• uçaktan inince otobüs-minibüs aktarması ile 8 saatte varılan köyden arazi aracı kiralayıp 2 saat devam edip, üzerine bir 40 dakika da yürüyerek geldiğim yerde motoruna bağladığı mp3 playerdan cem karaca dinleyen maden bekçisi gördüm ya ben burada...
    bir an ürperdim dağ başında, elimi kolumu kontrol ettim kendimde miyim diye, zira yaşıyor olduğum şey ay'da ezan duymak gibi birşeydi, yere çöküp bir taşa oturdum, gökyüzüne baktım çok yükseklerde akbabalar dönüyordu..
    adama türkçe seslendim. anlamadı..

    çalan şarkı "ıslak ıslak"tı.
    amca kimi dinlediğini bilmiyordu, hoşuna gittiği için kaydı silmemiş, anladığım kadarı ile 3-4 yıldır dinliyormuş...
    işte dedim bir güzelliğin bir ara varolmuş olması yeterli, şayet o şey yeterince iyi ve doğru ise ne yapıp ediyor buluyor çıkacak bir delik kendine..
  • şimdiye kadar gördüğüm en yardımsever halkı içinde barındıran ülke.

    müze girişinin neresi olduğunu sormaya çalıştığım polis grubu, ingilizcelerinin kısıtlı olması nedeniyle telefonlarını çıkarıp google translate ile en ufak bir bıkkınlık ve sıkılma ibaresi göstermeden uzun uzun yazarak bana yardımcı olmaya çalışıyor. nöbet tutan başka bir polis ise nöbet yerini bırakıp müzenin girişine kadar 2 sokak boyunca beni götürüyor; bana eşlik ediyor, kapıyı gösterdikten sonra geri dönüyor. hiçbir şekilde "senle mi uğraşacağım birader, kendin bul işte" havasını davranışlarından hissettirmiyor. müzedeki rehber, anlatımını bitirdikten sonra hiçbir umursamazlık belirtisi göstermeden gezi planımı tek tek inceliyor; her noktayı haritadan işaretleyip bu noktaların artıları ve eksilerini söylüyor. kimi yerlerde üşenmeden kendi telefonu ile internetten yardımcı oluyor. “zaten saatlerce ayakta durmaktan iflas etmişim, bir de senin saçma planlarına göz atamam” bakışları hiç yok. yöresel ürünlerin üretimi konusunda bilgi veren bir noktada ikram edilen çayı çok beğendiğimi, aynı çayı nereden alabileceğimi soruyorum; hemen ardından içinde çay bulunan bir poşeti (turistlere minimum 10 dolara kitlenme potansiyeli olan bir poşet) elime tutuşturup afiyet olsun diyorlar. machu picchu trenindeki görevliler ineceğim durağı kaçırmamam için özel ilgi gösteriyorlar. herkes güler yüzlü; bakkala girdiğimde bile güler yüzle karşılaşıyorum. kısacası, yalnızca insanı bile bu ülkede geçireceğiniz vakti güzelleştirebilir. bu ülkenin görülmesi gereken yerlerinin nazca çizgileri, lima, cusco, machu picchu, titicaca gölü ve amazon'lar olduğunu söylerdim, fakat ülkenin insanlarını gördükten sonra yapılması gereken aktiviteler listesine insanlarla etkileşim içinde olmayı da ekliyorum.

    bu entaride peru'daki kısıtlı zamanını maksimum verimle geçirmek isteyenler için kendi deneyimlerimden yola çıkarak hazırladığım birtakım faydalı bilgileri aktarmaya çalışacağım.

    peru'ya lima üzerinden girmiştim. lima, pasifik kıyısında bulunan 10 milyonluk güzel bir şehir. ayrıca uber'in aşırı ucuz olduğu bir yer. gerçekten komik fiyatlara yolculuk yapmıştım burada. insanları da aşırı kibar ve sempatik zaten. tek problem lima tarihi meydanda ingilizce konuşabilen insan bulmanın zorluğu. sahil şeridi olan miraflores bölgesinde durum biraz daha rahat; restoranlarda ve cafelerde ingilizce ile oldukça rahat bir şekilde iletişim kurulabiliyor.

    yolu lima'ya düşen birinin görmeden geçmemesi gereken iki alan var: lima tarihi meydan ve miraflores bölgesi. centro historico de lima diye adlandıran tarihi meydan, francisco pizarro'nun lima'yı kurduğu yer. ana meydana çıkar çıkmaz koloni mimarisi kendisini göstermeye başlıyor. ispanyol kaşifler tarafından istila edilmiş antik medeniyetlerin kaderinden bu alan da nasibini almış. meydana bir adet katedral, şehri fetheden kişi için de bir adet saray inşa edilmiş. 2003 yılına kadar bu meydanda pizarro heykeli varmış; fakat bu heykel 2003 yılından sonra kaldırılmış.

    lima katedrali görsel
    ve başpiskopos sarayından görsel
    itibaren keşif turu başlatılabilir. buradan alacağınız bir giriş bileti hem saray, hem katedral hem de katedralin içindeki müze içine girebilmenizi sağlayacak. başpiskopos sarayının mimarisi görsel
    oldukça güzel; fakat maalesef ki içeride tek kelime ingilizce açıklama yok. başpiskoposların ikametgahı olan bu sarayda iki farklı katta konumlanmış çeşitli yaşam odaları bulunuyor. benzer durum katedral içindeki müzede de kendisini gösterecek; ingilizce bilgilendirme tabelaları olmayan alımlı objeler karşınıza çıkacak. zaten ingilizce bilgilendirmesi olsa dahi anlaşılmayacak şeyler birçoğu. hristiyanlık üzerine göndermeler ve incil'deki çeşitli pasajlara referanslar mevcut. konu ile derin ilgisi olmayan birinin anlaması zor olan şeyler bunlar. o yüzden yalnızca objeleri izleyerek gezmek size çok şey kaybettirmeyecek.

    katedralin hemen karşısında palacio municipal de lima var. görsel
    şehrin belediye binası. içerideki büyük salon gerçekten güzel. kütüphanesini görsel
    görsel
    de çok beğenmiştim. belediye binasının sol tarafında kalan görkemli bina ise hükümet sarayı. görselgörsel
    peru başkanının ikametgahı. her gün saat 11:30'da saray muhafızlarının değişim töreni oluyor. kaçırılmaması gereken bir seremoni bu. sarayın içine girebilmek için randevu almak gerekiyor. randevu ise sarayın bir paralel caddesinde bulunan bir ofisten en erken bir sonraki gün için alınabiliyormuş. bu bilgiyi o anda öğrenmiş olmam nedeniyle sarayın içini görmekten mahrum kalmıştım. bütün peru halkı gibi buradaki polisler de çok yardımseverdi. bir tanesi nöbet yerini bırakıp randevu ofisine kadar götürdü beni hatta. üç kelimelik engin ispanyolca bilgilerim kendilerini anlamaya yetmediği için bıkmadan usanmadan google translate ile yardımcı olmaya çalıştılar bana.

    meydandan ayrılmadan önce çevredeki kiliseleri de görmek gerekli. özellikle convento de santo domingo özel bir ziyareti hakediyor. görsel
    16. yüzyıldan kalma bu kilisede serbest dolaşıma izin verilmiyor. kilisede bulunan rehberler eşliğinde kiliseyi gezebiliyorsunuz. kilisenin kendisine ait avlusu, kütüphanesi ve katakombları var. 16. yüzyılda yaşıyor olduğunuz izlenimine kapılıyorsunuz 45 dakika boyunca. özellikle yer altındaki bolca kafatası barındıran mezarlar değişik duygulara sokuyor insanı. görsel görsel

    40 bin kişinin gömüldüğü yerde geziyor; 40 bin kişinin gömülü olduğu yeri inceliyor olmak gerçekten ilginç bir duygu. larco müzesini de gördükten sonra gün batımını izlemek için gitmeniz gereken yer miraflores olmalı.

    miraflores, lima'nın alışveriş ve eğlence bölgesi. pasifik okyanusu kıyısı boyunca konumlanmış falezlerle birlikte çok güzel bir manzara sunuyor. bu manzarayı izlemek için larcomar güzel bir seçim olabilir. kıyı boyunca yürüyüş alanları mevcut; pasifik'ten esen ılık rüzgarlar eşliğinde yapılan yürüyüşün tadı bambaşka oluyor.

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    peru'nun asıl kaymağını yediği bölge cusco şehrinden itibaren başlıyor. bu şehir, 13. ve ispanyollar tarafından yıkıldığı 16. yüzyıla kadar inka imparatorluğu'nun başkentliğini yapmış. inkalara ait birçok yapıyı bünyesinde barındıran bir yer. geçmişinde ispanyol işgaline uğramış bir güney amerika şehri olmanın karakteristik özelliğini bu şehir de aynı şekilde barındırıyor. şehir merkezinin bir adet büyükçe bir meydanı, bir adet katedrali, içinden malzeme çalınmış bir adet inka tapınağı ve ara ara serpiştirilmiş koloni mimarisi var.

    cusco'daki şehir turuna başlamadan önce akılda bulundurulması gereken bir nokta var, o da bu şehrin 3400 metre yükseklikte konumlanmış olması. bu derece yüksek bir irtifaya alışmamış olan turistler ilk başlarda problem yaşayabiliyor. otel lobilerinde yükseklik hastalığına* iyi geldiği düşünülen koka yaprağı çayı ikram ediliyor. görsel
    marketlerde koka yaprağı da satılıyor; çiğnendiği takdirde azalan oksijen seviyesine karşı bedeni adapte edebilme işlevini yerine getiren bir özelliği varmış bu yaprakların. cusco'ya gelişimin ilk üç saatı boyunca bu ani yükseklik değişimi problemini ben de yaşamıştım. 2-3 kat basamak tırmandıktan sonra nefes nefese kalmaya başladım. kimi zamanlarda da çok hafif bir baş dönmesi olmuştu. fakat ilerleyen günlerde yükseklik probleminin etkisini bile hissetmedim.

    şehir merkezindeki kocaman meydanın, görsel
    yani plaza de armas'ın her iki cephesine konumlanmış, koloni mimarisi özelliklerini taşıyan iki adet güzel katedral var.görsel
    görsel
    catedral del cuzco ve iglesia de la companía de jesús. katedralden alacağınız kapsamlı bilet size şehir merkezinde bulunan birçok atraksiyona erişim sahibi yapacak. katedrale öncelik vermenizi öneririm. maalesef, ingilizce bilgilendirme yazılarının eksikliği burada da karşınıza çıkacak. fakat yine de bu iki mekanın atlanmaması lazım. özellikle ikinci kilisenin çan kulesinden harika bir katedral manzarası göreceksiniz. görsel
    şehre adım atar atmaz ziyaret ettiğiniz ilk bölge burası olacaksa eğer iki kat dikkat etmenizi öneririm; çünkü kilisenin çan kulesine tırmanırkan yukarıda bahsettiğim irtifa probleminden muzdarip olacaksınız. başlarda kendisini hissettirmiyor, fakat son basamaklara doğru aniden artan kalp ritmi sizi sıkıntıya sokabilir. merdivenleri yavaş yavaş tırmanın.

    cusco boyunca çok şık inka caddeleri gözlemleme şansı bulacaksınız. görsel
    görselgörsel
    buradaki taşlar tamamı ile orijinal inka işçilikleri. harç kullanmadan birbirine kenetlenmiş olan taşlar hepsi. en ünlü sokaklardan birisi de hatunrumiyoc sokağı; çünkü burada 12 kenarı olan twelve-angled stone var. görsel
    inkaların taş işçiliğinde ne kadar usta olduğunu kanıtlayan bir sembol bu taş. taşları birbirine bağlayan herhangi bir harç olmadan milimetrik kesim hesaplarıyla müthiş bir iş çıkarmış inkalar. taşların birbirine kenetlenmesi o kadar ustaca yapılmış ki, inşasından itibaren geçen asırlar boyunca maruz kaldığı depremlere rağmen günümüzde bile taşların arasından bir kağıt parçası bile geçemiyor. buraya kadar gelmişken bu taşı kendisine temel olarak kullanan başpiskopos sarayını ziyaret etmekte de fayda var.görsel

    görülmesi gereken diğer mekan ise qorikancha, yani güneş tapınağı. burası 15. yüzyılda inkalar tarafından yapılmış olan bir tapınak. harika bir taş işçiliği var. inka zamanında buranın avlusu saf altınla kaplıymış. duvarların da altından yapılmış plakalar ile süslendiği söyleniyor. doğal olarak ispanyol işgalinden sonra buradaki altınların hepsi yağmalanıp bu güzel tapınak kiliseye çevrilmiş. görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    cusco'nun ve peru'nun turizm potansiyelini bu noktalara çıkaran tek bir faktör var. o da tartışmasız machu picchu. şayet machu picchu'yu içinde barındırmasaydı peru'ya gitmek için bir okyanus aşmayı göze almazdım; muhtemelen benim gibi peru'yu ziyaret eden diğer turistler de benimle hemfikirdir. machu picchu'yu çıkardığınız takdirde bu ülkenin turist potansiyeli en az yüzde 50 azalır. burayı görmek çocukluk hayalimdi benim; çocukluk hayalimi gerçekleştirebilmek için bitmek tükenmek bilmeyen uçak yolculukları yaptım. (machu picchu ayrı bir entaride detaylandırılmayı hakediyor. burası için ayrı bir entari sözüm olsun. sözümü tuttum ve şurada detaylıca bahsettim: (bkz: #142230805)) buraya ulaşım biraz sıkıntılı, o yüzden tam bir gününüzü alan bir yolculuk olacak. birbirine bağlanmış otobüs ve tren seferleriyle 4 saat gidiş - 4 saat geliş olmak üzere toplamda 8 saat alıyor. içeride harcanması gereken zaman ise 3 saatten az olmamalı. and dağları'nın eteklerinde kurulmuş bir mikroklimanın seyrine doyum olmuyor. görsel

    machu picchu, inkaların en sembol yapılarından. 1450'li yıllarda inşa edilmiş; yaklaşık 100 yıl sonra başgösteren ispanyol işgali sonrasında ise terk edilmiş. ulaşımın zor olması nedeniyle ispanyollar burayı hiçbir zaman keşfedememiş. belki de günümüzde bu güzelliği görebiliyor oluşumuzu ispanyolların 500 yüzyıl önce burayı bulamamalarına borçluyuz. şayet 500 yıl önce burayı bulsalardı bu yapı günümüze kadar kalır mıydı, işte burası meçhul. amerikalı bilimadamı hiram bingham'ın 1911 yılında burayı keşfetmesine kadar yaklaşık 400 yıl boyunca bu mekan sahipsiz kalıyor. şimdiye kadar en iyi şekilde korunmuş inka şehri olma özelliğini bu sayade elde ediyor. bu güzelliğin tarifi kelimelerle pek mümkün değil. üç saat boyunca mest olmuştum ben burada. görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    cusco'ya yakın yerleşim yerinde bulunan atraksiyonlar için de en az bir gün ayırmak gerekli. humantay gölü ve sacrad valley en popüler olanlarından. ben sacred valley turunu seçmiştim. and dağları'nın etekleri boyunca uzanan düzlüklerde inkaların nasıl tarım yaptığını görme fırsatı elde etmek bakımından güzel bir seçenek olur. (meşhur skylodge da buradaydı. görsel geceliğine 500 usd istiyorlarmış).
    inkaların, tarım yapılabilecek düz alan fırsatı tanımayan and dağları'na karşı teraslama yöntemiyle nasıl bir çözüm bulduklarına da şahit olacaksınız sacred valley rotası boyunca. bitmek tükenmek bilmeyen erozyon sorununu nasıl çözdüklerini, patates ekecek düz alanı nasıl oluşturduklarını kat kat uzanan teraslarda gözlemlemenin keyfi bambaşka gerçekten. urumbaba nehri boyunca uzanan sacrad valley, pisac, ollantaytambo kalıntıları ve chinchero ile patatesin inka ekonomisinde ne kadar kilit rol oynadığı farkındalığını elde ettirecek size. dünya nüfusunun patlamasında patatesin oynadığı rolü yıllar önce şurada (bkz: #108783415) anlatmaya çalışmıştım. bu yazıda bahsedilen yerlerin kaynağını görmek benim için ödül oldu bir nebze. görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    sonuç olarak kadim inka uygarlığı'na ait birçok kalıntı sunması, machu picchu'su ve harika insanları bünyesinde barındırması nedeniyle ziyaret etmeye değer bir ülkedir peru. ceviche ve alpaka devesi eti kesinlikle tadılmalıdır. gine domuzu isimli bir hayvanın yemeği de oldukça meşhur, fakat piştikten sonra gerek görüntüsünün fareyi andırması, gerekse de isminde domuz ibaresi barındırması nedeniyle ben tatmamıştım bu yemeği. şu tatlılığı yemeyi nasıl düşünebilirsiniz ki? görsel
  • hani hep deriz ya türkiye'nin coğrafyası çok farklı; deniz, kum, kar, sıcak, soğuk, çok farklı kültürler, adeta turizm cennetiyiz. bu tandansta ülkeler dünyada bulmak gerçekten zor çünkü efes-pamukkale-kapadokya-göcek-istanbul gibi bir beşlinin aynı ülke içerisinde bulunması çok fazla olan bir şey değil. peru'yu gördükten sonra bütün düşüncelerim değişti.

    bir ülke düşünün ki dünyadaki en kurak coğrafyalardan biri, aynı zamanda amazonlara ev sahipliği yapıyor. çölün hemen arkasında üzüm bağları var ve şarap üretiliyor. biraz daha gidiyorsunuz, çöl var sandboarding yapılıyor. 2 saat uzaklıkta ballestas adaları var, peru'nun galapagos'u olarak nitelendiriliyor. cusco-macchu pichu tarafı ise zaten bambaşka. nazca çizgilerinin gizemine hiç girmiyorum bile. tarih desen var, kültür desen var. ama ülke fakirlikten kırılıyor. bizim ülkemizde tabi ki peru kadar yokluk olmasa da, doğru potansiyelin kullanılamaması açısından gerçekten yarışırız.

    ülkenin kültürel özellikleri:
    - peru, portekizcede hindi anlamına geliyormuş. bizim globalde turkey ile birlikte yaşadığımız problemi onlar da yaşamaktan geri kalmıyor. özellikle brezilya vs bölgede portekizce konuşmanın yaygın olduğunu da düşünürsek, aynı senaryoyu onlar için de söyleyebiliriz.
    - güney amerika genel olarak güvensiz dense de, peru'da hiçbir güvensizlik yaşamadık. insanlar çok fakir olmasına rağmen çok daha sıcaklar. nedense hep kolombiya daha fakir peru daha zengin gibi düşünüyordum. peru'nun yanında kolombiya inanılmaz zengin kalıyor.
    - ülkedeki mezarlıklar genel olarak bol yeşilliklikler ve rengarenk süslenmişler. bazı mezarlıklar kat kat yapılmış.
    - ülkede resmen ingilizce bilen yok. en turistik yerlerde bile bu problemi yaşıyorsunuz. çoğu yerde menü bile yok. eğer ki tur ile gelmeyecekseniz temel seviyede ispanyolca çalışıp gelmekte fayda var.
    - yollarda çok fazla moloz-çöp var. çevreye duyarlı değiller maalesef.
    - alpaca'dan yapılan tekstil ürünleri çok başarılı. kazak, şal, şapka vs hem ucuz hem kaliteli.
    - genel olarak servis her yerde çok yavaş. restoran, uçak, otel vs her yerde uzun uzun beklemeye hazır olun.
    - su şişelerinde bir standard yok, 400, 625, 750 gibi farklı farklı şişeler bulmak mümkün. nedense ülkemizde hep 500'lük bulunduğu için bu bana çok farklı geldi.
    - google maps'in gösterdiği yol süreleri ne ise burada en az 1.5-2 ile çarparak hesap edin. her yer yol çalışması yada ekstrem trafik, bundan ötürü yolculuk süreleri çok uzun.
    - her şehrin tepe noktasına ya haç yada isa inşa etmişler. yine her şehirde mutlaka ya dağda yada şehirde bir yerde büyük harflerle şehrin ismini yazmışlar.
    - güney amerikanın en büyük guano üreticisiymiş, bu guanoların temel maddesi aslında kuş gübresi olsa da, çoğunlukla barut yapımında kullanıldığı için değerli bir maddeymiş.

    coğrafya:
    - 14 ülkeden toplam 48bin kilometre boyunca devam eden dünyanın en uzun yolu olan panamerican yolu peru'dan da geçiyor. özellikle lima'dan huacachina bölgesine giderken bu yolu kullanıyorsunuz.
    - lima'ya bogota üzerinden geçiş yaptık. uçuştaki manzaralar gerçekten çok fantastikti. amazon yeşilliğinden bir anda and dağları ile birlikte çoraklığa geçiş, dağların heybeti, okyanustan gelen bulutların bütün şehrin üzerine çökmüşlüğü, tam anlamıyla süperdi.
    - humboldt akıntısının etkisi ile birlikte, okyanustan sadece birkaç kilometre öteye giderek çöl görebilmek mümkün. bu akıntı yüzünden o bölgeye yağmur yağmadan direkt geçiyormuş.

    yeme içme kültürleri:
    - üzümden yapılan pisco isimli yerel bir distile içecekleri var, ülkedeki en yaygın içecek. tadı tekila ile rom arasında, daha çok kokteylde tüketmelik. zaten en meşhur içecekleri de pisco sour. biz alkolu ağır olmayanların tadını baya beğendik.
    - cassava isminde farklı bir sebzeleri mevcut. tipi patates gibi ama daha yumuşak ve baya liflisi. tadını beğendik. güney amerika'da yaygınmış.
    - bazı meyveler tropik bölge olduğu için oldukça lezzetli. mangolara bayıldık.
    - yemeklerde çok fazla taze kişniş kullanımı var. eğer ki bizim gibi çok sevmiyorsanız baya dikkatli olmanız lazım.
    - çok farklı ve değişik türde mısırları var. toplam 17 çeşit mısır varmış peru'da. genel olarak daha büyük ve diriler.
    - kokainin ana maddesinin elde edildiği coca bitkisinin bitki çayı içimi ülkede çok yaygın. yüksek irtifadan ötürü hissedilen halsizlik vb problemlere bu çay iyi geldiği için, otellerin lobilerinde ücretsiz olarak dağıtımını bol bol görmek mümkün. şekeri de satılıyor coca-sugar olarak.
    - muz'un büyüğü olan plantain'in tüketimi burada da çok yaygın. bilmeyenler için, plantain muzun aksine çok sert olduğu için çiğ bir şekilde tüketilemiyor, o yüzden genelde kızartılıyor. burada da genelde cips olarak tüketiliyor.
    - kinoa bölgede çok yaygın, her yemekte bulabilmek mümkün.

    ülke içi gezdiğimiz yerlere dair spesifik notlarım:
    pisco: (bkz: #159836538)
    lima: (bkz: #159865421)
    huacachina: (bkz: #159925063)
    ballestas: (bkz: #159925728)
    puerto maldonado: (bkz: #159927861)
    machu picchu: (bkz: #161418586)
    cusco: (bkz: #161419030)
    titicaca: (bkz: #161420051)

    aynı tur içerisinde gezdiğim diğer ülkelere dair notlarım:
    kolombiya: (bkz: #159836252)
    bolivya: (bkz: #162554682)
    şili: (bkz: #162593256)
    arjantin: (bkz: #162690514)

    bölgeye gitmeden önce izlenebilecek film önerileri:
    diarios de motocicleta: (bkz: #158560875)
    utama: (bkz: #158235664)

    bölgede uçuş için kullandığımız havayollarına ait notlarım:
    latam airlines: (bkz: #159837000)

    bölgedeki şaraphaneler-şarap barları ve şarap kültürü ilgili yazdığımız blog yazımız:
    https://grapefultravelers.com/…livya-sili-arjantin/
  • ispanyolca anlamı hindi olan ve hindilik konusunda türkiye ile aynı kaderi paylaşan ülke.
  • umumi wc diye bir kavramin oldugu (en azindan lima'da), hatta "buyuk" ve "kucuk" icin farkli para odemenin mutlulugunu tadabileceginiz bir ulke. ayrica umumi tuvaletbasligindaki pek cok entrynin orda da aynen gecerli olmasi sebebiyle kendinizi evinizde hissedebilirsiniz.

    para birimi nuevo sol olup, insanlari sahte paraya karsi asiri duyarlidir. kagit paralarin, bilhassa dolar/euronun kabul edilmesi icin gicir gicir olmalari gerekir. ayrica piyasada cok miktarda sahte madeni para dolasmaktadir. neredeyse paranin kendi degerine denk bir maliyetle sahte para basmak hangi girisimcinin fikridir bilinmez, ama madeni paralar parlakligini yitirmisse sahte olduklarina hukmedilir.

    taksilerde taksimetre bulunmaz, binmeden once mutlaka pazarlik yapmak gerekir. ayrica dolmus ve halk otobusu kavramlari vardir. aldigim gezi kitabindaki "dolmuslarin yanlarinda yazan yer isimlerini dikkate almayin, sadece on camda asili olanlar dolmusun gittigi yeri gosterir." cumlesi yarilmama yol acmistir.

    buyuk hastanelerin yaninda cenaze levazimatcilarinin ve eczanelerin bulunmasi, lokantada musterinin bahsis birakmasini kolaylastirmak icin para ustunun madeni para olarak getirilmesi, gibi muthis benzerlikler insani dumura ugratir.

    ispanyolcasi anlasilirdir. yalniz daglarda yasayan pek cok insan ispanyolca'yi ancak cat pat bilmemekte, quechua denilen inkalardan miras bir dili konusmaktadirlar. sasirtici ve belki bir olcude sevindirici olani da bu insanlarin turkiye'nin nerde oldugu hakkinda hicbir fikirleri olmamasina ragmen turk milli takiminin dunya kupasi basarisindan ve futbolcularimizin bazilarinin isimlerinden haberdar olmalaridir.
  • ben burda bir kız tanıyorum. yani fena bir güzellik değil. hani ne çok güzel dersin ne de çirkin. şeker bir şey. eski iş arkadaşımdı bu abdde.

    neyse bu hanım kızımız ile arada görüşürüm, beni habire peruya gel, machu picchuya gel diye çağırır. sürekli fotoğraflar yollar. yolladığı fotoğraflara, arkadaşlarına falan bakıyorum. töbe estagfurullah arkadaş 1 tane güzel insan olmaz mı lan.

    yok abi. peruda güzel kadın yok. yemin ederim bak. bildiğin yok. çok iddialıyım.

    peru güzellik yarışmalarında ne yapıyor merak etmiyor değilim bir ara üşenmeyip bakıcam adaylarına. hayır benim tanıdğım kız büyük ihtimal perunun ciddi ciddi en güzel kızı muhtemelen. hadi en güzel olmasın ama perunun en güzel 10-20 kadınından birini tanıyorum bence. evet iddialıyım.
  • 9 maden işçisinin göçük altından kurtarıldığı ülke. 6 gün boyunca zifiri karanlıkta hayat mücadelesi veren 9 işçinin ailelerine kavuşması ülkede bayram havası yaratmış. bu süre içerisinde sadece sıvı takviyesi ile beslenmişler. umarım birileri bundan ders çıkarır da "ölmek kaderlerinde var" diye pişkin pişkin sırıtmazlar.
  • gezimin son durağı peru'nun başkenti lima olacaktı. öteden beri, machu picchu'yu görmek benim için oldukça önemliydi ve bu sefer hem burayı hem de cusco şehrini görmeden geri dönmek istemiyordum. genel olarak latin amerika tarihi profesyonel ilgi alanımı oluştursa da peru özelinde gezim politik amaçlar içermiyordu. ta ki, bolivya'dayken peru'nun eski diktatörü alberto fujimori'nin 24 aralık'ta (noel günü) bir başkanlık emri ile yaşlılığı bahane edilerek serbest bırakıldığını duyuncaya dek. bir anda sabırsızlanmaya başladım çünkü fujimori'nin serbest kalması demek, ülkenin politik gündeminin birden ısınması demekti.

    titicaca gölü'nün bolivya tarafındaki copacabana'dan peru'ya, bir başka göl kenarı şehri olan puno'ya geçtim. baştan niyetim yürüyerek gitmekti ama bunun bir çılgınlık olduğuna beni ikna ettiler. daha puno'ya gelir gelmez peru politikasına dahil oldum diyebilirim. sokaklarda gösteriler vardı. ayağımın tozuyla bir gösteriye katıldım. peru'nun güneydoğu bölgeleri, inkaların torunları olan yerli aymara ve quechua halklarının çoğunlukla yaşadıkları yerler. bu halkların bir kısmı bolivya, şili ve arjantin'de de yaşıyorlar ama çoğunlukla peru'dalar. yerel halk aymara ve quechua dillerini konuşuyorlar. quechua dili, inka medeniyeti'nin de resmi dili ve yerleşik hayatın bir ürünü iken aymara dili daha çok göçebelerin dili. arada melezler de var tabii ki.

    bu iki halk da ispanyol istilacılar gelince hem iktidardan düşmüşler hem de müstemleke olmuşlar. bütün haklarından soyulmuşlar ve o zamandan beridir eziliyorlar. aslında epey tanıdık bir hikaye, neredeyse gittiğim her yerde duyuyorum. gösteri esnasında konuşmacılardan birine yaklaşarak sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştım. şansıma, konuşmacı bölge halkının haklarını savunan ''mi region'' (benim bölgem) hareketinin liderinin avukatı çıktı. meğer hareketin lideri walter aduviri, merkezi hükümet tarafından hapse atıldığı için gösteriye katılamamış. avukat martin ticona maquera da tıpkı walter aduviri gibi bölgenin yerlisi ve anlattığına göre liderin hapiste olması da gösterinin temalarından birisiymiş. atılan sloganlardan bir kısmını anlayamayınca kendisine sordum ve yerel dilde olduklarını öğrendim. yerel dillerde eğitim yasak ama sözlü kültür çok güçlü olduğu için hala dinamikler. zaten buralar dağlık alan olduğu için devletin eli her zaman yetişemiyor ama halk da ülkenin sosyal hayatına yeteri kadar karışamıyor.

    80'li yıllar boyunca ve 90'ların başında silahlı bir maocu gerilla grubu olan sendero luminoso (ışıltılı yol/aydınlık yol) ve lideri abimael guzman güney eyaletlerde terör estiriyordu. eski bir felsefe profesörü olan guzman, ideallerini gerçekleştirmek için silahlı mücadeleyi seçmişti ve güneydeki ezilen halklardan epey destek buluyordu. bölgenin dağlık yapısı da iyi bir sığınak sağlıyordu doğrusu ve ordu ile merkezi hükümet çaresiz kalıyordu. 1990 yılında alberto fujimori ile ünlü nobel ödüllü yazar mario vargas llosa arasında geçen başkanlık yarışını fujimori kazandı ve ülkenin kaderi bir anda değişti. hemen gücünü konsolide etmeye başlayan fujimori, 1992'de kendi kendine askeri darbe (bkz: autogolpe) yaptı. terörle mücadelenin lima'daki siyasetçilerin bölünmüşlüğü nedeniyle yeterince efektif yürütülemediğine inanan fujimori, bir darbe ile kendisini senato ve meclisin baskısından tamamen kurtardı ve devletin tüm imkanlarıyla terör bölgelerine yüklendi. tabii denetim baskısı da olmadığı için insan haklarına aykırı eylemler yapmaktan da çekinmedi. sonuçta terör örgütlerini bastırıp, liderlerini yakaladı ama arkada devlete arkasını dönmüş ve küskün yığınlar bıraktı.

    aynı zamanda yolsuzluklarıyla da gündemde olan japon asıllı fujimori, 1995 yılında ikinci kez seçildi. 90'lı yıllar peru'suna damga vuran alberto fujimori, normalde hakkı olmamasına rağmen 2000 yılında üçüncü defa seçimlere katıldı. kongre üzerinde mutlak yetkisi olan fujimori, sistemle işine geldiği gibi oynayarak yolunu temizlemesini bildi. 2000 yılında yapılan seçimler sonrasında, hile yapıldığı iddiaları ayyuka çıkınca, geçmiş karnesi de kötü olan fujimori uluslarası destek de bulamadı ve anlaşma yapmak için gittiği brunei sultanlığı'ndan bir faks çekerek istifasını bildirdi ve japonya'ya kaçtı. tabii ki durum burada özetlemeye çalıştığımdan daha karışık. size tabiri caizse tavşanın suyunun suyunu aktarıyorum. velhasıl, hakkında birsürü soruşturma olan alberto fujimori, baskılar sonucu peru'ya iade edildi ve takip eden yargılamaların ardından hapse atıldı.

    hala ülkede belli bir popülaritesi bulunan fujimori'nin kızı da politikacı ve son seçimlerde yüzde 48 oy almayı başarsa da seçilemedi. uzun yıllar sonra sağlık sorunları ve yaşını göz önünde bulundurarak kendisini affeden polonya asıllı başkan pedro pablo kuczynski, bu hamle ile azalan popülaritesini yükseltmeyi amaçlıyordu ama bu yılın mart ayında istifa etmek zorunda kaldı ve yerini yardımcısı martin vizcarra cornejo'ya bıraktı.

    puno'dayken 90'lı yılların şiddet dolu iç siyasetinin doğrudan mezesi olmuş olan yerel halkla konuşma fırsatı buldum. bir kısmı terörü durdurup, alt-yapı hizmetleri sunduğu için fujimori'ye kısmen sempeti ile baksa da bir kısmı öldürülen çocuklarının hesabının sorulmasını istiyor. bölgede şimdilik bir sukunet var, kimse eski şiddet dolu günlere dönmek istemiyor ama sömürülmekten bıkmış durumdalar. şahit olduğum gösteriye katılan insanlar, merkezi hükümetin kendi topraklarını kimseye sormadan uluslarası şirketlere peşkeş çekmesinden şikayet ediyorlardı. üzerine bir de altın madenlerinin sularını kirletmesi yaraya tuz basmaktan beter olmuş. bu bölde insanı geçimini titicaca gölünden sağlıyor ve madencilik faaliyetleri kelimenin tam anlamıyla hayatı zehirliyor.

    puno'da yerel halkla da sohbet etme imkanım oldu. herkes ispanyolca konuşamadığı için hem yerel dili bilen hem de ispanyolca konuşabilen çocuklardan destek aldım. yaşlı teyzeler beni önce amerikalı (kendi deyişleri ile gringo) zannetseler de türk olduğumun altını çizdim. tavırları hemen değişiyor, daha sıcak davranmaya başlıyorlar. zaten türk olduğumu öğrenen benimle fotoğraf çektiriyordu, biraz çekingenler ama sıcakkanlılar. teyzelerden biri ''ne işin var buralarda?'' diye sorunca araştırma yaptığımı söyledim. ''kimsenin umrunda değiliz, yüzümüze bakan yok'' diye şikayet etti. ben de tüm türk halkının arkalarında olduğunu söyledim şaka yollu.
    ''hani nerde bu türkler?''
    ''işte karşında ya!''
    ''bir tek sen gelmişsin, hani sizin hükümet? hani diğerleri?''
    ''önce bir tane, sonra hepsi. ben anlatacağım ve hepsi gelecek, merak etme.''
    ''sana güveniyorum.''
    ''teşekkür ederim.''
    ''gördüklerini anlat, hepsini. fakirliği, zulmü, yalnızlığı. hepsini.''
    ''anlatacağım, herkes duyacak.''

    işte anlattım ve artık biliyorsunuz. vebal üzerimden kalktı... gidiniz geziniz efenim, iyi yolculuklar!..
  • hocalı katliamını resmen tanımış ve ermenistan'ın azerbaycan topraklarında işgalci olduğunu parlamentosunda kabul etmiştir*
  • ispanyolca ogretmenim monicanin ulkesi. gozleri dolu dolu "ispanyollar agaclarimizi bile sokup goturduler" diyen inka kadininin ulkesi. cok ozledigi limayi hep buyuk bir heyecanla anlatan kadinin ulkesi. aski ugruna yerlesip sevdigi istanbul'dan ayrilmak zorunda kalan kadinin hikayesi. "iki erkek cocugumla ne yaparim?" demeden sevdigi adamdan yedigi kazikla 12 sene sonra ulkesine geri donen dik basli kadinin ulkesi. onunla tanisana kadar hic dikkatimi cekmemis yesil limonlari artik her gordugumde limon verde diye gulumseyerek satin almami saglayan kadinin ulkesi. siyah uzum gozleri, simsiyah dumduz saclari ve esmer teni sebebiyle "kafanda bir tuyun eksik monica. yakarinin ablasi misin acaba?" diye dalga gectigimiz kadinin ulkesi.

    benim de gitmek istedigim ulke. bir gun mutlaka.
hesabın var mı? giriş yap