• grup baran'ın seni istanbul yapmalı albüminde onur akın 'ın seslendirdiği parça. şiir: ahmet muhip dranas
  • ahmet muhip dıranas'ın "bu gün artık benim şiirimde baudelaire tesiri bulamazsınız" dediği dönemlerine ait şiiri.
  • senden başka kimse bilmesin istiyorum
    gözlerimin nasıl aşka çağırdığını
    bakışlarımın nasıl gel diye haykırdığını
    gözlerimden, belli oluyor seni sevdiğim

    ellerimin aradığı ellerindir geceler boyu
    mümkün değil, bu sevgiyi bıçaklayamam ki
    ne yapsam, dolmuşum artık, saklıyamam ki
    ellerimden belli oluyor seni sevdiğim

    nasıl bekliyorum özlemle, görüyor musun?
    el ayak çekilsin, sonsuz bir gece gel
    tarama saçlarını, öylece gel
    dudaklarımdan belli oluyor seni sevdiğim

    başka yangınlara benzemez bu yangın, sönmez
    bir şey var her yerimi tutuşturan yakan
    bu sensizlikte sebil çeşmeler misali akan
    gözyaşlarımdan belli oluyor seni sevdiğim

    sevgilerin en ölmezini sana sakladım, gel
    şimdi denizler en mavi, ormanlar en yeşil
    seninle olayım da dünya umurumda değil
    dinle; kalbimin vuruşundan belli oluyor seni sevdiğim

    ümit yaşar oğuzcan
  • mart ayında okuyucu ile buluşturulması planlanan en yeni livaneli romanı. nisan'ı mı bulur mayıs'ı mı bulur, serenad'dan vazgeçilir yeni isim mi bulunur bilinmez ama bu hikaye ortalığı çok sarsar.

    edit: 9 mart'ta doğan kitap'tan çıkıyor.
  • çok tanıdık gelen bir hikayeyi anlattığını düşündüğüm ve sabırsızlıkla beklediğim livaneli romanı. 9 martta doğan kitap dan çıkıyormuş ve livaneli bu romanı kadın gözü ile yazmış.
  • zülfü livaneli'nin önümüzdeki hafta raflardaki yerini alacak olan yeni romanı.
    1940'lı yılların dramla dolu günlerinde geçen bir aşk öyküsünü,
    romanın kahramanı olan kadının bakış açısıyla,bir kadının gözüyle anlatıyor.
    struma faciası ile birlikte, kırım türkleri'nin acıları da aynı dönemde yaşanmış en büyük dramlardan birisi olduğu için,
    livanelinin bu son romanında kırım türkleri'ni dramı da kendine yer buluyor.

    dün, ntv'de banu güven'in programına konuk olan zülfü livaneli
    banu güven'in tam 4 kere aralıklarla
    kırım türkleri'nin acıları,
    kırım türkleri'nin dramı
    gibi tümcelerle livaneli'ye romanında geçen kırım türkleri ile ilgili bölümü anlatmasını isteyip durdu.
    en sonunda,
    "kırım türkleri ile ilgili yaşanan dramdan biraz söz etmenizi rica ediyorum" diyerek ısrarını sürdürünce,
    zülfü livaneli de,

    kitabında geçen ve çok dramatik bulduğu kırım türklerinin o yıllarda yaşadığı
    ve türkiye'de yönetimlerin anımsanmasını hiç istemediği o dramdan uzunca söz etti;

    1940'lı yıllarda türkiye nazilerin savaştan galip çıkacağını düşünerek
    varlık vergisinden tutunda,
    struma faciasına
    ve sovyetler birliği sınırları içinde yaşayan ve her zaman türkiye'nin sözünü dinleyen ve değer veren
    kırım türkleri'ni nazilerin yanında sovyetlere karşı savaşmaları için kışkırtmaya,cesaretlendirmeye
    kadar pek çok hesapsız işe kalkışmıştı.
    işte kırım türklerini nazilerin yanında sovyetlere karşı cesaretlendiren ve arkanızdayız mesajı veren türkiye,
    naziler savaşı kaybedince cesaretlendirdikleri kırım türkleri'ni yapayalnız bıraktılar.
    kırım türkleri de rusların kendilerine yaşam hakkı tanımayacaklarını düşünerek,
    almanlarla birlikte kafileler halinde avrupa'ya göç ettiler.
    yerleştikleri ilk coğrafya kuzey italya'daki pazzula bölgesiydi.
    ama bu kez de amerika birleşik devletleri güçleri italya'yı ele geçirince,
    buraya giden kırım türkleri mecburen alman ordularının daha hâkim göründüğü avusturya'ya göç ettirildi.
    drau nehri kıyısında kurulan çadırlarda, derme çatma barakalarda kalıyordu aileler.
    irschen köyü'nden delach'a kadar olan alana yayılmıştı yerleşim.
    daha sonra ruslar,
    "biz türk'üz türkiye'den başka bir yere gitmeyiz" diyen kırım türklerinin sovyetler birliği'ne geri gönderilmesini istedi.
    türkiye ise kışkırttığı ve cesaretlendirdiği kırım türklerini sovyetler birliğine teslim etmeyi hemen kabul etti.
    rusya'ya doğru giden trenlere tıka basa doldurulmuş kırım türkleri,
    tren ile türkiye'yi boydan boya geçerek kars üzerinden ruslara türkiye tarafından teslim edilecekti.
    nitekim öyle de yapıldı.
    tren türkiye'ye doğru yol alırken geçilmekte olan drau nehri üzerinden atlayan bu türkler
    " teslim olmaktansa ölürüz" dediler, 3.000 kişi kurtulamayarak oracıkta öldü.
    tren türkiye sınırlar içersine geldiğinde,
    " nasıl olsa türkiye bizi ruslara teslim etmez" diyen türkler yanıldıklarını çok geç anladılar.
    kars'a yaklaşıldığında bir grup kırım türkü daha trenden kızılçakçak baraj gölüne atlayarak ölmeyi seçti.
    türk tutsaklar kars'ta türk yetkililer tarafından ruslara teslim edildiğinde ise,
    ruslar türk yetkililerin gözü önünde teslim edilen tüm kırım türkleri'ni kurşuna dizdiler.
    türk devleti'nin yetkilileri de bu olayı sonuna kadar seyrettiler.
    ve milliyetçiliğe, dinciliğe geldi mi, mangalda kül bırakmayan,
    son türk devleti
    kendi elleriyle,
    sünni
    müslüman,
    türk soydaşlarını

    komünist
    ateist
    sovyetler birliği'nin
    ruslar'ına
    öldürüleceklerini bile bile teslim ederlerken,
    bu olaydan hiç bahsetmemek,hiç bir yerde yazmamak üzere sessizlik sözü verdiler birbirlerine.

    avusturyalılar ise tanık oldukları bu korkunç katliam anısına irschen köyü yakınlarına bir anıt diktiler.

    eğer solcu zülfü livaneli unutturulmak yok sayılmak istenilen bu çok acı olayı da,
    gerçekten son romanında anlattıysa kendisine hayranlığım bir kat daha artacaktır.
    şimdiden teşekkürler livaneli
  • zülfü livaneli'nin yeni romanı. romandan bir kesit:

    bir kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? ilk âdet gördüğünde mi, 18 yaşını doldurunca mı, evlenince mi, saçına ilk ak düşünce mi?
    bence hiçbiri değil. bir kız çocuğu büyümez, kaç yaşına gelirse gelsin asla büyümüş gibi hissetmez kendini. son nefesini içi arzularla, heyecanlarla dolu bir kız olarak verir.
    ama değişim yaşar. hayat o kızı sürekli değiştirir ve bu değişimlerin hiç şaşmayan bir aktörü vardır: bir erkek. geriye bakınca ahmet'in bile beni olgunlaştırmış olduğunu anlıyorum, tarık'ın etkisi daha az bile olsa onun da faydası oldu ama kişiliğimdeki en büyük değişimi yaşlı bir erkeğe borçluyum. aramızda ne aşk, ne cinsellik, ne aynı ülkeyi, aynı dili paylaşma durumu bulunan, kısa bir süre tanıdığım bir erkek.
    şu anda başka bir maya var. daha huzurlu, daha sevecen, daha anlayışlı.
    son günlerde kendimi, ahmet'i bile anlamaya çalışırken yakalıyorum. daha doğrusu anlarken. onun da herkes gibi sorunları vardı. beni de seviyordu oğlunu da. belki de bu ilişkinin kopmasında benim hırçın kişiliğimin de etkisi olmuştu.
    gerçekten hırçın olan hiç kimse bunu kabul etmez, edemez. gerçekle yüzleşebilmesi için ancak o ruh durumundan çıkmış olması gerekir.
    eski maya'nın güvensizliği, onu bu sert dünyaya dişlerini göstermeye itiyor, açık vermemek için sert bir kabukla çevreliyordu. yıllar boyunca kerem'i eleştirmiştim ama asıl bunu yapan bendim. aşırı denetimci, hayatın her anını ve etrafındaki insanları kontrol etmeye çalışan bir genç kadın... oysa hayat karmaşık yollardan oluşuyordu, hangisine gideceğine de her insan kendi karar veriyordu.
  • zülfü livaneli'nin yahudi soykırımı ve mavi alay konularına da göndermeler içeren 60 yıllık bir aşkı konu alan yeni romanı.

    romanında albert einstein'ın atatürk'e yazdığı mektup da konu olmuştur.nazi zulmünden bıkmış yahudi bilim adamlarının türkiyeye sığınma ve burada çalışma talepleri hakkında yazılmış mektup daha sonra ismet inönü tarafından cevaplanmış ve reddedilmiştir.ilk sene ücretsiz çalışma tavizini vermiş profösörlerin ismet inönü tarafından reddedilmesi de başbakanın ileri görüşlü olmadığına yorulabilir.yine de 90a yakın bilim insanının türkiyeye gelmesi atatürkün bu talebi olumlu karşılamasının sonucudur.konuyla ilgili bir habere şuradan ulaşılabilir.
  • 27 liralık fiyatıyla "bu kadar da olmaz" dedirten zülfü livaneli romanı.

    bir başkası için (bkz: lüsyen)
  • doğan kitap' tan çıktığı için 27 liraya satıldığına inandığım, diğer livaneli kitapları gibi remzi kitabevi' nden çıksaydı çok daha makul fiyata alınabileceğini düşündüğüm yeni ömer zülfü livaneli kitabı. yazıların puntoları da biraz daha ufak olsaymış 484 sayfa yerine daha az kağıt kullanılarak basılabilirmiş ayrıca! kağıt pahalı ve ağaçlar da değerli efendim; yazıktır.

    edit: yaş günümde bir arkadaşımın hediye etmesiyle* nihayet *okuduğum, çok çok beğendiğim bir kitap oldu kendisi. livaneli' nin muazzam anlatım gücüne, kurgusuna ve diline hayran kalmamak mümkün değil. fakat yine de pahalı.
hesabın var mı? giriş yap