17983 entry daha
  • tldr: hayat kurtaran bir aforizma ogrendim:
    (bkz: don't disagree ask for more data)

    yillardir sacma sapan argumanlara karsi bile cok kolay tartisma kaybettigim olmustur. ozellikle isyerinde boyle seyler olunca baya da koyardi; sonuc olarak akla mantiga sigmayan argumanlari catir catir kaybediyordum.

    son 3-4 aydir, bir suru insanla konusmam ve bir suru insani ikna etmem gerekti is sebeplerinden dolayi. etrafimda ayni hedef icin calisip bana yardimini eksik etmeyen, endustride nerden baksan 15-20 senedir calisan adamlar var. yukaridaki durumlar icin yine yukaridaki aforizmayi onerdi. birden hayatim degisti, bildigin yok boyle bir sey. en tasakli adamindan en dandik adamina kadar catir catir tartisma kazanir oldum.

    ornekle olay soyle oluyor (isimler uydurmadir, metin turkcelestirilmistir):
    - kerem bey xyz'yi yapmak istiyoruz, bu konuda problemlerimiz var.
    - xyz urun ya da calisanlar icin onemli degil; bcd daha onemli. xyz'yi yaparsak bcd'nin performansi duser.
    - bakin banu hanim da bu konuda cok sikayet almis xyz'yi yaparsak bu sikayetler bitecek. di mi banu hanim.
    - hi hi kerem bey
    - biz en basta bu sikayetleri alacagimizi biliyorduk, size de soyledik yine de urunun basarisi icin bcd cok kritik, bcd'den feda yapamayiz.
    (eskiden olsam, benim dedigime cevap vermiyorsunuz, bakin biz bcd icin sirket olarak kicimizi yirtiyoruz, nesini anlamiyorsunuz derdim ve orada olay kopardi)
    - madem oyle bize bolge basina kac sikayet geliyor, bunlar bizim ne kadar vaktimizi aliyor, xyz'yi yaparsak bcd ne kadar yavaslayacak, diger urunlerle karsilastirmasi datalarini getirir misiniz. analiz edip karar verecegiz.
    - pe pe peki kerem bey. (kendi basina is aldigi icin dut yemis bulbule dondu burada)
    - bunlari hemen toplayalim ki onumuzu gorelim sizi de oyalamayalim, bekliyorum sonuclari.
    - tamam ben hazirlarim.

    sonuc olarak, xyz yapilmaz, hatta kendileri yapmayalim bizce de sirkete cok yuk olacak diye teklif ederler. olay su ki, biz xyz'nin didisinin didisi bir olay oldugunu biliyoruz, karsi tarafa da anlatmaya calisiyoruz ama nato kafa nato mermer. sikayet gelince sikayet basi cozum de uretiyoruz. sikayet de milyon yilda bir geliyor.

    soyle gibi dusunun, luks bir araba uretiyorsunuz ve direksiyonu normal direksiyon malzemesinden yapiyorsunuz. halbuki sizin musterileriniz kadife kumas istiyor ustune. ayni zamanda beygir gucu, hizi, guvenligi, teknolojisi en ust seviyede ozellikler istiyorlar. diyelim ki kadife kumas uretimi araba basina 1 gun yavaslatiyor, toplam bir arabanin seri uretimi de 3 gun suruyor. kadife kumas eklemeye karar verirseniz, fabrikada %33 ekstra yer acmaniz gerekiyor ayni zamanda da urunu 1 gun gec teslim ediyorsunuz. isler yavasliyor, zincirleme bir reaksiyonla dunyanin parasini kaybediyorsunuz. o zaman yemisim kadife kumasini diyorsunuz ve isteyen olursa bedavaya kadife kumas monte ettiriyorsunuz bayiliklerde; bunu icin sikayet eden de milyonda bir cikiyor. boylece hem fabrikanin performansindan olmamis oluyorsunuz hem de musteri memnun kaliyor.

    neyse konu dagilmasin, birisiyle anlasamazsaniz, ona daha cok soru sorun. daha detayli bilgi isteyin. bilmedigi bir bilgiyi sordugunuzda karsi taraf otomatik olarak kendini zayif hissediyor. ayni zamanda da kendi dedigini savunmak icin hirs yapip o bilgiyi toplamak istiyor. hem ekstra is almis oluyor kendine, hem de sonuclari bir de kendisi gorup utaniyor.

    tabi bunun etik olmayani, bunu bir de haksiz durumda yapanlar var ve ben daha kaybedenini gormedim. tabi boyle eseklikler de yapmayin.

    hadi bu da size kiyagim olsun.
  • ufku iki katına çıkartmayan ama yüzlerde 9 kat tat oluşturan nostaljik çizgi filmlerin fantastik dünyasının yarattığı gülümseme ve mutluluk dolu küçük bir gezintiye çıkmaya ne dersiniz? eğlenceli.

    1. pepero'nun maceraları: güney amerika'da geçen bir çizgi film. altın kuşlu esteban'a benzerdi ama pepero daha eskidir. esteban gibi pepero da altın kenti yani el dorado'yu aramaktaydı. çünkü kabilesi açlıktan kırılıyordu ve pepero'nun onlara yiyecek bulması gerekmekteydi. pepero'nun can yoldaşı chuchu, arkadaşları aztek ve küçük bir kız olan kuena idi.

    2. wuzzles: işte efsanevi ''cumartesi'den cumartesi'ye'' kuşağında yayınlanan sevdiğimiz bir çizgi dizi de wuzzles idi. wuzzles genetik mutasyona uğramış bir grup hayvancığın maceralarını anlatırdı. sizi temin ederim o zaman ne gen, ne de mutasyon kelimelerini bilirdik. fakat hayvancıklar çok matraktı. mesela yarısı fil yarısı kanguru , yarısı hipopotam yarısı tavşan, yarı panda yarı kunduz... bu böyle giderdi. jenerik şarkısı çok eğlenceliydi. ama kısa ömürlü bir dizi olmuştu.

    3. robostory: "rellelle rellelle teneke teneke trenler" diye şarkı söyleyen acayip robotları hatırlıyor musunuz? işte o çizgi film bu idi. bu dizinin kahramanı turuncu saçlı bir küçük kızdı. bu kız köpeğiyle beraber acayip bir gezegene düşüyordu. burası robotların yaşadığı bir gezegendi ve rengarenk iyi robotlar, kapkara kötü robotların tuzaklarından kurtulmaya çalışırken bize de o acayip şarkıyı söyleyerek coşmak kalırdı: ''rellelle rellelle teneke teneke trenler!''*

    4. sportmen billy: spor hakkında bir çizgi filmdi. billy başka bir gezegenden gelmiş kahramanımızdı. hayatta tek derdi zeki, çevik ve ahlaklı bir sporcu olmak ve dünyada sporu korumaktı. tabii düşmanı da vardı, he-man'deki kötü lin'e benzeyen vanda! billy'nin yardımcıları da sportmen küçük bir kızla, bir köpekti. bunların ne zaman başı derde girse billy o çirkin spor çantasını çıkartır içinden illa tam işine yarayacak bir spor malzemesi bulurdu. o çantanın içinden komple spor salonu çıkartırdı bill sanki!*

    5. ulysses 31: 31. yüzyılda geçen, mitolojik çağların kahramanlarının, uzay maceralarını anlatan bir çizgi filmdi. uzaylılar odisseus uzay gemisinin kaptanı ulysses'in oğlu telemakos'u kaçırıyor, kaptan da kikloklar'ı kesip oğlanı kurtarıyordu, yanında bonus olarak bir de uzaylı kız geliyordu. fakat kikloklar'ı kestiği için tanrıların kralı zeus, odisseus'u cezalandırıp dış uzaya atmıştı. dizinin kalanında kahramanlarımızın dünyanın yolunu bulma çabalarını izlemiştik. ama dünyaya gidebilmek için önce hades krallığını bulmaları gerekiyordu.

    6. molterissimo: üç silahşörler ve kardinal rişliyö döneminde geçen bir fransız çizgi filmiydi. kahramanımız küçük akrobat quentin, meşhur moliere'in sevgisini kazanıp gezici kumpanyasına girmiş ve tiyatrocularla seyahat etmeye başlamıştı. tabii her gittikleri yerde maceralara bulaşırlar, gerektiğinde kılıçlarını çekip coşarak olaya girmeyi ihmal etmezlerdi. her fransız çizgi filmi gibi bunun da çok güzel bir şarkısı vardı.

    7. düğme burun: çok sevilen, neşeli, uçuk kaçık bir çizgi filmdi. düğme burun'un babası ''çilek araştırma merkezi'' başkanıydı. düğme burun bir gün babasının yerine çileklerle uğraşırken , çilek almaya gelen bir uzaylının gemisine atlayıp ''meyve gezegeni''ne gitmişti. burada kendisini esir almaya çalışan gezegen halkından kızımızı ''ekmek kadayıfı'' amcası kurtarmıştı. düğme burun, yaz tatilini bu tatlı amcayla geçirmeye karar veriyor ve meyve gezegeninde maceradan maceraya koşuyor, coşuyordu.

    8. muz adam: kahramanımız eric, kendi halinde bir öğrenci idi. ama her ne zaman ki bir tane muz yiyor, birden inanılmaz şekilde ''muz adam''a dönüşüyordu. sahip olduğu az biraz beyin varsa, o da bu işlem esnasında kayboluyordu! yine de dünyayı kurtarmayı başarıyordu her seferinde. fiona diye bir kıza aşık olmayı da ihmal etmedi tabii bu arada. çok eğlenceli bir çizgi diziydi.

    9. sihirli kurdele: doksanların hemen başında yayınlanmış ve çok sevilmiş bir çizgi filmdi. himeko biraz erkek fatma tadında küçük bir kızdı, çok hoş küçük bir hanımefendi olan ablasını kıskanırdı. bir gün bunu bir peri ziyaret etmişti (ama peri kızı aynen himeko'nun ikizi gibiydi) ve bizimkine kırmızı bir kurdele vermişti. bu kurdele ile kızımız istediği kişinin yerine geçebiliyordu. tabii kaçınılmaz olarak sakar himeko, sayısız maceralar yaşıyordu bu arada.

    10. kont duckula: ismi bile komik bu vampir ördek çok sevimli bir yaratıktı. kont duckula aslında yüzyıllardır reenkarne olan ve aktif olarak vampirlik yapan tarihi bir kişilikti ama son seferde bir hata olmuş, reenkarnasyon için gerekli kan bulunamayıp, domates salçası kullanılınca bizim vejeteryan vampir ortaya çıkıvermişti. milletin boynunu ısırmak yerine şöyle sulu sulu bir havuç kemirmeye bayılıyordu! bunun bir de evlere şenlik igor isimli uşağı ile balina gibi bir dadısı da vardı*.

    11. küçük lulu: lüleli saçları, hiç değişmeyen kırmızı elbisesi, bir de eteğinin altından görünen fırfırlı, paçalı pazen donu vardı. sürekli yaramazlık yapar, şişko bir oğlanla uğraşırdı. çocukluğumuzun çizgi filmlerinden biriydi yaramaz küçük lulu.

    12. emilie: işte ''uykudan önce'' programında yayınlanıp, hepimizi uyutan çizgi filmlerden biri de bu küçük kızın maceralarını anlatan az gelişmiş çizgiydi. bunun bir de şarkısı vardı ki, o zamanlarda istisnasız tüm küçük kızlar ezbere bilirdi :

    benim adim emily
    kardeşlerim steven ve pat
    bir de minik kirpimiz var (kirpinin adı hanfri)
    çok severler hepsi beni
    görünce hemen tanırlar
    kırmızı başlıklı elbisemle
    kalemlerim var.

    13. jumaru: yine trt tarafından yayınlanmış, herkesi etkilemiş bir çizgi film idi. bu çizgi filmde çocuklar, pinpon masası gibi bir masa üzerinde, ufacık robotları dövüştürürlerdi, hem de bunlar laptopla yönetirlerdi. seksenlerde laptop görülmüş duyulmuş şey değildi bizim memlekette. kahramanımız sanşiro'nun robotunun adı jumaru'ydu. jumaru oyunun başlarında dayak yese de, sonunda toparlanır, herkesi döverdi. jumaru kırılıp bozuldukça, sanşiro ile beraber ekran başında biz de ağlardık. o günlerde pek çok çocuk evde jumaru imal etmeye kalkıp koltukları yakmış, annesinden dayak yemiştir olaslıkla*.

    14. nadia, mavi suyun esrarı: trt'de yayınlanmış ve çok sevilmiş çizgi filmlerden biriydi. nadia 14 yaşında sirkte çalışan yetim bir kızdı. boynunda işte bu meşhur mavi su denen kolyesi vardı. birgün hırsızlar buna saldırıp kolyesini çalmaya kalkışmışlar, nadia'yı jean adında çok akıllı bir çocuk kurtarmıştı. ikilimiz hırsızları takip ederek okyanusa ulaşmışlar veee inanılır gibi değil ama çocukluğumuzun unutulmaz denizcisi, ''denizler altında 20000 fersah''ın kahramanı, nautilius'un kaptanı kaptan nemo ile tanışmışlardı. kaptan nemo, çocukları hırsızların başı olan şeytani gargoyle'dan kurtarmaya kara vermişti, çünkü gargoyle mavi suyu kullanarak, efsanevi atlantis kentini yeniden kuracak ve dünyaya hakim olacaktı.

    15. sylvanian aileleri: haftada bir gün akşamüzeri trt'de izlediğimiz öğüt verici, ''birbirimizi sevelim''temalı çizgi filmlerden biri de bu sylvanianlar'dı. bunlar büyülü bir ormanda yaşayan minicik ayıcık, tavşancık vb hayvanatlardı. her bölümün başında bizim dünyadan çok dertli bir velet ağlayarak uykuya dalar, sonra hooop sihirli ormancının yanında uyanırdı. ormancı buna aynen alice gibi acayip bir şerbet içirir, bizimki bir anda cüceye döner, sylvanianlar'la aynı boya (bkz: serçe parmak boy) inip, kocaman bir ağacın dibindeki minicik kapıdan geçerek bunların yanına koşardı. sylvanianlar bu çocuğun derdine derman olurlardı. tabii burada kötü tipler de yaşardı, tipsiz bir yarasa ile gerizekalı bir timsah, sylvanianlar'a gıcık olup bunları ormandan atmaya çalışsa da beceremezlerdi. her bölümün sonunda çocuk kahraman dersini almış şekilde kös kös evine dönerdi*.

    16. belle ve sebastian: sebastian, pireneler'de yaşayan kimsesiz bir oğlandı. annesi doğumdan sonra dağlarda gezmeye gitmiş ama bir türlü geri dönmemişti. yaşlı bir dayıyla yaşayan sebastian bir gün belle isimli kocaman bir köpek bulmuştu, bunu köylüler canavar sanıyor, adam öldürmekle suçluyorlardı. sebastian, belle'i alıp dağlara kaçmış, annesini aramaya başlamıştı. işte biz de bu köpek ve çocuğun dağlardaki maceralarını izlemiştik.

    17. tenten: çizgi romanlardan doğmuş belçikalı bir gazeteci oğlandı. adam mı çocuk mu belli değildi, yaptığı işlere bakarsan koca adam; yumurta suratına, tepesindeki bir lüle saça bakarsan genç bir oğlandı. fındık diye cins bir köpeği vardı. maceralarında yakın dostu çılgın kaptan hadok ve deli mucit profesör turnasol, tenten'e eşlik ederlerdi. ne zaman tenten suçlu duruma düşse ikiz dedektifler dupont & dupont çıkagelirdi. tenten, maceralarında bütün dünyayı dolaşmış, bir keresinde aya bile çıkmıştı. hatta bir macerada himalayalar'a gidip, kar adamı yeti'yi görmüşlüğü bile olmuştu.

    18. asterix: yıllarca hem çizgi romanlarını okuyup, hem de çizgi filmini izlediğimiz en sevilen kahramanlardan biri de cesur galyalı asteriks'ti. bunlar roma işgali altında inleyen fransa'da bir türlü ele geçirilememiş minik bir galya köyünde yaşıyorlardı. asteriks'in can dostu, sırtında kocaman taşları taşıyabilen, üçyüz kiloluk hopdediks'ti. hopdediks'in minicik idefiks diye bir köpeği vardı, bu köpecik çok doğaseverdi. ne zaman bir ağaç kesilse ağlardı. her kavgada romalıları dağıtan elemanların sırrı, köy büyücüsü hokus pokus'un pişirdiği "deve gücü tazı hızı şerbeti" idi. ne zaman savaş çıksa bizimkiler bu şerbetten içer ve romalıların ağızlarını burunlarını kırarlardı. ama hopdediks küçükken şerbet kazanına düştüğü için onun içmesine izin vermezlerdi. köyün şefi toptoriks, romalıları kocaman balıklarla döven balıkçı palamutiks, güzel kızı da dilberiks idi. bir de sesi çok çirkin bir şair vardı. he maceranın sonunda köyün meydanına şölen sofrası kurulur, yaban domuzu kızartması yenir, ama şair şarkı söylemesin diye bir ağaca asılırdıswh.

    19. uçan fil dumbo: çocukluğumuzda bizi ağlatan acıklı disney çizgi filmlerinden biri de, bu yelken kulaklı ufaklıktı. dumbo bir sirkte doğmuştu. annesinin bunu hortumunda salladığı sahneye en taş kalpliler bile dayanamazdı. kulakları yüzünden herkes dumbo'yla dalga geçerdi. annesi de onu korumaya çalıştığı için hapse, yani sirkteki kafeslerden birine atılmıştı. fakat bir gün sirkteki kırmızı üniformalı minik fare buna bir ot vermiş ve dumbo kulaklarını flap flap çarparak uçmaya başlamıştı. uçarken o yeşil otu hortumun ucuyla tutardı. sonuçta dumbo meşhur olup para kazanmaya başlamış ve annesini de kurtarmıştı. happy end *

    20. bay meraklı: rahmetli cenk koray'ın sunduğu tatil programı ''stüdyo pazar'' içinde aralara serpiştirilmiş bir çizgi karakterdi. ekranda ince bir çizgi görünür, sonra ortaya çıkan bir el bizimkini çiziverirdi. bay meraklı ''lala lala laaa laa'' diye şarkı söyleyerek yürürken onu heyecanlandıran bir şey görür, '' badabirirgurukiri baaa'' diye anlaşılmaz bir dille çizerle kavga eder, sonunda ''ppppppuaahahahahaa'' diye kahkahayı basardı. ailede herkesin sevdiği unutulmaz bir karakterdi.

    21. kahramanlar yarışıyor-laff-a-lympıcs olimpiyatları: görülmüş en az katılımlı olimpiyat oyunu bu laffalimpik idi, sadece 3 takım yarışırdı: scoobyler, yogiler ve de gerçek kötüler. bütün karakterler diğer çizgi serilerden toparlama tanıdık tiplerdi. gerçek kötüler hep hile yapar, yaptıkları hile en sonunda ağır çekim gösterilirdi. ama hiçbir zaman kazanamazlardı. çünkü hep scoobyler kazanırdı. sadece bir kez yogiler kazanmıştı. şok*.

    22. sokak kurbişleri: ''comic strip'' kuşağındaki çizgi filmlerden biriydi. bunlar mütemadiyen iş arayan, sürekli pizza yiyen ve tuhaf tuhaf rap yapan birtakım kurbağalardı.

    23. tao tao: trt'de yayınlanmış mutluluk dolu çizgi filmlerden biri de bu pandacığın maceralarını anlatan tao tao idi. tao, çin'de yaşayan bir yavru pandaydı, arkadaşlarıyla bütün gün ormanda koşar oynardı. bunlar yoruldukça tao'nun annesine gider, ondan bir öykü anlatmasını isterlerdi. anne panda da aynen adile teyze gibi, onları hiç kırmaz, her zaman bir hikaye anlatırdı. işte biz de her bölümde bu ana pandanın anlattığı hayvan öykülerinden birini izlerdik.

    24. uzay şövalyeleri: (saber rıder and the star sherıffs) 21.yüzyılın sonlarında insanlığın tüm kainata yayılacağını varsayarak yapılmış uzayda geçen çizgi filmlerden biri de ''saber rider'' idi. kahramanımız siyahlı beyazlı üniforması ve robot atıyla, iskoçyalı bir sövalye idi. ekibindeki şeriflerden biri olan şumi her yarışı kazanan bir şoför, ötekisi de attığını vuran bir kovboydu. bir de april diye baştan ayağa kırmızılar giyen, upuzun sarı saçlı bir kız vardı ekipte. bunların gemisi robota dönüşüyor, kahramanlarımız gezegenleri kötülere karşı koruyorlardı.

    25. captain future: bir bilim adamı karısını ve ortağını alıp ay'da gizli bir üsse yerleşiyordu. ortağının bedeni iflas etmiş olduğundan, bilim adamı adamın beynini bir kasaya yerleştirmişti. bizimki bundan sonra hayatına beyin olarak devam etmişti. bilim adamı ve beyin beraber bir robot ve android icat etmişlerdi (c3p0'nun dedesi) gelgelelim kötü adamlar bilim adamıyla karısını öldürmüş, ve bunların çocuğunu bu beyin, robot ve android büyütmüştü, işte captain future bu çocuktu. captain future zeki, çevik ve ahlaklı bir bilim adamı ve sportmen kişilik olarak büyümüştü. ve bilimsel yeteneklerini insanların hizmetine sunmuştu.

    26. sinbad: binbir gece masalları'ndan uyarlanmış eski bir çizgi film. sarı şalvarlı minik sinbad'ın maceraları anlatılırdı. omzunda kuşuyla denizlerde dolaşır, çeşitli maceralar yaşardı. alaaddin'in uçan halısı da bu çizgide görünmüştür.

    27. richie rich: star'da yayınlanırdı. bu çocuk artık zenginliğin dibine vurmuş, bir eli balda ötekisi çikolatada, dolar isimli kuçusu ve arkadaşlarıyla maceralar yaşardı. hayal bile edilemeyecek her şeye sahipti. tipik ingiliz uşakları tadında bir de uşağı vardı. yıllar sonra yapılan richie filminde ise macaulay culkin oynamıştı.

    28. mock ve sweet: ''çuç çu ri çuç çuu dorrik dorrik moguu moguu...'' herhalde gelmiş geçmiş en sevimli, en şeker çizgi tipler, bu köstebek kardeşler mock ve sweet idi. hele o mock'un pilot şapkası ile gözlükleri çok bitirimdi. bu tıfıllar acep yukarıda neler oluyor diye meraka düşüp, kaz kaz kaz kazarak yeryüzüne çıkıyor, kötülerle mücadele edip iyilere yardımcı oluyorlardı, ama bu çizgi filmin asıl unutulmaz özelliği, istisnasız o zamanın tüm çocuklarının ezbere bildiği dorrik dorrik mogi mogi şarkısıydı*.

    29. marco: acıklı bir çizgi filmdi marco. ailesiyle italya'da yaşardı, babası da doktordu, ama fakirlere parasız baktığından borçlar almış yürümüş, marco'nun annesi de arjantin'e çalışmaya gitmişti. gel zaman git zaman anneden ses çıkmaz olunca marco kalkıp arjantin'e gitmiş, annesini aramaya koyulmuştu. zaten asıl ağlatıcı sahneler bundan sonra başlamıştı. her bölümde tam o geldiğinde annesi gitmiş olur, izleyenlerin gözlerinden yaşlar boşalırdı. neyse ki mutlu sonla biterek bunalttığı yüreklere biraz su serpmişti*.

    30. flanderlerin köpeği: hollanda'da geçer ve nello isimli fakir bir oğlanın hikayesini anlatırdı. nello'nun alois adında babası zengin bir kız arkadaşı vardı. bu kız otantik sabolar, uçları kıvrılan bir de şapka giyerdi. nello birgün patraş diye bir köpek buluyor ve köpekle çocuk can ciğer arkadaş oluyorlardı. çizgi filmin sonunda patraş ölünce, kimse gözyaşlarını tutamamıştı.

    31. remi: köyde kendi halinde yaşarken, anne-babası sandığı insanların gerçek ailesi olmadığını öğrenmiş ve canavar üvey baba tarafından vitalis diye yaşlı bir adama satılmıştı. vitalis'in köpekler ve maymunları baş rolde oynattığı bir gezici tiyatrosu vardı. pek çok zorluktan sonra nihayet annesine kavuşmuştu.

    32. darkwin duck: karakanat darkwing duck çok eğlenceli bir disney çizgi filmiydi. çılgın pilot'la maceralar yaşar, sevimli ve de akıllı kızı gasoline ile uğraşırdı. en güzel yanı, kötülerle karşı karşıya geldiğinde sarfettiği "ben gecenin içinde kanat çırpan terör", "ben begonyalarda iz bırakan sümüklüböcek", "ben saçlarına yapışan sakız" gibi repliklerdi. en sevdiği renk mor olan karizmatik bir ördekti.

    33. kum kum: en eski çizgi filmlerden. kum kumtaş devrinde yaşayan bir gurup çocuğun maceralarını anlatırdı.bunlar dağ başında yaşar, başlarını düzenli olarak belaya sokarlardı. hatta yayınlandığı dönemde, istanbul'da kumkum çocuk mağazası bile açılmış*.

    34. muppet bebekleri: herkesin bayıldığı çılgın muppet show karakterlerinin bebekliklerini anlatan bir çizgi diziydi. kermit ve piggy'nin ufaklık halleri ne kadar şeker olursa olsun, o gecelik entarisi ve fırfırlı bonesiyle animal hepsinin feriştahı idi. şirinlik muskası olmakta onun eline hiçbiri su dökemezdi. bu muppet veletleri mütemadiyen yaramazlık eder, olmadık olaylara bulaşır, sonunda tabii işin içinden sıyrılırlardı.

    35. monçiçiler: bunlar minicik, yüzleri hariç her yerleri tüylerle kaplı maymundan bozma şirin yaratıklardi. bulutların üstünde monçiçiya diye bir ülkede yaşıyorlardı. tüm derdi yaşadıkları ağaçların dallarına kuyruklarıyla tutunup daldan dala atlamaktı. her zaman mutluydular, . bunların da şirinler gibi dedesi, güzeli, muciti vb. vardı, ama şirinler'den daha eski bir çizgi filmdir.

    36. akıllı bıdık: küçük, mavi ve de son derece zeki köpek bobi'nin maceralarını izlerdik. hatta bu çizgi filmden sonra bilmiş çocuklara ya da okuldaki kısa boylu ama cin gibi tiplere ''akıllı bıdık'' demek moda olmuştu. trt'nin mükemmel seslendirmesinin de hakkını vermek gerek. taş devri ve ayı yogi gibi akıllı bıdık da bir seslendirme harikasıydı.

    37. atom karınca: süper güçlü bir karıncaydı, kafasındaki antenler cızzztt bızztt yapar, bizimki süpermengibi uçar, kahramanlıklar yapardı. ''atom karınca geliyooor" *

    38. değerli: yaramaz köpek değerli'nin en önemli özelliği çaktırmadan "kih kih kih" diye gülmesiydi. , sahibi olan yaşlı teyze, yaptığı yaramazlıkların farkında olmadığından "aferim canım benim" diye değerli'yi pohpohlardı.

    39. arı maya: pösteki gibi yekpare bir saçı, çizgili donu vardı, çiçekten çiçeğe uçardı. sevgi ve de mutluluk böcüğüydü kendisi. ama çizgi filmi çok acıklıydı, bir nesli hüngür hüngür ağlatmıştır. minik maya annesini kaybeder bizim gözyaşlarımız sel olur akardı, aaah ah!

    40. tontonlar: ''hop hop hop, değiş tontondiyerek biçimden biçime giren, form değiştiren, hamur gibi yaratıklardır.

    41. musti: çarpık ağızlı ve de gömlekli bir kedi yavrusunun maceralarını anlatan çizgi dizi.

    42. jumbo jet set: "uykudan önce" programında yayınlanan çizgilerden biriydi ve ''jumbo'' isimli çok şeker bir yavru uçağın maceralarını anlatırdı.

    43. kalimero: kafasında yarım kabuğuyla dolaşan ve her macerasında "ama haksızlık bu, öyle değil mi?" diyen minik civciv kalimero herkesin sevgilisiydi. çok şirindi, az buçuk da saftirik*. pıt pıt dolaşır, başına bin türlü bela açar, kabak başına patlayınca da "ama haksızlık bu öyle dii miiii" diye sızlanırdı.

    44. ayı yogi: kafayı piknikle, sandviçle bozmuş; ormana gelen piknikçilerin sepetlerini yürütmeye çalışırken maceradan maceraya koşan şaşkın, bir o kadar da sevimli bir ayıcık. sürekli efeemm diye konuşur, başına bin türlü iş açar, korucu dayı bunları basınca panik içinde sağa sola koşuştururdu. az buçuk saftı. yanındaki küçük bobo ise zeki. hatta ayı yogi kavanozda bal bile sürülmüştü piyasaya, hala var mı?*

    45. alis harikalar diyarında: klasik öykünün güzel bir uyarlamasıydı. tavşanın peşinden koşan alis acayip bir memlekete geliyor, türlü türlü maceralar yaşıyordu. fazlasıyla renkli ve eğlenceli bir çizgi diziydi.

    46. pollyanna: bildiğimiz klasik romanın, melodram öğesi eklenerek uzatılmış güzel bir çizgi versiyonuydu.

    47. şeker pembe: trt'nin ''cumartesi'den cumartesi'ye'' isimli kuşağında yayınlanırdı. bunlar bir adada yaşardı, küçük bir oğlan, bir de bu oğlanın e'leri eze eze "şekerpembee, şekerpembee" diye seslendiği pespembe bir deniz dinozorunun maceralarını anlatırdı. bunlara akıl veren gözlüklü, bilge bir yunus da vardı, o da bir mağarada yaşıyordu, dinozor yüze yüze tam mağaraya gider, oğlan arkasından "şekerpeembee" diye bağırmaya başlardı.

    48. şnorkeller: deniz altında yaşayan bir grup yaratığın maceralarını anlatırdı. cumartesileri trt'de yayınlanırdı. her bölümün başında önce bu şnorkelleri keşfeden, kaybolmuş bir kaptanın hikayesi anlatılır, sonra kamera yavaş yavaş alçalır, suyun derinliklerindeki kahramanlarımızın maceraları başlardı. bir tane ahtapot davul çalardı.

    49. küçük prenses sara: trt'nin cumartesi kuşağında yayınladığı, çok meşhur bir çocuk klasiğinin çizgi dizi versiyonuydu. hindistan'da büyüyen sara'yı, babası londra'da bir kız okuluna yazdırmış, sonra iflas ederek ölünce sara da okulda hizmetçi olmuştu. alıntı
  • u2 grubu walk on şarkısını myanmar in devlet başkanı olan san suu isimli kadın için bestelemişlerdir. yani ona şarkı aracılığıyla walk on/ devam et diyorlar.
  • kanarya adaları'nın isminin kanaryalar ile bir ilgisi yok. romalılar "insula canaria" adını vermişler adalara. bu da köpek adaları ya da köpeklerin adası anlamına geliyor: canarius (“canine”), from canis (“dog”). kanişi hatırlayın. diğer yandan insula ada demek, ingilizcede peninsula diye bir kelime de var bilindiği üzere yarımada anlamında. insülin de insula kelimesinden geliyor. neden? çünkü insülin pankreasta adacıklar şeklindeki hücrelerde sentezleniyor.
  • şu üç hadisenin ard arda yaşanması adlı entry'e atfen, şu olayların zincirleme bodoslama yaşanması !!!

    24 ocak 1993- gazeteci-yazar uğur mumcu evinin önünde, arabasına yerleştirilen c-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikaste kurban giderek yaşamını yitirdi.
    28 ocak 1993 - işadamı jak kamhi'ye suikast düzenlendi. kamhi, yara almadan kurtuldu.
    5 şubat 1993 - anap istanbul milletvekili ve eski devlet ve maliye gümrük bakanlarından adnan kahveci ve eşi, bolu-gerede yakınlarında geçirdikleri trafik kazası sonucu öldüler. kahveci çiftinin kazada yaralanan kızları aslıhan 15 şubat günü yaşamını yitirdi.
    7 şubat 1993 - anap bursa milletvekili mümin gençoğlu, trafik kazasında öldü.
    17 şubat 1993 - uçağı ankara üzerinde düşen jandarna genel komutanı eşref bitlis yaşamını kaybetti
    17 nisan 1993 - türkiye'nin 8. cumhurbaşkanı turgut özal kalp yetmezliği nedeniyle öldü.
    25 mayıs 1993 - yaklaşık 150 pkk'lı bingöl-elâzığ karayolunu kesti. 33 eri kurşuna dizildi.
    2 temmuz 1993- sivas katliamı

    ve devamında sayısız faili meçhuller !!!
  • ayni seviyedeki kadin phd candidatelerin erkek meslektaslariyla karsilasitirildiklarinda (ayni fakulte, ayni lab, ayni pozisyon, ayni hede ayni hodo vs.) kadinlarin erkeklere gore daha az makale yayinladiklarini tespit etmisler. ufku iki katina katlamaktan ziyade uzdu beni.

    hadi erkek dominant bolumlerde (fizik ya da muhendislik gibi) erkek nufus fazla da o yuzden, esit sayilabilecek doga bilimleri ve biyolojik bilimlerde, hatta sosyal bilimler ve egitim bilimlerinde kadin nufusu daha fazla olmasina ragmen erkekler daha fala yayin yapmis. hos bir durum degil bence.

    meraklisina kaynak: http://journals.sagepub.com/….3102/0013189x17738746
23782 entry daha
hesabın var mı? giriş yap