• iç acısı bir eylemdir.

    işi çocuk olan insanların, her şeyden önce; ulvi bir sabra, muhasebesini her daim bilinçle tuttuğu bir vicdana sahip olması gerekir.

    (evet, bunu ben söylüyorum; ve ben bir eğitimciyim. işim yalnızca çocuk.... neden bu işi seçtim?)

    en güzel ve karşılıksız sevginin; hesapsız samimiyetlerin tek kaynağı çocuklar ve artık çok azalmasına rağmen (klişe oldu artık birileri için ama) çocuk kalmayı başarabilen kişilerdir. yani içinde illa ki “çocuk” geçen bir şeylerdir.

    yetişkinlerle çalışıp, gün boyu ofis ilişkileri, hesaplar; dedikodu, pislik, kıskançlık, yalan dolan ile yaşamaktan ve günlerini üç kuruş para kazanıp geçineceğim diye kendine zehir etmektense;gerçekten sevdiği, huzur bulacağı bir şey yapmak isteyen insanların işidir çocuk.

    (ben de sinirleniyorum elbet çocuklarıma. ben de bazen sesimi yükseltiyorum. ve evet, ben de dokunuyorum çocuklarıma. ama sevmek için; bir şey başardığında kutlamak, bir şeyi isteyip de yapamadığında avutmak için…)

    madem hırçın birisisin, yapma bu işi. elleşme çocuk dünyasına. uzaktan sev, ne bileyim yaklaşma…

    eğitim; disiplinin yerinin asla tükenmeyeceği bir alışveriştir; getirisi ise sevgi ve bilgidir. kaynağını güven ve emekten alır. disiplin demek; birini rencide etmek, fiziksel anlamda canını yakmak değildir. ödül-ceza kavramları; eğitimin içeriğinde biz eğitimcilere yardımcı olan araçlardır; ego tatmin yöntemi değil. çocuğunuzu; bir şeyi başardığında, öğrendiğinde onu bazen bir şekerle, ilgisine göre terapi boyunca aklının kaldığını düşündüğünüz bir oyuncakla oynamasına izin vermekle; hatta bazen yanağını okşayıp içten söylediğiniz bir "aferin" ile ödüllendirdiğiniz gibi; problem davranışları (bkz: davranış problemleri) karşısında; istediği bir şeyi davranıştan vazgeçene dek yapmayarak(parka götürmeyerek, sevdiği cipsi almayarak, onunla oyun oynamayarak vs. ) da cezalandırabilecekken (yani aslında bu kadar kolayken) , sizden fiziksel açıdan zayıf; muhakeme kabiliyeti henüz olgunlaşmamış bir canlıya, acı çektirmek hangi/nasıl bir zihniyetin eseridir? ne bekleyebiliriz ki artık o çocuklardan... nasıl düzeltebiliriz paramparça edilen psikolojilerini? daha temelden yıkılan ve hayata bağlayacak olan güvenlerini nasıl tekrar kazanabiliriz? yazık...

    hoşgörü; bu zamanda bir çoğumuzun birbirimize karşı elden bıraktığı bir erdemken (evet, erdem) bunu yapan zat-ı muhteremlerin, bu işi şuurlarının yerinde olmadığı bir anda yaptıklarına inanmak istiyorum ki; akşam yatağımda bir nebze olsun rahat uyuyabileyim…

    (yazarın notu: bunları yazınca adımız sevgi pıtırcığına çıkıyor; çıksın. sevmekten, insan gibi davranmaktan ve vicdanlı olmaktan hiç kimseye zarar gelmez. ama hala insanlar bunu göremiyorlar ve ben yine boş konuştuğum hissine kapılıyorum… eğitilebilir, öğretilebilir; şu yazdıklarımı anlayabilir düzeydeki tüm sözlük yazarlarına selam ederim...)
  • hani bazı film ya da kitaplar için "insan doğasının en acımasız bilmemnelerinde dolaştırıyor" filan denir ya, bu haber dolaştırıyor, dolaştırıyor ama gördüklerinize inanamıyorsunuz. dolaştıktan sonra epey sersemlemiş halde dönüyorsunuz ya da dönemiyorsunuz. neblim, çocuk yurtlarındaki cinsel taciz adeta alışıldık bir 3. sayfa haberi olmuş, resmen yadırganmıyor. siz daha ona lanet ederken bunda kalakalıyorsunuz. hem de bunu yapanlar kadın... annelik içgüdüsü, şefkat, merhamet vs.ile söylenegelmiş kadın... bu yurtlarda (aslında her yerde) küçücük çocukları (aslında herkesi) istismar eden erkekleri sallandırmak hayali kurarken o da ne, bunu yapanlar kadın... yapacak, diyecek hiçbir şey kalmamış.
    anne değil mi bunlar, değillerse hiç mi dişilik hormonları yok... o hormonlar sadece cinselliği tanımlamaz, aynı zamanda bir yaştan sonra bebek patiği gören kadının gözlerini sulandırır. kadının sadece beyni değil, bedeni de bir çocuğu en iyi şekilde kavramak, kucaklamak için tasarlanmıştır.

    bu insanlar, insan doğası mıdır nedir onun neresinde, hangi koordinatındadır? geçtim insan doğasını, hangi canlının hangi özelliğinin harcıdır bu?
  • yılın gazetecilik ödülünü hak eden haberdir. eğer o çocukları 1 saniye daha eziyetten kurtarabildiyse helal olsun
  • sözün bittiği yerdir. söylenebilecek hiç bir şey işkencenin, hele de ufacık çocuklara yapılan işkencenin acısına çare olamaz. küçük bir çocuğun acısının, korkusunun, kalp çarpıntısının dokunmadığı, acıtmadığı insanı, insan sınıfına koymak zaten mümkün değildir. duvara fırlatıldıktan sonra bile "hadi beni sev" diyecek kadar sevgisiz kalmış küçücük insanların acısını farkedemeyen insanlıktan çıkmış yaratıkları orada çalıştıran, psikolojik dengelerini hiç dikkate almadan o çocukları onlara emanet edenler düşünse artık, ne olur....
  • (bkz: insanlıktan çıkmak.)

    aslında insanlıktan çıkmak değil belki de. insan olmak böyle bir şey belki de. insan ve insanlık pis bir nüveyle yoğrulmuş bir şey belki de. şiddet, acı, öfke, işkenceyi ayılar ya da kelebekler bulmadığına göre... bunu yapanlar insan olamaz değil, bizatihi insandan başka bir yaratık yapamaz böyle bir şey. bu kadar rezil olabilmek için sadece insan olmak yeterli. minicik bebeklerden çocuklardan ne ister bir insan?!?! üstelik de potansiyel bir anneyse* (belki de zaten annedir??)

    birdenbire gözümün önüne bütün insanlık tarihindeki yüzkaraları döküldü bir bir... sanki çocuklar, bebekler ilk defa mı işkence görüyor? her dönem her mekanda yaşanıyor bunlar işte, böyle bir dünya burası (başka bir dünya mümkün mü gerçekten??) fırınlarda yakılmadı mı çocuklar, ambargolar altında ilaçsızlıktan hasta olup ölmedi mi birbiri sıra, savaşlarda yitip gitmedi mi, çernobillerle sakat kalmadı mı, atom bombaları altında ezilmedi mi??? hangi birisini sayayım??

    insanlık tarihi öyle kara sayfalarla dolu ki, bu haberle içimde patlayan öfke bütün bu sayfaları gözlerimin önüne serdi, iyice büyüdü öfkem, acım...

    o fotoğrafları gördüm ya, ağlayan minicik çocukları... hangi hak hangi hukuk hangi adalet allahın belası dünya? hangi adalet? senin adaletin yok. yok işte. yok.
  • recep tayyip erdogan'in konu hakkinda sorulara verdigi cevaplarla beni benden aldigi bir baska yurdum olayidir. dun, ingiltere'de yaptigi basin toplantisinda kendisine bu olay soruldugunda "bu yasanan ilk sosyal hizmetler sorunu degil, birkac sene once de yasanmisti" gibi bir cumle sarfetti. bugun de gazetelerde "benim bakanim gecmisin faturalarini mi odeyecek?" tarzi bir baska tepki verdigini okudum. yani neymis, boyle sorunlar yillardir yasaniyor, mevcut hukumetin gorev suresince yarattigi bir sorun degil, bu nedenle bu konuda suclanamazlarmis. hem boyle bir sorunun varligindan haberdarlar, hem hicbirsey yapmiyorlar, hem de bunu gonul rahatligiyla soyleyip, sucu gecmis yonetimlere atip, rahat rahat at kosturmaya devam etmeyi istiyorlar. sormazlar mi adama, sen bu sorunun varligindan haberdarsan niye bakanini da haberdar etmedin, o da niye bu konuda cozum aramadi? bizim siyasetimizde sormazlar tabiki. devletimizde alt duzey memurlarda bile gorulmeyen duzeyde bir gorev bilinci eksikliginden kaynaklanmaktadir olay. bu nedenle recep tayyip erdogan, yonetimlerindeki kurumlarda sadece kendi yaptiklarindan sorumlu olduklarini dusunebilmekte, o kurumun tum islerinden sorumlu olduklarinin farkinda degildir.

    beni asil sinirlendiren olay ise sorumlu bakanin yurda donmesi uzerinde yapilan tartismadir. bu konuda da basbakanimiz dokturmus, vekili olan bakanin donmesinin birseyi degistirmeyecegini, aslinda ingiltere'de sosyal hizmetler icin cok onemli arastirmalar yapmakta oldugunu ve bunun daha onemli oldugunu savunmustur. bu da beni benden alan bir baska olaydir. malatya'da yasananlarin goruntuleri butun televizyon kanallarinda, butun gazetelerde yayinlaniyor. halkin son derece hassas oldugu bir konu. olayi gorunce kim bilir kac kisi de benim gibi zivanadan cikmis, sorumlulara bildigi en agir kufurleri etmistir. basbakan ise hala cikip, bakanin olay yerine gitmesi gerekmedigini savunuyor. halkin boylesine hassas oldugu bir konuyla ilgilenilmesini beklediginden haberi yok. bakan'in oraya gitmesinin onemi yapacaklarindan degildir, gosterilecek tavirdandir. bakan ayni gun oraya gitse, devlet'in konuyla yakindan ilgilendigini, isini gucunu birakip yurda donerek bir tavir koysa, ve sonrasinda gercekten bu olayla ilgilenip gerekli reformlari yapsa incileri dokulur tabi.
  • en sakin insanları bile zıvanadan çıkaran, iğrenç bir olay. insanların "öldürelim, parçalayalım. köpeklere yem yapalım!" şeklindeki feveranlarının nedeni ise bastırılmış şiddet duyguları değil, adalet sisteminin bu hayvanlara vereceği cezaların yaptıklarının binde birinin bile karşılığı olmayacağını bilmeleridir. yoksa kimse bir fırsatını bulup adam parçalasak diye beklemiyor.
  • sorumlularinin tek tek bulunup, yargilanmasini ve tek celsede beraat etmesini yurekten umdugum olaydir.

    o mahkeme binasi nasilsa bir saatte kapanir, o canlilar (insan diyemedim, dilim varmadi) nasilsa di$ari cikmak zorunda kalir. bir zahmet polisin de i$i cikarsa benim $ahane milletim gerekeni el birligiyle birkac dakikada halleder. ($unun olacagini bilsem ciki$ta beklemeyen $erefsizdir)

    ha ondan sonra da bir daha birak kucuk cocuklari yetimhanede dovmeyi, bagirmayi cagirmayi falan; got ister herhangi bir cocuga bagirmayi dahi aklindan gecirmek.

    sirf goruntulerde insan fiziginde gozuken canlilara icimden geleni soyleyemedigim, annelerinin olasi mesleklerinden bir takim tercihlerine kadar dem vuramadigim icin $eriatti kisasti aklimdan geciyor, ona da sinirleniyorum.
  • kişilik yapısı ve ruh sağlığının mesleki beceri kadar ağır bastığı işlerde çalışan tüm personelin seçilirken bu açıdan da incelenmesinin gerekliliğini bir kez daha gözümüze sokan olaydır. peki böyle işlerde çalışanları seçerken gereken araştırma ne kadar yapılıyor? aynen silah ruhsatı verirken, şoför ehliyeti verirken olduğu gibi ya göstermelik yapılıyor ya da hiç yapılmıyor efendim. çocukların teslim edildiği okullardaki öğretmen ve idareciler, çocuk esirgeme kurumunun çatısı altında koruma altına alınmış çocuklara hizmet vermekle görevli tüm personel psikopat bir kişilik yapısı var mı, yaptığı işin stresine dayanıklı mı, çocuklara yöneltilebilecek çeşitli istismarlara yatkın mı vb araştırılmadan çocuklar kendilerine teslim ediliyor. sonuç da gözler önünde...
    böyle durumlarda basının da yaptığı yayınlarda kişileri suçlamaktan çok sistemdeki yanlışların üzerinde durmasında olayların tekrarını önlemek açısından çok daha yarar var.
  • olay yerine en yakın ekşi sözlük haber ajansı muhabiri olarak şunu söyleyebilirim ki; genel türk toplumu, bu olayda kendine hiç yakışmayan hatta hiç beklenmeyen kalitede bir davranış sergilemiş, program sonrası gece 02 sularında olay yerine akın etmiş ve tepkilerini batı standartlarında göstermiştir. bu yoğun protesto ve terbiye sınırları içindeki eylem bugün de günboyu devam etmiş ve sonunda polis çareyi, çocuk esirgeme kurumunun bulunduğu caddeyi trafiğe kapatmakta bulmuştur. aynı zamanda terbiye özürlü milletvekillerimizin %80 "ben ne yapayım" zihniyetinde dolaşırken sadece mevlüt aslanoğlu ankara'dan hemen gelmiş ve olayla ilgili üstüne düşen sorumluluğu göstermiştir.
hesabın var mı? giriş yap