• kim ki duk'un en begendigim filmidir. en carpici, en gercekcisidir de. on tane bin jip'ine degismem mesela.. anlasilmasi cok kolay olmayan ve rahatsiz edici bir fimdir ve biz kim ki duk hayranlariyla bu film söz konusu oldugunda anlasamiyoruz zira filmin anlasilamadigini düsünüyorum ya da cok farkli yorumluyoruz.. gerisi spoiler hic okuma kardes, gec bak sol tarafta baska güzel konular var.

    meslegi pezevenk olan adamin intikaminin islendigi bir filmdir. iste bu meslek dolayisla her sey farklilasiyor, anlasilmasi güclesiyor. bastan baslayalim:

    pezevenk olan abimiz parkta kizi zorla öper. burada kizin sevgilisi sinif farkini net bir sekidle acik eder. parkta askerler tarafindan maruz kaldigi durum sonucu kahramanimiz kiza kin besler.. buraya kadar sorun yok. bir intikam söz konusudur artik. temelinde intikam olsa da asil ayrinti bu intikamin icerigidir. mesele sudur: o kiz bana asik olacak.. iyi de zorla her seyi yaptirabilirsiniz lakin ask zorla olmaz ve bir pezevenk'e bir insan nasil asik olur ?

    kimse kimseyi kandirmasin dünyanin en yakisikli erkegi de olsaniz mesleginizden dolayi size cok baska konumda olan bir hatun asla ve asla gercekci bir sekilde asik olamaz. filmin yan temasi olarak gösterilen ve aslen islenilen konu da bir insanin bir insani gercekci bir sekilde sevebilmesinin ve hatta kavrayabilmesinin ana nedenini sunmasidir. bir pezevenke ancak ve ancak bir fahise asik olabilir.. bu gercek önemlidir. bu cok uzun konudur ve aslinda üzerinde durulmasi gereken de budur. deprem aninda ahmet mete isikara gibi bir adama asik olacak insanlari bilirim ben.. basketbol takiminin o güzel hatunlarinin pek cogu yasli, cirkin hocasina tavdir.. siradan insanlar korkup kacar iken fahiselerin bir kismi misal pezevenklere asik olabilir cunku kosullar icerisinde denge degismistir ve algi farklilasmistir. toplumun algisinda cok farkli bir konumda olan pezevenk fahiseler arasinda berber ciraginin ustasi gibi bir konumdadir.. pezevenk'in toplumsalin icerisinde varolan marjinalligi veya olumsuz anlamda farkliligi ortadan kalkmistir cunku. kim ki duk filmin bir sahnesinde varolan iliskinin baslangicinin cok daha eskiye dayanabilecegine dair ipuclari veriyor. bunun üzerine kadinin bakire olmasinin da eklenmesi ile hali hazirda bir iliskinin basladigini ve fakat pezevenk-fahise konumunun disinda gelisip yüksek ihtimal adamin meslegi yüzünden sonladigidir.. haliyle intikam basit bir sekilde bir kadinin kendisine asik olmasi degil o kadinin o pezevenke asik olmasi üzerine kurulur.. dolayisla soru sudur: bir pezevenk'e bir kadin nasil asik olabilir ? ondan korkabilirsiniz, ondan cekinebilir veya gücünü bir sekilde kabul edersiniz ve fakat asik olabilir misiniz ?

    fahise konumuna gecip cok baska kosullarda o adami yeniden tanirsiniz ve ancak o zaman.. ana tema intikamdir. dolayisla adamin kadini sevip sevmedigi konusu önemli degil zira nefret baskindir ve hedef bellidir: o insanin kendisine daha dogru ifade ile pezevenk meslegini icra eden kendisine asik olmasi.. bunun da yolu sinif farkinin ortadan kaldirilip kadinin fahise olmasindan gecer..

    ayrintilar islenir.. kavgaci,kural tanimaz, yasadisi korkulan bir tipoloji disarida sizi rahatsiz eder iken durum tersine döndügünde o insana asik olma sebebiniz oluverir..

    meseleyi pezevenkin aski olarak ele alirsaniz cuvallarsiniz ve ortada görülecek cok bir sey yoktur lakin adamin intikami ve bunun da varolan kimligine gercekci olarak bir insani asik etmek olarak yorumlarsaniz her sey degisir.. ise tersinden bakip bu nasil ask yahu kapatiyorum bu filmi demek hos degildir canlar.. saglam bir intikam ve ayni zamanda askin gercekci bir sekilde yasanabilmesi icin gereken asgari kosulu size fisildayan sahane bir filmdir kendileri.. bu filmin son sahnesinde ise nefretin kurguladiginizin cok ötesinde oldugunu size göstermesi bakimindan önemli bir veridir.

    i tuoi fiori kismina ise hic girmiyorum.. kelimeler yetmez o uyuma..
  • yükselen güney kore sinemasının 2001 yılı mahsüllerinden ve uluslararası piyasaya bad guy adıyla lanse edilmiş rahatsız bir film.
    yönetmen ki-duk kim, asia extreme akımına adını yazdırmaya niyetli olduğunu açıkça göstermiş.
    yörenin havasından mı suyundan mı yada çekik gözlü olmanın getirdiği bakış açısından mı bilinmez japon, kore ve hong kong sineması konu olduğunda filmin gişesi ekrandan gözünüzü kaçırmak isteyeceğiniz sahnelerin sayısıyla doğru orantılı.bad guy da üzerine düşen görevi yaparak bu beklentinizi falasıyla karşılıyor.duygusal çöküntü ve şiddetin kol kola süreklediği filmde yabana atılmayacak buluşlar, oyunculuklar ve mekan kullanımları mevcut.
  • çok hüzünlü bir film bu. bir o kadar da sessiz. kim ki duk film konusunda gerekli ipuclarını verip sizin anlamanızı bekliyor belki de her şeyi. film konusunda ileri sürülen teorilerden biri de bu hikayenin aslında üniversite öğrencisi kızın fahişeliğe giden hikayesi olmasından çok, bir adamın fahişe bir kadından yola çıkarak kurduğu üniversiteli kız hayalleri. belki de bu yüzden dokunamıyor kadının bedenine, bu yüzden filmin sonuna kadar sessiz kalıyor. belki de kadını beyazlatan kendisi, kadına saf ve temiz şekilde bakan kendisi. belki de filmi izlerken kafalarda "önceden tanışıyorlar mıydı?" sorusu bu yüzden canlanıyor. metafizik öğelerden çok, hayallerin film şeridine aktarılması olarak da bakabiliriz belki de.
  • aşık olmamak lazım. film boyunca gözümüze soka soka "aşık olma" diye bağırıyor kim ki duk.
  • --- spoiler ---
    bu filmi, böylesine çarpıcı yapan en önemli unsur bana kalırsa sonu olmuş. filmin tamamı çok kaliteli ama sonu bilindik olsaydı eğer sıradanlığa yaklaşırdı. bu senaryo için ayrıca tebrik etmeli kim abimizi.

    filmin sonu ile ilgili dört tane tahminim var;
    1. han-gi abimiz daha önceden hapis yattığı için hapiste bunun cinsel organını kesmiş olabilirler. bundan dolayı ilişkiye gir(e)miyor olabilir. nitekim sesi de incelmiş durumda, boğazının kesilmiş olmasından dolayı ses telleri zarar görmüş muhtemelen. bu derece hasar almış birinin cinsel organı da uçurulmuş olabilir. sevdiği kadını cinsel anlamda başkalarına tatmin ettirip, romantizm kısmını da kendine bırakabilir. fakat bu tahminimi destekleyen bir ipucu bile yok filmde. o nedenle bu tahmin çok olası değil.
    2. kızımız parka bırakıldığında evine dönmek istememiş ve kendisini eski hayatına "layık" görememiş olabilir. onu bu haliyle kabul edebilecek tek kişi han-gi olduğu için, mecburen onunla yaşamaya devam etmek zorunda kalmış olabilir.
    3. kızımız genelev maceralarından sonra bür şekilde hayat kadınlığını sevmiş veya benimsemiş olabilir. sevdiği adam da pezevenk olduğu icin ekmek kazanma ve sevdiğinin yanında olmak adına onunla kalmak istemiş olabilir.
    4. adamın kadın ile cinsel birleşme yaşamamasının nedeni, kendisini diğer müşterilerden ayrı konumlandırması da olabilir. eğer kız ile birlikte olsaydı, kadın için han-gi de diğer adamlardan biri olacaktı. ama han-gi kendisini kadına teslim etmeyip hem hiyerarşik olarak ondan üstün olduğunu hem de müşterilerden farklı olduğunu göstermiştir. bir de mesleğinin yarattığı deformasyon nedeniyle seksi artık bir romantik öğe olarak değil, parasal veya iğrenç bir olay olarak görüyor olabilir. bundan dolayı da sevdiği insanla seks yapmaktan kaçınıyor olabilir.

    sonu ne olursa olsun filmden alınabilecek mesaj bence bir intikam mesajı değildir. film aşk için neler yapılabileceğini ve aşk için cinsel birlikteliğin şart olmadığını net bir şekilde ortaya koymuştur.
    --- spoiler ---
  • ''aşkın ne olduğunu sorgular mısınız? aşk iki kişilik midir? aşkın sınırları var mıdır? onu toplum mu, sosyal statü mü, yoksa biz mi belirleriz? kötü adam’da aykırı bir aşkın hikâyesini bulabilirsiniz.''

    --- spoiler ---

    20’li yaşlarında bir kadın… üniversite öğrencisi.
    genç, pejmürde görünen ve tekinsiz bir yerden geldiği belli olan bir adam…

    adam bankta oturup sevgilisini bekleyen kızı bir anda görür ve nutku tutulur. gider, kızın yanına oturur. sonra ne mi olur? sonra ikili akıl almaz bir şekilde aşk dediğimiz ve kimsenin bu zamana kadar nasıl işlediğine anlam veremediği bir ufukta kaybolurlar.
    --- spoiler ---

    ''kim ki-duk, kötü adam’da yarattığı karakterler ve olay örgüsünün işlendiği mekânların başarısı ile izleyicinin ‘’olur mu öyle şey!’’ dediği anlarda bile yüreklere dokunmasını biliyor ve sizi her şeyin olağan olabildiğine öyle güzel inandırıyor ki, film biter bitmez siz de böyle bir hayat yaşayabileceğinizden emin bir şekilde koltuğunuzdan kalkıyor ama biraz sendeliyorsunuz.

    sendeliyorsunuz, çünkü bu filmde işlenen psikolojik elementleri henüz öğütemiyorsunuz. stockholm sendromu, yani rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygu besleme durumu ve ardından gelen lima sendromu bu kez rehin alan kişinin rehineye yakınlık hissetmesi, insanın içini ürperten bir ortamda ve hayat koşulları çerçevesinde işleniyor; ama siz kime neden ağlayacağınızı bilemeden öylece kalakalıyorsunuz. yoksul hayatlar, seul’ün arka sokakları ve bilmediğimiz bir güney kore toplumu.''
  • "love me, because love doesn't exist and i have tried everything that does."

    (sev beni; çünkü aşk yok ve ben yapabileceğim her şeyi denedim.)
  • bu filmi izlediğimden beri bir garibim ben, ondan dedim yazayım bunu, içim acıyordur belki...

    --- spoiler ---

    filmin en farklı bulduğum süreci, kızın o taburede yol kenarında otururken geçirdiği değişimdi. namusun, hayata bakış açısının, ahlakın bulunduğun ortama göre zaman içinde değişebileceğini gösteriyordu belki... kızların müşterisini çalma olayının ahlaksızlık olup da ana karakterin arkadaşıyla seks yapmasının olmamasının sebebi buydu.
    aynı zamanda her şeye alışırsın teması da vardı bu olayda... kızın özgür kaldığı, kaçtığı halde kendi hayatına dönmemesi, yine orospuluk yapması, yollarda gezmesi artık o üniversite öğrencisi kimliğine kendini ait görmemesinden kaynaklanıyordu.
    filmdeki ilk beklendik; ve benim için kim ki duk filmlerindeki tek beklediğim sahneydi belki; sahne kızın giysileri astığı çivinin yamuğunu adamın düzeltmesiydi. ama beni ayrı bir düşünceye sevk etti, kız o kadar mı güçsüzdü? ben olsam giysi düşer düşmez o çiviyi allem eder kallem eder kendim düzeltir üzerine giysiyi asar odadan öyle çıkardım. belki uzak doğululara özgü bir kadının zarifliği ve erkeğin güçlü olması olayına vurgu gibi geldi bu yüzden...
    film boyunca adamın kadının yanına ona zarar verecek tipleri yaklaştırmaması ve onu dövmeyip fiziksel şiddete başvurmaması bence onu koruduğunu ve sevdiğini gösterme çabasındandı. tek bir sefer bile kızla birlikte olmadı...

    filmin sonuna gelirsem, ben hala o küçük kamyonet, arkadaki yatak vs... olayı anlayamamıştım; birlikte küçük yataklarında uyuyacaklar geze geze günlük işlerde çalışıp fakir ama aşık bir hayat yaşayacaklarsanıyordum ki; kamyonetten inen adam hayatın gerçeklerini çarptı yüzüme...

    1: ben fazla hayalperestmişim
    2: hayat o kadar toz pembe değilmiş...

    --- spoiler ---
  • "bir film hem bu kadar sapkin hem de bu kadar ic burkucu ve duygusal olabilir mi?" sorusunu akla getiren film. isin tuhafi filmi izledikten sonra, sapkinlik ile ask denen seyin en saf hali arasinda pek bir cizgi kalmiyor, ikisi birbirine karisiyor... "can a lowlife be loved?" sorusu esliginde, bizi bize tutsak yapan toplumsal degerlerin ve sinif ayriminin yok edilip edilemeyecegine dair bir film izliyorsunuz. kim ki duk, gerceklik ve mistik dunyalar arasinda o kadar guzel mekik dokuyor ki, kendinizi tuhaf bir ruyanin icinde buluyorsunuz. oyle bir mistisizm ki, toplumsal zorunluluklari size surekli hatirlatiyor; "cok mu uctun, bir de yere dus bakalim" dercesine... kuskusuz basyapit... en az bin jip kadar iyi.
  • deyim yerindeyse kanımca kim ki duk uslubünün gelişini simgeleyen ilk filmidir.
hesabın var mı? giriş yap