• çeşitli insan kaynakları sitelerini spam mail, pop-up gibi sarmış bir unvan. şu işsizlikte yine de talibi yoktur. olmaz da. çünkü psikolojik ve fiziksel olarak bir insan evladını tüketen ; yani alenen sikerek, kârını katmerlemeyi maksat edinmiş hiçbir kurum /kuruluş çalışan devamlılığını sağlayamaz. sanırım onların da pek niyeti yok ki bildiğin adam sirkülasyonu üzerine inşa edilmiş bir insan kaynakları politikaları var.
    ha tabii kılıfı, ambalajı değiştirir parlatırsın olur sana başka bir pozisyon.
    ipuçlarına dikkat:

    seyahat engeli olmayan, b tipi ehliyet sahibi
    ofis ortamında çalışmayı istemeyen
    takım çalışmasına uygun
    yoğun iş temposuna ayak uydurabilecek

    müşteri ilişkileri yöneticileri
    satış/finans danışmanları
    satış temsilcileri

    diyor ki "göt ver bana". alenen bunu istiyor. bu kadar acımasızca eleştirmemin sebebi şu: ahırdaki hayvanı alıp getirsen ahırını özletecek bir çalışma atmosferine insanları , işsizlik bunalımının neden olduğu çaresizliklerinden faydalanarak davet ediyorken, sen, bir de güzel şeylerden bahset. de ki çalışma ortamımız klimalıdır. de ki çalışanlarımıza güler yüzlü davranırız. yemeklerimiz kalitelidir de. insan psikolojisine önem veririz de.

    işin kariyer sayfalarındaki felaket habercisi tasviri yetmezmiş gibi işe başladıktan sonra da hedefler,kotalar,kaprisli takım liderleri, hata kabul etmeyen piç müdürler,mobbing,ot,bok vs de olacak. ve bunları yutturabilirlermiş gibi, düpedüz birşeyler pazarlayan adama abartıp "satış mühendisi" bile demeye cüret edecekler.

    çünkü işveren olarak sen de biliyorsun ki teklif ettiğin iş adam öğütmek , iş hayatından soğutmak, insan ilişkilerini bozmaktan başka birşey vaat etmiyor. en kötüsü de ters-yüz ettiğin pazarlamacı sıfatını cila atıp yeniden "pazarlıyorsun." üniversite mezunu işsiz damgasıyla orta yerde kalma kabusu deneyimleyerek geceleri haram olan genç de bu oltaya gelecek. ilaveten seni lise mezunları da kesmeyecek. muhakkak sikeceğin adam üniversite mezunu olacak. çünkü hesap bilecek, kitap bilecek, laftan anlayacak. çünkü, rica gibi görünen tek emrinle her işi yaptıracağın korkuluk arıyorsun.

    benim bildiğim çaresizliğinden ve mağduriyetinden faydalanılarak zorla çalıştırılan bir çocuk işçiler bir de hayat kadınları var. sizin albenili , pencereleri aynalı , modern plaza çalışanı ayağına yutturduğunuz insanın içinde olduğu ruh hali de az buçuk buna yakındır. çok gölgede kalmışsınız çaktırmadan.
  • ülkemizde satıcı ile karıştırılan kişi. hele bi de tencere tava satanlara da pazarlamacı diyen var, fecaat. mecburen kendilerine marketingci filan demeye çalışıyorlar ayırt edilebilmek için.
  • bunların özellikle türkçe pazarlama metni yazanları tam gerizekalı, tam dayaklık.
    bilemiyorum ama bunlara derslerinde öğretiyorlardır muhtemelen, hazırladığınız metin, açık, anlaşılır olmalı falan diye. ingilizce metinler hakikaten de öyle oluyor.
    türkçe metinleri ise yazandan başkasının anlayabildiğini sanmıyorum. her cümle şöyle olmak zorunda sanki:
    "bilmem neresinde yer alan siksok bölmesinden çıkan dildoyla ebenizin bir yerine hallenebilen bu ürün, kablosuz olarak bağlandığı dünyanın her yerinden farklı penis seçeneklerini görüntülemesini sağlayan 4k çözünürlüğüyle halanızın taşaklarını sıvazlayabiliyor."
  • mal pezevengi dersek yanli$ olmaz herhalde dostlar
  • cocuklugumun en unutulmaz anilarindan birinin baskarakteri amcadir kendisi. calan kapiyi aciveren beni annemi cagirmakla gorevlendirmis , annem gelince de ona elindeki 100 kilo bile yuku tasiyabilecegine dair garanti verdigi utu tahtasini satmaya calismistir. annem , abim ve ben heyecanla kendisini kapi esiginden seyrederken , "soyle ki hanimefendi , ustune ben bile otursam beni de tasir , asla yikilmaz" demis ve actigi utu tahtasinin uzerine hoplayip oturuvermistir. yaklasik 70 kilo cektigini dusundugum bu beyin agirligi ile de utu tahtasi paldir kuldur yikilmis , beyimiz sasirmis , bozarmis , hicbirsey soylemeden utu tahtasini yerden toplayip biz ucumuzu kapi esiginde oylece birakip apartmanin cikis kapisina dogru ilerlemistir...
    aradan gecen 20 yil ,hala her kapimi calan pazarlamaciya siritarak bakarim...
  • kapidan kapiya* yapilani 80lerde baya yaygin bi meslekti. daha dogrusu ek-meslekti. o zamanlar mehmet ali erbil dahi bi yandan oyunculuk yaparken bi yandan kapi kapi dolasip celik tencere catal bicak pazarlamistir. onun kelimeleriyle, o zamanlar 10 enayiye 1 cakal duserdi, iyi para vardi. zaman ozal devriydi, tuttugunu silkeleme devriydi
  • çok çekingen görünüşlü bir adam bir ofise girer, disiplin ve sertliğiyle etrafındakileri çekindirdiği belli olan pazarlama müdürüne sorar: afedersiniz, bugün hayat sigortası yaptırmak istemez miydiniz? umurumda bile değil, der pazarlama müdürü. ben de öyle düşünmüştüm efendim, diyen sigortacı tam kapıdan çıkacakken, pazarlama müdürü kükrer: “buraya gel bakalım genç arkadaş. sen hayatımda gördüğüm en kötü pazarlamacısın. karşındakine güven vermen gerek, bunun için de önce kendine güvenmelisin. satabileceğini göstermek için sigorta yaptıracağım”. pazarlama müdürü sigorta poliçesini imzalar ve sigortacı da iyi günler dileyip çıkacakken pazarlama müdürü arkasından seslenir: “insanları ikna etmek için bazı etkili teknikler geliştirmelisin.” sigortacı dönüp cevap verir: “ben de bunu yapıyorum efendim. her iş adamı için ayrı bir yöntem uyguluyorum. şu anki stratejim pazarlama müdürleri için olandı.”
  • kapıya gelip de tencere tava beyaz eşya satanlarının çok tehlikeli olduğunu tecrübe ettiğim meslek grubu insanları.

    yıl: 1995 yer: bodrum/ev

    ablamla sıradan bir ev gününde çeşitli çok önemli meşgalelerle ilgilenirken bir anda kapı çaldı. kapıdaki amcalar "anneniz evde mi çocuklar?" dediler bize, biz de "yok" dedik. yoktu çünkü. o sırada adamın gözleri parladı tabi, "dur lan ben şu saftiriklere bi tencere takımı geçireyim" düşünceleriyle öyle bir anlatmaya başladı ki tencereleri, biz ablamla çok etkilendik adamdan, aldık hemen tabi. imzaladık senet menet neyse işte. evde heyecanla ve annemi sevindirecek bir hareket yapmanın da gururuyla annemi beklemekteydik. geldi. keşke gelmeseydi. payladı bizi. "bi daha sakın" dedi. ben dinledim mi? hayır.

    yıl: 2003 yer: sarıyer/öğrenci evi

    sıkıcı maslak yaz okulu günlerimden birinin ardından eve gelmiştim. evde kimse yok. kapı çaldı. -çalma işte çalma- sıcaktan terlemiş perişan halde iki adam bana yakında tüm türkiye'de bayi açacak olan firmalarından bahsetmeye başladı. şimdi tanıtım gezileri yapıyorlarmış. bir de kampanya varmış. eğer küçük bir ev eşyası alırsan kazı kazan gibi birşey veriyolar, kazı kazanda da büyük ev eşyaları var. -galiba böyle kendine çok inanmış kim karşıma geçip bana birşeyler anlatmaya başlasa kitleniyorum. inanıyorum onlara- neyse gel zaman git zaman ben bir tost makinası almaya karar verdim. yanında da fırın hediye edeceklerdi çünkü bana. fırın çıkmıştı. yaşasındı. senetleri imzalarken bir an, küçük bir an "ulan napıyosun denyo" vs. düşünceler aklıma geldi ama adamlara baktım kendinden eminlerdi, hemen geçti. sonra ne mi oldu? ben o zamanın parasıyla 80 90 milyona bi tost makinası aldım, ayda 10 10 ödeyerek. fırın da gelmedi tabi. çünkü neymiş? fırının gelmesi için kdv sini ödemem gerekiyomuş. onlar da en fazla 150 200 milyon olan fırını 1 milyara sattıkları için onlara 180 ytl yatırmam gerekiyomuş. sonuç olarak 5 buçuk yıllık öğrencilik hayatımdan elimde kalan tek beyaz eşya bir servet ödeyerek aldığım lider marka tost makinası oldu.

    balık da pişiriyo ama. bi aparatı var. tepsi gibi.
  • bazı apartman kapılarında ismi geçen (pazarlamacı giremez!), çoğu zaman ısrarcı ve yapışkan "doğrudan satıcı"lara halk arasına verilen isim.
    bu kişiler bütün bir pazarlama sürecinin sadece bir ayağı olup, birebir satışın temsilcisidirler (bkz: satış temsilcisi). bu işlerle uğraşmayanların bilemediği gibi pazarlama ile satışın farkını bilmedikleri de yadsınamaz bir gerçektir. bir diğer gerçek ise "satma" işinde çok başarılı olduklarıdır tabi.

    yaptıkları iş tam manası ile şudur: mal ve hizmetlerin, genellikle tüketicilerin kendi evlerinde veya başkalarının evlerinde, veya sabit perakende satış yerlerinin dışında başka yerlerde, tüketicilerle yüz yüze gelerek doğrudan satışı.

    yani "doğrudan satış" işini yürüten kişilerdir.gerçek pazarlamacılar (bkz: marketing) ise daha çok ürün yönetimi, iletişim vb. faaliyetlerle uğraşırlar.
  • hem bedenen hem de ruhen zorlanan kişidir.

    dip noktası başkasının kartı ile satış yapmaya çalışmaktır. siz didinirsiniz lakin kartı bıraktığınız müşteri kartın üzerinde yazan kişiyi arar. muhtemelen işe yeni başladığınız için dişinizi gösteremez ve müşteriyle beraber primi kaybedersiniz.

    ayrıca sizi başkasının kartı ile sahaya süren şirketten, sahibinden başka kimseye hayır gelmez.
hesabın var mı? giriş yap