• memet fuat'ın adam yayınları tarafından yayımlanan, yaşamının son üç yılında, ölümünden 2 gün öncesine kadar yazdığı günlükleri (yayınevi "günce" diyor). 2 cilt. 1. cilt: 3 haziran 1999 - aralık 2000; 2. cilt: ocak 2001 - 17 aralık 2002. henüz edinemedik ama okumanın faydası vardır diye düşünüyorum. bugün adam sanat'ı karıştırırken (sayı 208, mayıs 2003) kitaptan bazı parçalara rastladım. [ galatasaray'ın vakti zamanındaki chelsea maçının yorumunu memet fuat'tan okumak gülümsetti. ] anladığım kadarıyla birçok yayıncı, yayınevi, yazar hakkında görüşlerini, fazlaca otosansür geliştirmeksizin, yazmış. kendisi uzun süre edebiyat alemlerinin baş köşesinde oturdu, zar attı, dergi çıkardı, yayıncılık yaptı. kimbilir neler vardır günlüklerinde (benim gördüğüm bölümlerde ülkü tamer'i yüzüne karşı övmenin zorluğu, enis batur'un telefonlara çıkmayışı, inci asena'nın şıpsevdiliği, can yücel'in ölümü, turgay fişekçi'nin ikide birde saçmasapan yorumlarla kafa ütülemesi ["saçmasapan" ve "kafa ütülemek" bana ait yorumlar tabii] vs. vardı)
  • selda alkor ve ajda pekkanın birarada görülebileceği türk yapımı bir kovboy filmi havasındaki sinema eseri. esaz erkeki de kartal tibet oynuyor ki, tam olsun.
    sınıf çatışması da, sosyal içerik de var, harbiden öpüşmeli aşk meşk de var, sigaraların üzerine de mozaik koymuşlar gösterirken, süper eğlenceli.
    ajdağ pekkayn neymiş be abi demek için de ideal.
    zengin sarışın kızı oynarken, kartal'a
    -allah'ın huzurunda yemin ederim ki senin olmak istiyorum diyen ajda'ya
    -bennen yatmak için allah'ı rahatsız etmene gerek yok, kasabada bi otel odası bulalım yeter" repliğiyle de kartal "helal be" dedirtti vallahi.
    ya bitmemiş daha, akabinde ilan-ı aşk eden sev beni diyemiyorum, şudur budur diye dert anlatan ve biraz evvel "kendini ona vermiş" olan kıza,
    -ne olur bana bir şey söyle lafına cevaben
    -giyin
    diyerek erdener abi ekolünün yaratıcısı olduğunu kanıtlamıştır.
    sevdim, seviyorum, an be an daha çok seviyorum. severek izliyorum.
    hiç bitmesin istiyorum.
    gideraayak notu: ya bu arada selda alkor hakikaten süper güzel, tabiri caizse taş yani. güzel kadın vesselam.
    bi de postiş o zaman da çok popülermiş, metre metre maşallah.
    edit: habermas uyarısı ile hatayı düzeltiyor ve pekkan olan oyuncunun adını semiramis olarak düzeltiyoruz.
    çok benizyorlarmış demek ki o zaman da.
  • 1970 yapımı ayhan ışık filmi. babaannem yıllar önce vhs kasetlere kaydetmiş bu filmi. (hala da o eşek kadar video cihazlarından var evinde.) bir akşam bana zorla izletmişti. ağzımdan laf mı almaya çalıştı yoksa sosyal içerikli mesaj mı verdi anlamadım.
  • kadınları inanılmaz aşağılayan 1970 yapımı türk filmi.

    öncelikle uyarmalıyım ki çok komplike bir senaryosu var. safa önal imzalı olay kurgusu şöyle. dikkatle takip edin, başını kaçırırsanız, sonundan hiçbir şey anlamazsınız.

    ayhan ışık bir kızla nişanlıdır. kız, ayhan ışık'a bir itirafta bulunur. ''2 yıl önce bir erkek evlenme vaadiyle beni kandırdı. ben de ona teslim oldum.''

    bunu duyan ayhan ışık, çok sinirlenir. ''ben ancak ruhu ve bedeni temiz bir kızla evlenebilirim.''

    bu arada ayhan ışık'ın bir hukuk profösörünü canlandırdığını ekleyeyim. kızların bekaretlerine o kadar takıktır ki anfide verdiği derslerde bile bunu dile getirir : ''kadınlar zayıf mahluklardır. onları kandıran erkekler en ağır cezaya mahkum olmalıdır.''

    bu aşağılık zihniyet yüzünden ayhan ışık nişanlısını terkeder. nişanlısı bu acıya daha fazla dayanamaz ve intihar eder.

    ayhan ışık'ın kız kardeşi berrin de bu olaydan çok etkilenir. çünkü onun da abisinin haberi olmadan evlilik dışı bir ilişkisi vardır. adı sanıyorum ihsan olan bir adam, ayhan ışık'ın kız kardeşiyle evlenme vaadiyle gönül eğlendirmektedir.

    ayhan ışık, nişanlısının intiharından çok etkilenir. bir süreliğine savcı arkadaşıyla beraber bir tatil beldesine giderler.

    buradaki otelde nesrin adlı zengin, hayat dolu genç bir kız ayhan ışık'tan hoşlanır. ancak ayhan ışık kadınlara tövbelidir. oteldeki hafif meşrep dul bir kadın da ayhan ışık'tan hoşlanır. bir de demin ihsan'dan bahsettim ya, ayhan ışık'ın kız kardeşiyle gönül eğlendiren züppe, o da nesrin'den hoşlanır. daha doğrusu onu parası için sever.

    hayat dolu zengin genç kız nesrin, ayhan ışık'a kur yapar masum masum. tatlı ve temiz bir kızdır aslında. bir gün sahilde ayhan ışık ile başbaşa kalır. ve ayhan ışık'ı öpmeye ona sarılmaya başlar ufak ufak. ayhan ışık, aslında istemese de sonra karşı koyamaz. ve o da nefret ettiği o evlilik dışı ilişkiyi yaşar. zaten ilişki sonrasında ''ben bu tür ahlaksızlıklara hep karşı oldum. sandım ki böyle kadınlar iffetsiz, bunu yapan erkekler de hain. fakat görüyorum ki hepsi de öyle değilmiş.'' der.

    nesrin ile evlenmeye karar verir.

    fakat nesrin'i para için seven ve aynı zamanda ayhan ışık'ın haberi olmadan ayhan ışık'ın kız kardeşiyle gönül eğlendiren züppe ihsan, bu evliliği engellemek için hain bir plan yapar.

    oteldeki hafifmeşrep dul kadınla anlaşır ve o hafif meşrep dul kadın ayhan ışık'ın odasında çırılçıplak iken ve ayhan ışık da onu odasından dışarı çıkarmaya çalışırken ihsan, nesrin'i kolundan tutup o odaya götürür. nesrin, gördüklerini tabiki yanlış anlar ve istanbul'a döner.

    ayhan ışık da üzülmüştür ancak nesrin'i inandıramaz.

    nesrin, ihsan ile evlenmeye karar verir gönülsüzce. ''madem ayhan ışık'la ( bu arada ayhan ışık'ın filmdeki adı nejat) madem nejat'la evlenemeyeceğim, evlendiğim erkeğin kim olduğunun artık bir önemi yok.'' gibi akıllara zarar bir fikir edinir.

    bu arada ayhan ışık'ın kız kardeşi berrin, ihsan'ın kendisini aldattığını öğrenir. ihsan'ın gerçek yüzünü anlatmak üzere nesrin'in evine doğru koşar. ancak koşarken bir kamyonun altında ezilir. hastaneye kaldırılır. ayhan ışık, hastanede kız kardeşinin hamile olduğunu öğrenir. kahrolur. kız kardeşi hastanede ölür, karnında çocuğuyla. ölmeden önce ihsan'ı anlatır abisine.

    ayhan ışık ihsan denecek o şerefsizi tam da nesrin ile evleneceği sırada vurur. zaten nesrin de evlenmeye ramak kala vazgeçmişti evlenmekten. tam o vazgeçti, evlenmeyeceğim dedi, ayhan ışık geldi oraya ve ihsan'ı öldürdü.

    ayhan ışık tutuklanır tabi. hem de iddianameyi yazan arkadaşı olan savcıdır. bu arada o savcının da ayhan ışık'ın kız kardeşi rahmetli berrin'den hoşlandığını söyleyeyim de iyice kafanız karışsın.

    ayhan ışık, ihsan'ın, kız kardeşini iğfal ettiğini kız kardeşinin hatırasını korumak için söylemez. nesrin'e de söylememesi için tembih eder. bunun bir kıskançlık cinayeti olduğunu söyler mahkemede. mahkeme heyeti de onu idama mahkum eder. idama mahkum edildiği söylenince nesrin hemen yerinden kalkar, her şeyi anlatır. bunu duyan savcının yüzü allak bullak olur tabi.

    kardeşinin intikamını almak için öldürdüğü açığa çıkınca ayhan ışık'a süreli hapis cezası verilir. nesrin de onu ölünceye dek bekleyeceğini söyler. film, nesrin'in elleri kelepçeli ayhan ışık'a el sallamasıyla son bulur.

    dönemin , ne yazık ki şimdi bile son bulduğu söylenemeyen, aşağılık zihniyeti her dakika iğrendirir insanı. hatta filmdeki kadınlardan biri isyan eder bir ara ''demek gönlünü birine kaptıra ve sonra duygularına hkim olamayan bir kadının daha sonra yaşamaya hakkı yok öyle mi?'' falan der. bu zavallı düşüncelerin sahiplerinin hukuk profösörleri, savcılar gibi akil baliğ, okumuş yazmış adamlar olması da ekstra acı verici.

    bunun dışında filmde, ayhan ışık'a aşık kız rolünü oynayan oyuncu, yüzünün güzelliği bir yana, ince ve uzun olması ile eski türk sinemasında pek görülmeyen güzellerden.
  • sözü ve bestesi yusuf nalkesen'e ait bir türk sanat müziği şarkısı. 1974 yılında ahmet özhan'ın atlas plaktan çıkardığı plakta dertli şarkısının diğer yüzü olarak yer almış. o yıllarda bir plaktan bir popüler şarkı çıkar, plağın diğer yüzündeki şarkı gölgede kalırdı. ölünceye kadar da bu şanssızlıktan nasibini almış olsa gerek kayıtlarda bir daha seslendirilmemiş. ahmet özhan'ın eski kayıtlarından bulunup dinlenebilir. eski sevgiliye güzel bir serenad şarkısı olur...

    istersen sen beni düşünme ama
    eskisi gibiyim değiştim sanma
    unuttu derlerse sakın inanma
    ben yalnız seni sevdim hep seveceğim
    ölünceye kadar bil bekleyeceğim

    haberin gelmese kendin gelmesen
    unutsun o beni unutsun desen
    her akşam yollarda nasılım bilsen
    ben yalnız seni sevdim hep seveceğim
    ölünceye kadar bil bekleyeceğim
  • az önce izlediğim,kartal tibet'in vurduğunun gol olduğu film.tohumuna kurban
  • safa önal'ın yönettiği 1970 yapımı ayhan ışık'lı film için ağır bahalı spoyler geliyor:

    filmde işlenen çarpıcı ve kanımca çarpık namus anlayışının ortaya dökülmesi ve o dönem türk sinemasına hakim olan anlayışın önümüze saçılması için başroldeki nejat ve kızkardeşi berrin arasındaki diyaloğun kısmi dökümü şu şekildedir:

    nejat'ın (üstelik adam hukuk profösörü) nişanlısının kendisine ''2 yıl önce bir erkek evlenme vaadiyle beni kandırdı. ben de ona teslim oldum.'' şeklindeki itirafı üzerine ve nişanlısından bahisle:

    "nejat- başkasının koynunda bir sokak kadını gibi yatmış, tabiatın ancak kocaya bahşettiği en büyük kıymeti yabancı birine teslim etmiş, nasıl affederim?
    berrin- onun karşısına hırsız gibi çıkan tertemiz bir kızı yalanlarıyla mahveden erkek namussuz olmuyor da niçin zavallı kadınlara atılıyor bu kap kara leke?
    nejat- erkeğin feda edilecek böyle üstün bir manevi değeri yoktur.."
    ...
    "nejat- evlenilecek kadın vücudu ve ruhuyla temiz olan kadındır. yoksa sokaklar kadın dolu, niçin almıyoruz onları? sadece birimizin değil hepimizin oldukları için. onlardan kaçıyoruz üstelik."

    (bkz: 70-80-90 masum küstah fettan)
  • tanı: aksak ritm.
    sağkalım (gidiş): ölünceye kadar yaşar.
    sağaltım: sevdiği şeylerden yedirin.

    insanı ölümden eceli korur*: ölünceye kadar yaşayacaksın.

    arkadaşı: "bir gün hepimiz öleceğiz snoopy!"
    snoopy: "doğru, ama diğer bütün günlerde yaşayacağız."

    [3. seçim
    ölünceye dek esirge onu.
    yaşayıncaya dek eziyet et.] john fowles- the magus

    (bkz: ölene kadar)
    (bkz: ölünceye kadar seninim)
  • deneme ve eleştiri yazılarından, nâzım üzerine yazdığı kitaplarından tanıdığım memet fuat'ın güncelerinden oluşuyor kitap. iki koca cilt.
    çok dertliymiş yaşamının son yıllarında... onu bir makineye bağımlı hale getiren hastalığından, bazı yakınlarının -özellikle yazarların- ilgisizliğinden, güvendiği yayınevlerinin amatör/bürokratik tutumlarından, türkiye'nin kabına sığmaz, acılı (deprem, terör, demokrasi sorunları...) dönemlerinden hayli bezmiş. fakat çalışmaya hep devam etmiş. kendi kitaplarından seçtiği yeni derlemeler, redaksiyon işleri, oraya buraya verdiği röportajlar... memet fuat dışarıya gösterdiği yüzünden çok da farklı olmayan bir yüzle yazmış güncesini de: yine içten, yine iyi bir türkçe.
    ayrıca, dönemin birçok futbol karşılaşmasını da felsefe sorunlarından söz eder gibi çözümlemiş adam, müthiş. memet fuat'ın, futbolla ilgili, tribünden palavra anılar adlı küçük ama olağanüstü bir kitabı olduğunu da hatırlatayım.
    onu tanımayanlara, yazılarını okumamış olanlara bu kitap sıkıcı gelebilir diye düşünüyorum. hastalığı hakkında çokça bilgi, ünlü olmayan birçok ad, yayın dünyası hakkında birçok görüş içeriyor çünkü.
    ben memet fuat'ı çok seviyordum, çok... bu yüzden olacak, oğlu kenan bengü'nün babasının ölümü üzerine güncenin son sayfasına düştüğü not, ölüme hazırlık niteliği taşıyan onca sayfayı okuduktan sonra, gözlerimi yaşarttı:

    19 aralık [2002]

    bu kitap burda bitti, çünkü hayat bitti.
    gece sabaha karşı 2:30 - 3.00 civarında tuvalete kalktım. bir tuhaflık vardı.
    baktım. babam nefes almıyordu.
    huzura kavuştu.
    o şimdi çok sevdiği piraye ve annemle beraber.

    kenan bengü
hesabın var mı? giriş yap