• 'bir bağımlılık türü. bu tarz bağımlılıklardan kurtulamayan insanlar genelde zayıf iradeli oluyor.'

    hem şu tür gerizekalılara cevaben açıklık getirmek istediğim, hem de benim gibi bu bağımlılığın pençesinde yana yana çare ya da motivasyon arayanlara belki fayda sağlar diye üzerine birkaç şey yazmak istediğim konu:

    öncelikle gerizekalı diyorum, neden? çünkü belki bir çare bulurum ya da çare bulmuş birinin deneyimlerinden faydalanırım diye şu başlığa giren insanları olmayan bilgilerinizle yanlış yönlendirip kendisini daha da kötü hissetmesine sebep olmaya hakkınız yok.

    sonralıkla bu konu ile ilgili zilyon tane makale, kitap, magazin aklınıza ne gelirse okumuş; belgesel, video allah ne verdiyse izlemiş ama hala şeker bağımlısı olan biri olarak canınızı sıkmayın demek istiyorum. çünkü şeker dediğiniz şey ne yazık ki öyle evde kendi imkanlarınızla kurtulmayı başaracağınız kadar ufak tefek bir sorun değil, kurtulmak için çok zorlu bir süreç, destek ve hayat boyu uzak durmak için mücadele gerektiren yasal bir uyuşturucudur.

    üstteki entrylerden birinde şekerli su ve kokain örneği verilmiş. ben de aynı örneği devamı niteliğinde çeşitlendireyim: yeme bağımlılığı ile ilgili okuduğum bir kitapta deney amaçlı kokain ve şeker verilen farelerin uyaranlar kesildiğinde aynı şiddette yoksunluk krizine girdiği gibi kokain verilen farelerin kokain vermeyi kestiklerinde ancak 2 gün içerisinde eski hallerine geri döndüğü, şeker verilen farelerde ise bu durumun 2 hafta sürdüğü gözlemlenmiştir.

    yeme ve şeker bağımlılığı irade ve açgözlülükle ilgili bir sorun değildir. bağımlılıklar, beyin kimyanız ve hayatınızda eksikliğini hissettiğiniz şeylerle ilgilidir. bunun üstesinden gelmenin sırrı ise kendinizi yoksun hissetmek ya da suçlamak değil sadece psikolojik zannettiğiniz bu bağımlılıkların serotonin ve dopamin dengesini kuramamaktan kaynaklandığını anlamaktır.

    konuya ilgi duyanlar için okuduklarımdan birkaç not paylaşacağım:

    * stresli bir yaşamınız varsa veya kendinizi kronik olarak huzursuz ve güvensiz hissediyorsanız, muhtemelen bir süredir serotonin seviyeniz düşük demektir. bu da sizi şeker ve karbonhidratların çekim gücüne karşı daha savunmasız hale getirir. ihtiyaç duyduğunuz fiziksel ve duygusal destek sağlanamazsa beyniniz, şeker ve karbonhidratlardan aldığı serotonine ve yağlı yiyeceklerden elde ettiği dopamine açlık duyar.

    *hepimiz beynimizi doğru yiyecek ve aktivitelerle beslemeliyiz, yoksa asla bağımlılıktan kurtulamayız.

    * yemeğin sosyal olarak en çok kabul gören uyuşturucu türü olması, bu bağımlılığın üstesinden gelmeyi ve yemekle olan ilişkimizi kontrol altında tutmayı zorlaştırıyor.

    * kendimizi birkaç haftalığına hatta birkaç aylığına zorlayıp şeker ve yağı bizi rahatlatan bir 'ilaç' gibi kullanmaktan alıkoyabiliriz. ancak onun yerine gerçekten sağlıklı bir şey koymayı öğrenmezsek, daima ona geri dönme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

    * tuzak gıdalar-karbonhidrat, şeker veya yağ oranı yüksek olan besinler serotonin ve dopamin seviyenizi geçici olarak yükseltir, ancak sarhoşluğun ardından düşüş gelir ve vücudunuzun bu yaşamsal kimyasalları kendi üretme yeteneğini baltalar.

    * yayılma, hayatınızın herhangi bir alandaki sorunun diğer alanları işgal etmesidir. hayatınızın bir alanında sorun olduğunda diğer tüm alanlarda kepenkleri kapatmanızdır. elbette bunu yapmak her şeyi daha da kötü hale getirir, çünkü tek zayıflığın, güçlü olduğunuz tüm noktaları geçersiz hale getirmesine izin vermiş olursunuz.

    * saplantılı davranışlar, genellikle kaybettiğimiz kontrol ve güvenlik duygularını davranışlarımızla geri kazanma çabası olarak ortaya çıkar.

    * tuz, fast food şirketlerinin daha yoğun, lezzetli ve güçlü bir tada sahip olması için ürünlerine koyduğu ucuz ve kolay bulunan bir katkı maddesidir. tat hücrelerimiz bir kez aşırı tuza alıştığında, daha yumuşak ve hafif tatlarla tatmin olması zorlaşır ve biz de aşırı şekerli ve yağlı yiyeceklere yöneliriz.

    * tuz, tat hücrelerimizin sadece yoğun ve yapay tatları istemesine neden olarak, vücudumuzu serotonin ve dopaminle dolduran yiyeceklere bağımlı olmamıza zemin hazırlıyor.

    yani dostlar ezcümle ne iradesiz ne de yalnızsınız. sizi bu hale getiren sistem, bu hale geldiğiniz için sizi suçlu hissettiren yine aynı sistemin kendisi. ilgilenenler için de aşağıya birkaç kitap ve belgesel ismi bırakıyorum. kitaplar genel itibari ile çok piyasa işi duruyor ama konuyla ilgili birçok temel bilgi barındırıyorlar.

    naturel zayıflama- metin özata (glisemik indeksle ilgili şahane bir kaynak)
    yemek bağımlılığı- mike daw
    şeker -nizamettin sırrı kazancı

    that sugar film
    fed up
    super size me

    hatta izlemişken earthlings belgeselini de izleyin de gıda endüstrisi kisvesi altında hayvanlara nasıl işkenceler yapıyoruz görün. belki ufak da olsa bazı alışkanlıklarınız değişir. sevgiler.
  • şeker tüm yaşam kalitemizi etkileyen en tehlikeli maddelerden biridir. şeker tüketiminin artmasıyla obezite oranı arttı, kronik hastalıklar daha sık görülür oldu ve son yüzyılda insan hayatında çok fazla şey değişti. değişimle beraber ortaya çıkan birçok problem ise araştırıldığında beslenme kaynaklı olduğu ve bununda temelinin şeker tarafından oluşturulduğu ortaya çıkmıştır.

    öyle ki şeker tüketiminin vücudumuzda yarattığı etkiler uyuşturucu madde tüketimi sonrasında verilen tepkilerle örtüşmektedir.

    şekerin bağımlılık oluşturmasının en önemli nedeni tüketildiği andan itibaren beyindeki mutluluk hissi ile ilişkili dopamin salınımını arttırmasıdır pek tabi. bu hormon aynı zamanda tatmin duygusu ile ilişkilidir. bağımlılık potansiyeli olan birçok madde şeker ile benzer şekilde dopamin salınımını arttırır. beynin dopamin salınımından sonra ciddi şekilde mutluluk hissi meydana gelir. bu hissin sonunda ise bağımlılar tarafından düşüş olarak tarif edilen bir yoksunluk aşamasına geçilmiş olur. işte bu düşüş engellenmek için basit bir kısır döngü oluşur. daha fazla mutluluk için daha fazla şeker döngüsüne girildiği anda buradan çıkış pek kolay olmayacaktır.

    amerikan kalp derneği, günlük olarak tüketilebilecek şeker miktarının üst sınırını erkekler için 9 çay kaşığı (36 gram, 150 kalori) ve kadınlar için 6 çay kaşığı (24 gram, 100 kalori) olarak açıklamıştır.

    şeker esasen çok basit bir karbonhidrattır. en çok karşımıza çıkan iki farklı formu mevcuttur. glikoz ve fruktozun dahil olduğu monosakkarittler, sükroz ve laktozun dahil olduğu disakkaritler.

    glikoz: bedenimizin temel enerji kaynağıdır. yediğimiz karbonhidratlar bedenimizde glukoza çevrilir ve bu şekilde kana karışmaktadır.
    fruktoz: balda ve meyvede bulunan doğal şekerdir. glukoz gibi kana karışmaz, karaciğerde metabolize edilmktedir. fruktoz çok tüketildiği zaman, karaciğer bununla başa çıkamaz ve fazlasını trigliserid (yağ) olarak depolamaktadır.
    sükroz: şeker kamışından elde edilir ve rafinedir. sofralarımızda kullandığımız beyaz şekerdir.
    laktoz: sütün içinde doğal olarak bulunan şekerdir.

    burada görüldüğü gibi her şekerin etkisi ve vücudumuzdaki kullanımı başkadır. bundan dolayı her şekerin etkisi aynı olmaz. bu etkinin seyri sindirim hızına bağlı olarak kan şekerinde yarattığı etki ile ilişkilidir, bu da glisemik indekse bağlıdır.

    şeker tüketimi sonrası bedenimiz, enflamatuar bir yanıt verir. enflamasyon, bedenimizin doğal iyileşme fonksiyonu olarak da tanımlanabilir. hasta olduğumuz zamanlarda, spordan sonra veya bir enfeksiyonla savaşırken bedenimiz, tamamen doğal ve sağlıklı olan enflamasyon tepkisini verir ve sonucunda iyileşme sağlanır. enflamasyonun problem oluşturduğu durum ise sürekli hale gelmesi, yani kronikleşmesidir. stres, sigara tüketimi, spor sonrası yeterince dinlenememek ve yüksek yağ oranı gibi etkenler enflamasyonun en sık karşılaşılan nedenlerindendir. fakat günümüzde, kronikleşmiş enflamasyonun en büyük nedeni şeker tüketimidir.

    şeker kullanımının yarattığı etki vücudun neredeyse tüm organları üzerinde sonuçlarını göstermektedir. insülin direnci ile başlayan süreç, tip-2 diyabetle sonlanabilir. obeziteye sebep olup karaciğer yağlanması yapabilir.

    beden üzerinde yıkıcı etkiler yaratan şeker, zihin üzerinde de oldukça ciddi hasarlara neden olmaktadır. şeker tükettiğimiz zaman beynimiz, endojen opiodler olarak bilinen ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan doğal ağrı kesicileri salgılamaya başlar. bu şekilde şeker bir bağımlılık haline gelmeye başlar. dopaminin de gösterdiği etki ile bağımlılık şiddeti artar ve hatta bir süre sonra dopamin duyarsızlığı başlar. böylece tüketilen şeker miktarı asla yeterli gelmez.

    bu bağımlılıktan kurtulmak için büyük bir farkındalığa ihtiyacımız var öncelikle. hepimiz ana şeker kaynaklarını biliyoruz ama gizli şekerlerin farkına varmak biraz işin kurnazlığını çözmek ile ilgili maalesef.

    ilk etapta aldığımız ürünlerin etiketlerini okumayı öğrenmeliyiz. en büyük kılavuzumuz bu olacaktır. maalesef ki ülkemizde tam anlamıyla bunun bir standardı yok. kimi etiketlerde şeker içeriklerini detaylandırmayı bırakın, şekeri dahi karbonhidrata dahil ederek yazmaktadırlar. bu oyunları yapan ürünlerin alımını direkt sonlandırmalıyız.

    şeker kullanımını direkt sonlandırmak muhakkak ki zor ancak bunun yardımcısının yapay tatlandırıcılar olduğunu asla düşünmeyin. (bkz: #121944070)

    örneğin şeker tüketiminizi azaltırken aldığımız ürünlerde en çok geçen ibarelere bakalım:
    -şekersiz :porsiyon başına 0,5 g'dan az şeker anlamına gelmektedir.
    -azaltılmış şeker veya daha az şeker : geleneksel çeşidin standart porsiyon boyutuna kıyasla porsiyon başına en az yüzde 25 daha az şeker anlamına gelmektedir.
    -ilave şeker yok : işleme sırasında şeker, meyve suyu veya kuru meyve gibi şeker içeren içeriklerin eklenmedi anlamına gelmektedir.

    bir de zararlı olmayan şekerlere bakalım. illa ki bir şekilde şeker ürünü tüketmemiz gerekiyorsa bunları kullanmamız çok daha iyi olacaktır.

    stevia : biyo-tatlandırıcı olarak ve kan şekerini düşürmek gibi diğer tıbbi kullanımları olan bir bitkidir. beyaz kristalli bileşiği (stevioside), kalorisi olmayan doğal bitkisel tatlandırıcıdır ve sofra şekerinden 100-300 kat daha tatlıdır.

    ksilitol : şekere göre% 40 daha az kalori içermektedir. klasik şekerin aksine, ksilitol maddesi kan şekerinizi veya insülin seviyenizi arttırmaz. aslında, gelişmiş diş sağlığı ve kemik sağlığı da dahil olmak üzere birçok sağlık yararı ile ilişkilidir.
  • mücadeleye başlayacağım bağımlılık türüdür. bu yolda yaptığım ilk iş son zamanlarda çokça duyduğum the sugar filmini izlemek oldu. çarpıcı gerçekler içeriyor ve yararlı olması açısından buraya da bu belgeselden bazı bilgileri bırakmak istiyorum.

    her şey yağın insanlar için kötü olduğunun düşünülmesiyle başladı. gıda endüstrisi marketteki gıdalardan yağları çıkardıkça kalorinin ve tadın yerini şeker ile doldurdu. bir diğer gerçek, geçmişte meyve ve bal dışında çok fazla almadığımız fruktozun artık market ürünleriyle beraber birçok hastalıkta söz sahibi olduğu. (karaciğer yağlanması ile beraber diyabet, kalp hastalıkları, obezite psikolojik olarak da manik durum).

    gıda firmaları, ürünlerin insanların sevebileceği ideal tada ulaşması için bliss point dedikleri mutluluk noktasını bulmak için çok uğraşırlar. bu tahmin edilenden daha fazla ürün için geçerli. sadece kola, çikolata için değil marketteki birçok ürün için. çünkü gıda üreticileri tadı kötü bir ürünü bile içindeki şeker ve aroma oranıyla yenebilir hale getiriyor. tabii ki onlar bunun bir sakıncası olmadığını savunmak için bazı bilim adamlarına sponsor oluyorlar. öyle ki bu kişiler, yiyeceklerden şekeri çıkarırsak toplum bunu yerine koymak için başka arayışlara girebilir diye savunacak kadar finanse ediliyorlar.

    şekerli bir yiyeceği almayı bırakın sadece görseniz bile beyin dopamin salgılıyor. (bu tatlının az olduğu zamanlardan kalan evrimsel bir dürtü nedeniyle) bu dürtü tatlıyı görünce hızlı enerji için onu al diyor. alıp yediğimizde de beta-endorfin salgılanıyor ve kendinizi iyi hissediyorsunuz. şeker beyinde, nikotin, kokain ve seks ile aynı ödüllendirme bölgesini uyarıyor. haliyle alışkanlık yapıyor ve devamı isteniyor.

    şeker artık insanlık tarihinde daha önemli bir yer tutuyor, her kutlamamızda hep şeker var. doğum günleri, sevgililer günü, hatta kız isteme bile tatlı ve çikolata ile. çünkü şeker ile mutluluk arasında bir bağ kurduk ya da kurdurdular. ama insan evrimi boyunca şimdi olduğu kadar şekere maruz kalmadı. şeker hızlı enerji demektir ve tüketim toplumunda bu hıza bir ihtiyaç olduğu düşünüldü.

    şekere duyduğumuz bir ilkel arzumuz var fakat evrimsel açıdan sistemimiz rafine şekerin sonuçlarıyla başa çıkabilecek şekilde oluşmadı. bunun sonucunda da kalp hastalıkları, diyabet gibi ciddi rahatsızlıklar dışında cilt yaşlanması ve yorgunluk gibi başka sorunlara da neden oluyor. işin kötüsü şekeri zarar vermeyecek miktarda tüketmek de çok zor. çünkü yediğimiz pasta, kek, çikolata, kurabiye dışında birçok market ürününde gizli olarak bulunuyor.

    son zamanlarda şunu gördüm; bazı market ürünlerinin içeriğini okuduğunuzda elma suyu konsantresi ile tatlandırıldığı yazıyor, bu da şekerli tat vermenin 'sağlıklı' hali diye lanse ediliyor.

    bu bağımlılıktan kurtulmak zannedildiğinden de zor, çünkü şeker her yerde.
  • halkın bilinçsizliğinin tavan yaptığı konudur.

    başlangıç uyarısı: bu entry baya bi uzun olacak dostum.
    başlangıç uyarısı 2: yazıyı tüm terimlerden arındırıp olabildiğince basitleştirmeye çalıştım ki bilaloğlan bile anlasın. detaylı bilgi isteyen, bilimsel dayanak arayanlar için aşağıda kaynaklar ve hz.google hizmetinizde.

    hiç satın aldığınız ürünlerin arkasına baktınız mı? karbonhidrat xxx cal yazar. fakat şeker xx gram yazmaz. nadir birkaç ürün dışında üründe kaç gram şeker kullanıldığı bilgisi tüketiciyle paylaşılmaz...

    şeker bağımlılığı nedir?
    'çaya 3 şeker atmadan içemiyorum abi'? hayır. şeker bağımlılığını anlayabilmek için önce şekerin ne olduğunu bilmek gerekir. şeker bağımlılığına sebep olan 'free sugar' yahut 'added sugar' olarak tabir ettiğimiz 'şeker', monosakkarit ve disakkarit grubu içeren yiyeceklerdir. nelerdir bunlar? toz-küp-pudra şekeri ve bunların katıldığı marmelat, reçel, konposto türevleri, bal, meyve/ağaçtan elde edilen şuruplar -özellikle mısır şurubu en çok tüketileni- ve reçine, esmer şeker, malt şeker, maloz, meyveler.

    şeker neden zararlıdır? neden bazı şeker bazları zararlı değil de bazıları zararlı?
    monosakkarit ve disakkaritler tekil ve çiftli şeker bazlarıdır. oysa polisakkarit dediğimiz yapılar çoklu şeker bazlarının bir araya gelmesiyle oluşur ve kırılması için, çoklu bağ sayıları dolayısıyla, daha fazla enerji gerkemektedir. dolayısıyla monosakkarit ve disakkaritler direkt kana karışabilirken, polisakkaritlerin önce bir güzel sindirilmeye ihtiyacı vardır. aşırı özet geçersek, monosakkaritler vücuda girer girmez hiç vakit kaybetmeden karaciğere doğru ilerlerler. ne yazık ki bu geçiş süreci o kadar hızlı olur ki karaciğer bu kadar fazla şekerle baş edemez ve 'şimdi yatayım yarın sabah erken kalkar çalışırım' diyerek basar insülini. insülin, fazla şeker bazlarını yağ olarak depolar. fakat bu depolanan yağ öyle göt göbek yapından ziyade iç organlarınızın çevresini kaplamaya başlar ve iç yağlanma oluşur. siz 45 kilo bile olsanız karaciğerinizin yağlı olabilmesi bu nedenle olasıdır. iç yağlanması olan zayıf insanlara da gizli obez deniliyor ve tahmin edemeyeceğiniz yüzdelerle toplumlarda mevcutlar. bitti mi? bitmedi. şeker günümüzde kalp hastalıkları, diyabet-2, uyku bozuklukları, yüzdeleri değişmekle beraber bazı kanser türleri, damar hastalıkları ve alzheimer gibi pek çok hastalığın en önemli faktörlerinden biri. böyle söyleyince kulağa hiç de tatlı gelmiyor değil mi?

    yani şimdi bir portakal yemek ile bir portakal suyu içmek arasında ne fark var?
    sindirim. sen portakalı yerken, posalı lifli yapısı sayesinde karaciğere yavaş yavaş gönderilir. dolayısıyla karaciğer insüline abanıp yağlanma yoluna gitmez.

    peki şeker neden bu kadar öcü? tatlıyı keseriz olur biter! baklavasız da yaşayabilirim...
    hah. dananın kuyruğu işte bu noktada kopuyor sevgili okur. kafandaki 'şeker' algısını değiştirmen lazım, hepimizin sorunu bu. yukarıda çok cool isimler sıraladığım bir liste var, o ve onun daha fazlası, hepsi şeker. senin sabah sofrana koyduğun ekmeğin içinde de şeker var, tuzlu krakerin de, git bak bütün konserve yemeklerin içinde de var, 'form' mısır gevreklerinde hatta müslilerde, meyveli yoğurtlarda, 'form' ürünlerin tümünde, 'diyabetik' ürünlerin tümünde. zira form ürünler yağ azaltılarak yapılıyor, diyabetik ürünler de şeker bazı değiştirilerek yapılıyor; yani mısır şurubu koymuyorlar ama örneğin maltoz koyuyorlar. halbuki aynı şeyin laciverti. ha bir de son zamanlarda bu şeker modası, insülin direnci filan çok tutunca 'aspartam' gibi kimyasal yapay tatlandırıcılar ürettiler. bu yapay maddelerin de kanserle ilişkisi tartışma konusu, artık o kısım size kalmış. yaklaşık 200 gr şekerin tadını 1 gr aspartam verebiliyor örneğin. şahsen kimyasallara karşıyım. neyse devam edelim.

    şimdi arkadaşlar, gördüğünüz üzere marketten aldığınız, işlenmiş, paketlenmiş her şeyde şeker var. bi tek yumurtalarda yok galiba, onlar da antibiyotik basılmış tavuklardan çıktığı için apayrı bir entry konusu. neyse, haliyle senin 'tatlıyı kesmen', günlük şeker tüketiminin aslında o kadar ufak bir kısmı ki... 'bana verilerle gel malmazel' kısmına geçiyorum.bir günde bir erkeğin tüketmesi gereken toplam(yediği her şeyin içindeki toplam şeker bu, çayına attığından yediğin ekmeğine kadar) miktarı 37.7 gram, kadınlarda ise 25 gram olmalı. türkiye verilerine göre bu sayı 80(seksen) gram.

    gelelim şekerin 'bağımlılık' kısmına. ilginçtir ki şeker, kokain, kafein ve seratonin (spor,çikolata,seks) beynin aynı bölgesine etki eder(ventral tegmental area). bu bölge de sizin haz alma bölgeniz işte, fiziksel zevkler filan. olayın devasa bir kimyasal tepkimeler zinciri var, merak eden dopamin ve fosb keywordleri ile araştırabilir, ben direkt sadede geliyorum: beynin ödül sistemi. vta da tam olarak bu işte. nereye varıyoruz? bağımlılık.

    farkında bile değiliz. zira ne kadar şeker tükettiğimizin farkında değiliz. daha kötüsü, hala daha kalori/şeker gramaj hesabı yapmanın doğru olduğunu sanıyoruz olayın hormonal ve fiziksel detaylarını atlayarak.

    peki ne olacak? hazır tüketim gıdaların zararlarını son dönemde fazlasıyla duyar olduk. daha dün bir entry stt geçen tavukların fast foodlara satıldığından, reçel üretilen kazana bardak dolusu antibiyotik atıldığından bahsediyordu. sahi, biz neler tüketiyoruz?

    amerika ne yaptı?
    öncelikle ürünlere konulan şeker gramajının paketlere yazılması gerekliliğiyle ilgili yasal düzenlemeler yaptı. ürünlere şeker kotası getirdi. taze sebze-meyve pahalı olduğu için fast food servis eden amerikan okulları artık kendi yemek üretimlerini kendileri yapmak zorunda örneğin, bu büyük bir adım. michelle obama'nın başlattığı let's move kampanyası da başlarda şeker tüketimi sınırlandırılmasını desteklerken şimdilerde sadece 90lar sabah kuşağı aerobik seansına dönmüş maalesef, bunun sebeplerini de ufak bir araştırmayla şeker lobisinin diklenmesi olduğunu rahatça görebilirsiniz. özellikle amerikada 'low-calorie', 'fat-free' akımının başladığı dönemleri takriben üretim ve ekonomik gelişmeleri incelemeniz, süreci anlamanızda yardımcı olacaktır. ****

    kaynakça
    1. joint who/fao expert consultation, 2003, "who technical report series 916 diet, nutrition, and the prevention of chronic diseases", geneva
    2. ebey soman, scienceray, regulation of glucose by ınsulin, may 4, 2009. retrieved november 1, 2009.
    3. kushner, robert (2007). treatment of the obese patient (contemporary endocrinology). totowa, nj: humana press. p. 158. ısbn 1-59745-400-1. retrieved april 5, 2009.
    4. phillipson, o. t. (1979). "afferent projections to the ventral tegmental area of tsai and interfascicular nucleus: a horseradish peroxidase study in the rat". the journal of comparative neurology 187 (1): 117–143. doi:10.1002/cne.901870108. pmıd 489776.
    5. trantham-davidson, h., neely, l. c., lavin, a., & seamans, j. k. (2004). mechanisms underlying differential d1 versus d2 dopamine receptor regulation of inhibition in prefrontal cortex. the journal of neuroscience, 24(47), 10652–10659.
    6. brain scan image. retrieved from http://www.thinwomanbrain.com/…food-addicts-big.jpg
    7. johnson rk, appel lj, brands m, howard bv, lefevre m, lustig rh, sacks f, steffen lm, wylie-rosett j; american heart association nutrition committee of the council on nutrition, physical activity, and metabolism and the council on epidemiology and prevention. retrieved from http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19704096
    8. helgi library, sugar consumption per capita per countries data. retrieved from http://www.helgilibrary.com/…consumption-per-capita
    9. türkiye istatistik kurumu. retrieved from http://www.tuik.gov.tr/…haberbultenleri.do?id=16056
    10. european cardiovascular disease statistics. retrieved from http://www.escardio.org/…isease-statistics-2012.pdf
  • "o çikolatalı pastadan bir dilim yemezsem ölebilirim." diye içinizden geçiriyor ve gün içinde çokça kan şekerinizde dalgalanma meydana geliyorsa içinizde bulunmanız muhtemel olan durum.

    şeker bağımlılığının obezite ve tip 2 diyabete zemin hazırladığını sağır sultan bile duydu ama tiroid bozukluğu, hiperaktivite, kronik yorgunluk, dikkat eksikliği, cilt problemleri, kanser ve kronik ağrılar gibi pek çok probleme sebep olduğunu bilmek sizi de şaşırtabilir.

    - canınız sürekli tatlı ya da bol nişastalı yiyecekler çekiyorsa,
    - uyku problemleri yaşıyorsanız,
    - enerjiniz ve modunuz sürekli düşükse,
    - gün içerisinde kan şekeriniz dalgalanıyor, ani açlık krizleri yaşıyorsanız,
    - sindirim sisteminizde bir şeylerin ters gittiğini düşünüyor ve karın bölgenizde şişkinlik hissediyorsanız tebrikler siz de şekere tapanlar kulübünün bir üyesisiniz. öncelikle yeme hayali kurduğunuz tatlıdan aldığınız ilk ısırığın bir önceki tatlı krizine zemin hazırlayacağını kabul ederek işe başlayabilirsiniz. unutmayın ne kadar tatlı tüketirseniz canınız o kadar fazla tatlı çeker. sonrasında birkaç hafta şekerden uzak durarak bağımlılığınızı alt edebilirsiniz.

    korkarım sadece tatlı ve bol nişasta barındıran ürünlerden uzak durmak bağımlılığa karşı açtığınız savaşta yeterli olmayacak. bu süre zarfında atıştırmalıklarınızı yanınızda taşımanız ve sıkı bir etiket okuyucusu olmanız gerekebilir. hatta en güzeli, mümkünse, şeker bağımlılığını yenene kadar ev yemekleri ile idare etmeniz. çünkü içerisinde şeker bulunan ürünler sandığınızdan çok daha fazla. işlenmiş ürünlerin birçoğu, o mideye indirmeyi hayal ettiğiniz hamburger, en sevdiğiniz paketlenmiş sos ve hatta diyet ürünlerin çoğu içeriğinde şeker barındırıyor.

    şekerden arınmaya ilk karar verdiğiniz zaman tatlı krizlerinizi yönetebilmek için meyve tüketimine ağırlık verebilirsiniz. elbette aşırıya kaçmadan. her ne kadar bol vitamin ve mineral barındıran yiyecek grupları arasında da yer alsalar meyvelerin içerisinde de şeker bulunur ve olgun muz gibi bazı meyveler kan şekerinin ani bir şekilde yükselmesine sebep olur. tükettiğiniz meyvelerin glisemik indekslerinin düşük olmalarına dikkat etmeniz ve birkaç porsiyonla sınırlandırmanız bu süreçte size yardım edebilir. (bu arada olgun muz normal muza nazaran daha fazla besleyici ve faydalıdır. şeker bağımlılığını atlattıktan sonra tüketmenizi tavsiye ederim.)

    son olarak beslenmenizden şekeri kesmeye karar verdiğiniz andan itibaren ilk 72 saatin sizin için son derece önemli olduğunu unutmayın. iradenize yenilmeyip sabredebilirseniz 72 saat sonrasında canınızın pek de tatlı çekmediğini fark edeceksiniz.

    hemcinslerime not: eğer sizde şeker bağımlılığı olduğunu düşünüyorsanız şeker diyetine regl döneminiz geçtikten sonra başlayın. bir hafta önce başlama hatasına düşerseniz dayanamıyorum diye saçınızı başınızı yolarken kendinizi bulabilirsiniz. bir de ben şekeri beslenme rutinimden çıkardıktan sonra cildim tabiri caizse kudurdu. sivilcelenme durumu birkaç hafta içinde kayboluyor, dert etmeyin. uzmanlar daha az şeker tüketenlerin daha parlak cilt ve saça sahip olacaklarını iddia ediyorlar.
  • çok defa söylenmiş ama gerçekten sigara, akıllı telefon, eroin vs. bağımlılıkları bunun yanında çocuk kalır. çünkü bir sınır çizmek zor.

    zannımca en iyisi şudur: şekeri sadece meyveden al. o da çok değil, kararında bırak. kesinlikle işlenmiş, paketli şeylerden şeker alma. unlu mamüllerden bilhassa uzak dur. bu şekilde yapılması halinde bir nebze sağlık gelebilir yapay hayatımıza.
  • genellikle psikolojik olarak görünen ancak araştırmalara göre fiziksel bağımlılık da yaptığı ispatlanan şekere karşı oluşan bağımlılıktır. fareler üzerinde yapılan araştırmalara göre farelerin günlük şeker dozuna alıştıktan sonra günlük şeker dozu kesildiğinde yoksunluk krizi ile karşılaştığı belirtilmektedir. * ancak bazı bilimadamları şeker bağımlılığı yerine şekere-bağlı deyimini tercih ediyorlarmış. (sugar addiction yerine sugar-dependent. )

    şeker derken tatlılar, salata sosları, barbekü sosları da işin içine giriyormuş. işlenmiş gıda ve alkol de şeker bağımlılığı ile ilgili gıdalarmış. işlenmemiş şeker tavsiye edilirken mümkünse bal kullanılması ve günlük şeker ihtiyacının meyvalardan alınması yolunda tavsiyeler bulunmaktadır.

    http://nutrition.suite101.com/….cfm/sugar_addiction
    http://en.wikipedia.org/wiki/sugar_addiction
    http://www.obgyn.net/…ting_disorders-20020724-2.asp
  • vücudun yapısal bozulmasında, çevresel kanser etmenlerinden daha fazla etkiye sahip dünyanın en büyük illeti diyebiliriz.

    çok değil, 1 haftalık rafine şeker (işlenmiş) diyeti yapın. 1 haftanın sonunda daha dinç, enerjik ve mutlu olduğunuzu göreceksiniz. alın size basit bir deney. tüm malzemeler elinizde. dene ve gör.
  • asla kurtulamadığım bağımlılık türü...asla çikolataya, tatlıya hayır diyemiyorum. demeyi çok deniyorum ama diyemiyorum. bazen keşke bunun yerine sigara bağımlısı olsaydım die düşünüyorum. bırakması daha kolay olurdu...
  • bu benim. ve destek istiyorum.

    ilk oğlum doğduğunda gecenin bi yarısı kalkar helva yerdim. elim ayağım titrerdi. sonra aşırı kilo aldım, diyete girdim ve gram kilo veremedim. doktora gidince insülin direncim olduğunu öğrendim ve beslenmemi düzenleyerek hem 15 kilo verdim hem de insülin direnci i ilaçsız kırdım.

    6 sene geçti. tatlı isteğimle savaşarak kilomu korudum. 2.oğlum doğalı 3,5 ay oldu. ve ben yine aynı şeyleri yaşıyorum. sabah gözümü çikolata, kurabiye hayalleri ile açıyorum. şerbetli tatlı ile güne başlıyorum bazen. çok zararlı olduğunu ve yanlış yaptığımı biliyorum. yine emzirme dönemi içerisindeyim. ekmek, makarna, pilav üstü veya herhangi bir yemek yemesem de olur ama tatlı isteğimi bastıramıyorum. mesela bugün deniz kenarında dondurma yedim, paketli gıdalar kan şekerimi aniden düşürüyor. eve geldim bi şeyler yedim. kendime gelemedim daha ve yine tatlı yemek istiyorum.

    bu bi bağımlılık. gözünü açıp sigara içen insanlar gibi ben de gözümü açtığım an aklıma tatlı şeyler düşüyor. ve artık çok mutsuz ediyor bu durum beni.
hesabın var mı? giriş yap