• zamanında trt tarafından da yayınlanan, anadolu'nun çeşitli bölgelerinden gelen ozanların çalıp söylediği şenlik havasında geçen konserlerdi. halen devam ediyor mu bilmiyorum ama trt'de yıllardır yayınlanmadığı kesin.

    özellikle atışmaları güzel olurdu aşıkların, doğaçlamanın en hoş ve eğlenceli örnekleri çıkardı ortaya.
  • kemal varol'un ocak 2019'da yayımlanacak romanı.
  • kapağını çizer revhat aslan resmetmiş.
  • sıla’nın babasıyla aynı anda poz vererek okuduğu kitap
  • babasına susmuş nice erkek evlada tercüman olurken. (bkz: kemal varol) (bkz: haw) (bkz: sahiden hikaye)
  • kemal varol’un iletişim yayınlarından çıkan son kitabı.

    bitireli birkaç gün oluyor fakat anlatmak için ne yazsam eksik kalacakmış gibi hissettim. zannediyorum etkisinden uzunca bir süre çıkamayacağım. uzun zamandır yüreğimi böyle dağlayan bir şey okumadım desem yeridir.

    baba olamamak, bir babanın evlat diye seslendiği olamamak hatta her ikisi de olmak ama bilememek belki. belki fark edememek. uzakta da olsa, birinin elinin hep senin üzerinde olması. bunu hiç bilememiş olman... ne çok şeyi bir arada düşünüyor okur ister istemez.

    hatırlattığı türküler, andığı isimlerle de bambaşka dertlere sürüklüyor insanı. “bir kadın nasıl güzel sevilir”i bir terk ediş hikayesi üzerinden anlatıyor. hangi birine ağlasan bilemiyorsun okurken.

    “gözdür âlemi gezer de gönül biriynen olur” ne demekmiş tam da âşıklar bayramını okurken daha derinden anlayıveriyor insan.

    affetmek ile affetmemek ya da affedememek arasında gidip gelinen o korkunç ânı her satırında yüreğinin tam ortasında hissetmeye sebep oluyor kemal varol. sağ olsun, çok yaşasın ki dahasını da yazsın. emeğine ve güzel yüreğine bin teşekkür.

    --- spoiler ---

    "kalbinde derin bir çizikle gezenin, günün birinde her ne pahasına olursa olsun yaranın müsebbibini affetmesi kadar kederli ve ağır bir şey yoktu dünyada."

    --- spoiler ---
  • 'yine de her oğul gibi, ne kadar direnirsem direneyim daha en başından babama karşı yeniktim.'

    'dünya, bir köşeye çekilip gözyaşları görülmesin diye gizlice ağlayan bir baba gibi ağırlaşmaya başlamıştı.'

    'baba dediğin tamamlanmış bir kelimedir zaten.'

    kitapta 25 yıldır görüşmeyen bir baba-oğulun varılmaya çalışılan bir aşık bayramı yolculuğu üstünde geçen hesaplaşması var. olanları hiç yaşamamış, oralara hiç gitmemiş olduğum halde oldukça tanıdık bulup içimde hissettim bu hikayeyi.

    hele zamanında terkedilen kişiye gönderilen ulaşıp ulaşmadığını asla bilemeyeceğimiz teki bir rüya için yakılmış ağıt olan üç mektup var ki her kelimesi ince ince işlenmiş. bu baba-oğul hikayesinde çok rolü olmasa da yusuf'un her kaçışında tutunduğu aylın' in sığınağı hayal bile olsa çok güçlüydü.
    yusuf'un babası ferahlasın diye ıslak toprak kokusunu ve yemek yiyip cana gelsin diye yemeği abartmayı düşünmesi altını defalarca çizdiğim yerleriydi kitabın.

    yolları düşmedi ama baba-oğul gömü' den de geçti. bir de okuduktan sonra kitapta da geçen 'bize bir ömür daha lazım vefatımızdan sonra. çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanmakla geçirdik' videosunu izledim abbas kiyarosteminin. söyleyeceklerim bu kadar. https://www.youtube.com/watch?v=aj3kxertag8

    (bkz: kuşlar yasına gider)
    (bkz: babalar alnımıza yazılmış yalnızlıklardır)
    (bkz: gidelim buralardan)
  • hakkını vererek okuma yapacağını düşündüğüm sevdiğim bütün arkadaşlarıma alıp armağan etmek istediğim bir kitap. aşıklar bayramı'nı okuyan insan öfke ile yoluna devam edemez çünkü. olmayan her şeye rağmen, çözülmeyen onca soruya rağmen, kendin ile ve müsebbibin ile kavga yapıp yine de düze inebilmeyi kavrar insan çünkü okuyunca. düze inmek dediysem,, süzülerek inmek değil, kolaylıkla hiç değil; yere çakılarak belki.

    iyi bir metin okuyunca elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırıyorum kelimenin tam anlamı ile. iş yerinde okurken arkadaşlarım tuhaf tuhaf baktı hallerime. gözlerim dolarak nefeslenip nefeslenip okuduğum, defalarca okuduğum satırlarlarla, sonuna geldiğimde içli içli ağladığım anlarla dolu. biraz da böyle hatırlayacağım aşıklar bayramı'nı.

    en çok etkilendiğim kısım, yolda yusuf üzerini değiştirirken babasının uzanıp omzundaki doğum lekesine dokunduğu andı. iki gün sonra kasketin içindeki fotoğrafı görmesi ile bir anı canlanacaktı gözünde; berbere ilk gidişi, ağlaması, babasının saçlarını yıkayıp omzundaki doğum lekesinden öpmesi.
    doğum lekesinden öpmek. bu şefkati, masumiyeti ve bir insanı tüm varlığı, tüm çıplaklığı ile kabule varır bana göre. sanırım yusuf'un da o an kavradığı buydu.

    tüm kızgınlığına, soramadığı sorularına, eksik geçen bir ömre rağmen babası yemek yeyip canlansın, kendini yeme eylemine daha çok kaptırsın diye sevmediği yemeği iştahla yiyen ve yemek hakkında sorular soran bir adamı okuyan insanın kalbi yumuşar, adımları, bakışı değişir insanın. şükran duyuyorum ve teşekkür ediyorum kemal varol'a, bu kadar güzel, insan hallerini seyreylediğimiz bir kitap yazıp bizimle buluşturduğu için. türkçe edebiyat okumanın hazzına bizi ulaştırdığı için.
  • kemal varol romanı. üzülerek, beğenmediğimi belirteyim. birçok konu askıda bitiyor. aylın, turuncu saçlı kız, heves ali'nin aşık olduğu kadınlar ve karısı. hiçbiri sonuca bağlanmadı. bu sebeple etkileyiciliğini kaybetmiş bir romandı.
  • çok sığ bulduğum dolayısıyla beğenmediğim kemal varol kitabı. etkisinden çıkamayan arkadaşları anlayamadım
hesabın var mı? giriş yap