• (bkz: shelley marsh)
  • dance hall crashers ın lockjaw albümünden bir şarkı

    why are you listening to all the things they tell you everyday?
    why are you listening, what happened to your own mind anyway?
    why are you listening, to their advice on what to watch and do?
    why are you listening, has your mind been overrun - what do i do?

    i don't know how they pulled you fast and buried all the trace of the past
    i don't know how you left so fast - i really hope that this won't last

    oh shelley
    oh shelley
    oh shelley
    oh shelley listen to me

    what are you doing? it's been too long, i never even seen you
    what are you doing? you're a different girl but i don't know who
    what are you doing? fall asleep and disappear for days
    what are you doing? come back flying in a total haze

    i don't know how they pulled you fast and buried all the trace of the past
    i don't know how you left so fast - i really hope that this won't last

    oh shelley
    oh shelley
    oh shelley
    oh shelley listen to me

    what are you thinking? i suspect you're losing it for good
    what are you thinking? promise i would save you if i could
    what are you thinking? i probably don't even wanna know
    what are you thinking? please just say goodbye before you go

    oh shelley
    oh shelley
    oh shelley
    oh shelley listen to me
  • çevirisini yaptığım danimarka menşei korku filmi.
    başrol oyuncusu (bkz: ellen dorrit petersen) yine döktürüyor.
    http://altyazi.org/sub/s/406308/shelley.html
  • feldschlösschen'in sponsorluğunda devam eden cumartesi korku gecesinde izlenmiş, şu sıralar gräns ile nordik korku ve geriliminde yükselen değer ali abbasi'nin ilk uzun metrajı olan, eski demir perde ülkelerinin genç kadınlarından taşıyıcı anne yapılmaması gerektiğini aheste ve savruk anlatan, sözde korku aslen közde gerilim filmi.

    --- spoiler ---

    abbasi'nin maren louise käehne adında bir hanımefendiyle birlikte yazdığı senaryo, çok da bilindik bir tema olan, rahme düşmesi bile güç ve çileli olan şeytan bebek hikâyesinin - batılıların arthouse demekle iktifâ ettiği - sanatsal bir yorumu gibi görünüyor.

    elbette eskil vogt efendinin blind'inda başrolü müthiş kotaran pek değerli hanımefendi ellen dorrit petersen, performansıyla filmi yine tek başına götürse de bu "sanat" dolu görünmesi istenen "şeytan bebek" fikrinin altına birkaç kat derinlikte inilen temel insanî güdüler eklemenin biraz kadük kaldığı yapım. taşıyıcı bir anneden çocuk sahibi olmanın getirdiği yabancılaşma, olağan annelik ve babalık kaygıları, ve taşıyıcı annenin atlattığı bâdirelerden ötürü suçluluk gibi temalarla aslolan şeytanlığın insanın ta kendisi olduğu teması zayıf veriliyor. bu hâliyle burun kıvırmanın ve hatta tercihe göre dudak bükmenin de kaçınılmaz hâle geldiği bir gerilime dönüşüyor film.

    --- spoiler ---

    nitekim, dağın başındaki bir evde başına kötü şeyler geleceği en başından belli olan gariban bir genç kadın hikâyesinin biraz nordik ve büyük ölçüde dandik bir yorumu olmaktan öteye geçmeyecek yapım.
  • bin kere işlenmiş ‘şeytan bebek’ hikayesini güzel ele alan, korku ve gerilim adına saçmalamayan, dozunda, makul seviyede şiddet/ kan içeren, doğaüstü bir hadiseden dem vursa da dindi/ ruhtu bokunu çıkarmayan, jump scaresiz/ gürültüsüz patırtısız, ormanlı/ göl kenarlı kuzey avrupa filmi.

    ortalama gerilimden ötesini beklemem, sıradanlık/ vasatlık benim işim, bir miktar sıkıcılığa da hayır demem diyenlere gelsin.
  • izlediğim en başarılı şeytan/kötü ruh/bebek temalı film.

    danimarka'da tenha bir göl kenarında yaşayan elektrik kullanmayan enteresan paganist çiftin, çocukları olmuyor ve oğluyla tek başına bir hayat kurmak için paraya ihtiyacı olan göçmen kadın elena'ya taşıyıcı annelik teklifi etmesiyle başlıyor film.
    elena çiftle birlikte 9 ay yaşamayı kabul ediyor. hamileliginin ilk günlerinde normal bir şekilde zaman geçerken tahmin edileceği üzere zamanla kadının, kendinde, karnında tuhaf şeyler hissetmeye başlaması ile film "kötülük"ün ayak seslerini azar azar hızlandırıyor.
    özellikle avrupa'da bu hamile kadın kâbusu sık işlenen bir tema. çocuğun şeytana verilmesi ya da doğrudan şeytanın kadının vücudunda var olması korku gerilim sinemasının epey ekmek yediği bir olgu.
    fakat abbasi, bizi, hop oturup hop kaldırmadan, kan içinde yüzdürmeden, şeytan ayinleri klişesine boğmadan sessiz sessiz kötü bir hissin içine çekiyor.
    elena'nın hissettiği korku ve gerçeklikten kopuşu, anne olmak isteyen louise'nin takıntısı ve dengesini bulmaya çalışan eş kasper'in çaresiz korkusu müthiş dozunda verilmiş.

    filmde dağ bayır gezen düşünür yaşlı leo'nun, iskandinav mitolojisinden fırlamış odin gibi sakalları rüzgarda salınarak, elena'ya bakmaya geldiğinde evde gördüğü siyah kurt, aynı zamanda elena'nın leo ile seansında içindeki karanlığı cisimleştirdiği kurt olarak iskandinav kötülük temsiline bir selam çakar.

    filmin etkileyiciliginden biri bana göre ses kullanımı. yerinizden zıplatma anlamında bir ses değil bu. bazen sessizlik. evin sessizliği, elena'nin doğurduğu shelley'in, sadece küçük çocuğun duyduğu sesleri.
    böylece neyin gerçek neyin rüya olduğunun belirsizliği içinde elena ve lousie'nin yitirdiği aklının kenarlarında dolaştırır yönetmen izleyiciyi.

    shelley, esasında triervari bir umutsuzluk [melancholia ]ile kadının suçluluğu/masumiyeti üzerine yerleşik dini argümanları [antichrist] da sorgular vaziyette.

    yönetmenin gerilim sinemasına din/toplum üzerinden birey ve toplumun hastalıklı psikolojisi üzerinden kritik yapması kendisinin özgünlüğünün ispatı gibi. bir diğer örneğini holy spider filminde görmüştük. holy spider/@patsiga

    velhasıl izlemeyen var ise ve bu "kötülüğün psikolojisi"ni izlesin derim.
hesabın var mı? giriş yap