• uydurmalara gutiumla güldüğüm saçma sapan tezlerle utanmasalar dinozorlara dayandığı söylenecek osuruktan teyyaredir.

    öncelikle bir ırkın tarihinden bahsediyorsak net ispatlarla geliyor olmak gerekir. şunun dediğine göre bunun yazdığına göre diye bir tarih tanımlaması olamaz. ırkların ve medeniyetlerin özellikleri vardır, mesela utanmadan karşılaştırdıkları türk tarihi için ispat gerekirse kol gibi orhun yazıtları üzerinde koca koca türk yazarak orada duruyor . bilinen ilk türk topluluğu da iskitler olarak koca koca harflerle dünya tarihinde yer alıyor. kurulan tüm medeniyetlerin kendine özgü mezarı, kap kacağı, yaşam tarzı, doğa ile etkilişimi vs var. ve arkeoloji sağolsun bunları sınıflandırıp hangi medeniyete ait olduğunu ortaya çıakrtabiliyor. bir tek beş bin yıllık tarihi olan kürtlerin böyle ortak bir dili, mezar şekli, kabı kacağıi doğa ile etkileşimi yok. ilk kürt lafı perslerin ve arapların ırk köken tespit etmeksizin göçebelere taktıkları isimdir. tam bir medeniyetten ziyade bir araya gelen kabilelerin oluşturduğu devletçiklikler oluşturup dağılmışlığın tarihine sahiptirler.

    genele bakıldığında mezopatamya çevresinde yaşayıp ne isaya ne musaya yaranamayan tayfa bir araya gelip bir şekilde kürt olmuşturlar. tek ortak bir dilleri olmadığı gibi, tek ortak bir tarihleri ve medeniyetleri de yoktur.

    ha bu da ayıp değildir, benim türk olmam nasıl şansa bağlı ise, onu kürt, çinli, arap vs olması da şansla ilgilidir, sonuçta nerede kimin çocuğu olarak doğacağını seçemiyorsun. da olmayanı varmış gibi dayatmaya çalışmanın bir esprisi yok tabi.
  • orhun yazıtlarını beğenmeyen kürtçülerin ama kürtlerin arasında da böyle böyle diyenler var diyerek gerçekleme çabasına girdiği garabettir.

    bak, diyenle, yazan, olan, araştırılıp bulunan arasında büyük fark var bebeyim, benim boyum 4 metre dememle boyum dört metre olmuyor, ölçümü tartımı var bu işlerin. neymiş türküm budunum aslında o demek değilmiş, ama insan olmak lazımmış. e birader gerçeği kabul etmeyip her konuyu keyfine göre eğip büktün mü hayat sana güzel zaten. sakaların devletliği konusunda da hatam var topluluk yazacağıma devlet yazmışım evet büyük hata düzeltiverdim, en azından götümden tarih uydurmuyorum, hata yapıp düzeltiyorum.
  • kürt sorunu konusunda, kimi zaman bask ve irlanda * modelleri önerilmektedir. buna göre, "ispanyollar ve ingilizler, bask, eta, ve irlanda ira örgütleriyle anlaşmaya varıp terörü sona erdirmişlerdir. o halde türkiye'de de aynı şey neden yapılmasın?"
    oysa tarihsel boyut bakımından, türkiye ve öbür iki ülke arasındaki benzerlikler değil de, başkalıklar göze çarpmaktadır.
    ispanya'daki bask bölgesi, tarih boyunca ayrık ve özerk kalmıştır. ispanya'yı el geçiren ne romalılar, ne vizigotlar, ne de mağripli araplar, bu bölgeye girememeişlerdir. onun için de, bask bölgesi halkı, başka topluluklara karşı, kendi bağımsızlıklarını, dillerini ve kültürlerini hep koruyagelmişlerdir. bölge, ancak 1876'da ispanyol egemenliğine girmiştir.
    demek oluyor ki, basklılar en az 2000 yıllık bir süredir, kesiksiz ir bağımsızlık sürdürmüşlerdir. bu yüzden, bask bölgesinde, son zamanlarda, bağımsızlık değil de, sınırlı bir özerklik yeniden tanınmışsa, bu çok şaşırtıcı bir şey sayılmasa gerekir.
    basklılar'ın kökeni bugün bile bir sırdır. kendilerine özgü olan dilleri, başka bir dil alfabesine akrabalık göstermekte değildir. ayrıca, basklılardaki rh negatif 0 kan grubu da, avrupa'da en çok bu bölge halkında görülmektedir. zaten, basklılar da kendilerini ayrı görmektedirler.
    britanya adalarından irlanda, bir ada olarak sınırları belli, ayrık bir coğrafi birimdir. m.ö 6. yy'da buraya keltler gelip yerleşmişlerdir. milat'tan sonraki ilk yüzyıllarda hıristiyan olan irlanda halkı, böylece avrupa uygarlığına bağlanmıştır. daha sonra avrupa'daki batı roma imparatorluğu barbarlarca yıkılınca, uzaktaki irlanda adası yüksek bir kültür düzeyini sürdürmüştür. o kadar ki, 548 gibi erkence tarihte kurulan clonmacnois manastırı, üniversite düzeyinde eğitim verebilmiştir.
    irlandalılar da, kendi aralarında, 1800 yıl kadar bir süreyle, tıpkı basklılar gibi, bağımsızlıklarını, dillerini ve kültürlerini kesiksiz olarak sürdürmüşlerdir. irlanda ancak 12. yy'da, yavaş yavaş ingiliz egemenliğine girmeye başlamıştır.
    fakat 20.yy'a gelinince, 1902 yılında milliyetçi ve cumhuriyetçi sinn fein derneği kurulmuş ve birkaç yıl içinde partiye dönüşmüştür. 1921 yılında eire denilen bağımsız irlanda cumhuriyeti tanınmış ve eski bağımsızlık yeniden elde edilmiştir. bugünkü irlanda sorunuysa şu noktadan kaynaklanmaktadır:
    sinn fein partisinden kimi aşırıcılar, ingilizlerin de iç içe kaynaşık bir biçimde yaşadığı kuzey irlanda bölgesini ingiltere'den kopartıp, burayı da irlanda cumhuriyeti'ne katmak istemektedirler. pek gerçekçi olmayan bu işi başarmak için de, partinin silahlı kolu olan ira terör örgütünü kullanmaktadırlar. kendilerine parasal yardımı sağlayan dış odaksa, amerikalı irlandalılardır.

    batılı atlaslarda genellikle latince -ia eki kullanılmaktadır. türkçe'de bunun yerine farsça -istan eki yaygındır. örnekse, arabistan, ermenistan, bulgaristan ve türkistan. bunlardan türkili anlamına gelen eski bir türkistan sözcüğü, artık, sovyetler, çin ve afganistan arasında bölünmüş olan eski bir bölgeyi göstermektedir. demek oluyor ki, bir bölge adı, ille de bir "siyasal birim" anlamına gelmekte değildir.

    buna benzer bir örnek daha vardır. fransa halkı temelte "kelt" kökenlidir; ülkelerin adı da galya' dır. fakat burayı germen kökenli franklar ele geçirmiş; bölgenin adı da "frankiya", yani fransa olmuştur.

    şimdi aradan 1300 yıl geçtikten sonra, "burası, "frank-frans" bölgesidir diye, veya "burada bir zamanlar franklar egemen olmuşlardı" diye, fransa'yı bir "germen/alman ülkesi" saymak veya fransa'yı almanya'ya katmaya çalışmak, düşünülecek bir şey olmasa gerektir.
    batılı atlaslarda ülkeler için genellikle, latince -ia eki kullanılırken, türkçe'de bunun yerine farsça -istan eki yaygındır.

    yeni batılı atlaslarda kimi kez yazılan kürdistan sözcüğündeki -istan eki, farsçadır. ne var ki iran imparatorluğu, ancak 1499 yılında kurulan safevi devletinden sonradır ki kimliğini yeniden kazanmıştır. bu durumda kürdistan sözcüğü ancak 500 yıllık olsa gerekir. eğer eski ve orta çağ dönemlerinde böyle ayrık bir bölge bulunsaydı, o zaman atlaslarda kürdia gibi bir ad gösterilirdi.

    demek ki, tarih boyutunda kesiksiz bir çizgi gösteren, ayrık bir "kürt ili" bölgesi hiçbir zaman olmamıştır. özellikle türkiye'nin güney-doğusu, yüzyıllar boyunca, şu gibi halkların ve devletlerin egemenliklerinde kalmıştır: akadlar, amurrular, hurriler, mitanniler,hititler`, asurlular, medler, persler, makedonyalılar, romalılar, bizanslılar, araplar, selçuklular ve osmanlılar. bu bakımdan, anadolu'ya gelen türkler, burada zaten var olan bir kürt devletini ortadan kaldırmış değillerdir ki.

    bu durumda, kürtler, zaman içinde geriye giderek, kendilerini medlere bağlama gereği duymuşlardır. fakat, böyle bir bağlantı için ortada bir kanıt da yoktur. medler bugün iran denilen bölgeye m.ö 1300 yıllarında gelmişlerdir. fakat, bir devlet olarak, m.ö 625-550 tarihleri arasında, ancak 75 yıl egemenlik sürmüşlerdir. bu kadar kısa bir süre içerisinde, "kürtlerin atası" varsayılan med kökenli insanlar, tüm anadolu'ya, iran'a, ırak'a, suriye'ye, azerbeycan'a kadar yayılıp, adına şimdi kürdistan denilen bu geniş bölgede etnik bir topluluk oluşturamazlardı.

    siyasal, ekonomsal, kültürsel vb. bakımlardan bu kadar karma-karışık bir bölgede, aradan geçen onca yüzyıldan sonra ortata bir "kürt kimliği" çıkartıp bunu zorlamak, gerçeklere aykırı kaçmaktadır.

    bununla birlikte, kürtler kendilerine böyle bir "kimlik yakıştırma" duygusuna kapılabilirler. nitekim, kürtler arasındaki bir söylenceye göre, acımasız dahhak yönetimine başkaldıran demirci gave, meşin önlüğünü bayrak yapıp, halkı ayaklandırır. sonra, sarayı basıp dahhak'ı tahtından indirir. ne var ki, gave adlı demircinin kürt olduğu kesin değildir ki.

    bu söylence hint kökenli olup, oradan iran'a geçerek, firdevsi'nin şehname destanında yer almıştır. daha da ötesi, şemsettin sami de gave adlı bir piyes yazmıştır. bu eser, abdülhamid istibdatına karşı bir eleştiri sayılmaktadır. demek ki söz konusu başkaldırma teması, başka halklarca da benimsenen bir şey olup, kürtlere özgü değildir.

    bugün türkiye'de ayrı ve soyut bir "kürt sorunu" değil de, bir bölgesel "geri kalmışlık" durumu olduğu herkesçe bilinmektedir. fakat, bu çok özel sorunu türkiye bağlamında çözmek yerine, dıştaki bask ve irlanda modellerini bilir bilmez ortaya sürmek, en azından sığ düşüncelilik gerektirir.

    kaynak: özcan başkan *
  • ünlü savaçı hevagorn'un domuz avcısı hevalas'a "kürt gözlerin neler görüyor hevalas?" demesiyle başlayan tarihtir. orta dünyaya kadar uzanır.
  • gılgamış'a kadar uzanan tarihtir.
    hatta gılgamış'ın çağdaşı kürt şairleri tarafından şu dizeler yazılmıştır:
    "martular ağlardı hurrilerle
    biz mitanni'yi kurardık
    şehirlere gutiler inerdi her gece
    biz kim kraldı, değildi onu tartışırdık

    acımasız olma urşan aga
    dün gibi dün gibi kayıktan atma
    bırak da vereyim on şekel para
    bozdur da gel bozdur da gel deyip durma

    hattili damlardı babil kapısına
    biz yağmaya katılırdık
    aydınlansın diye şu kirli hattiler
    biz murşili ile takılırdık

    acımasız olma urşan aga
    dün gibi dün gibi kayıktan atma
    siduri yengendir dediydim sana
    ikide bir yavşayıp meriçlik yapma"
  • kadrosundaki akademik kişilerden anladığım kadarıyla, kürt kültürü, kürt tarihi ve edebiyatına dair bilgi üretimini türkçe yapacak bir dergidir. bu alana dair üretilen bilginin türkçe olmasını, "zamanın koşulları", "konjonktür" "kürtçe öğrenemedik" ,"devlet dilimizi yasakladı" gibi gerekçelerin çok reel olduğunu anlamakla birlikte birkaç itirazım olacak.

    evvela işlerinde başarılı olmalarını isterim. kürtler üzerine yapılan tarih ve kültür çalışmalarının dilinin türkçe olmasına bir itirazda bulunmak istiyorum. bu itirazım esasen türkçe'nin akademik entelektüel dünyamız üzerinde etkili olmasına sebep olan tarihi, siyasi, psikolojik ve maddi koşullardan bağımsız olarak bir metodoloji sorunu şeklinde. bu sorun günümüzde kürtler üzerine "türkçe" çalışan kişilere, kurumlara, dergi çevrelerine karşı genel bir itiraz. herkesin bahanesi aynı: "kürtçe bilmiyoruz"

    kürtçe bilmemek, dediğim gibi, neden sonuç ilişkileri, tarihsel arka planı, kültürel ve psikolojij sebepleri gayet anlaşılabilir bir mevzu. lakin benim itirazım kürtçe bilmeden kürtler üzerine söylenen sözün, üretilen bilginin güvenilirliğine, objektifliğine duyduğum kaygıdan kaynaklanır. kürdistan tarihi üzerine söz söyleme iddiasında olup da, erbilli, duhoklu, horasanlı, mahabadlı, süleymaniyeli, kamışlılı bir kürde değil de; kültür olarak türkleşmiş yarı-kurdî, yarı-türkî bir kesime hitap edecek olmalarını da kendi vizyonları ile ilgili bir ipucu olarak görüyorum.

    ben şahsen yakın kürt tarihi, kürt kültürü ve edebiyatı üzerine kürtçe bilmeden çalışanların, master ve doktora tezi yazanların, bunu nasıl başardıklarını anlamak istiyorum. ciddi bir metodolojik sorun varken, bu durumun yayın hayatına yeni başlayan bu dergi üzerinden kristalize olmasından da mutsuzluk duyduğumu belirtmeliyim. kürtçe bilmeden, mevsimlik işçiler üzerine, köy yakmalar üzerine onlarca tez, makale ve kitap çalışması yapılıyor. bu çalışmalarda mevsimlik işçi, yök yakma gibi konuların mağduru ve dolayısıyla çalışmanın/araştırmanın ham maddesi türkçe bilmeyen köylü kürtken, nasıl oluyor da kürtçe bilmeyen biri, kendileri hakkında bilgi üretiyor? kendileri ile yapılan mülakatlarda, akademik veri elde etmek için sorularda acaba nasıl bir izleniyor diye bir soru sorduğumuzda ise "tercüman" aracılığıyla bunu yaptıklarına da denk geldim. ben de şahsen, ispanyol edebiyatı üzerine ispanyolca bilmeden ingilizce tercüman aracılığıyla çalışmak istediğimi ilan ediyorum burdan.

    biliyorum, kürt çalışmaları birçok akademisyen için akademik uğraş olmasının da ötesinde, bir ekmek kapısı. istanbul dolapdere gibi. kürtler üzerine çalışıp akademik kurumlardan aylık maaş aldığı halde, kürtçe öğrenmeye "tenezzül" etmeyen, onun dışında 4-5 dil bilen "akademisyen"ler tanıyorum. bir toplum üzerine bilgi üretip, onun en önemli enstrümanı olan diliyle ilişkilenmeden bilgi üretmek zannımca önemli hatalar içermektedir. bunu özellikle türkiye kürtlerinin yapmasını da büyük bir ayıp olarak görüyorum.

    kürt tarihi dergisi üzerinden böyle bir konuyu tartışmak önemli bence. çünkü kürtlere taaa dışardan bakılarak üretilmeye çalışılan bir bilgi sahası gibi görüyorum. dediğim gibi, bunu kürtçe bilmeyen ama kürtçe bilmemekten rahatsız olmayan, hatta rahatsız olup kürtçe öğrenme çabasında olmayan kişiler için özellikle söylüyorum. bakın kürt tarihi üzerine bugün akademik çalışmalarda en çok refere edilen kişi (bkz: martin van bruinessen) dir. bu kişi hollandalı ama roj tv'ye çıkıp kürtçe konuşacak kadar alanına hakim. bunu yaparken de kürtlerin kara kaşına hayran olduğundan yapmıyor. yine exeter university'de kurdish studies'te hoca, aynı zamanda kürt kültürü ve yezidilik üzerine önemli çalışmalar yapan (bkz: christine allison) (bkz: clémence scalbert) gibi akademisyenler bir kürtten daha iyi kürtçe bilip, yazıp, konferans verirken, kürtlerle içiçe yaşayan ama tek kelime bilmeden kürtlere dair bilgi üretenlerin durumunu büyük bir trajedi olarak görüyorum. şahsen bu tür alanlarda kürtçe okumayı daha önemli ve gerekli buluyorum.

    bu dergi kadrosu içinde çok yakından tanıdığım kişilerin olduğunu belirtmek isterim. içlerinde birçok kişinin de iyi niyetinden, çabasından da hiçbir şüphe duymuyorum. ama artık kürtlere dair türkçe bilgi üretiminin önemli oranda tepki çektiğini de bilmeleri gerekir diye düşünüyorum. bu tepkilerin öyle akademik simalardan değil de direkt tabandan geldiğini de hesaba katacaklarını tahmin ediyorum.

    kürtleri tarihleriyle, tarihi de kürtlerle "türkçe" bir şekilde buluşturmanın formülünü nasıl bulduklarını merak ediyorum.
  • tarihsizlere tarih mi uyduruyorsunuz kekolar ..
hesabın var mı? giriş yap