• makarnaya talimle geçecek günlerin müsebbibi. evlendikten sonrasını düşünmeyen kıt akıllılara ders oluyor, düğün kasetini kemirirler artık.
  • benim de bununla ilgili karalayacak bir şeylerim var.

    taaa lise/dershane zamanlarından kalma 4 kişilik bir kız grubum var ne de severim anlatamam. arada bir buluşuruz falan. bi süre önce içimizden bir tanesi evlendi, aradan zaman geçince yine buluştuk falan, malum konu evlilik ve evlilik hazırlıkları.

    evlenen arkadaşım, düğün-nişan-kına bermuda şeytan üçlemesinin hepsini eksiksiz yerine getirmiş kimseydi. kendisini kırmadan atladım, boşa masraf olduğunu, oraya verilecek parayı evime harcayabileceğimi ya da köşede tutabileceğimi söyledim.

    düğün ne, kına ne, nişan hele ne allah aşkına biri izah etsin. bi sürü insanı çağırıyorsun, kimi memnun kalıyor, kimi bik bik ötüyor, düğünün gösterişi/mekanı/menüsü üzerinden maddi durumla ilgili fikre kapılıyor falan. napıyoruz, sosyalleşiyor falan mıyız anlamadım. neyse.

    işte bu fikirlerimi gayet kırmadan, güzelce ifade ettim. 987459823793 tane eleştiri aldım 3 arkadaşımdan. hatta bonus olarak gelinlik denen olayın dahi saçmalığından dem vurdum. toplasan 3-5 saat giyiyorsun, bi daha üstüne geçireceğin bir kıyafet değil, o kadar para bayıyorsun, ne gerek var cidden.

    işte o eleştiriler:

    -hayatında bir kez evleniyorsunla başladı. evet bir kez evlenmeyi istiyorum 800 kere değil elbet. amaaaan dünyaya bir daha mı geleceğiz, her şeyi tam yapayım insanı değilim.

    -o senin günün, kendi eğlencen, düğününü sevdiklerinle geçireceksin, eğleneceksin oldu. ya bayramdan bayrama gördüğüm amcamla/dayımla bırak eğlenmeyeyim. şahsen anneannemle eğlence anlayışlarımız biraz farklı. kaldı ki bi temiz nikah yaparım, akşamında sevdiğim insanlarla bi mekana gider eğlenirim amaç buysa.

    -tek taş olmalı, olmazsa olmaz bak. bi kere altın takan bir insan olmadım hiç. hele tek taş, alıp ne yapayım ben onu? satsan verdiğin paranın yarısını anca geri alırsın, e takmayacağım? manası ne? eşya bize hizmet etsin, biz eşyaya değil.

    -sonra içinde kalır, keşke yapsaydım dersin; çocukluğumda bile gelinlik hayali kurduğumu hatırlamam. dayatılmış veya benim tercihim/isteğim olmayan ama asla kim olduğu belli olmayan elaleme karşı bir şeyler yapan bir insan olmadım, olmayacağım da. abidik gubidik şeyler de içimde kalmaz benim, istemiyorum kelimesinden dahası ne olabilirdi ki? ama istersin istersin diye susturdular, bastırdılar beni ey sözlük.

    -gelinliksiz hayatta olmaz ne öyle evden kaçmış gibi. cevab veremedim.

    işin ilginci, bu arkadaşlarımdan bir tanesi oldukça anti sistemci, anarşist takılan, fuck the system insanıydı ergenliğimizde. o zamandan bu zamana da fikirleri çok değişmemişti, kapitalizmden tut bilmem ne, detaya giremeyeceğim şimdi. onun dahi düğünsüz olmaz, sonra içinde kalır demesi çok tuhaftı.

    edit: eklemeden edemeyeceğim, bir de şöyle bir algı oluşuyor bunları istemiyorsanız; "herhalde evleneceği adamın durumu pek yok, kızcağız da istemiyormuş gibi yansıtıyor." buraya küfür gelecek.
  • ikinci evlilik girişiminde de katlanarak devam eder. kendini "gözüm açıldı bedavaya gitmem bu kez" diye telkin eder. hatta az evvel bunlardan biriyle telefonlaştım. gözüm açıldıdan sonrasını otomatiğe aldım dinlemedim, kapatırken phuket'den bahsediyordu. muhtemelen hala konuşuyordur.
  • cok net olarak belirtmek isterimki, , evlilik arifesinde içinden canavar cikan bir kiz arkadasiniz varsa , direk basin tekmeyi gitsin. evlendikten sonrada istekleri bitmez onun , aldiginizla kalirsiniz ,aslan gibi bekar olun cok daha iyidir.
  • ikinci kez evlenmek isteyenler yeşillendirsin hanımlar...
  • her şeyin en güzeline, en iyisine sahip prenses hikayelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. bir de gelenekler sayesinde 3 gün 3 gece süren düğün-nişan-kına vs merasimlerinden. kabul edelim adettendir süregelmiş bir şey düğün. fazlaca uzun ve abartılı oluyor. yıllar önce atla alınan gelinler şimdi limuzin olmazsa nikaha gelmem diyor. (gerçekten duydu bunu bu kulaklar) veya yıllar önce düğünlerde köy halkından insanlar oyunlar, piyesler (adına ne dendiğini tam bilmiyorum. yöresel olarak değişiyor) yapardı. şimdi profesyonel düğün ekipleri kuruluyor. kınada gelin oryantellerle çıkıyor. düğünde kafkastan harmandalıya kadar oynayan ekipler yer alıyor. sanatçı çıkıyor. kızlar "ben bir kere evleniyorum tamam mııı!" düşüncesiyle teflere gelin damat resmi bastırıyor, özel şarap şişeleri ürettiriyor, poster bile yaptırıp dağıtanları gördü bu gözler. bunları ise lavanta torbası veya nikah şekeri yerine yapıyorlar.
    neden yapıyorsun bunu diye sormayın. ben sordum cevabı tahmin ettiğiniz gibi ben bir kere evleniyorum oldu.

    buna kimileri şımarıklık, kimileri damadı ve ailesini çökertmek diyor kimileri ise adettendir, yapılmalı ama madem yapılıyor komşu nuriye teyzenin kızından daha coşkulu, daha görkemli bir düğün olmalı diyor. üzülerek bildiriyorum ki bu işler böyle. 85 yaşındaki komşum bana torunlarının düğününü anlatırken havuz başında yapılanın diğer salon düğünlerinden daha iyi olduğunu anlatıyor. havuz başına gitmek için kullanmak zorunda olduğu merdivenleri, onu oradan indirmek ve çıkartmak için kaç kişinin neler düşünüp ne kadar uğraştığını düşünmüyor. o torun daha güzel düğün yapmış oluyor yalnızca. düğün güzel olunca evlilik de güzel olacak diye düşünüyor.

    biraz böyle. çok dağıttım konuyu sanırım ama olsun. bir yerden başlamak lazım.
  • hayal etmek hersey demektir nickli, kendi deyimiyle kezban arkadaşımızdan cımbızladığım aşağıdaki paragrafa sahip başlık.

    "sizin o yere göğe sığdıramadığınız "avrupai" kızlar gibi evleneceğimiz adamla bir süredir aynı evde yatıp kalkmıyoruz. ilk defa ailemizden ayrılıp bir yuva kuracağız. o zaman kusura bakmayın da sizin bekarlık perdelerinizi koltuklarınızı kullanmayalım...??"

    kezban kardeş, benim kız arkadaşım rus. değil kendisiyle aynı evde yaşamak, aynı hotel odasında bir gece bile geçirmedim. tanımadığınız insanların namuslarıyla ilgili bol soru işaretli cümleler kurmadan önce bir kez daha düşünseniz iyi olur bence.

    bazen insanlar gerçekten normal olabilir, hani cinsel organları değerli metalden olmayan normal insanlar var ya onlar gibi yani...

    bekarlık perdesinde ve koltuğunda ne çeşit bir virüs var da kullanmak istemiyorsunuz onu da anlamadım. bekar adamın evine gelen arkadaşı pes atmak için o koltuğa oturur. evlenince aynı adam ev gezmesine gelince maç seyretmek için aynı koltuğa oturuyor. değişen nedir?

    pis dersin, temizletilir. rengini beğenmedim dersin, kılıfı değiştirilir de toptan bir eşyayı sırf medeni halim bekarken aldım diye fırlatıp atmanın bir mantığı yok. ayrıca bekar adama aidsli muamelesi yapmanız da çok çirkin.

    siz bu kafayla gittikçe daha çok bütün iyi adamların 5 yıl önceden kapılmış olması adlı başlıkları açar durursunuz. adamlar kapılmadı da sizin kaçırdığınız doğru.

    şimdi yargılanmaya hazırım.

    edit: teşbihte hata olmaz ben toplumumuzun ofansif bakış açısını anlatmak üzere bu benzetmeyi kullandım. hiv pozitif bireylere karşı yapılan tüm ayrımcılıkları kınıyorum.
  • sevgilimin bir arkadaşı vardı. otuzlarının ortasında. vajinası otobana dönmüş durumda. evli, bekar, yaşlı, genç, zengin, fakir demeden önüne gelenle dünyanın en tutkulu aşkını yaşayıp sonra da ayrılıveriyor falan. kendi tercihi ayrı konu ama insanların motor tabir edeceği türden. ve ciddi bir ilişki yaşayıp evlenmek istiyor bu hanım ablamız. iyi ne güzel.

    neyse uygun, zengince bir sevgiliyle bu haltı yemeye karar verir ve adamı bu yola "yönlendirir". adam da duruma yanaşınca bunda film kopar. yıllardır evlilik adına kafasında kurduğu ne fantezi varsa uygulamaya kalkar. efendim işte ev şuradan olacak, eşyalar buradan olacak, gelinlik şöyle, takılacak altının miktarı bu kadar... ben hiç ummasam da durum nişan aşamasına gelmiştir.

    sağ olsun adetlere uygun olarak nişanı evinde küçük aile arası bir şey şeklinde organize ediverir (düğünde talep ettiğin şatafata uygun bir nişan yapsana lan yiyorsa??). neyse nişan akşamı gelir çatar, kızın evinde damadın ailesi, kızın çekirdek ailesi ve yine kızın yakın arkadaşları evde toplanır. kız istediği her şeyin olmasının verdiği şımarıklıkla o gece coşar. içer, sıçar, dans eder, dağıtır. yalnız dikkate almadığı bir şey vardır. damadın babası deneyimli bir zamparadır, yaşı ve deneyimleri itibariyle bu tür kızları 100 km. den tespit eder. o gece olan biteni sakince izler, kimseye bir şey demez.

    ertesi gün müstakbel nişanlısı kızı arar ve bu işin olmayacağını, istemediğini söyler. kızdaki yıkım büyüktür. olanca dırmatikliğiyle insanlara nişanlısını en son nişan gecesi gördüğünü anlatır falan. olan bitene kendisi de sevgilim de anlam verememektedir. detaylar, ayrıntılar bana anlatıldıkça netleşir. babası hakkındaki detaylar (zampara, mafyoz, iğrenç bir tip ve de zengin) ve davranışları bana aktarıldıkça sebebini söylerim sevgilime: adam o gece oğlunu kenara çekip on numara motor bir karıyla evlenmekte olduğunu ve dolayısıyla gelin adayını kesinlikle onaylamadığını söylemiştir yüksek ihtimalle. ve bir erkek, ki damat gibi kişiliği çok oturmamış bir tipse, babasının böyle bir lafı veya tavrından sonra asla girdiği yola devam edemez.

    sonrasında sevgilimle durum üzerine konuşurken sormuştum "neden bu kadar çok şey istedi ki damat ailesinden, çok abarttı, tadını kaçırdı, hem koca götüyle neye güveniyordu" diye? o da kızımızın aynı durum hakkındaki düşüncesini söyledi "ben bir evin bir kızıyım, bir kere gelin oluyorum". e ama önüne gelenin altına yatarken o "gelin olma" kavramı bu kadar kutsal değildi gözünde???

    bakın ben asla demiyorum ki eline erkek eli değmemiş kızlar damada ve ailesine her türlü kaprisi yapmayı hak eder. damatla beraber her şeye beraber karar verirler amenna, ama yok ben şunu isterim bunu isterim demek, düpedüz kendini satmaktır, ötesi yoktur. ama bu motorgül ablamız bile kendini bu kadar ağırdan "satmaya" kalktıysa, bu satma mevzusu kültürel genlerimize işlemiştir.

    yapmayın, etmeyin kızlarımız, çıkın artık şu psikolojiden, siz sahip olunan bir kıymet değilsiniz. insansınız, evleneceğiniz adam da insan. düğün falan filan tamam henüz aşılamayan adetler, ama satmayın kendinizi kardeşim. evlenirken satıyorsunuz, boşanırken satıyorsunuz. insan paha biçilemez bir değerdir. siz kendinize paha biçtiğiniz anda bitmişsinizdir.
  • yani evet var böyle bir şımarıklık. her şeyim tam olsun falan..

    bana kalırsa bu tarz aktiviteler en uygununa yapılmalı ki oraya harcayacağın para ilerisi için sana kalsın.

    şu mantık var, "ya düğüne para harcıyorsun da altınlar var, çıkarıyor düğün parasını"..

    ya niye düğün salonuna dağıtayım altınları. kalsın benim cebimde..

    ha eğer imkanlar iyiyse, kişiye koymazsa. yapın baba en iyisini.

    ama bence bakkal rüstem amca göbek atsın dıye para harcayacağıma zıplarım balayına akarım aga.
hesabın var mı? giriş yap