• mecazi aşk, aşk-ı ebterdir. yani kısırdır, sonuçsuzdur, meyvesi yoktur. meyveden kasıt irfandır.

    mecazi aşka dair hikayeleri büyük ölçüde sembolik olarak kabul etmek gerekir. çünkü ancak bir arifin aynası insanlara kendi özlerini gösterir ve asıllarını hatırlatır, marifet kazandırır.

    irfan seviyesine gelmiş kimseler iki tabakadır.

    1-kalbini tasfiye etmiş, ruhunu allah’a ulaştırmış olan arifler.

    2-kalp tasfiyesine ilaveten, nefsini de tezkiye etmeyi başarmış olanlar.

    birinci tayfanın sohbetiyle ruh bedene bağlanmadan önce sahip olduğu ancak dünyaya inişle kaybettiği marifetini tekrar hatırlar. ikinci tayfanın sohbeti ise tamamen yeni ve dünyanın zorlu şartlarında elde edilmiş yüksek bir marifetin tahsiline sebeptir.

    yalnızca kalp tasfiyesini elde etmiş arifleri, anlamak da, istifade etmek de çok kolaydır. çünkü onların halkla irtibatı güçlüdür. her ne kadar onların ruhları yükselmiş olsa da, nefsleri henüz bu dünyadadır. bu sebeple halk ile hak arasından geçit gibidirler. iletkenlikleri yüksektir.

    ikinci grup arifleri halkın teşhis etmesi hemen hemen mümkün değildir. onların nefsi de öte aleme naklolduğu için halkla irtibatları kopmuştur. ancak davetle vazifeli olanlar bu dünyaya şeklen geri gönderilirler.

    birinci grup kepçeyle dağıtır ama verdiği feyz düşük kalitelidir.

    ikinci grup çay kaşığı ile dağıtır ama nitelik kıyas kabul etmez.
  • tasavvufa göre mecazi aşk, bizim anladığımız anlamda karşı cinse duyulan aşktır. amma, yine tasavvufa göre asıl aşk, yaratıcıya duyulan ilahi aşktır.
  • sevgili panfate öyle güzel yazmış ki, aşka dair tattığımız, bildiğimiz ne varsa hepsi toplanıp yanımıza varmış, on dördüne varan ay gibi gecemizi ışıtmış. bendeniz aşkı mecazi yahut hakiki diye ayıramıyorum gayrı: mecaz da esasa tâbidir, esastan bir esintidir diye. yani aşk aşktır. bir kadın için bir erkeğe âşık olmak ne müthiştir ya rabbi, erkek için de keza. rüzgâr bizi sürükleyecek'te ne diyor abbas: dağı delen ferhad değil, aşktı. ferhad'ın aşkı mecazi midir? dağ ne kadar mecaziyse ferhad'ın aşkı da o kadar mecazidir. şurada bir yerde anlatmıştık: #54319728. neyse, aşkından dağı delmeyi ancak bir erkek anlatabilir, ben bildiğim yerden devam edeyim.

    kimileri aşkın davetine bodoslama dalar, nice vurgunlar yer, ölümlerden ölüm beğenir. kimileri çekimser kalır, kıyıda takılıp aşkın dalgaları karşısında belki daha az yıpranır. aşkı ve âşıkları seveni, bir şekilde orasından burasından yakıyorlar zaten, endişeye mahal yok. aşkın acısını çekmek kolay değildir, her gün ölmek için kalkılır yataktan. panfate demiş ya, mutlak surette günün her anında onu düşünmek... yahu onu düşünmemek için kafanızı kesmek istersiniz. günlerce gecelerce uyursunuz, sırf bir süreliğine düşünmemek için. brief encounter'da böyle bir sahne vardı: sinema tarihinin en naif, en kısa süreli sevgililerinden olan yasak aşk mağduru çiftimiz nihai olarak ayrılmak üzere iken, adam kadına onu ne kadar çok sevdiğini söyler. kadın ise karşılığında "ölmek istiyorum, keşke ölsem" der.

    velhasıl yaşamak, insana dair ne varsa hepsini "aşk lokması" içinde yutmak imiş. öyle bir lokma ki sindirmesi bir ömür. ekseri gaz, şişkinlik, bulantı, mideler ağızda... allah'tan iyileşecek hastanın tabibi ayağına geliyor da ona ne iksirler, ne şerbetler, ne şaraben tahuralar hazırlıyor, kim bilir. gerçi ferhad'ın derdi dermanı olmuştur artık, onun için zehir de şerbet de birdir.

    canımın yongası bir söz var: "ne yaptımsa aşkımdan yaptım. hesabı aşkımdan sorsun!" bunun kime dendiğini okuyanın "sen" algısına bırakıyorum. âşık için sen daima bir tane. yeri hiçbir şeyle dolmaz, doldurulamaz. çünkü bir yeri yok, yokluğun ta kendisi. değil mi ki varlığın hakikati yoklukta gizli... dolayısıyla, ortada bir âşıkla mâşuk varsa aşk zaten mecazidir. hakikisi ancak kendinden kendine. orada herhangi bir zamir, sen, ben, o, ne mümkün. büyükler tevekkeli demiyorlar, işin zevki vuslatta değil firaktadır, diye. allahüâlem efendim allahüâlem.
  • mazhar alanson'un güneşli havalarda inandığı şey..
  • samiha ayverdi* şu şekilde tanımlar:

    "aşkın tafsilatlı ve dağınık ifadesi olan bu yaradılış aleminin fiili ve muazzam görünüşünün tek ve toplu ifadesi olan aşk noktası... işte onların beraberce fışkırdıkları, beraberce tafsilatını seyrettikleri ve gene beraberce avdet edecekleri nokta..."
  • sanildigi kadar kolay ve kucumsenecek birsey degildir. cunku iki yonludur ya hakiki aska kopru olur ya da bir tur elbise askina duser. durumu belirleyen beklentisiz olmak ve askin siddetidir.
  • ask sozsuza kadar surmez. bunu uzatmanin yontemi ise bir mecaza asik olmaktir belki de.*
    tasavuffun vahdet i vucuda goturen yollarinda biri olur kanimca.
  • allah ' ın kuluna haddini bildirme yöntemlerinden biri de olabilir.
    şöyle ki;
    ilahi aşka talip olan aciz kula ilk olarak mecazi aşkı tüm yakıcılığı ve yıkıcılığı ile yaşatarak , beşerisinin bile kulu ne hâllere düşürebileceğini deneyimletir ve talip olduğu yolun yolcusu olma konusunda istidata sahip olmadığını hatırlatır...
  • son sigaranın külünce uzayan, dumanınca dalgalanan kalp dokunuşudur.

    dokunur.
  • lise dönemimde çok şiddetlisine yakalanmıştım. beni evirip çevirip yola getirecek biri de yoktu ortada. ilk üç ay içerisinde acım zirve değerine ulaşmıştı. sabahtan akşama kadar göğüste yanma, ama ne yanma... yemeden içmeden kesilmiştim. ağzımda büyürdü lokmalar... o süreçte 7-8 kilo kaybetmişliğim vardır herhalde. tabi geri kalan kısımda -yaklaşık üç sene- bu acı yavaş yavaş azalmıştı; ara sıra geliyordu yanma hissi. sonrasında her şey eski haline döndü.

    şimdi mecazi aşktaki acının dehşetini düşününce hakikisi bir korkutmadı değil. ehli daha fena diyor...
hesabın var mı? giriş yap