiştir. ölümü ister bir ruh halindedir kısacası.
    8 kıtada ise ölümü tek çare görerek kaldırımlara veda eder.
  • kaldırımlar 3

    bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
    vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
    simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
    yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

    ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
    tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
    bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
    heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

    arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
    onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
    görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

    varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
    bana rahat bir döşek serince yerin altı,
    bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

    --- necip fazıl kısakürek ---
  • kaldirimlar, istirap çekenlerin annesi,
    kaldirimlar, içimde yasamis bir insandir.
    kaldirimlar, duyulur ses kesilince sesi,
    kaldirimlar, icimde uzayan bir lisandır.
    (bkz: necip fazil kisakurek)
  • necip fazıl'ın, değişiminden evvel yazdığı şiiridir. üstadın daha sonraki yıllarda yazdığı nice şiirinin; -ki siyasi duruşunu da yansıtır bu dönem- bir nevi isyanın, aşkın, bohem hayat tarzının simgesi haline gelen "kaldırımlar" gölgesinde kalması da tarihin bir cilvesidir.
hesabın var mı? giriş yap