• bir ferrari ile yanyana muayeneye girdiğim yer(izmir).görevli aracı çalıştırıp yürütemediği için sahibi ile birlikte muayeneye girdi.bu dediğim olay 1 yıl önce gerçekleşti.ama aldığım son duyuma göre artık bu denli lüks araçlar sahipleri ile birlikte sokuluyormuş içeriye,araca bir zarar verilmesin altından kalkamaz görevli diye.ne kadar doğrudur,efsane midir? gerçek midir? bilemem.
  • aslinda agiz dolusu gg leri haketmisken
    su randevu sisteminin ne ise yaradigi ciddi bir muamma olan kurulus
    17.00 icin alinan, 15 dakika once sira numarasi alinmasi istenen yapiya, 16.30 da sira numarasi alinmisken, saat olmus 18.30 onunde var 25 arac , makul bi aciklamasi olmali, el mecbur dan haric.

    " ben bisey soracaktim, ben bisey danisacaktim " ci cakallarin sira numarasi almis bekleyenlere saygisizliklari da cabasi, o zaten ben türküm demenin en bariz ornegi.
  • randevu alsanız da işe yaramayan kurum. her yerde olduğu gibi erken giden sırayı kapıyor. neyse, randevu konusu hep aynı.
    bu kurumun yaptığı far ayar testi her seferinde hatalı çıkıyor. eskiden bunun yüzünden araçlar ağır kusurlu sayılırmış ama artık (ben son 3 yılı biliyorum) hafif kusurla geçiyorlar. 2 defa muayeneye gittim, aracı götürmeden önce servise soktum ve far ayarı, lastik basıncı dahil bütün kontrolleri yaptırdım. her ikisinde de rapora farın yönü hatalı diye hafif kusur yazdılar. bence kendi cihazlarını kontrol etsinler.
  • far konusunda gerçekten ya çok hassaslar ya da onların far ayarı ayarsız.
  • ön park lambalarının yanmaması ağır kusurdur burada.

    ek-1 belgesini yerinden* almadıysanız muayene istasyonu etrafında 20 tl'ye alabilirsiniz.
  • bugün izmir'deki hiçbir istasyonuna internet üzerinden randevu alınamayan araç muayene şirketidir kendisi.

    arkadaş arada sırada siteni kontrol et, hangi saatler uygun hangi saatler değil, onu gösteren ve randevu saatini seçmeye yarayan ikonların hiçbiri çıkmıyor izmir istasyonlarında.

    hayır senin yüzünden yarına randevu alamıyorum, sonraki güne kaldı iş.

    ertesi gün editi: sitelerinden iletişim formu doldurduydum gece. sabah daha ben uyanmadan 5 kez aramışlar, üstüne ulaşamayınca mail atmışlar durumu bildirmek için. sorunun kendilerinden kaynaklanmadığını söylemişler ya, ilgileri de yeter. eyvallah.
  • maslak'ta motosiklet muayenesi için hususi istasyon açmış ve hizmete sokmuştur.
  • birinci gün: muayene sonucunda bir sürprizle karşılaşmamak adına, randevudan bir gün önce aracı yıllardır götürdüğüm ve onu neredeyse benden iyi tanıyan ustaya kontrol ettirdim. “bakmaya gerek yok, bu da muayeneden geçmezse, hiçbir araç geçemez” dedi. bir doktor bunları benim için söylese bu kadar havalara girmezdim. sevincimi çaktırmadan “sonuçta ihtiyar bir araba, saha zahmet orayı da kontrol et, buraya da bakıver” gibi rica minnet ısrarlarıyla, bikaç sene sonra 50 yaşına basacak arabama sağlam bir kontrol yaptırdım. ustamız da usta hani! ne güzel böyle bir ustaya denk gelmek vs. gibi yalaka iç seslerle ustaya güzellemeler yapıp durdum.

    ikinci gün: erken gitmenin bu dertten kurtulmam için bana bir fayda sağlayabileceği sanrısıyla (türkçesi geri zekalılığıyla) randevu saatinden bir saat evvel tüvturk istasyonlarından birine seğirttim. (gözüken o ki, içimdeki çevirmeni de yanımda götürmüşüm) erken gitmenin faydası bir yana, sıranın bana gelmesi iki saatlik bir rötarla gerçekleşebildi. ağustos sıcağı beynimi nasıl kavurduysa artık, sırada bekleyen araçların plakalarından “bir kelime bir işlem” oyununu oynamaya başladım. sıra bana geldiğinde joker harflere ihtiyaç duymaz bir seviyeye ulaşmıştım. aracı kontrolöre teslim edip sonucu beklemeye koyuldum. işini bitiren denetçi, arabayı bana teslim ederken cam sileceğinin su püskürtmediğini söyledi. birlikte bakınınca su deposunun boş olduğunu fark ettik. beklemesini rica edip elimdeki şaşalın soyunu içine boşalttım. o “gerek yok” deyip hızlı adımlarla sıvışırken 50 kuruşluk suyu 1 liraya satın almış olan ben, herifin ardından “çanağının yayını miktiğimin, sanki silecek suyuyla abdest alacak” gibi ne manaya geldiğini şuan anlayamadığım küfürler ettim. kontrolör rapor işlerini tamamlayıp yanıma geldi ve otomobilin arka fren hortumlarında çatlaklar bulunduğunu ve ilgili hortumları yeniletip kontrol için bir ay içerisinde tekrar randevu almam gerektiğini söyledi. bu mala çalan arkadaşımız, hayatımı kurtardığını ima ederek “allahtan hortumlar henüz patlamış değil” gibisinden laflarla beni uğurladı. elime tutuşturduğu kağıtta, silecek suyunun olmamasını da rapor etmiş olduğunu gördüm. yolda boyunca içimde kalmaya pek de niyetli olmayan iç sesim, ustayı anıp durdu “bi de kontrol ettirdim o kadar, ulan usta gibi senin ben”

    üçüncü gün: parçacıdan hortumları satın aldım.
    ne? bu kadar lan, başka bir aksiyon olmadı valla. hortumlar o kadar ucuzdu ki, konuyu kısa bir süreliğini de olsa gündemimde tutacak bir sitemde dahi bulamadım. bundan mıdır bilmem, dönüşte trafiğe takılmışken eski sevgilimi hatırladım. gitgide seyrelen ve çağrışımlardan uzak anımsayışlardan herhangi birisi... ne özlem var bunda, ne de öfke; öylesine, bomboş bir hatırlayış işte. böyle zamanlarda insan anımsananı değil de, anımsamanın bizzat kendisi üzerine düşünmeye başlar. alışkanlıklar ve yalnızlıklar bile aşılmışken, eski bir sevgiliyi; ona dair herhangi bir meramı, özlemi kalmamışken neden bütünüyle unutamaz insan? yoksa aşkın bizzat kendisi midir, eski bir sevgilinin bellekte git gide siluetleşen yüzüyle insanı dürtüp duran?
    konuyla alakasız bu mevzuyu kapatırken, araç muayene entry’sine dahi “eski sevgili” anekdotu ekleyebildiğimi göstererek ne denli iyi bir “sözlük suseri” olduğumu umarım ispat edebilmişimdir.

    dördüncü gün: hortumları yenileriyle değiştiren usta, eski hortumlarda herhangi bir çatlağın bulunmadığını söyleyerek, kıl bir denetçiye denk geldiğimi iddia etti. uzattığı hortumları iyice inceledikten sonra kendisi hakkında hiçbir zaman en ufak bir şüpheye düşmediğim ustama her zamanki gibi hak verdim. araba satın almadan önce ustanı bulacaksın, diyen eskilerin de ne denli haklı olduklarını tekrar idrak etmiş oldum.

    beşinci gün: aracın tespit edilen ağır kusurunun giderildiğini gösterebilmek için ”tekrar muayene randevusu” almak icap etmektedir, bu yüzden bikaç gün sonrasına bulduğum randevuyu aldım ve günü gelince de istasyona gittim. (görüldüğü üzere bu defa, olabildiğince türkçe gittim) bekleme süresi ilk muayenedekinden çok daha uzun sürdü, çünkü kimi elemanlar yıllık izinlerini kullanmaktalarmış. anladığım kadarıyla tüvtürk yöneticileri, randevu alım sayısını belirlerken çalışan teknik elamanın sayısına fazla takılmıyorlar, ayrıca bunun eziyetini biz “müşterilerin” ve az sayıdaki çalışanın çekmesinde herhangi bir beis de görmüyorlar. ne diyeyim, “mademki türksün, bu zulümleri çekeceksin” saatler sonra sıra bana gelince aracı ilk muayene eden kontrolörle karşılaştım. kısa ve son derece yalan, yapay bir hal hatır faslından sonra ustanın söylediklerini ona aktardım. doğaçlama da gelişse konuyu açmamdaki maksat, daha toleranslı davranabileceğini, üstelik beni aşan bir kibarlıkla dile getirmekti, ancak herifin içinde işgüzar bir canavarın yattığını nereden bilebilirdim ki? yaptığı işin arkasında durduğunu söyleyip alenen beni yalancılıkla suçlayınca, kaputtan eski hortumları çıkarıp gösterdim. bu sabah fark ettim ki, usta bana çaktırmadan, eski hortumları değerlendireceğini düşünmeyeyim diye onları bagaja koymuş. kendilerinden en fazla orta kalınlıkta bir vibratör yapılabilecek bu hortumlar ne işime yarayacaksa artık. ulan yoksa ustanın benim hakkımda öyle düşünceleri mi var? ağzını burnunu kırarım olun yeminle. neyse ustayla hesabımı sonra görürüm, şimdi bizim kontrolöre dönelim. hortumlara bakma gereği bile duymadan “bunları değiştirip değiştirmediğin ne malum” deyince, herifçioğlunun (ulan bu da gg idi di mi? pardon kanzuk) zatı muhteremin niyetinin kavga olduğunu anladım. oyunu her seçimde chp’ye veren modern bir yurttaş olarak kendisiyle ağız dalaşına girmeyip şefini çağırmasını istedim. gelen şefe durumu özetleyip teknisyenin yüzünden bu işe ayırdığım 5. iş günümde olduğumu söyledim. şef ustaca, aslansın, kaplansın falan diyerek sırtımı sıvazladı ve aracıma bakması için bir başka teknisyeni yönlendirip olay yerinden uzaklaştı. herhangi bir beklentim olmadığından işin üzerine fazla düşmedim, ama en azından bana zorluk çıkaran çalışanın bundan sonra daha dikkatli davranacağını umut etmekteyim. görüldüğü gibi aktivist bir insanımdır. öyle ki, internet sansürüne karşı yapılan yürüyüşe de katılmıştım. kendilerine mal mal baktığım kızlar hatırlayacaktır.

    yeni teknisyen, arıza bir tip olduğumu düşündüğünden olsa gerek kontrolü hızla tamamlanıp elime evrakları tutuşturdu. “tamam mı, sınavı geçtik mi?” dedim. teknisyen “tamam abi, yalnız ruhsat ağır kusurlu” dedi. “yok yahu, onu yıllardır cebimde, ayıptır söylemesi bizzat götümün üzerinde taşırım, şimdiye kadar bir kusurunu görmedim. “ diye zırvalayınca ben, yeni teknisyenin de kafası attı “hemşerim dalga mı geçiyorsun benimle?” “yok, yok yeni bir karar almıştım da, bundan kelli karşılaştığım gerçeküstü olaylara aynı tonda yaklaşacağım diye. sinirlenmekten daha iyi değil mi? hem bazen iyi espriler de çıkıyor ortaya, yeminle bak” dedim. “kusuru bakma ama sen adama oruç bozdurursun” deyince, “niye lan, imama mı benziyorum” diyecektim, ama onu yutup “allah aşkına sen desene bana bir ruhsat durup dururken nasıl ağır kusurlu olur?” dedim. muayene yaprağında pul yapıştırmak için yer kalmadığını ve bunun için bir hafta içerisinde emniyet müdürlüğüne gidip yeni bir sayfa çıkaramam gerektiğini söyledi. “abi sen ver pulu, ben onu çerçeveletip arabaya asarım, yeter ki bana fazladan iş çıkarmayın” dediysem de adam yanıt vermeden kıçını dönüp gitti (kıçını dönüp gitmek gg’den sayılır mı kanzuk? sayılırsa kabahati bende mi, yoksa kıçını dönüp gidende mi?)

    ruhsata ana avrat sövüp yollara düştüm. bundan gayri ruhsatla arama mesafe koyacağım ve o şerefsizle muhabbetim polis çevirmelerinden öteye gitmeyecektir. öyle ki, çeviren polislere de kendisine iyi davranmamalarını salık vereceğim. ağır kusurlu namussuz ruhsat! anlayamadığım bir diğer husus ise, neden bu değiştirme işlemini bir hafta içerisinde yapmalıydım. kimin bu denli acelesi vardı acep; ruhsatın mı, emniyetin mi, yoksa arabanın mı? o değil de, bir iki günlüğüne şehir dışına kaçmaya niyetim vardı, ama akıl almaz gerekçeler, bürokratik saçmalıklar yüzünden onu da yediler benden iyi mi?

    altinci gün: araya giren hafta sonundan ötürü şart koşulan işlemi bir hafta içerisinde yapmak emniyet müdürlüklerinin yoğunluğu yüzünden iyice güçleşti. kendi ilçe emniyet müdürlüğümü geçtim, yakınlardakilerden birinden anca randevu alabildim. randevu saatinde ilçe emniyet müdürlüğüne gidip sıraya girdim. bekleyen bikaç kişiden sonra elimdeki evrakları standın ardındaki ediz hun ayarında yakışıklı olan polis memuruna uzattım. meğer adamın içinde bir erol taş yuvalanmış, azarlar bir tonda “randevu aldınız mı?” diye sordu. kekemeleye ramak kalan bir vurguyla “tabi, tabi” dedim. “o halde randevunuz nerede?” dedi, üst dudağını titreten bir asabiyetle. kısa bir şok anı geçirdikten sonra toparlayıp almış olduğum kararı tekrar uygulamaya çalıştım. etrafıma bakındıktan sonra polis memuruna dönüp “az önce buralardaydı ama nereye gitti ki? randevu işte, kaşla göz arasında ortalıktan kaybolabiliyor kerata!” dedim. kızamayacak kadar şaşkına dönen memur “beyefendi siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?” dedi. önce “yok, ben karar almıştım gerçeküstü olaylar…” demeye giriştim ama sonra vazgeçip “allah aşkınıza, randevunuz nerede diye bir soru cümlesi olabilir mi?” dedim. “randevu kağıdız diyorum beyefendi!” diye azarlar tonda izahata girişince “ha, onun çıktısını mı almamız lazım geliyor?” diye jetonu düşmüş yurdum insanı bakışları fırlattım. yakınlarda bir internet kafe bulup randevunun çıktısını aldım, sonra da, aynen söylendiği gibi bir dilekçe yazıp tekrar sıraya girdim. evraklarımı uzattıktan sonra memur ”77.5 lira” dedi. oruçtan adamın kafasının döndüğünü düşünüp “iyi de ben zaten muayene harcını yatırmıştım, sayfada pul yapıştırmak için boş yerin olup olmaması benim değil, muayeneyi düzenleyen kurumun sorunudur” dedim. memur yanıt vermeyip duvarda asılı olan küçücük bir tabelayı gösterdi. üç farklı tarife yazıyordu ve ortadaki “77,5 lira” idi. memurun bu hareketi beni bütünüyle aydınlatıp bütün çelişkilerimi giderdi. duvarda yazılı olduğunu bilseydim hiç itiraz eder miydim? kendisinden derhal özür dileyerek gerekli ödemeyi yaptım. “yarın bu saatlerde gel sayfanı al” dedi.

    yedinci gün: araç sahibi olduğumdan ötürü, hadi bir bok yiyip oldum, şimdiye değin neden satmadığımdan dolayı kendime demediğimi bırakmadan emniyet müdürlüğüne yollandım. ruhsatın ilgili yaprağını teslim alırken, dünden daha şirin gözüken memur, soyadımın anlamını sordu. italyanca karpuz demek dedim. şaşırdı. şaşırsın az, ben 7 iş günüdür şaşırıyorum, o birazcık şaşırmış çok mu?

    meğerse bütün bu sayfada boş yer yok saçmalıkları devletin bize bir 77,5 lira daha ittirmesi içinmiş. kulak arkamızı da halledip orta kulağımızı zorlayan sevgili devletim, bari belimizi incitmesen ha?

    bonus: umarım kanzuk’un tüvtürk’de bir tanıdığı yoktur.
  • 2 hafta önce yeni muayenesi yaptırıp sorunsuz geçirdiğim aracım için az önce beni arayıp aracınızın muayenesi dolmuştur bilgisi veren kuruluş.

    kayıtlar geç işleniyor vs. deyip bunu makul gördüm ama, bir önceki muayenenin geçerliliğinin üzerinden 1,5 aydan fazla geçmiş durumda. keşke benim muayene tarihinin geçtiğinin farkına varmadığım aradaki 1 ayda verselerdi bu bilgiyi.
hesabın var mı? giriş yap