• düsük frekansli (bkz: vlf) ve microdalga yoluyla beynin belli kisimlarina belli titresimler göndererek uzun süre de insanlarin bir takim davranis degisikliklerinin saglanmasi seklinde, basta amerika ve rusya olmak üzere bir çok gelismis ülkenin üzerinde çalismalar yaptigi, ilk çalismalarin taa 2. dünya savasi yillarinda dayandigi olay. burada bir istenilen davranis gösterildiginde bir sekilde beyinde ödüllendirme sistemi olusturulup insanlarin davranislari yönlendirilmeye çalisilmaktadir.

    öte yandan mikrodalga sinyalleriyle beynin isitsel, görsel bölgelerinde halüsilasyonlar olurturmak da mümkündür. üstelik her insanin beyninin çalisma frekansi farkli oldugundan yüzbinlerce insan arasindan gönderilen sinyal sadece hedef kiside bu belirtilere yani halüsinasyonlara sebep olacak digerleri bu kisinin gördüklerini görmeyecek duymayacaktir. dolayisiyla bu kisiye kimsenin inanmayacagi gibi sizofrenik bir durummus gibi de görülecektir.

    sony firmasinin patentini resmen aldigi, kafaya geçirilen kaskla görsel, isitsel ve duyusal bir sanal gerçeklik saglayan cihaz pek yakinda üretime geçecekti. burada bahsedilen sey hemen hemen matrix tekinin aynisidir. sadece beyine giris için deliklere ihtiyaç yoktur. bu giris mikrodalga dalgalar sayesinde saglanmaktadir.

    bu durumda çok bariz bilinen bir örnek oldugu için burada bunu veriyorum; fax cihazinin icat edilip amerikan ordusu tarafindan tam 60 yil boyunca kullanildiktan sonra dünyaya duyurulup satisa sunulmasi, günümüz teknoloji ortaminda aslinda varilan noktadan ne kadar eski teknolojiyi kullandigimizin bir göstergesidir. yani eger bu adamlarin, sony firmasinin bunu yapmasina izin veriyorlarsa pekala bunun çok daha ilerisinde olduklarini düsünebiliriz. yani bunu kasksiz uzaktan da okuyabilir ve görsel, isitsel ve hissel halüsinasyon olusturabiliriler.

    burada ayni zamanda insanin düsüncesinin de okunmasindan bahsediyoruz. çünkü insan beyni çalisirken 5 ile 35 hz arasinda bir dalga yayiyormus. pekala bu dalgalar çözümlenerek o insanin ne düsündügünü, ne gördügünü, ne duydugunu bilebilirsiniz. tabii ki ayni sey kullandigimiz her türlü elektronik cihaz için de geçerli. sonus olarak bilgisayarimizda mesela; klavyede bir tusa bastigimizda bir elektrik sinyanli seklinde kasaya gider.ve bu sinyal uzaktan aldilanarak de bir insanin hangi klavye tuslarina bastigini ayirt ederek ne yazdigini; yine mönitörüne giden kablodaki elektriksel sinyaller uzaktan ölçülerek ekranda ne gördügünü bilebilirsiniz.

    kaldi ki sanirim 1998 yilinda çinde bir çin uçagiyla havadasürtüsmüs ve çine zorunlu inis yapmak zorunda kalmis olan amerikan casus ua,çagi vardi bilmem hatirlar misiniz? hatta çin uçagi incelemek istemis, içeri girmek istemis fakat amerika bunun savas sebebi oldugunu çnkü uçagin içinin amerikan topragi sayildigini belirtmistir. rivayet odur ki bu uçak üzerinden uçtugu alandaki telsiz iletisimin yani sira, tün kablo üzerinden yapilan iletisimi de iste kablolardaki elektriksel sinyalleri ölçerek dinleyebilmektedir.

    zihin kontrolüyle ilgili ayrintili bir kitap olan cia belgeleriyle zihin kontrol operasyonlari iq yayinlarindan çikmis ve bir akademistin yani bir bilim adaminin da imzasini tasimaktadir. aslinda pek çok bilim adami kitabin adindaki ilk üç harfin çikarilmasi kosuluyla bu kitaba imza atacaklarini bildirmis fakat yazarin kabul etmemesi yüzünden imza atmamislardir.

    ayrica aydogan vatandas da bu konuyla ilgili pek çok kitap yazmistir.

    edit: unuttugum bir nokta daha var. o da bilinçalti sinyalleri: bu çalismalar çook uzun zamandir sürdürülmektedir. ilk kez rusya'da bir sinemada deney gerçeklestirilmistir. 25.kare yöntemi diye de bilinen yöntem uygulanmistir. sonuçlari ilginçtir ve zihin kontrol çalismalari bundan sonra çok hiz kazanmistir. bu yöntem normalde bir saniyede 24 kare resmin ard arda dizilmesiyle olsturulan sinema görüntüsüne 25.kare olarak bir takim mesajlarin yazilmasidir. ayni sinemadaki iki farkli salonda ayni film gösterilmistir. fakat birinin içine bilinçalti mesajlari yerlestirilmistir. bu mesajlar "git kola al, patlamis misir al vs.." seklindedir. ve mesaj içerek filmdeki seyirciler yapilan her denemede normal salonda izleyenlere göre iki kat daha fazla cola, patlamis misir satin almislardir.

    bu sistemin sinema ve tv 'lerde kullanilmasini önlemek amaciyle rusyada yaklasik 30 yildir yasalar tarafindan yasaklanmis ve gerekli techisatlarla tv kanallari denetlenmektedir.

    bu yazinin tarihinde 1 hafta önce türkiyemiz'de akp türkiyedeki tv lerin bu yöntemi kullanmalarinin yasaklanmasi ve denetim için gerekli cihazlarla denetim yapilmasiyla ilgili bir yasa çalismasi içindedir. yani nedir, bilinçalti sinyalleri gerçektir. ülkelerdeki yasalar ve ülkemizde çikarilmak istemem yasa bunun kanitidir.

    günümüzde bu tür sinyaller; televizyonlar, radyolar, cep telefonlari, sabit telefonlarla gönderilebildigi gibi parabolik bir antenle dogrudan kitlelere yönlendirilebilinmektedir.
  • insanların bu konuyu algılamakta güçlük çekmesi, anlayamaması ve devamında göz ardı etmesi, varlığının en önemli göstergesidir. yapılan uygulamaların açık varlığı söz konusu olduğu halde konu üzerinde düşünememek, bu uykunun ve oyunun içine nasıl düşürüldüğümüzü göstermektedir. günümüzde baş yapıtı olan medya, insanları bilgi bombardımanıyla boğmakta, doğru ve yanlış bilginin ayrımını bile yapamayacak nesiller yetişmesine neden olmaktadır. diğer bir ayağı olan eğitim sistemi,gençlerin berrak düşünebilme özelliğini daha ilkokul sıralarında ellerinden almaktadır. yetiştirilen bireyler, gördükleri eğitimde ancak verilen bilgiyi alıp, beynin sağ lobundaki isimlendirme, tasvir etme, tanımlama ve kaydetme olan kısmına mecbur bırakılarak sebep sonuç(verilen bilgiyi al kaydet, istendiğinde geri ver) ilişkisi içerisinde devam etmesi sağlanır. sağ lobun özellikleri olan sezgisel, uzamsal/uzaysal, tüme varan, çıkarımlar yapan, bölümünü kullanmanızı istemez. çünkü burası hayalcidir, sanat vardır, derin düşünce vardır. buraya yöneldiğinizde ya delisinizdir ya da serseri, tembel, işe yaramaz olarak nitelendirilen bireyler kategorisine girmiş bulunursunuz. beyaz gömleğinizi giyip, kravatınızı takıp istenilen saatte, istenilen yerde verilen görevi yapmaya aday değilsinizdir. ve yahut, her sabah kendi işiniz dahi olsa, anlam verilemez şekilde kaygılar ve büyüme isteği içinde bir çalışma sistemi oluşturacak kişi olamazsınız. lafın kısası zihnimiz kontrol altındadır ve uyanmak için fazlaca çaba harcamak gerekmektedir.
  • zihin paraşüt gibidir, sadece onu açarsak işe yarar" albert einstein.

    öncelik zihin nedir? buna açıklık getirelim. zihin, beyin aktivitesine bağlı fiziksel (maddi) olmayan bir varlıktır. bu yüzden zihnin nerede olduğunu sorulduğunda, "beyinde" cevabını vermek bir hatadır; ona bağlı olmasına rağmen, içinde ya da hiçbir yerinde değildir ve ayrıca, bunun bir önemi de yoktur. peki neden önemsiz olduğunu söylüyorum? çünkü beynimizle düşünürüz, bize gerekli yaşamsal koşulları sağlayan şey beyindir. örneğin, anestezi altında uyutulan beyin değil, bilinçtir. o sırada kulağınız uyumuyordur ya da parmaklarınız; bedeniniz hâla dinamiktir ve beyniniz rutin işlemlerinizi yapmaya devam ediyordur ancak zihniniz uykudadır.

    zihin ve beynimiz arasında uzlaştırılması oldukça zor olan niteliksel bir alan vardır. bu alan ikilik olarak bilinir ve burada, beyin ve zihin arasında sürekli bir sıçrama oluşur. örneğin, siz bir sandalye düşündüğünüzde beyin aktivitenizi gözlemlersek, elektriksel değişimlerini görürüz ancak beyninizde bir sandalye formu görmeyiz çünkü bu form sadece zihnimizde oluşur. mesela bazı sanatçılar, sartre'ın içkinlik yanılsaması ( her türlü problemin çözümü bilinçte-imgelemde ve insanın anlaşılma tarzında olduğudur.) dediği şeyi yakaladılar. belçikalı ünlü sürrealist sanatçı rene magritte, la trahison des* adını verdiği tablosunda pipo imgesi üzerinde durur. bu imgenin altında fransızca ceci n’est pas une pipe (bu bir pipo değildir.) altyazı bulunmaktadır. magritte, her ne kadar bu tabloda, fotoğrafik bir tarzda gerçek bir pipo görünümü resmetmiş olsa da bu imge gerçek bir pipo değildir.

    imgeler, yansıtılan ve izlenen nesnelerden başka bir şey değillerdir; gerçek nesnelere bir gönderme olsa da gösterilen ile yansıtılan şey arasında temelde örtüşme yoktur. burada yapılan şey bir temsildir. aynı şey zihnin içeriğinde de olur; bir masa düşündüğünüzde beynin içinde masanın herhangi bir formu canlanmaz, masanın canlandığı kısım bilinçtir. çünkü bilinç, algının içinden geçtiği varlıktır.
    anılarımızda sakladığımız ama aktif olmayan şeyler bilincin parçası değildir. anladığım kadarıyla, aktive olana ve biz onu algılayana kadar herhangi bir anı, zihinde mevcut bile değildir.

    şimdi asıl konumuza gelelim: zihnimizi kontrol edebilir miyiz? sigmund freud, zihin kontrolünü, insanların bazı düşünceleri istemeden bilinçlerinden atma eğilimi olarak tanımlar. zihin kontrolü, kişinin farkında olmadığı güdülere dayanan bilinçli farkındalığın dışında meydana gelir ve hem belirli bir anının, hem de baskı olayını temsil eden anının ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanır. bu görüş, 20. yüzyılın başlarında psikolojide baskın bir yer tutsa da görüşü araştıran araştırmalar çok az destekleyici kanıt sağlamıştır. ancak daha sonraları, insanların istenmeyen düşünceler üzerinde zihinsel kontrol uygulama eğilimi, hem normal bireylerde hem de depresyon, obsesyonlar ve kompulsiyonlar gibi çok çeşitli zihinsel bozuklukları olanlarda geniş çapta belgelenmiştir. bu araştırmacılar daha sonra biliş, duygu ve davranışsal görevler üzerindeki bastırma girişiminin sonuçlarını incelemeye çalıştılar. ilk zihinsel kontrol araştırmacıları, insanların zihinsel kontrol uyguladığı süreci belirlemeye çalıştılar. daniel wegner ve meslektaşları, insanların zihinsel kontrol uyguladıklarında, bunu genellikle döngüsel bir şekilde yaptıklarını gösterdiler.

    bana göre öncelikle zihni kontrol etmenin sınırları nedir ve nasıl gerçekleşir? soruları üzerinde düşünmek gerekiyor. zihin kavramını ele almaya kalktığımızda bilgi ve idrak açısından farkındalık, hayal gücü, algılama, düşünme, zekâ, yargı, dil, hafıza gibi unsurların yanısıra içgüdü ve duyguları da değerlendirmek gerekli. bunların ötesinde kontrol etme fiilini düşündüğümüzde irade ve de özgür irade de devreye giriyor. zihinde bir hükmetme eylemi var mı? varsa nelere binaen ve nasıl gerçekleşir? ayrıca kontrol etme eyleminin sınırları zihnin hangi alanlarını kapsar? zihnimizi kontrol edebiliyor muyuz? sorusuna bütünüyle cevap vermek için zihnin içinde yer alan her bir kavramı, kendi içinde ayrı ayrı değerlendirmek ve benzerliklerini, farklılıklarını ve de birbirleri ile etkileşimlerini de incelemeye çalışmak gerekli. her ne kadar insanların çoğunun irrasyonel yanı baskın olsa da rasyonel yanlarına bile ne derece hükmedebildikleri de tartışmaya açık.

    düşünce üzerine irade sahibi olmak isteniyorsa düşüncelerin, zihnin diğer boyutlarının üzerindeki etkilerine karşı nötr kalmasını sağlamak gerekiyor. en basitinden içgüdülerden ve duygulardan etkilenen düşüncelerin kontrolü pek olası değil, ki şayet düşüncelerin duygular üzerine etkisinin farkına varmak ve süreci tersine döndürmek gibi bir durum söz konusu değilse. ayrıca düşünceyle doğrudan bağlantılı ve ona hizmet eden dil bile yapısı itibariyle düşünme biçimimizi etkiler iken kontrolün sınırları daralmakta. buraya kadar sürecin içindeki kontrol söz konusu iken düşünme eyleminde başlangıç konusunda özgür iradeyi de sorgulamalıyız. insan neyi düşüneceği konusunda ne kadar irade sahibidir? tamam, sürecin içinde dış etkilere ve zihnin bunlardan etkilenen alanlarına karşı izole bir hâl üzere düşünmek belli düzeyde mümkün iken, düşünme eylemi nasıl başlıyor? buradaki irade özgür mü yoksa tutsak mı? bir şeyleri düşünmek zorunda kalmak karşısında düşüncelerin kontrolü ne kadar basit olabilir? bunun yanı sıra özgür bir irade dahilinde düşünme eylemi başlıyor ise yahut böyle bir yanılsama hâli varsa kontrolün boyutları ve süresi neye varabilir? ayrıca düşüncelerin soyut ya da somut düzlemde var olması da kontrolü doğrudan etkileyen bir durum.

    konuyu biraz daha anlaşılır hâle getirmek için dürtüsel yaşama eğilimde ve duyguların etkilerini azaltma konusunda başarılı olamayan (duyguların kontrolü zordur lakin onların etkilerini sınırlandırmak görece daha basittir. yani insan duygusal modunu kendi iradesiyle basitçe değiştiremese de onun etkilerini sınırlandırmayı isterse ilk andan itibaren başarabilir. bu da düşüncelerin yardımı hatta soyut düşüncenin yardımı ile olur.) birinin düşüncelerine ne derece hükmedebileceğini değerlendirmeye çalışalım. diyebiliriz ki bu kişinin öz farkındalığı zayıf ve algıları dış dünyaya fazlasıyla açık olmak ile birlikte, mevcut etkilerden kolayca etkilenebilmektedir. böyle bir durumda sizce düşüncelerinin ne kadarını kontrol edebilir? ve olası bir kontrol hâlinde bunu ne kadar sürdürebilir? böyle bir kişinin düşüncelerini nötr hâlde tutması ne derece mümkündür? düşünce süreçlerinin başlangıcı bile yer yer kendi iradesinin dışında seyrederken bu süreçler sıklıkla kesintiye uğrayacaktır.

    ayrıca düşünce dünyasının en önemli kaidelerinden (olmazsa olmaz diyemesek de) dili ele aldığımızda sınırları çizmekte gayet etkili bir rol olmakta. tabii bu, hayal gücü ve imgelem alanlarında kendini genelde gösteremese de kavramlar üzerine düşünmede ziyadesiyle görülür. dilin kavramsal zenginliği insanın soyut düşünce üzerindeki kontrolünü kolaylaştırmak ile kalmayıp, ufkunu da arttırır. hatta öyle ki bu durum duyguların üzerinde düşünüp onları tanımayı ve onlardan en az düzeyde etkilenmeyi daha basit hâle getirir. bir örnek vermek gerekirse: bir kişinin davranışı yahut söyledikleri, sizde belli duygulara neden oldu diyelim, ki bu öfke, sevinç, üzüntü gibi duygulardan herhangi biri olabilir. duyguları anlatan kelimeler zihninizde ne kadar fazla ise içinde bulunduğunuz durumu o derece net ve ayrıntılı şekilde tanımlamanız mümkün ve böylece, duygulardan yola çıkarak davranışta neyin doğru-yanlış ya da güzel-çirkin olduğu hakkında net bir yargıya ulaşmamızı sağlayacaktır. böylece hem duyguyu tanırken hem de düşünceyi etkileyen başka bir zihinsel faktör olan yargı konusunda olumlu sonuca varmak imkân dahilinde olacaktır. böylece kişi, söylem yahut olay üzerinde saplantıdan kurtulmanın rahatlığını tadabilir.

    sonuç olarak zihin indirgenemez, çünkü bizim deneyimlerimiz, doğası bakımından, doğa olaylarının analiz yöntemleriyle uyumsuzdur. bu nedenle zihnimizi “sürekli” kontrol altında tutmak pek de mümkün değildir; deneysel olmayan fenomenlerle ilişkisini düşündüğümüzde ancak bize bazı konularda kontrol şansı verebilir; şehvetimize hakim olmak, irademize sahip çıkmak, öfkeye kapılmamak gibi zorlayıcı konularda bizi bir psikopattan ayırabilir. yani süreci kendi irademizle başlatmasak bile akışında kalmak belli düzeyde mümkün (doğanın fenomenlerine tutulmuş bir zihin onun bilgi ve anlamanın yolunda zekâsını onun akışına basitçe teslim edebilir. zihin indirgenemez ise de bütünleşebilir). deneyimsel olmayan bir fenomen olarak deneyimimize dayandığını bildiğimiz hâliyle zihnin varlığı, modern bilimin başlangıcından bu yana doğa araştırmalarında bir köşe taşı olan materyalist-indirgemeci gerçeklik anlayışımıza meydan okur. zihnin hatıralar (bilgi birimleri) gibi unsurlara sahip olduğunu tespit etmek mümkün olsa da, deneysellikten çok uzaktır. ancak onunla kurduğumuz ve hâlâ bilinmeyen bir ilişki aracılığıyla kayda değer ve anlaşılabilir. bence tüm bilinçli fenomenleri anlamaya ve tanımlamaya çalışmak, fizikteki kuantum olaylarını, klasik fiziğin paradigmaları, modelleri ve teknikleriyle anlamaya çalışmak gibidir.
  • zihin; anlama, kavrama ve algılama, yani teknik olarak bir bellektir.

    basit olarak anlatmak gerekirse, belleğinizi ne ile doldurursanız, önünüze çıkacak olanlar da onlardır.
    zihin, negatif bir düşünme sistemine yatkın çalışır.
    çünkü kontrolü ona bırakırsanız, savunma mekanizmanızı devreye sokmak için negatif senaryoları tekrar tekrar gözünüze sokmak için didinir durur. çünkü alt yapımızda korkularımız ve endişelerimiz mevcut.
    yani kendinizi mutsuz etmek için fazla çabalamanıza gerek kalmaz. zihninizi bu yüzden kontrol etmek önemlidir. yoksa zihin size değil, siz ona hizmet zorunda kalırsınız. zihin bunun için 24 saat boyunca uyumadan hazır bir şekilde sizi bekliyor olacak.

    zihin en rahat uyuduğunuz zaman çalışır. bu devrede bir nevi arşivleme yapar. dosyaları tekrar tekrar günceller. en son düşündüğünüz ve inandığınız şeyleri arşivde en rahat ulaşabileceğiniz şekilde gözünüze sokar. siz buna rüya dersiniz.
    olumsuz düşündüğünüz zaman, size olumsuz dosyaları getirecektir.
    o düşünceden kurtulmak için bir şey yapmadığınız zaman, bu olumsuzluklar, arşivde en rahat ulaşabileceğiniz yerde sizi bekliyor olacaktır.

    aklınızdaki tüm şüphe, tereddüt ve karamsarlığı bir kenara bırakarak zihninizi kontrol etmeye başlamalısınız. bu duygular dikkat bozukluğuna sebebiyet vereceği için, zihninizi kontrol etmekte zorlanabilirsiniz. çünkü beyninizi siz değil, zihniniz kullanır, bu yüzden zihninizin beyninizi doğru bir şekilde kullanmasını sağlamak gerekiyor.

    iyi bir şey yapmaya karar verdiğiniz zaman, bunu öncelikle düşünerek ve inanarak zihninizde onaylatmak ve yaşatmak, yapacağınız planın gerçekliğini arttır ve zihnin pozitif yönde çalışmasını sağlar.
    yani, zihninizdeki enerjiyi ve yapmak istediğiniz şeyi eşit ölçüde beyninize yerleştirmek ve düzenlemek durumdayız. bunu başaramazsak olumlu yönde adım atmakta o kadar zorlaşır. çünkü zihin sizin yapmak istediğiniz ile değil, o an baskın olan diğer düşünceniz ile ilgilenir. '' bir şeyi yapmak için, önce kendin inanmalısın'' nasihatları buradan gelmektedir.

    zihninizi kontrol etmediğiniz sürece ve negatif düşünmeye devam ettiğiniz sürece, olumsuzluk enerjisi beyninizi saracaktır. bu da sizi, daha sinirli, huzursuz, çaresiz ve sürekli bir paronaya içerisine sokar. etrafınızdaki olumlu ve size aslında faydası olan şeyleri de görmenizi ve hatta olumsuz görmenize neden olur. çünkü inanmaya başladığınız şey budur.

    bu durumda, hissettiğiniz şey düşünceleriniz, düşünceleriniz ise hissettikleriniz olacaktır. bir nevi çıkmaz sokak.

    zihninizi kontrol etmek için

    - pozitif olun ( polyanacılık demiyoruz, karıştırmayın )

    - size huzur veren meşguliyetler edinin

    - şiddet içeren unsurları izlemeyin ve uzak durun ( film- foto tüm görseller dahil )

    - her konuda farkındalığınızı arttırarak deneyimleyin.

    - asıl ve güzel olan amaçlarınızı sürekli olarak kendinize hatırlatın. gece uyumadan önce yüzünüzde minik bir tebessüm ile planlarınızı düşünerek uykuya dalmaya çalışın. bunu beceremiyorsanız, hafif bir dinlendirici müzik eşlinde deneyebilirsiniz. bir nevi kendinizi programlayarak uyursanız, zihniniz size ayak uyduracaktır.

    - dikkatinizi toplamayı öğrenin, bunu meditasyon ile de yapabilirsiniz. odaklanarak güzel olan bir şeyleri aklınıza getirin ve her seferinde daha gerçekçiymiş gibi hayal edin. örneğin, çok sevdiğiniz bir tabak yaprak sarmasını düşünebilirsiniz. ya da bir göl kenarında ki mutlu bir anınızı kafanızda canlandıracak kadar odaklanmaya çalışabilirsiniz. bu düşüncenin size kazandırdığı tüm hisleri yaşamaya ve her seferinde daha çok hissetmeye çalışın. bu size huzur verecek ve zihninizi pozitif düşünmeye sevk edecektir.

    - iradenizi ortaya koyarak, negatif düşünceleri zihninizden silmeye çalışın. ne demiştik zihin için, bir bellek. evet geri dönüşüm kutusundaki gereksiz ve negatif dosyaları bu bellekten temizlemek gereklidir. kendinize telkinlerde bulunarak, gün içinde karşılaştığınız tüm olumsuz düşüncelerin aslında zihninizde olmaması gerektiğini kendinize söyleyin. bunu da genelde uyumadan önce yapmaya çalışın.
    eve girdiğiniz zaman, o gün içerisinde yaşamış olduğunuz her şeyin aslında sadece yorucu bir günün ardında kalan sıradan olaylar olduğunu bilin. tekrar tekrar kafanızda canlandırarak çözmeye çalışmayın.

    - sizi seven insanlara zaman ayırın. ( en önemlisi bu, sevilmek pozitif bir eylemdir )
    ...
  • amerikan filmlerinde kötü adamların sıklıkla başvurdukları ama her seferinde de ellerinde patlayan bir araçtır.

    bir şekilde ana hedefi olan esas adamımızın zihnini kontrol etmeyi başaran kötü adam, onu dünyayı ele geçirme planları için kurduğu ordununun başına koyar. tabi esas adamımız muhteşem bir adam olduğu için onun kontrolünü ele geçiren kötü adamımızın önünde artık hiç bir güç duramaz.

    ancak herşey gayet iyi (kötü?) gidiyorken, birdenbire kötü adamımız amerikan filmi kaçınılmaz klişelerinden olan "kötü adamın başarılı giden planının bokunu çıkarması" tuzağına düşer. gücünü kanıtlamak için şansını zorlayarak esas adamımıza kimi varsa, ya sevgilisini, ya ikiz kardeşini, hiçbiri yoksa köpeğini öldürtmeye çalışır. bu şov dürtüsü kötü adamımızın sonu olacaktır.

    örneğin eğer söz konusu sevgilisiyse, şöyle bir muhabbet olur:

    (kahramanımızın ismi bruce olsun, çünkü tam bir kahraman ismi bence, zaten en çok o isimle süper kahraman var sanırım: bruce wayne, bruce banner, bruce lee, bruce willis, bruce dickinson...)

    - bruce, hatırlamadın mı beni, ben jane! (bu isim konusunda tartışmak bile yersiz), hani ormanda saklambaç oynamıştık, hatırlasana, kumsalda birbirimize doğru umarsızca saçma sapan koşmalarımızı da mı hatırlamadın, vicdansız!

    + bruce itaat eder, bruce jane'i öldürecek, bruce yokeder! (oysa ki ruhu hiç de böyle düşünmemektedir; kamera kılıcına zum yaptığında bir titreme, yüzüne zumlandığında ise bir damla gözyaşı görülebilir)

    - (işte tam burada son darbeyi vurur) bruce, geçen gün bana ettiğin evlenme teklifini de mi hatırlamadın, o anda cevep verememiştim... evet bruce, evet, evet, bin kere evet! (çok mantıklı bir kız bu jane)

    bunun üzerine bruce tam gül gibi kızı öldüreceğini sandığınız anda kılıcını boynuna değil zincirlerine vurarak onu kurtarır, sonra da dünyayı kurtarır falan... yani buradan çıkan sonuç şudur ki, eğer amerikan filmlerinde biraz olsun gerçeklik payı varsa, bu zihin kontrolü olayı yüzde yüz garantili değildir, zira aşkın önünde hiçbir güç duramaz.

    yine de eğer bu şekilde dünyayı ele geçirmek istiyorsanız önce teknolojinin biraz yaygınlaşmasını bekleyin, hem denensin, hem ucuzlasın, sonra girişin bu işe. sonuçta boru değil, bir yakalandığınızda en az müebbet alırsınız.
  • zihin kontrolü; iki türlü olabilir.
    bir: kara büyü yoluyla, elinizin altında tuttuğunuz boş bir ruhu gözünüze kestirdiğiniz birine musallat edersiniz ki bu ruh, o kişinin ruhunu esir alır, vücudunun kontrolünü de devralır. saldığınız bu ruhun üzerindeki hakimiyetinize göre bu kişiyi istediğiniz gibi kullanmak mümkündür, ama onu kontrolden kaçırabileceğiniz gibi, iki ruhun bünyede çatışması sonucu istenmeyen sonuçlar da ortaya çıkabilir, misal bünye kendini öldürmeye, yok etmeye çalışır.
    iki: yüksek zihinsel irade ile hedef kişinin beyni kontrol altına alınır. bu hipnozun herhangi bir seviyesi olabileceği gibi, çok basit bir telkin / beyin yıkama oyunu da olabilir. elinizde patlama olasılığı bu türde de vardır, ama en azından elinizi kara büyüye bulaştırmazsınız.
  • zihin kontrolünün ayrıca bir de hayvanlar üzerindeki çeşidi var ki, bunu ayrı bir maddede incelemeye değer. tabii ki hayvanlarda genellikle daha düşük bir irade var, ama buna karşılık (tabii hayvanına göre de değişir) hareketleri içgüdüsel olduğu için daha belirli, haliyle de değiştirilmesi daha zor.
    yine de, orta seviye bir kara büyü ile birçok hayvanı aynı anda kontrolünüz altına almak, savaş sırasında size inanılmaz avantajlar sağlayabilir. bütün düşman süvarilerinin atlarını kontrol altına aldığınızı düşünün, ya da düşmanın fillerini (ultralisk?) aynen gerisin geri kendi ordularının üzerine yürüttüğünüzü.
  • lsd'nin cikis noktasi olan cia projesi.
  • steven morse, londra marxism 2010'da çok güzel bir sunum yaptı bu konu üzerine.

    http://www.marksist.org/…ihninin-kontrolu-mumkun-mu
  • insanların bu konuyu algılamakta güçlük çekmesi,anlayamaması ve devamında göz ardı etmesi,varlığının en önemli göstergesidir.yapılan uygulamaların açık varlığı söz konusu olduğu halde konu üzerinde düsünememek bu uykunun ve oyunun içine nasıl düsürüldüğümüzü göstermektedir. günümüzde baş yapıtı olan medya, insanları bilgi bombardımanıyla boğmakta, doğru ve yanlış bilginin ayrımını bile yapamayacak nesiller yetişmesine neden olmaktadır. diğer bir ayağı olan eğitim sistemi, gençlerin berrak düşünebilme özelliğini daha ilkokul sıralarında ellerinden almaktadır. yetiştirilen bireyler gördükleri eğitimde ancak verilen bilgiyi alıp, beynin sağ lobundaki i·simlendirmek, tasvir etmek, tanımlamak ve kaydetmek olan kısmına mecbur bırakılarak sebep sonuç (verilen bilgiyi al kaydet,istendiğinde geri ver) ilişkisi içerisinde devam etmesi sağlanır. sağ lobun özellikleri olan sezgisel, uzamsal/uzaysal, tüme varan, cıkarımlar yapan, bölümünü kullanmanızı istemez. çünkü burası hayalcidir, sanat vardır, derin düsünce vardır. buraya yöneldiğinizde ya delisinizdir, ya da serseri, tembel, işe yaramaz olarak nitelendirilen bireyler kategorisine girmiş bulunursunuz. beyaz gömleğinizi giyip,kravatını takıp istenılen saatte, istenilen yerde verilen görevi yapmaya aday değilsizdir. ve yahut, her sabah kendi işiniz dahi olsa, anlam verilemez şekilde kaygılar ve büyüme isteği içinde bir çalışma sistemi oluşturacak kişi olamazsınız. lafın kısası zihnimiz kontrol altındadır ve uyanmak için fazlaca çaba harcamak gerekmektedir. uykudan uyanmanın, yöntem ve uygulamalarını detaylandırmak için, okunması gereken yegane kitaba başvurmak bir başlangıç olabilir. daha sonrası allah kerim.ne okuyacagınıza neler yapacağınıza onun ışığında karar verirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap