• prokofiev'i, prokofiev'den daha prokofiev çalabilen dünyadaki tek yaşam formu.
  • kendisini 14 mart 2016 tarihinde gözlerimle gördüm, bütün vücut sıvımla titreşimlerini hissettim. artık boyut değiştirebilirim. bi sakıncası yok.

    nene hatun yürürken resmen nene (uzun eteği nedense profesör kien'in eşinin mavi kolalı eteğini hatırlattı, allah allah, nedense? *) de, çalarken halen sanayi tipi elektrik yayıyor.

    nota çeviricisi diğer sahne nene hatunu arada çevirmeyince, notaları kendi çevirince elektriği kağıda verip çarpıyor, öyle bir ses çıkıyor ki nota kağıtlarından... anam anam...

    keşke 26 sene önce şunu çalarken o salonda ben de olaymışım diye hayıflanmıyor değilim: https://www.youtube.com/watch?v=bq1ueejuca8

    olsun bize de şuman betofın filan çaldı. ne o ne ben ölmeden gördük işte.

    üstelik frankfurtun seyircisini bilemiyoruz lakin berlin seyircisi acayipti. öksürmek için müzikal aralar bekleyen berlinliler, üç kere sahneye geri çağırıp piyana başına oturttular arjantinli nenemi. canım ya...

    edüt 01.05.2016: allah seni inandırsın sözlük, bu insan (insan kelimesi de yeterli tanımlayıcı değil bu zat üzerinde) prokofyev tımbırdatırken ben transa geçiyorum. 66'da (yani bundan tam 50 yıl önce, yukarda nene dediğimde entarime bön bön baktınız di mi), biz dedemizin eşiğine tıplamamışken çekilen şu görüntülere bakar mısın allasen: https://www.youtube.com/watch?v=8rhnrprvcdm

    nerdesin zaman makinesi...

    edit 21.05.2016: (güne başlanırken görülen rüyanın içinde geçen anahtarı bi üstteki satırı gözden geçirince idrak ettim iyi mi sözlük?) hanımefendinin bir organizasyonunda kulisteymişiz. asistan kız gelmiş bana bişeyler soruyor. birazdan canlı yayına çıkacakmış martha. ben de "hiro nakamura" diyorum, artık hangi sorunun cevabıydı hatırlamıyorum. kız anlamıyor. "istersen elindeki kağıda yazabilirim" diyorum. kağıdı uzatıyor. en az martha'nın çaldıkları kadar büyük bir şaheser beliriyor önümde. konu ile alakalı bulduğum (konu ne alaka, onu bile bulamıyorken) ilk boşluğa "hiro na" yazıyorum, kızın hayatına son veren kılıç darbesini vurmuşum sanki. kız kaleme yapışıyor. kalem kılıçtan keskindir lafının anlamını işte orada idrak ediyorum. yazılmaması gereken bir yere yazdığımı anlıyorum lakin kız başlıyor ağlamaya. anam nası susturacaz vesaire derken, diğer asistan arkadaşlarla endişeli bir fikir teatisine giriyor asistan kız. "ya merak etme, ben söylerim, istersen gel beraber yanına gidelim, kızın bir kabahati yok, o tükenmez kalemle yazılan çirkin şey benim eserim diyim." diyorum, ama kıza işlemiyor bu laflar. uyanmasam kızı kurtarma operasyonunun sonunu getirecektim de o ara uyanıyorum. kağıdı hatırlıyorum, porteli müzik sayfası, sağındaki boşluklara kurşun kalemle notlar alınmış. iyi de kız kurşun kalemle not almamı istiyorduysa niye bana tükenmez kalem verdi ki? yoksa rüyayı yanlış hatırlamıyor ve kendi kalemimi çıkarıp notu bok ettiğimi kavrayamıyor muyum? eh martha, böyle asabiyatlar yaptın mı sen asistanlarına, yoksa öyle gökten içime mi doğdu bu rüya?
  • friedrich gulda,madeleine lipati ve nikita magaloff'un öğrencisi olmuş,ilk konserini sekiz yaşında vermiş,kadınların da sert ve iyi piyano çalabileceğinin kanıtı olan piyanist.klasikleşmiş bir rachmaninoff3 yorumu yapmıştır.her ne kadar bu kayıtta bazı bölümler notaların net duyulmasına engel olacak kadar hızlı çalınmışsa da rachmaninoff severim diyen her sözlükçünün dinlemesi gerektiği kesindir.1980 varşova chopin yarışmasında(bu yarışmanın birincilik ödülünü 1965 yılında 24 yaşındayken kendisi de kazanmıştır) bir dahi olduğunu düşündüğü ivo pogorelich'in yarı finalde elenmesi üzerine jüriyi terk etmiş ve ortalığı karıştırmıştır.
  • elektrik kaçağıyla çalışan piyanist.

    hayatımda duyduğum en maskülen ve elektrikli chopin yorumlarının icracısı. tüm romantik dönemi adeta fizikselleşen keskin enerjisiyle hallaç pamuğu haline getirmiş, 20. yüzyılı kelimenin tam anlamıyla dürttürmüş, yetmiyormuş gibi ucundan dokunduğu bach repertuarıyla ağzımıza bir parmak bal çalıp kaçmıştır. hani gerisi yahu? ayıptır. ayrıca yaşan en büyük piyanist olması büyük ihtimaller dahilinde.

    muazzam repertuarında pek de önemli yer tutmayan scarlatti'nin şu küçücük fıçıcık sonatının videosu ise yıllardır kafamdaki en etkileyici müzik videolarının başında geliyor. yorumun yine o enejik yapısı, eserin dalgalar halinde şahlanışına tezat, 30'larındaki martha'nın ifadesiz yüzü, piyanonun başındaki duruşundaki ağırlık, giydiği elbiseden daha siyah yoğun saçları, nota sayarken oynayan dudakları ve arada başını ritmle geriye atışlarının bende yarattığı etkiyi karşılaştırabileceğim tek şey hipnotik trans halidir *
    http://www.youtube.com/watch?v=pcsrl_lijha

    bu da yaşlanmış hali : http://www.youtube.com/watch?v=h02rynxyiy0 sanki bişeyler eksilmiş..
  • nedense bu kadında tam bir mahallenin deli dolu ablası havası seziyorum.

    çiçekli, eskimiş bir sigaralıkta taşıyor sigaralarını. yukarıdan sesleniyorlar:
    -kız martha abla annemler çaya çağırıyormuş seni, gelcen mi??

    ''dur kız geliyorum'' diyor hemen. yukarı çıkıyor. ayağındaki takunya şak şak ötüyor. uzun, çiçekli - fırfırlı bir eteği var. kısa kollu, abartılı bir bluz giymiş. saçlar tiftik tiftik ve kabarık.

    oturdu mu koltuğa, iki bacağını da altına alıyor. yakıyor sigarasını, dudağının kenarına yapıştırıyor konuşurken. çatallı, kalın, deforme olmuş bir sesi var. ortam sigara dumanı altında.
    ağzı da çok pis ne hikmetse. küfür eksik olmuyor lafında, dedikodusunda. çok da orijinal küfürler bunlar.
    ''buruş buruş kırk kuruş olmuş götü, hala bana bok atıyor ayo''

    kocasından pezevenk diye bahsediyor. çok çekmiş ondan, belli. eve uğramıyor bile kocası. en son birahane karısı zeliha'yla görmüşler diyorlar. ''siktirsin pezevek'' diye rest çekiyor. öksürüyor ardından balgamlı balgamlı. hiçbir şey olmamış gibi yeni bir sigara daha yakıyor, konu değişiyor...

    amma betimleme yaptım lan! ne fantastik hayal gücüm varmış...

    ha unutmadan, okkalı bir piyanisttir. çok severim.
  • kırk sekizinci grammy ödüllerinde claudio abbado yönetimindeki mahler chamber orchestra ile gerçekleştirdiği beethoven 2. ve 3. piyano konçertoları kaydıyla (best instrumental soloist(s) performance (with orchestra)) "orkestra eşliğinde en iyi solo performans" dalında ödüle layık görülmüştür.
  • 2003te verdiği bir konserde schumann konçertoyu nasıl çaldığını dinlediğimde hala gücünden ve enerjisinden hiçbir şey kaybetmediğini görüp şaşırdığım insan. hala inanılmaz hızlı ve tutkulu çalıyor, sanki yıllar onu değil de piyanosunu yaşlandırmış gibi. umarım çok uzun yaşar ve bir gün türkiyeye de gelir, ondan dinleyeceğimiz daha çok şey var
  • bugün boğaziçi üniversitesi albert long hall'da verdiği konserde tüm dinleyicilerin dakikalarca ayakta alkışladığı muhteşem müzisyen. kendisine ayla erduran, ömer sipahi, jing zhao, ve martha argerich'in kızı lyda chen eşlik etmekteydi.
  • 6 mart 2010 tarihinde pariste konseri olacak müthiş piyanist. şahsen ucuza kapattım uçak biletini daha şu tarihten..

    dinledikten sonra yorum yaparım. umarım izmirden gitmeme değecek bir gece yaşatır.. yoksa bir yığın masraf değil mi ama?

    (bkz: haddini bil)
    (bkz: çapsız çapsız konuşmak)
hesabın var mı? giriş yap