• tr. nesneler sistemi. jean baudrillard'ın 1968 tarihli kitabı. oğuz adanır ile aslı karamollaoğlu çevirisiyle boğaziçi üniversitesi yayınevi'nden çıkmış 2010'da.
  • baudrillard bu metinde, geleneksel toplumbilimsel kuramlarda yer alan, insan üzerinden ilerleyen düşünce sistemini, nesneler üzerine kuruyor. insanların nesneler ile ilişkisi ve bunun sonuçları üzerine çıkarımlarını geçmişten geleceğe bir köprü olarak kurarak okuyucuya, sahip olmak, satın almak, nesnelerin değeri, amacı vb. konularda düşünmeye zorluyor.

    sanayi devrimi öncesinde, gerçek görevi bir işe yaramak olan nesneler, modernleşme ile birlikte sahibi olduğu bireyin kişiliğini yansıtmaya başlamıştır. nesneler, tüketmeyi yaşam şekli olarak benimsemiş olan tüketim toplumu sayesinde ise yerine getirdikleri görevlerden çok, sahibinde, sahip olmanın verdiği psikolojik zevk ve tutku ile bağlanma duygusunu oluşturmuştur.

    modern nesneler, burjuvazinin eski eşyalarına ve mobilyalarına bakış açısını değiştirmiştir. burjuva sınıfının günlük hayatlarının bir parçası olan ve kuşaktan kuşağa sağlam kalarak kullanılan eşyalar, gerçek işlevini yitirip bir süs eşyasına dönüşmüştür. dekor oluşturmaktan başka hiçbir işlevi kalmayan bu nesneler, nostaljik ve antika olarak korunarak yaşam alanı içerisinde yer almaktadır. bunun aksine modern tüketim düzeni sayesinde, geniş yaşam alanları, mutfaklar, banyolar ve salonlar, olabilecek en verimli bir biçimde kullanılmaktadır. bütün eşyalar yalnızca belli başlı işlevlere sahip olacak şekilde üretilmektedir. kişisel zevklere göre düzenlenen yaşam alanlarının yerini, sınırlı sayıda işlevi olan seri üretim nesneleri almıştır.

    bu yeni nesne düzeni sayesinde bireylerin yemek yemek ve neslinin devamını sağlamak gibi temel ve içgüdüsel amaçları yerini sigara ve içki içmek, konuk ağırlamak, bakışma konuşma ve okumaya bırakmıştır. modern mekanlar ve yaşam alanları sayesinde eski eşyalar yerini yeni eşyalara bırakmış ve antika değeri kazanmıştır. eşyaların yerleşimi, yaşam alanlarının daralması ile beraber, daha önemli bir hale gelmiştir ve bunun sonucunda zengin olmayanların eşyaları ile burjuva eşyaları kişilik kazandırma bakımından daha önemli bir hale gelmiştir. eşyalar, bireylerin kişiliklerini yansıtmamakta; bireyler kişiliklerini eşyalar sayesinde oluşturmaktadır. dar yaşam alanları, konfordan ve ferahlıktan ödün vererek sadece mesken görevini görmektedir. bireyin özgür olabildiği nadir mekanlardan biri olan evler bile özgürlüğün kısıtlandığı mekanlara dönüşmüştür. geniş bir yaşam alanına sahip olmak ise doğal olarak zenginliğin ve elitliğin bir göstergesi olarak sunulmaktadır. “işlevsel nesneler sistemindeki tutarlılığın kökeninde, bunların (ve değişik görünümlerinin, renk, biçim, vs.) kendilerine özgü bir değere sahip olmak yerine evrensel bir gösterge işlevine sahip olmaları vardır. hemen her yerde karşımıza çıkan doğal düzenin (birincil işlev, içtepi, simgesel ilişki) bir göstergeden ibaret olduğu görülmektedir. nesnelerin sahip oldukları maddi özelliklerin maddi gereksinimlerle artık doğrudan bir ilişkisi yoktur; başka bir deyişle bu tutarsız birincil ve karşıt sistemler arasına işlevsellik denilen soyut ve güdümlenebilen bir göstergeler sistemi yerleştirilerek nesneler unutturulmaya çalışılmaktadır.”

    kullanışlılık bir nesnenin sahip olması gereken bir özelliktir, nesnelerin aldığı yeni değerler sayesinde kullanışlılık ikinci plana atılmış ve nesneler bir tutku ifadesi haline gelmiştir. işlevinin soyutlanması ile birlikte bir nesnenin işe yaraması gerekmemekte, sadece bir statü göstergesi olarak sahip olunması gerekmektedir.

    sanayi devrimi sonrası, seri üretimin kullandığı ham maddeler plastik, metal gibi malzemeler olmuştur, herkesin sahip olabildiği ve bir ayrıcalığı olmayan bu nesneler sayesinde eski ve antik nesnelerin değeri gereksiz bir şekilde artmıştır. “bu durumda eski nesne başka bir şekilde algılanmaktadır; çünkü hiçbir işe yaramadığı bir ortamda çok önemli bir görev üstlenmektedir. zaten insanların eski, otantik mobilya, özgün bir stile sahip nesne, rüstik nesne, zanaat ürünleri, el yapımı ürünler, yerel çanak-çömlek, folklorik nitelikli nesneler, vb. şeyleri elde etme konusundaki inatçılıklarının nedeni de budur.” bu durum koleksiyonculuk alışkanlığını getirir. koleksiyoncunun tipik özelliği, eşi benzeri bulunmayan ya da çok nadir bulunan ve ulaşılması zor olan bir nesneye sahip olmayı arzulamasıdır. koleksiyon içindeki nesnelerin hiç bir işlevi yerine getirememesi önemli değildir çünkü ona sahip olmak koleksiyoncuya psikolojik bir tatmin duygusu yaşatır ve çevresine karşı bir üstünlük kazandırır.

    nesneler sisteminde, yaşam alanı içindeki nesnelerin hepsinden çok ayrı duran bir nesne vardır; araba. araba sahibi olmak, toplum içinde bir değere sahip olmak demektir. arabanın asıl işlevi olan “bir yerden bir yere gitme, bir zorunluluğa, hız ise bir keyif alma biçimine dönüşmüştür. bir otomobil sahibi olmak bir tür vatandaşlık beratı almak gibi bir şeye benzerken, sürücü belgesi sahip olunan bir taşınmazın vergisinin ödendiğini gösteren bir tür soyluluk belgesi; mahalleler ise hem hızın yasaklandığı hem de bir hız yapma alanı gibi görülmektedir. sürücü belgesi elinden alınan kişi günümüzde sanki toplum tarafından dışlanmış, toplumsal anlamda iğdiş edilmiş birine benzemektedir.”

    nesnelerin birbiri arasındaki değer farklarını ve toplumun bir tüketim toplumuna dönüşebilmesi ve tüketmenin çekici hale gelmesi ise reklamlar sayesinde olur. eskiden şölenler aracılığıyla nasıl bir yapıya sahip olduğunu ve herkesin bu tüketim sürecine nasıl katılabileceğini gösteren toplum, bugün aynı şeyi reklamlar aracılığıyla yapmaya çalışmaktadır. reklamlar, satın alma gücü çok değişkenlik gösteren topluma, sahte bir eşitlik duygusu hissettirir ve satın alım gücü bağlamında herkesin eşit olduğunu varsayarak topluma seslenir. günümüzde insanlar, fikirlerden ve yararlı şeylerden değil; nesnelerden bahseder hale gelmiştir. nesnelerin büyüleyici etkisi sayesinde ilkokul çağındaki bir çocuk bile, sahip olduğu nesnenin işlevsel değerini değil, gösterge değerini dikkate alır hale gelmiştir. reklamların çocuklara seslenmesinin sebebi de budur. çocukluktan başlayan tüketim alışkanlığı, bireyleri daha çok çalışmaya ve sisteme adapte olmaya zorlar. böyle detaylı bir sistemde tüketim, ihtiyaçtan dolayı değil psikolojik tatminden ve sahip olma duygusundan dolayı sürmektedir.

    diğer baudrillard metinleri hakkındaki okumalar için:
    (bkz: #60691606) simülasyon kuramı
    (bkz: #60902027) tüketim toplumu
    (bkz: #61006466) sessiz yığınların gölgesinde
    (bkz: #70212528) gösterge ekonomi politiği hakkında bir eleştiri
  • michael haneke'nin yedinci kıta filmini baudrillard'ın nesneler sistemi ve marx'ın meta fetişizmi bağlamında incelediğim bir yazı yazmıştım. meraklısı şuradan okuyabilir.
  • • özgün değerlerinden kopup işlev değiştirme kapasitesi edinmekle " işlevselleşiyor ". (syf 49) / ahlaki, soyut simgeler olmaktan kurtulup belli işlere yaramaya başlayarak " işlevselleşiyor ". (syf 27)
    • ritm oluşturmak nesnelerin üst bir soyut yapının temsilcisi olmaları demek değildir, bu gondergeler değil göstergeler sistemine aittir. ortam (ambiance) da ritm oluşturur ya da tersi. ritm oluşturmakla "işlevselleşilir".
    • ritm katmak = dekore etmek
    • eski ahlak yasası maddeyi bir töze bağlıyordu, bugünkü ise onu serbest bırakıyor, işlevsellesmesinde bir abes görmüyor. o halde eleştiri bu bütün üzerine yapılmalıdır.
    • töze bağlı nesne » işlevsel nesne » biçimsel nesne. simulakraya olan yol.
    • baudrillard gösterge kavramını iki anlamda kullanıyor; işlevsel nesne için ve biçimsel nesne için.
    • işlevsellik düzeni sonu biçimsel nesnede biten bir düzendir.
    • ışlevsellikle birlikte nesne tözünden kopar. artık bir işe yarar ya da yaramaya devam eder ve bununla birlikte de çevresel bir uyum yaratarak ortamı oluşturur ki bunu tözlerinden bağımsızlaşmış nesneleri belirli bir taktik amaç dahilinde kültürel göstergeler haline getirmekle yapar. burada kültürel göstergeler denilenden kendi yaptığım kavramsallaştırmamla aktüel reel kültür' ü anlıyorum. çünkü içerisinde var olduğumuz nesneler sistemi göstergesel bir hale geliyorsa, yani tözden kopmuş ise, mevcut kültür anlayışı da tözden kopmuş olmalıdır.
    • eski nesne bir öznel söylev yaratma fırsatı tanır. ınsanın kökenlerine özlem duymasının ve aslına uygunluk tutkusunun bir sonucu olarak eski nesneye ulaşılmaya çalışılır. burada zamansal bir kayma ile karşılaşmak kaçınılmazdır çünkü eski nesne ile birlikte bugünden koparız. bu eski nesnelerin kullanımı ınsanların göstergeler evreninin içerisindeki bir çığlığa benzetilebilir fakat ona çığlık attıran şeyin ortadan kaldırılması adına hiçbir şey yapamaz çünkü o da göstergeler sisteminin içine monte edilmektedir. burada onun gösterdiği fark bir uyumlaşma süreci olan işlevselliğin tersine taktiksel bir ritm katıp ortamı oluşturmak değildir, tersine odadaki merkezi bir nokta olarak görülebilecek bir gerçeklik algısı yaratmaya çalışmaktır. fakat bu çaba yetmeyecektir, çünkü, yukarıda da söylediğimiz gibi, göstergeler sisteminin hakim olduğu bir alana monte edilmektedirler. artık eski nesne önceki yaşamın göstergesine dönüştüğü ölçüde kabul edilecek ve modern nesne gibi islevselleşerek göstergesel nesneler sisteminin bir parçası olacak. burada kuşkulu bir beraberlik vardır. ikili bir anlam vardır.
    • koleksiyonculukta gördüğümüz nesnede, bu nesne kişide bir tutku, arzu nesnesi olduğundan nesneliğiyle bir ilişki yok sayılır. burada islevinden soyutlanma calismasi vardır, kişi ve nesne birleşir, öznel bir söylev oluşur, bu söylev kişide sınırlıdır.
    • nesnelere gösterge anlamında yüklemleme yaparız, bu bizi gerçekten soğutur, iter, öldürür. nesneler dünyasında oyun oynarız, bu bizi ısıtır, çeker, yaşatır. nesne hem öldürür hem yaşatır.
    • teknolojide dikey bir hareket ekonomik amaçlarda yatay bir hareket vardır, bu bir çelişki yaratır(syf 170). nesne bir ilerleme noktasında kilitlenir, daha fazla ilerlemez. boyle olunca da artık nesneye ikincil işlevler yüklenebilir, arabanın bir sosyal statü belirleme nesnesi haline gelmesi gibi. bu andan sonra nesneye yabancilasmaya başlanır(syf 170-71). o halde burada nesnelerin kendilikleri özgün işlevleri olarak anlaşılmalı.
    • önce, nesneye belirli tözler yüklenmişti ve nesne bu tözlerin ağırlığı altında kalmaktan kanatlanamamaktaydı fakat sonra, nesne tözünden koptu, serbest kaldı. artık kaderi bir hipergerceklik uzayında yüzmek olacaktır çünkü her anlama gelebilir, istediğini yapabilir - en başında ona henüz bir anlam yuklenilmemisse tabi. ben'den, yani, özneden kopulmuştur artık dolayısıyla bu işlevsel ya da nesnel bir söylevdir. bu geçiş iki farklı dünya görüşü arasındaki geçişin izdüşümüdür. sonuç: her iki durumda da eşyaya yabancılaşma var fakat farklı formlarda.
    • hakikat / kültür. yazar, kültür kavramını hep bir alt göndergesellik kaynağı olarak kullanıyor, ona kod da diyebiliriz
    • ışlevselleşme nesnenin onun için yaratıldığı ereği gerçekleştirmesi değil, kişinin çevresiyle ve kendisiyle olan ilişkisinde gerekli(aradığı) ortamı oluşturmadaki rolü ile işlevselleşme olur.
    • nesnel söylev / öznel söylev. bu ayrım filli gerçekleştirenin kim olduğu bakımından ayrışma içerisinde değildirler, buradaki ayrım fiili gerçekleştirenin hangi içtepi ve amaç için bunu yapmış olmasıdır. birinde kar-zarar ilişkisine bağlı bir içtepi ve amaç diğerinde ise kökenler efsanesine bağlı bir içtepi ve amaç.
    • ortam, göstergeler sistemine bağlıdır. burada artık uyum artık bir zevk anlayışının ürünü değil; bir göstergeler sisteminin ürünüdür. dolayısıyla ortam işlevselleşmiş nesnelerin bir araya geldiği yerdir.

    doğu batı yayınları 3.basım
  • "bu evrende ev, insan bedeninin simgesel bir karşılığına benzemektedir. bu etkileyici organik şema daha sonra toplumsal yapıları da içeren ideal bir genel şemaya dönüştürülmektedir. bütün bunlar özünde değer yaratan özgün bir töz olarak doğanınkine benzeyen tek bir genel yaşam biçimi oluşturmaya çalışmaktadırlar nesnelerin yaratılma ya da imalat sürecinde, insan denilen varlık, kültür adlı kendini dayatan bir biçim aracılığıyla tözsel açıdan doğayı değişime uğratmakta, yani yaratıcılık denilen özgün tablo ancak insanın çağdan çağa, biçimden biçime sürdürdüğü zincirleme bir süreç, başka bir deyişle beraberinde sürüklediği bütün bir şiirsel ve simgesel metaforik düzenin içinden çekilip alınarak, ortaya çıkarılabilmektedir. böylelikle insanlar biçim tarafından denetlenen tözlerin kuşaktan kuşağa aktarımıyla oluşan anlam ve değer sayesinde dünya sanki hep böyleymiş gibi bir duyguya kapılmaktadırlar (bu bilinçaltı ve çocuklukta çok geçerli olan bir düşüncedir)."
hesabın var mı? giriş yap