• "yıllarca adalet dedik, emek dedik, özgürlük dedik dinlemediniz, ama görüyorsunuz ülkedeki ekonomik paylaşım öyle bozuldu ki kap kaçlar, hırsızlıklar başladı, daha da kötü günler gelecek, bizim için yapmadınız bari kendi selamaetiniz için bir şeyler yapın da şu bozuk düzeni değiştirin"

    olarak algıladığım, her yerde karşıma çıkan tkp afişi.
  • rosa luxemburg'un, bundan çok uzun yıllar önce söylediği, ama çok az kişinin dikkate aldığı; günümüzdeyse, barbarlığın daha da yayılmasıyla, hâlâ duymazdan gelen pek çok insanın olduğu haykırış.
  • trocki'nin yazdigi dorduncu enternasyonal'in program metni niteligindeki 'gecis programi'nin ilk cumlesine ilham kaynagi olmus bir rosa luxemburg kehaneti. kehanet olmaktan coktan cikmaya basladigini butun dunyanin gordugu soz. trocki 'gecis programi'na asagi yukari sunu soylerek baslar:

    'sosyalizm icin sartlar olgunlasmakla kalmadi, artik curumeye yuz tuttu!'

    sanirim bu curume barbarligin ta kendisi.
  • "tarih 6 ağustos 1945. dünyanın o güne dek adını dahi duymadığı bir bombayla kahredici bir biçimde tanışacağı o ilk gün. 400 bin nüfuslu hiroşima kenti bulutsuz, sıcak bir yaz gününe gözlerini yeni açmış. saatler 8:15'i gösteriyor; derken korkunç bir patlama. gökyüzü bir anda gözleri kör eden bir ateş topuna dönüşüyor. ardından, birkaç dakika içinde yerden yüksekliği 12 bin metreye ulaşan, mantar şeklinde dev bir duman bulutu beliriyor. etrafa kavurucu bir sıcaklık hâkim. ve hiroşima'da birkaç dakika önce yaşayan 100 bini aşkın insan bir anda kavrulup yok oluyor. bu sayı sonrasında 200 bini, yani kent nüfusunun yarısını geçiyor. sadece insanlar değil elbet; hayvanlar, bitkiler, binalar da bu mahşer gününün karanlığına gömülüyor. hiroşima'nın %90'ı yerle bir oluyor bu ilk atom bombası patlamasının ardından.

    insanlık şokta. ama kapitalizmin güdülediği abd emperyalizmi bu şoku yeterli görmüyor. üç gün sonra, ölüm yüklü bir abd uçağı bu kez nagasaki kentinin semalarına dalıyor. 9 ağustos sabahı, emperyalizmin sınır tanımaz vahşetine bu kez nagasakililer hedef oluyor. orada da bir anda 40 binden fazla insan can veriyor feci bir şekilde.

    bugün nükleer silahlara sahip olduğu gerekçesiyle kuzey kore ve iran'ı tehdit eden abd, 250 binden fazla insanı yok eden atom bombası saldırılarını, '2. dünya savaşına son vermek ve barışı getirmek için zorunluydu' kılıfı altında küstahça savunup kendisini barışın mimarı ilan etti! 1945'ten sonra abd, sovyetler birliği, ingiltere, fransa ve çin hızla nükleer silahlanmaya gittiler. nükleer silahlanmanın rekor düzeye ulaştığı 1986 yılına gelindiğinde bu ülkelerin elindeki toplam nükleer silah sayısı 65 bini yükselmişti. bu, yaklaşık 1,5 milyon hiroşima tipi atom bombasına eşit bir miktardı. o yıldan sonra emperyalist ikiyüzlüler korosu nükleer silahlarda azaltmaya gidilmesi kararını aldılar ve 2002'de bu sayıyı 20 bine, yani yaklaşık 500 bin hiroşima tipi atom bombasına indirdiler.

    emperyalistlerin elinde bugün hâlâ dünyayı onlarca kez yok edebilecek yıkıcı bir güç bulunuyor. ve bugüne dek dünya ölçeğinde yaşanan iki emperyalist savaş da dahil olmak üzere tarih bize gösteriyor ki, kapitalizmin kâr hırsı uğruna yapamayacağı hiçbir kötülük, insanlığı sürüklemekten kaçınacağı hiçbir felâket yoktur.

    abd emperyalizmi, bugün daha küçük boyutlardaki nükleer bombaları ve silahları afganistan'da, irak'ta tüm dünyanın gözü önünde kullanmaktan çekinmemektedir. ve dünya işçi ve emekçilerini, iran ve kuzey kore gibi terörist ülkelerin elindeki nükleer silahların tehlikeli olacağına, kendisinin ise barışın garantörü olarak bu silahları elinde tuttuğuna inandırmaya çalışmaktadır.

    dünyanın kaderi işçi sınıfının elinde. ya bu vahşet sistemini tarihe gömmek ya da kapitalizmin yarattığı felâketlerle yokoluşa seyirci kalmak! ya sosyalizm ya barbarlık içinde yokoluş!"

    marksist tutum (#5) ağustos 2005
  • alman spartakist hareketinin öncüsü rosa luxemburg'un nerdeyse yüz yıl önce kendi adıyla anılan meşhur sloganıdır.
    bu slogan birinci dünya savaşı sonrası bunalım yıllarının sloganı olup günümüzde bir anlamı bulunmamaktadır. bu slogan bugün sadece marksizmin tarihini inceleyenler için bir ara başlık olabilir.
    bir diğer husus ise, sloganın atıldığı o dönemde ve ortamda daha kavramlarda ve eylemlerde sosyalist-komünist ayrımı belirgin değildi ve bu iki terim de birbiri yerine sıkça kullanılabilmekteydi. lenin'in önderliğinde, rusya'da daha iç savaş sürerken, bolşeviklerin kendilerine ulusalararası destek sağlamak amacıyla 1919'da oluşturukları (komünist) üçüncü enternasyonal'den bu yana sosyalist ve komünist terimleri de birbirinden ayrılmış; daha sonra bu terimler siyasi anlam değişikliğine de uğrayarak, kendilerine sosyalist diyenler tüketimin toplumsallaşmasını, kendilerine komünist diyenler de üretimin toplumsallaşmasını esas sorun olarak ele almışlardır.
    türkiye'de, bugün hala, bu alanda boy gösterenler veya kalem oynatanlara bakıyorsunuz, sosyalist kavramlar altında komünizmi savunmuşlarsa, şaşırmıyorsunuz(!)
  • tebrikler!
    insanevladı bir kez daha bir ejderha misali o necaset meret sosyalizme karşı muzaffer olmayı başardı
    yalnızca küçük asya'da değil dünyanın dört bir yanında darbeler ve dini idarelerle gelen bir şuur
    sosyalizmi belki bir on yirmi yıl daha bizden uzak tutmaya muktedir oldu
    ve artık bizler bu iffetsiz hülyanın gölgesini dahi kovaladığımız dünyamızda
    suriye'nin yanan şehirleri ile aydınlanabilir
    yok olan ormanlarımız yerine kagir mabedler dikip
    karınca gibi çoğalıp yayılan insanlığın sefaletini seyre dalabiliriz

    ve yıllar sonra çölleşmiş topraklarda serap niyetine kendi suretimizi görüp de "ne oldu sana" diye sorarlarsa
    yıllar önce ya barbarlık ya sosyalizm dediler, "biz barbarlığı seçtik" diyebiliriz gururla
  • ikisi birbirinin zıddıymış gibi gösterilen, ancak göstericilerinin tavırlarına bakıldıkça, halk tarafından hiç farkı olmadığı anlaşılan bir slogan...

    bu sosyalizm o kadar iyi bi şeyse, niye bunu kimse şöyle sakin sakin her zaman her yerde adam gibi anlatmaz da, hep mitinglerde, gösterilerde, protestolarda taşla, sopayla, kavgayla, olayla, zorla, yani barbarca anlatılmaya çalışılır, bunu henüz anlamış değilim....
  • tipik sosyalist mallığını gösteren ifadelerden bir tanesi. adam ne hukuk tanır ne birey hakkı tanır ne demokrasi tanır gelmiş içi boş nutuklar atıyor. demokrasi insanlığın geldiği en iyi noktadır ve biz onunla yaşamaktan memnunuz. canımızın, malımızın, ifade özgürlüğümüzün anayasaca koruma altına alınmasından memnunuz. ordunun, yasamanın yürütmenin başındakileri eleştirebilmekten memnunuz. kuvvetler ayrılığından memnunuz, sizin gibi devlet götü yalayıcılardan memnun değiliz. tarih gösterdi kimin barbar olduğunu, kana susamış canavarlar sizi.
  • işçi demokrasisi partisinden mevzu bahis ünlü sloganı bir adım ileri taşıyarak inanç tazeleme, dostça-yoldaşça sınıf siyaseti çağrısı

    "işçiler kazanacak, barbarlar kaybedecek

    ülkece olağanüstü koşulların sıradanlaştığı günler yaşıyoruz. bizde olmaz denilen birçok akıl almaz şey oldu. üstelik çok kısa bir süre içinde oldu. illa bir tarih vermek gerekirse 7 haziran 2015 seçim sonuçları açıklandığından bu yana diyebiliriz. biraz daha geniş tutarsak haziran 2013. mutlak bir kırılma noktası olarak ise 12 eylül 2010 tarihini işaret edebiliriz. geride kalan beş yıla ancak bir ömürde yaşanabilecek olaylar sığdı. “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünün yüksek sesle hem aydınlık hem karanlık olasılığı için söylenebildiği bir beş yıldan bahsediyoruz. şimdi, her iki anlamda da, her şey olabilir denen bir aşamanın tam içindeyiz. eğer askeri ve siyasi operasyonlara son verilmez, “son verilsin” diyenlere yönelik keyfi-hukuksuz cadı avı devam eder ve mevcut karanlık tablonun sopa ile sürdürülmesinde ısrar edilirse testinin kırılması kaçınılmaz olacaktır. bu bir kehanet değil binlerce yılın oluşturduğu bilgi ve bilimin işaret ettiği bir gerçektir. o kadar uzağa gidemeyecekler hemen yanı başımızdaki ülkelere de bakabilirler.

    böyle bir sonucu ancak benden sonrası tufan diyen bir geleceksiz göze alabilir. geleceksiz miyiz? hayır, hiç olmadık! bugün de değiliz. tarih en büyük kanıtımızdır. bu nedenle hem askeri-siyasi operasyonlara hayır diyoruz, hem cadı avına karşı çıkıyoruz, hem de siyasetin/kitlelerin, silahın -sonuç olarak onu elinde tutanın- basit ve edilgen bir parçası haline getirilmesini kabul edilemez buluyoruz. biliyoruz, mağduriyet tek başına kişiyi mazlum, yöntemini haklı yapmaz. mağduru haklı kılan mağduriyetine bulduğu çözümün yol ve yöntemidir. o yüzden dünyayı katiller, hırsızlar ya da dilenciler değil adil ve eşit bir dünya için direnenler değiştirmiştir.

    bu ülkenin işçi ve emekçilerinin, yoksul halklarının, her türden güç ve iktidar sahibi tarafından daima koyun yerine konduğunu biliyoruz. belli ki iktidar sahipleri bugün de, “nereye güdersek, oraya giderler” inancındalar. kendini solcu-demokrat gören bolca umutsuzun da tersten bu koroda yer aldığını görüyoruz. şöyle diyorlar: “hala mı işçi sınıfı? akp’ye; soma’da, reyhanlı’da, ermenek’te kaç oy çıktı biliyor musunuz?” tabii ki biliyoruz! bunun bir sonuç olduğunu, koşullarla belirlendiğini, kaçınılmaz olmadığını, sosyalistler görevlerini yap(a)madığı için böyle olduğunu ve işçiye-emekçiye küserek de bir yere varılamayacağını bildiğimiz gibi biliyoruz. kavelleri, 15-16 haziranları, zonguldak madencilerini, bursa metal işçilerini bildiğimiz gibi biliyoruz.

    işçi sınıfını, emekçileri, yoksul halkları yüzlerce yıldır işsizlik ve açlık ile, yetmediğinde sopa ile terbiye etmeye çalıştılar. pekiyi ne oldu? dünyanın her yerinden işçiler-emekçiler yine de patronların, iktidarların korkulu rüyası olmaya devam ediyor. madem işçiler-emekçiler beş para etmez, neden bütün dünyada patronlar-iktidarlar sendikalardan, işçilerin örgütlenmesinden ve politika yapmasından öcü gibi korkuyorlar? neden dine, mezhepçiliğe, milliyetçiliğe, ordu ve polis teşkilatına, düşman söylemine olağanüstü bütçeler harcıyorlar? neden örneğin bu ülkede kürt düşmanlığı bir maymuncuk gibi her daim baş üstünde tutuluyor? sorun şu ki cevapları patronlar-iktidarlar daha iyi biliyor ve önemsiyor. işçi-emekçi kalmadı, sınıflar mücadelesi bitti söylemi tek başına tam da sınıflar mücadelesinin ne kadar yoğun yaşandığının bir göstergesi.

    bize işçi sınıfından, emekçilerden, yoksul halklardan yüz çevirmemizi istiyorlar. tabii ki çevirmeyeceğiz! tarihi mızmızlar yapmaz. ama bu kadar da değil. insanlar sadece kazanacakları kavgalara girmezler. kavga güçlü olduğun için değil haklı ve gerekli olduğu için verilir. işçi sınıfının tarihinin bir bakıma yenilgiler tarihi olması ama mücadelelerin asla bitmemesi de bunu gösterir. unutmadan; kaybedecek hiçbir şeyi kalmamak teslim bayrağı çekmek değildir, tersine kazanmaktan başka çare kalmaması demektir. işçiler kazanacak… barbarlar kaybedecek…

    işçi demokrasisi partisi, 07.02.2016"

    metnin orjinali için link
hesabın var mı? giriş yap