aynı isimde "sınav (film)" başlığı da var
  • eğitim sisteminde onun yerine geçecek bir değerlendirme yöntemi bulunduğu gün gerçekten taksim meydanında göbek atacağım. hazırlayana eziyet, girene eziyet, başında durana eziyet, okuyana eziyet, kimsenin memnun olduğu bir bok değil bu sınav.
  • bilgiyi ölçüp ölçmediği tartışmalı olan idari işlemdir.kapsamlı ve iyi hazırlanmış olanlar pekala bilgi ölçmede kullanılabilir.ülkemizde liselere ve üniversitelere geçme aşamasında "vize" olarak kullanılmaktadır.gençliğin heba olmasına sebebiyet verir.
  • esnasında ayrılık ın, eski sevgilinin, ve benzeri -büyük- ve küçük sıkıntıların akla gelmediği ender şeylerden biridir. kapıdan çıktıktan sonra "aa iki saat boyunca hiç aklıma gelmedi" diye düşünülür. o an ümit olur, kafanın arada bir dağılabildiğini görmek.
  • geceler boyu üstüne adeta bir sevgili gibi titrediğiniz mâsuz soruların;gerçek yüzünü gösterdiği an.

    zor olanı can yakar.burnunuzdan ateşler,başınızdan dumanlar çıkabilir.
  • eşek kadar adam olmuşuz hala kopyanın, kurnazlığın, kuntizliğin peşinde koşuyoruz. bize müstahak vallahi de billahi de müstahak...

    okulun ilk zamanları, dışarıdan soğuk, ukala, cins bir görüntüm vardı... "aman bırak ya naleti konuşulmaz bununla" der gibi bakıyordu insanlar suratıma. sanki gelmişler, "bir arzunuz var mı?" demişler de, ben "gölge etmeyin başka ihsan istemez" diye terslemişim. ulan ilk günler herkes birbirini süzüyor zaten ne alaka ? neyse konumuz bu değil. böyle bir ortamda tanıştık can dostum erdinç'le. o farklıydı, o bana yanaşmıştı ve tüm bilgi birikimime, tüm esprilerime, tüm ahkam kesmelerime, çok bilmişliklerime yakından maruz kalıyordu...

    böyle böyle ayları devirdik ve ilk sınav dönemi geldi çattı. artık herkesin seviyesinin gözler önüne serileceği, kimin inek, kimin zeki ama çalışmayan ve kimin mal olduğunun notlarla belgeleneceği andı. sınavdan 30 dk kadar önce kampüse girdiğimde erdinç'i doğum yapan karsını bekleyen genç baba heyecanıyla, yanıma koşarken gördüm. beti benzi atmıştı. ocağıma düşmüş tavılarlar sergiliyordu. ifadelerinden anladığım kadarıyla yanmıştı, bitmişti... "n'oluyor oğlum ne kıvranıyorsun ?" dediğimde, "kız meselelerine kapılıp gittiğini, sınavı unuttuğunu, dolayısıyla hiç çalışmadığı için, s*ki tutma tehlikesiyle burun buruna olduğunu" anlattı. dönemin başından beri "kolay oğlum ya, molay oğlum ya" tarzındaki tavırlarım nedeniyle, çareyi bana sığınmakta bulmuştu en iyi arkadaşım. aleni bir şekilde bu sınavda bana güvendiğini söylüyor, liseden kalma kopya alışkanlıklarımıza geri dönmemiz konusunda beni ikna etmeye çalışıyordu... başarmıştı da, sadece atladığı mühim bir konu vardı... sınava ben de hiç ama hiç çalışmamıştım !!!

    erdinç'in gözündeki ışıktan, bana olan güveninden öyle etkilendim, sürekli konuşmasından öyle fırsat bulamadım ki, kitabın kapağını kaldırmadığımı, ders notlarıyla masaya dökülen kahveyi sildiğimi söyleyemeden soluğu sınıfta aldık. ben bir sıraya oturdum, erdinç arkamdakine. plan basitti. kağıtlar dağıtılacak, ben sorulara mümkün olan en hızlı şekilde yanıt vererek kenara kayacak, erdinç de okuduğunu cümleleri değiştirerek kağıdına geçirecekti...

    ders sözel ve yoruma dayalı olduğundan, bilgi değil sadece fikir sahibi olan bir kişi edasıyla yazdıkça yazdım... sorulan dört soruya arkalı önlü bir a4 kağıdını doldurarak, yanıt aradım. erdinç'in ısrarları, sırtıma ikidebir vuran eli olmasa daha da yazardım ama tadında bırakarak kenara çekildim. sınav bitti... dışarı çıktık. erdinç çocuklar gibi şen, ben verdiği sözün arkasında olmak isteyen bir baba gibi umutluydum... evet çalışmamıştım ama burası üniversiteydi. burada bilgi değil, bazen fikirler ve laf kalabalıkları da prim yapabilirdi. ses çıkarmadan, kantinde erdinç'in ısmarladığı hamburgeri ısırdım, kolayı yudumladım.

    günler güzel geçiyor, farklı sınavlara giriyor, çıkıyorduk. derken obadan haber geldi. sınıfa giren mevlüt isimli çocuk ilk sınav sonuçlarının panolara asıldığını söyledi. herkes bir merak, bir telaşla oraya doğru yönelirken, o herkesin içinde biz de vardık. listede isimlerimizi gördüğümüzde karşılaştığımız sonuç, bize sınavdan hemen sonra kantinde otururken yaptığımız bir muhabbeti hatırlatırcasına manidardı;

    sınav günü:
    + ee naabtın oğlum bakabildin mi ? yanıtları, geçirebildin mi ?
    - baktım oğlum süperdi ! hepsini yazdım. sadece son soruyu biraz eksik, biraz anlamsız yanıtladım ama olsun, aramızda oynasa oynasa 5 puan oynar... yani kardeşim sen 80 alırsan benim de helalinden bir 75'im vardır ehe ehe

    sonuç günü:
    önce listeye, sonra birbirimize baktık,
    ben 25 almıştım.
    erdinç 20...
  • marx demiş ya "din toplumların afyonudur" diye bence sınavlar da toplumların afyonudur. en azından kendi ülkem sınırları dahilinde bu genellemeyi gönül rahatlığıyla yapabilirim.

    bir nesil düşünün ki kendisini dersanelere kapatıp durmadan test çözüyor. üç saatte olup bitecek bir sınavda maksimum sayıda doğruyu çıkarması için aylarca yıllarca test soruları çözüyor. dünya üzerinde varolan başka şeylere bakacak vakti ve enerjiyi bulamıyor. bir nesil düşününki testlerle sınavlarla uyutuluyor. içerisine sokulduğu bu lanet olası eğitim düzeninde dersanelerin sömürüsüne tahsis ediliyor.

    ama bir sınav yeterli olmuyor. o sınavı atlattıktan sonra bir okula girmek de yeterli olmuyor. okul bittikten sonra tekrar sınavlara girmeniz bekleniyor. kpss, ales, tus... sınavlar bitmiyor ve etrafına bakamadan gençliğini yitirmiş oluyor insan. sınavlarda başarılı olanlar toplum tarafından kabul görüyor ve sınavlarda başarılı olmak daha da özendiriliyor. sanki üç saatte verdiğiniz cevaplar kim olduğunuz hakkında bir fikir verebilirmiş gibi. kim uyuşturucusunu daha yüksek dozda aldıysa kazanan o oluyor.

    eh dünya da bir sınav yeri değil midir islamiyete göre? geldik mi yine afyona?
  • zamanın showda arkadan arkadan yayınlanan şu pembe dizilere inat mesajı olan bir diziydi ama farkettim ki sözlükte bile farkeden olmamış yazık (bkz: yazıklar olsun)
hesabın var mı? giriş yap