• filmde harry dean stanton çok acıklı, natasha kinski çok güzel, aurore clément aksan itibariyle çok gıcık, hunter carson pek sepatik, wim wenders ise gayet başarılıydı. sonuç olarak izlenesi hatta izlenmesi gereken bir film.
  • 80'lerin amerika belgeseli olarak anılır.kavrulmuş travis'in çöl ortasında bir bara girip, buz makinasına saldırıp bayılması ile biten sahne film içinde kısa film gibi bir şeydir. filmin görselliğinden etkilenenlere wim beyin fotoğraflarını topladığı kitabı tavsiye ederim ( evet çok sağlam bir fotoğrafçıdır).filmin görselliği ile tam olarak örtüşen inanılmaz fotoğraflar.monotonun içindeki derinlik mi demeli, bişey dememeli mi yoksa, bilemedim.
  • uzun, agir ama sikici olmayan, sade ama etkileyici sahnelerle bezenmis filmdir. ozellikle jane'in hikayesini dinledigimiz ayna onundeki 8 bucuk dakikalik tek bir cekimden olusan sahne wim wenders'in costugu anlardandir. tabi nastassja kinski ve harry dean stanton'in da oyunculuklarinin hakkini vermek gerekir.
  • norveçli grup beyond dawn, "in reverie" adlı albümlerindeki naked (how to produce honesty) adlı şarkılarında bu filmden bir sample kullanmışlardır. stanton'ın kinski'nin karşısında otururken yaptığı konuşma bu şarkıda aynen yer almaktadır: "i knew these people; these two people... they were in love with each other." diye başlar ve "can you see me.../ - yeah/ - do you recognize me?" repliklerinin sürekli tekrarlanmasıyla biter. keşke soundtrack'te bu şarkı da olsaydı dedirten türden bir şarkıdır.
  • kendimi en yakin hissettigim wenders filmi.. cok duygusal, ve bence bu duygusallik berlin uzerinde gokyuzu'nden ya da ne kadar uzak o kadar yakin'dan daha samimi..
  • harry dean stanton'in bir bakisinin, binlerce kelimeye bedel oldugu film.
  • bien bilir, sam shepardın motel günlükleri adlı kitabından esinlenerek çekmiştir filmi wenders. ve bu kitap türkiyemizde can yayınları etiketiyle her yerde bulunabilir.
  • sex shop'taki telefon sahnesi insanın aklını başından alan, sırf bu sahne için bile seyredilmeyi hak eden film.
  • çıkışsızlık hissinin cisimleştiği bir monoloğa ev sahipliği yapmıştır. there will be no more safety zone diye tekrarlandığındı kısımda insanın içine bir sıkıntı düşer. şuna benzer bir şeydir metin.

    you will all be caught with your diapers down. i promise you that.... they will invade you in your beds, they will snap you from your hot-tubs, they will pluck you right out from your fancy sports cars. there is nowhere, absolutely nowhere in this godforsaken valley. my voice is reaching you from here where i'm standing to clear out into the goddamn mohave desert and through this vale of tears all the way to arizona.... not one square foot of that will still be a safety zone. there will be no more safety zone. i can guarantee you: the safety zone will be eliminated. eradicated. you will all be extradicted to the land of no return. you'll be flying blind to nowhere
  • sağolsun istanbul film festivali, böyle bir başyapıtı perdede izletti bize, atlas sinemasının korkunç kenar localarında olsa da... ne güzel bir filmmiş, seveceğimi tahmin ediyordum, bu kadarını beklemiyordum.

    çok katmanlı bir film "paris, texas".

    --- spoiler ---

    bir taraftan, aile üzerine, annelik-babalık üzerine bir film bu.

    babasının annesini "parisli" olarak tanıtmasını anlatır travis, annesinin bütün hayatı boyunca bundan nasıl da utandığını. yıllar geçmiş, sonunda iki oğuldan birisi bir fransız kadınla evlenmiştir, diğeri de texas'taki paris üzerine evini kurmak üzere bir arsa almıştır. ailenin tüm hayat üzerindeki damga üzerine ne güzel bir detay, ne kadar manidar!

    aynı zamanda aşk üzerine bir film bu.

    jane'i görmek, onunla konuşmak, muhtemelen dört yıl önce gerçekleştiremedikleri iletişimi sağlamak, kendini anlatmak, "ne oldu bize?"yi bulmak için, ya da sadece ona aşık olduğundan, hayatındaki tek kadının hala jane oluşundan gidiyor onca yolu. yürek paralayan, gözyaşı döken bir cam arkası telefon sahnesiyle de bunu izliyoruz. 4 yılın ardından dokunmuyorlar birbirlerine, hatta birbirlerinin yüzlerini aynı anda göremiyorlar bile. bu bile aşk ve iletişim üzerine ne kadar çok söylüyor!

    bir de, insanın hayatta kendini araması üzerine. filmin kayıp karakteri olarak görünen travis, aslında kendini "bulmuş" bir adam. her şeyin farkında. bu yüzden o kadar umutsuz. bu yüzden "genç kadın" ile bir gelecek ihtimalini düşünmüyor, "bir şans daha?" diye sormuyor ona. bu yüzden oğlu hunter'la kalmak istemiyor, kendisinin iyi bir baba olmayacağının bilincinde olduğundan, muhtemelen. bu yüzden genç kadını bir sex shop'ta çalışırken bulduğunda bile pek öyle şaşırmıyor. hayata ve kendisine dair görebileceği her şeyi gördüğünün farkına varmış bu "yaşlı adam".

    --- spoiler ---

    diğer yandan, müzik büyüleyici ve birkaç saniyede filmin atmosferine sokabiliyor. oyunculuklar inanılmaz: harry dean stanton'ın ifadesizliği, nastassja kinski'nin tam gereken zamanda gelen tepkileri özellikle.

    hani bazı kısa filmler oluyor, 9 dakikada sıkılıyor insan, dolayısıyla çok da kısa olmuyor o film. işte paris texas 150 dakika boyunca çarptı bana, vurdu, üzerimden geçti... biraz daha istedim, "kısa" bir filmdi. mükemmel bir filmdi ayrıca.
hesabın var mı? giriş yap