• hayatın anlamı bunda gizli aslında. ölümü bilmek, bir gün öleceğini bilmek başka bi'şey, kabullenmek başka. bir gün öleceğinizi kabullendiğinizde, her anınızın son anınız olabileceği bilinciyle yaşadığınızda -bakın farketmek değil bu, bu bilinçle yaşamak- hayattaki her şey olması gerektiği kadar basit olacak; ne kızgınlık, ne öfke, ne de mutluluk olması gerektiğinden uzun sürecek. rüya gibi. ama benim gibi sıradan adamlar böyle bir olgunluğa sahip olabilirler mi, orasını hiç bilemiyorum.
  • anneanemi toprağa verdikten sonra anladım bunu.
    amcamın deyişiyle "bir çınar devrildi" ve biz gölgesiz kaldık.
    kabullenmeyip de neylersin?

    mezarlıkta ne çok aile büyüğü varmış.
    ah ölüm, sen ne büyük gerçekmişsin meğer.

    ne su yetişir senin aldıklarına.
    ne toprak yetişir alacaklarına.

    gölgesiz bıraktın.
    ah gölgesiz bıraktın bizi.

    şimdi çalan bir türkü var herşeyin ardında;
    kötülerin gölgesi olmaz
  • hayatı kolaylaştırır. ölüm korkusu ile yaşamak yaşanan zamanı da zehir eder insana. insanın kendi veya bir yakınının ölümünden korkarak yaşaması, sürekli o düşüncenin, o ihtimalin kafasının içinde dönmesi kısıtlayıcı ve engelleyici bir etki yaratıyor. sürekli bir endişe ve korku hali, sürekli olarak ölüm olasılığına karşı temkinli olma hali insanın hayata karşı olan cesaretini tüketir, ellerini bağlar, insanı tuhaf seçimlere veya seçimsizliklere iter. bu korkunun yarattığı stres de insanın hayat kalitesini ve psikolojisini ciddi şekilde bozar. ölüm korkusu sürdükçe saplantı haline dönüşebilir. geçmişteki ölümleri de aynı şekilde kabullenmek gerekir. ne kadar zamansız veya beklenmedik şekilde olursa olsun bunun yaşam döngüsün normal bir parçası olduğunu kabullenip, ölüme isyan etmektense ölen kişiden geriye kalan hatıraları yaşatmalı ölenin yerine. sevgi ile hatırlandıkça içimizde yaşamaya devam eder o kişi, özleme çare olmasa da. zaten o özlem, o hasrettir ölümü kabullenmeyi zorlaştıran. evet, ölümü kabullenmek hayatı kolaylaştırır, ama ölümü kabullenmek kolay değildir.
  • yapılması gayet zor olan ama elinizdeki seçenekler azaldığında geriye kalan son şey olduğunda çaresizce de olsa mümkün olandır.

    ölüm her insanın bildiği gibi çok acı bir şeydir.özellikle sevdikleri , kendisine yakın olan insanların ,tanıdıklarının ve kendisine değer veren kimselerin teker teker azaldığını görmek tanıdığı insanların artık sadece anılarının bir parçası haline dönüşmesi zordur.tanıdığınız kimseler azaldıkça sizi tanımayan ve tanımak istemeyen insanların sayıları da gittikçe arttıkça durum daha da kötüleşir.

    sevdiğiniz insanları kaybetmeye başladıkça teselli bulmak için diğer sevdiklerinize tutunmaya çalışır onları da kaybetmekten korkmaya başlarsınız.geçmişiniz size gelecekten daha değerli hale gelmeye başlar.çünkü geçmişinizde olanları ve sahip olduğunuz şeyleri zaten biliyorsunuzdur fakat gelecekte geriye ne kadarının kalacağını bilmediğiniz bir bilinmezliğin getirdiği korkuyu yaşarsınız.korkmak ne yazık ki sevdiklerinizi korumaya yada ölüm denen şeyi engellemeye yetmez.kaybettiklerinizi unutmaya çalışmak ve geriye kalanlarla yaşamaya uğraşmakta zordur.çünkü zamanla kaybettiğiniz insanların sayısı iyice artar.yerlerini asla doldurma imkanınız olmayan insanlar gözünüzünüzün önünde teker teker yok olur iken birde bakmışsınız ki geriye sadece siz kalmışsınız.

    artık sizi teselli edebilecek kimsenin olmadığı kimsenin size değer vermediği bir hayatın parçası haline gelirsiniz.kendi başınıza elinizden geldiğince küçük şeylerden mutlu olmaya çalışırsınız zaten isteseniz bile artık büyük mutluluklar yaşayacak kadar mutlu olabileceğiniz bir şey kalmamıştır.geriye kalan son kişi olmak zordur.hata yaptığınızda sizi uyarıcak mutsuz olduğunuzda sizinle birlikte üzülecek üzgünlünüğüzü atlatmaya yardım edebilecek kimseniz yoktur.yaptığınız yanlışlar yüzünden sizi affedecek kimsede yoktur.kendi kendinizi teselli etmeyi yanlış yaptığınızda kendinizi affetmeyi en önemlisi hatalarınıza kızmamayı öğrenirsiniz.gerçekleştiremediğiniz hayallerinizi düşünür onlardan vazgeçmemek için ertelemeyi seçersiniz.

    hayatın içinde seçenekleriniz azaldığında yalnız başınıza ölmeyi istemeseniz bile bir şekilde kabullenmeye başlarsınız.artık daha fazla kaybetmekten korktuğunuz kimseniz kalmamıştır.zaten sevdiklerinizi kaybetmekten o kadar bıkmışsınızdır ki daha fazla sevdiğiniz insanı kaybetmemek adına kimseyi sevmemeye başlar adeta kendinizi görünmeyen bir duvarla çevrelersiniz.siz çevrelemeseniz bile zaten sizi sevmeyen tanımayan insanlar çoktan size karşı bir duvar çekmiş olduklarından kendi yalnızlığınızda yaşarsınız.ölümü beklemezsiniz ama ölüm zaten sizden çok fazla şeyi yanına alıp götürdüğünden bir gün sizin içinde geleceğini bilirsiniz.

    yazdığım şeyleri ölümü bilmeyen sevdiklerini kaybetmemiş insanların anlaması zor.anlamaları için geriye son kalan kişi olmaları lazım ki o hissi yaşamak çok ama çok zor.

    bilgisayar oyunlarında last man standing modu'nu kazanmak oyuncular için en büyük başarılardan biri olsa da gerçek hayatta geriye kalan son kişi olmak insanın kendini lanetlenmiş gibi hissetmesine sebep oluyor.geçmişe sahip çıkmak zorunda olmak zor. geçmiş yüzünden geleceğini yaşayayamadan zaman akıp geçiyor yaşlandıkça ölüme yaklaşıp ölümü kabullenmekten başka bir şey kalmıyor.30'lu yaşlarda ölümü kabullenmeye başlayan biri olarak 20 yaşımdan beri yalnız yaşamamın getirisi benim için bu durum oldu.

    ölümü hevesle bekleyen biri değilim herşeye rağmen hayatta olduğuma memnunum.gerçekleşmeyecek bile olsa tutunduğum düşününce mutlu olduğum hayallerim var.küçük şeylerle mutlu olmaya çalışıp hayatımı günlük olarak yaşıyorum.her günü elimden geldiğince yaşamaya çalışıyorum.insan gibi yaşayamasam da hayvan gibi hayatta kalmaya çalışarak yaşam mücadeleme devam ediyorum.sevilmiyorum başka insanlar açısından hiçbir değerim yok fakat hayat bir şekilde devam ediyor.sonumu bilmesem de gerçek olan bu .

    ölümü kabullenmek zordur ama imkansız değildir.zaten ölüm denen şey kabul etsenizde etmesenizde geldiği vakit ya sizi sevdiklerinizden yada sizi sevenleri sizden ayırarak yanında götürmesini her zaman biliyor.durum böyle iken yapacak pek fazla şey yok.

    şanlıysanız henüz kaybetmediğiniz sevdiklerinizle yaşayabildiğiniz kadar yaşamaya onlardan öğrenebildiğiniz kadar şeyi öğrenmeye ve onlarla birlikte hatırlayabileceğiniz kadar güzel anıya sahip olmaya bakın.siz sevdiklerinizi sevdiklerinizde sizi kaybettiklerinde geriye sadece birlikte paylaştığınız zamana dair anılar kalacak.geri kalan yaşamınızda da o anılar sizin yegane parçasınız olacaklar.başkaları için değersiz adeta hikaye yada masalmış gibi gelselerde o anılar çok önemli olucaklar.zamanla unutulup azalsalar da geriye bir miktar kalacak.belki ölmeden önce düşünecek vaktiniz bile olmayacak aniden ölüceksiniz belki de zamanla unutmaya başlayacağınız o az miktardaki geriye kalan anılar ölmeden önce son olarak düşündüğünüz şeyler olacaklar.
  • gidenin çok bişey kaybetmediğini, gitmenin artık onun için bişey değiştirmediğini kabullenmeli, ilk önce.
    ölümlere üzülmek insan bencilliğinin en açık kanıtıdır. onun ölümüne, onun adına üzülmeyiz, onun hayatımızda bir daha görme sansımız olmayışına üzülürüz.
    onun yerine düşünsek oysa ; bir an once bitti çilesi. kimine göre çiçek olacak, kimine göre 'sevgili' ye kavusacak. ama bitti işte. ne var bunda üzülecek? artık neyi yaşayamayacağının ne önemi var ?
    bencil düşünmemek lazım, ölüm huzurdur. er ya da geç...
  • zamanlamasi cok ani olmadikca; kendinden yasitca buyuklerin olumu icin, bir nebze daha kolay oldugunu dusunuyorum kabullenmenin. niyeyse...

    ama evladin veya cok sevdigin kardesin olunca mevzu... bu dunyada, bir insanin basina gelebilecek en buyuk aci olarak goruyorum. otesi yok, tarifi imkansiz olsa gerek... kendimi bu sekil programlamam, bu tur haberlere denk geldigimde; "ne olacak simdi bu insanlarin hali, nasil eskisi gibi duzelecekler?" dememle bir kez daha gun yuzune cikiyor, ve her seferinde "abartma" diyorum "abartma", her sey insanlar icin degil miydi? :/

    cok korkuyorum.
  • yaşamı kabullenmeyi sağlar. yaşamın beklediğiniz, zannettiğimiz, sandığımız gibi ya da kadar olmadığını ufak ufak anlamaya başlarız bu sayede. akıp giden hiçbir şey önceki gibi değildir ve olmayacaktır. o yokluğun, yoksunluğun yeri öylece kalacaktır. ölümü kabullenmek bunu anlamak, bunu kabullenmeye çalışmak, bununla yaşamaya alışmaktır. şunu da anlarız ki: sevdiklerimiz ne kadar yanımızdalarsa o kadar şanslıyızdır aslında. çünkü ölüm eninde sonunda hepimiz içindir.
  • önce ölümü anlamayı gerektirir. insan anlamadığı şeyi nasıl kabullenir?
  • insanın en yakını olan iki kişiden birini kaybedince, bazı duyguların yavaş yavaş körelmesinin başka bir adıdır.

    elden bir şey gelmeyince insanın kabullenme süreci başlıyor.

    acımasız bir süreç bu aslında...

    insanın elinden hiçbir şey gelmemesi...

    daha doğrusu, gelememesi...
  • sene: 2009
    yer: madagaskar açıkları
    saat: 18:30 civarı

    fırtınalı bir günde afrikanın en güney noktası olan agulhas burnu'na doğru gidilmektedir. fırtınalara alışık olan bünye ilk defa girdiği agulhas akıntısı'nın dalgaları karşısında çaresizdir.

    akşam yemeğinden sonra saat 20:00 deki vardiyadan önce kamarasındaki yatakta dinlenmekte olan bhyc orospu çocuğu kaptana küfür etmektedir. derken o zamana kadar hissettiği en şiddetli dalganın gemiye çarpması ile yataktan alabandaya vurur. kamaradaki sabit olmayan herşey etrafa saçılır. hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer. ailesini hatırlar. gemi yaklaşık 1 dakika boyunca zangırdar. gözlerini kapatır. artık ölümden korkmaya gerek yoktur. zira yapılabilecek birşey yoktur

    saat 20:00 köprüüstüne vardiya için çıkılır. gemi personelinin yarısının can yeleği giymiş şekilde sağa sola tutunarak beklediğini görür. vardiyayı devraldığı 2. kaptan bhyc sen hissetmedinmi dalgayı diye sorar.
    cevap olarak hissettim ama yapacak birşey yok. cevabını verir. vardiyayı devralır.

    8 gün boyunca fırtına devam eder. günde bir kaç haşlanmış patates ve biraz çikolata ile beslenilir.
    ama o can yeleğini giymez. çünkü ölümü kabullenmiştir.

    edit:imla
hesabın var mı? giriş yap