spring
-
rosenrot albumunun mucevherlerinden biri. rammstein'in belki en insancil $arkilarindan olan bu $arki ("bu mu lan insancil?" derseniz oldugu kadar canlar) gece gokyuzunu izlemek isteyen bir adamin kopruye cikmasindan ba$layip, "aaa adam atlayacak lan!" diyen kalabaligin etrafina toplanip kitle isterisi icinde adamin a$agiya inmesini engelleyip sonunda till'in adamin acisina son vermek icin koprunun uzerine cikip adami a$agiya itmesi ile son buluyor. ben seviyorum bu adamlari, ba$ka kimse boyle bir olayi bu kadar dokunakli anlatamazdi herhalde.
heimlich schiebt sich eine wolke... -
son yarım saatteki napoli yolculuğu bu kadar sündürülmese, dönüşümlü kısımlar bu kadar absürt bir grotesklikte verilmese, hikaye o gereksiz cıvıklıklara girmeden daha ciddi bir tonda işlense ve daha görkemli bir final yapılsa belki 8/10 olabilecek bir filmken şu haliyle olsa olsa 6/10 bandında gezinir. bunda potansiyel sahibi olduğu belli olan bir yönetmenin yer yer göze çarpan amatörlüklerinin de etkisi yok değil tabii.
ayrıca şu filmi korku filmi gözüyle izleyip değerlendirmek denyoluktan başka bir şey değil. only lovers left alive'ı falan da mı bu gözle izlediniz olum siz? izlerken kafanız falan mı duruyor noluyor? adamlar %3'ünde korku öğesi var diye bildiğin düz aşk filminin başına korku izleyeceğim diye oturmuş, daha da vahimi izledikten sonra bile bunun bir korku filmi olduğuna dair inancını kaybetmemiş. -
sözleriyle insanı silkeleyen rammstein şarkısı. nedense köprü, atlamak... yine aklıma dream with thes fishes'ı getirdi. film beni çağırıyor. hep dama çıkan birilerini "atla" diyen insanlar geliyor aklıma. onlara "insan" dememe şaşırıyorum sonra. ben olsam ne derdim, ikna edebilir miydim? yoksa "atla ulan sıkıyorsa" mı derdim? aynı işyerinde çalıştığım birinin intihar etmek için köprüye çıkışını haberlerde izleyişim geliyor sonra aklıma. izlerken öyle komik gelmiyordu bazılarına geldiği gibi... ürpermiştim. sonra aklım yaşamak istemem artık aranızda diyor alttan usul usul... özetle, güzel sözler. dinlemek için: (bkz: http://fizy.com/s/154s66) *
türkçesi:
"bir köprünün üzerinde, oldukça yüksek
bir adam kollarını açmış,
orada durur ve hala tereddüt eder.
tam başka bir yerde insanlar sürü halinde ilerler.
her iki şekilde de bunu kaçırmayacağım.
yakından görmek istiyorum.
ilk sıranın içine ulaşırım.
ve bağırırım.
adam köprüden inmek ister.
insanlar hoşlanmamaya başlar.
kalabalık bir yığın oluştururlar.
ve aşağı inmesine izin vermek istemezler.
böylece geri tırmanır.
ve çete sakinleşmeye başlar.
sakatatını isterler.
ve bağırırlar.
atla,
beni günahtan kurtar.
atla,
beni hayal kırıklığına uğratma.
benim için atla,
işığın içine atla.
atla.
şimdi adam ağlamaya başlar.
-bir bulut gizlice ilerler.
kendine ne yapmalıyım diye sorar,
-güneşin önü soğur.
sadece manzarayı görmek istedim,
-insanlar safları kırar.
ve akşam havasına bakarlar,
ve bağırırlar.
atla
bağırırlar.
atla,
beni günahtan kurtar.
atla,
beni hayal kırıklığına uğratma.
benim için atla,
işığın içine atla.
atla.
bir bulut gizlice ilerler,
güneşin önü soğur.
fakat bin tane güneş sadece senin için yanar.
gizlice köprünün üzerine sürünürüm,
ve arkasından onu tekmelerim.
onu bu utançdan kurtarırım.
ve ona bağırırım.
atla.
atla,
kendini günahtan kurtar.
atla,
beni hayal kırıklığına uğratma.
benim için atla,
atla.
beni hayal kırıklığına uğratma."
* -
bu şarkının ne anlattığı açık değil aslında... tıpkı stein um stein'da bir ayrılığın mı yahut bir ölümün mü anlatıldığının net olmaması gibi... ya da dalai lama'da çocuğun nefesinin gerçekten fiziksel bir boğma ile kesildiğinin belirsiz olması gibi...
köprü falan yok kanımca... köprüye çıkan bir adam da yok... baştan aşağıya metaforlardan oluşan bir şiir lindemann'ın yazdığı... toplumun bireyin üzerine nasıl gittiğin anlatıldığını görüyorum ben okuyunca... nasıl rahatsız, sakat insanlar olduğumuzu... hepimizin, koyun sürüsünün... rahat, ayaklarını uzatmış, düzene karşı gelen, hayatın keyfine varmaya çalışan insanı nasıl düzene dahil etmeye çalıştığımızı, sinire ve strese nasıl çektiğimizi, bu kaosa dahil olmazsa da nasıl sindirilmeye çalıştığımızı anlatıyor...
ve bunu öyle bir anlatıyor ki, aslında tepeye çıkan adamı kurtarmaya çalışma eğiliminde olması gereken koyun sürüsü adamın aşağı atlamasını istiyor... adeta bir möbius şeridi gibi... gerçekte koyun sürüsünden farkı olmayan, ancak sadece ve sadece düzene karşı olan insanları kendilerine benzetmek için düzene karşı davranan insanlar... din uğruna insan katledenler gibi...
olağanüstü bir şiir...
düz mantıkla yaklaşılsa bile çok hoş bir fantazi bu esasında... kendini öldürme konusunda tereddütleri olduğu halde dama ya da köprüye çıkan birine "atla ulan, benim için atla, haydi atla" diye bağırabilmeyi bazen öyle çok istiyor ki insan... -
güzel bir şarkı, aynı zamanda rammstein in adice bir hikayeye işaret ettiği şarkı. zevkine bir köprüye çıkmış bir adam düşünün, sanki birşey varmış gibi etrafta toplanmış insanların arasında bir kahraman(!) öne fırlayıp, "abi atla", "benim için atla be", "abi hani söz vermiştin yüzümü kara çıkartma be" diye diye topluluğu gaza getirip adamı köprüden kısa yoldan aşağı çekmeye çalışmaktadır. fakat ne varki adamın böyle bir niyeti olmadığı anlayıp kahramanımız baktı olacak gibi değil adam gaza gelmemekte, gizlice çıkıp adamı "kendince" kurtarmaktadır. sonra da gelip bize sanki iyi birşey yapmış gibi anlatmaktadır.
(bkz: aferin çok iyi düşünmüşsün) -
atla! beni günahtan kurtar
atla! beni hayal kırıklığına uğratma
benim için atla, ışığın içine atla
atla!
hastalıklı bir rammstein şarkısı. bi' de arkada mmm'layan geri vokaller falan, güzel yani. -
mükemmel melodisiyle arka arkaya saatlerce dinlenesi rammstein şarkısı. köprüden aşağı itilen bir adamın hikayesini anlatmakta ve rammstein orijinalliğini bir kez daha gözler önüne sererek insanı hayranlığa düşürmektedir.
-
maalesef son yıllarda ilköğretim okullarında okutulan ingilizce ders kitaplarından birisidir. maalesef diyorum çünkü eminim devlet dayatmasıyla okuluna bu kitap gönderilen ve bu kitabı okutmak sorunda kalan tüm ingilizce öğretmenlerinin başı bu kitapla - aslında sadece bu değil, milli eğitim bakanlığı tarafından okutulması öngörülen tüm ingilizce kitaplarıyla- dertte diye düşünüyorum.
neresinden tutsan insanın elinde kaldığını, neresinden baksan ingilizce eğitimiyle uzaktan yakından hiç bir şekilde ilgisi olmadığını bırakın ingilizce öğretmenini, ingilizce bilen herkes on metre öteden anlayabilir bu kitaba bakınca. ne içerik, ne yöntem açısından dil eğitimi konusunda hiç bir işlevselliği yok. simple past tense anlatılan bir ünitede gerundların infinitivelerin havada uçuştuğu, sekinci sınıf kitabında "wearing the best shoes in your dreams means that...." ya da altıncı(!) sınıf kitabında öğrencilerden "all the things provided and mentioned in the first part of the text" gibi bir cevabın beklendiği soruları gören ve daha doğru düzgün türkçe konuşamayan bir çocuk ne tepki verir, bunun karşısında öğretmen ne yapabilir sorarım bu kitabın yazarlarına.
bir kere en başta bir dili öğrenmek aynı zamanda başta o kültür olmak üzere farklı kültürlerin de tanıtılması, dolayısıyla dil öğrenicisinin kendisinden farklı yaşamların farkına varıp ufkunun genişlemesidir. fakat bu kitaplara baktığımızda kültürel bilgilerin ne kadar havada kaldığı, aynı şekilde oxford ve cambridge gibi yayınevlerinden çıkan emsallerine baktığımızda ne kadar farklı hayat hikayelerinin, kültürel detayların ve farklı yaşam şekillerinin yer aldığı rahatlıkla görülebilir. tabii ki spring kitabında bunlardan ne kadar az olduğundan bahsetmeye gerek bile yok.
insanların mühendis, avukat vs. olabildiği dört- beş yıl gibi uzun bir sürede ingilizceyi öğrenememesinin sebebi gayet açıktır. bu ve bunun gibi kitapların olduğu ve işin kötüsü bir dil öğrenmek için en güzel yaşlardan biri olan ilköğretimde ingilizcenin bunlar kullanılarak öğretilmesinin dayatıldığı bir ülkede “kaç yıl ingilizce gördüm hala konuşamıyorum ve anlayamıyorum” sorusunun cevabını bulmak çok da zor olmasa gerek açıkçası.
kısacası my english, spot on gibi kitaplar gibi spring serisini de tamamen bazı yayınlara para kazandırmak amacıyla verilmiş kitaplar olarak görüyorum ve en yakın zamanda değiştirilmesini umuyorum. -
before sunrise,h.p.lovecraft ile birleşirse...buz mavisi adlı yazar aslında film bittikten sonra akılda kalanları çok güzel yazmış "içinize alien gerilimi sokmak yerine italya sahillerinin tatlı rüzgarlarını, hayatınızdan kaçıp gidip angelo'nun tarlasında karın tokluğuna çalışmayı işliyor." bazen hayat angelo ile tarlada ağaç altında oturup uzaktaki denizi seyretmektir...
-
auf einer brücke ziemlich hoch
hält ein mann die arme auf
da steht er nun und zögert noch
die menschen strömen gleich zu hauf
auch ich lass mir das nicht entgehn
das will ich aus der nähe sehn
ich stell mich in die erste reihe
und schreie
der mann will von der brücke steigen
die menschen fangen an zu hassen
bilden einen dichten reigen
und wolln ihn nicht nach unten lassen
so steigt er nochmal nach oben
und der mop fängt an zu toben
sie wollen seine innereien
und schreien
spring, spring, spring, spring
erlöse mich
spring
enttäusch mich nicht
spring für mich
spring ins licht
spring
jetzt fängt der mann zu weinen an
heimlich schiebt sich eine wolke
fragt sich was hat sich getan
vor die sonne - es wird kalt
ich wollte nur zur aussicht gehn
die menschen laufen ? in reihen
und in den abendhimmel sehn
und sie schreien
spring, spring
sie schreien
spring, spring
erlöse mich
spring
enttäusch mich nicht
spring für mich
spring ins licht
spring
heimlich schiebt sich eine wolke
vor die sonne - es wird kalt
doch tausend sonnen brennen nur für dich
ich schleich mich heimlich auf die brücke
trett ihm von hinten in den rücken
erlöse ihn von dieser schmarch - ja
und schrei ihm nach
spring, spring, spring, spring
erlöse dich
spring
enttäusch mich nicht
spring
spring für mich
enttäusch mich nicht
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap