• tüm gençlik yıllarını "aman ilerde pişman olacak bir şey yapmayayım" mantalitesiyle akıllı, uslu geçirmek.

    ee hani şirinleri göremedim!!
  • ben on üç yaşındayken o yaz ailemle konya'ya amcamlara gitmiştik. amcamın benden birkaç yaş büyük kızıyla kendi havamızda takılıyorduk. yürüyüşlere çıkmalar, gece geç saatlere kadar balkonda oturmalar, büyük kuzenlerin arkadaşlarının işlettiği internet kafeye takılmalar... ergen halimizle çok havalı buluyorduk kendimizi.

    bir süre sonra aydın'daki halamların ısrarlarıyla ailem birkaç günlüğüne aydın'a gitmeye karar verdi. ama biz kuzenimle iyiydik, keyfimiz yerindeydi. aslında bir yandan aydın'a gidesim vardı, ailemden de ayrılmak istemiyordum. ama kuzenimin de verdiği gazla sözde özgür havamdan ödün vermeyerek konya'da kalmaya ikna ettim ailemi.

    ailem birkaç gün sonra aydın'dan döndü. annem herkesin beni sorduğunu, özellikle halamın oğlunun benim gitmememe çok üzüldüğünü söyledi. benim de gideceğimi sanıyormuş ve beni göremeyince hayal kırıklığına uğramış. o an içim burkuldu. konya'daki kuzenimi memnun etmek için çok sevdiğim diğer kuzenimi üzmüştüm. "keşke gitseydim." dedim içimden. malesef asıl "keşke gitseydim."i bir yıl kadar sonra söyleyecektim.

    o kış ailem babamın işi dolayısıyla aydın'a taşındı. o yıl lise sınavlarına girecektim, dönem ortasında okul vs değiştirmemem için yaza kadar babaannemlerde kalmaya karar vermiştim. yazın gelmesini ve aydın'a gitmeyi dört gözle bekliyordum. kuzenim de beni bekliyordu, haberlerini alıyordum. geçen yazın vicdan azabı hala içimdeydi. bu defa gidecektim, gidecektim ve birlikte çok güzel vakit geçirecektik.

    ve o bahar aydın'dan aldığımız haberle yıkıldık. kuzenimi bir daha asla göremeyecektim. bir trafik kazası onu daha on üç yaşındayken bir gecede alıp götürmüştü bizden. eş dost akraba aynı gece gittiler. beni götürmediler çocuk olduğum için. yazın beni beklemişti son bir kez daha görüşebilmek için, ben gitmemiştim. cenazesine gitseydim biraz hafiflerdi acım belki. belki yine bekledi beni, ben gidemedim. günlerce ağladım. hem onun gidişine hem benim o yaz ona gitmeyişime.

    nihayet okul bitmişti ve aydın'a gideceğim gün gelmişti. aileme kavuşacak olmanın sevinci ve artık orada beni bekleyen bir kuzenim olmadığını bilmenin burukluğuyla çıktım yola. ben aydın'a vardıktan sonra halamlara gittik. halam kapıyı açar açmaz sarıldı bana. ağlamaya başladı. "geleceğin günü bekliyordu, gün sayıyordu. burda olsaydı, o da seni görseydi." diyordu ağlarken. ben sadece susuyordum.

    üzerinden 11 yıl geçti. hala ne zaman "pişmanlık" dense aklıma kuzenim gelir. içimde "keşke" sesleri yankılanırken ben sadece susarım.
  • cep telefonunun yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı yıllar...piçin teki çok önemli olduğunu söyleyerek telefonumu istemişti. ben de genlerimizde kodlanmış olan mazlumun yanında olma dürtüsüyle duygulanarak, gözümde bir damla yaşla telefonumu verdim. ama o orospu çocuğu telefonumu alıp kaçtı....

    en büyük pişmanlığım o orospu çocuğunun ağzını burnunu kırmamamdır...
  • zamanda geri gitme isteği uyandıran, akla geldikçe üzen olaylardır.
    şimdi aklıma geldi;
    yağmur deliler gibi yağıyor, bende elimdeki parayı bozdurmak için market arıyorum. o sırada bi adam geldi yanıma, durumun var mı dedi, bende dilenci sandım bunu.. bişeyler söyledi bana "süt alır mısın, çocuğum için" falan dedi.. dilenci gibi gözükmüyordu ama hem yağmur çok yağıyordu hemde anlık bir refleksle savdım başımdan.. idrak edemedim yani o an ne söylediğini, ne istediğini.. ulan dilenen adam süt mü ister be... hala yaradır içimde..
  • kimin söylediğini bilmiyorum ama bir söz var;

    'sevdiklerimizi tekmelemeye anne karnında başlıyoruz' diye.. başta annem olmak üzere çok sevdiğim insanları kırmış olmak ve bunları hatırlamak..
  • son 3 yılda yediğim tüm yemekler. ay pis güldüm.
  • üniversitelere hazırlandığım sene geçirdiğim ciddi bir hastalık yüzünden dersaneyi bırakmak ve "bu sene olmaz nasıl olsa" diyerek öylesine öss'ye girmek, puanların açıklandığı zaman üstüne bir sonraki sene sistemin değişeceğini öğrenmek ve öylesine alınan puanla, sırf sistem değişiyor diye sikko bir bölüm yazmak. kazanmak.

    kazanılan üniversitenin ilk senesinin bitiminde kendi alanınla alakalı (sayısal/sözel/ea) istediğin bir bölüme* not ortalaman el verdiğince geçiş yapabileceğini duymamak/bilmemek/araştırmamak. ve senden daha düşük not ortalamasına sahip olanların elektrik elektronik mühendisi, mimar olmasını izlemek. ve öyle istemediğin bir bölümde 4 sene okumak. bir de salak gibi "belki kadro alırım" diye üzerine yüksek lisans yapmak. evet evet. aynı bölüm.

    eldekiler: mutsuz bir hayat, işsizlik kaygısı hatta depresyonu. yakın arkadaşların hepsinin adam gibi şirketlerde çalışırken sana "sen öğrencisin. ben ısmarlarım" demeleri. iş bulduğunda bile onların aldığı düşük maaşın yarısını alacağını bilmek. ne yapacağım diye düşünmek. nasıl yaşayacağım demek. sevgilinin bile "sen de sikko bölümde okuyorsun" demesi. etrafındaki salakların bölümüne göre seni yargılaması.

    tek dediğim, keşke keşke bir sene daha hazırlansaydım. en büyük pişmanlığım budur.
  • periyodik olarak aklıma geliyor bu.

    şimdi yazmaya başlayınca farkettim, anlatacağım ama, pişmanlığa sebep olan dakika hariç, başını sonunu hiç hatırlamıyorum o günün. orta 3'te olmalıyım. eve dönüyorum, okuldan olsa gerek. gelirken marketten kutu kola almışım. içerek yürüyorum. çocukluktan beri dalgın bir insanım. yürürken kafamı elektrik direğine vurduğum olur, o derece. o gün de kafamda bir şeyler var demek ki. karşıdan gelen adamı son anda farkediyorum. üstünden başından evsiz olduğu belli.

    - bi kere içeyim mi abi ?
    sorusuna
    - sağol
    cevabını verip oradan uzaklaşıyorum.
    yaz gününde adamın canı çekmiş belli ki. ulan mal, "sağol" ne demek?
    söyleyiş biçiminden adamın akli melekelerinin pek de yerinde olmadığını farkediliyor.
    "al abi senin olsun" desem adamın kim bilir ne kadar sevineceğini düşünüyorum.
  • liseyi serserilik ve itlikle geçirmiş olmam en büyüğüdür. o sınava oturup çalışmalıydım.
hesabın var mı? giriş yap