*

  • insanların, sosyal bakımdan kategorize edilmelerinde kullanılan araçlardan biridir. buna göre kişinin alım gücünün yüksek ya da düşük olmasına göre o kimse ile yakın arkadaş veya uzaktan arkadaş olunmaktadır.
    söz konusu kategorizasyonda alım gücü yüksek olan grupta yer alanlar, alım gücü düşük olan grupta yer alan kimseler ile dayatma temelli ilişkiler kurar, ancak zorunlu zamanları bir arada geçirir ve alım gücü düşük olanların, kendilerinin alışveriş yaptıkları yerlerden herhangi bir ürün ya da hizmet almaya çalışmalarını büyük bir ayıplama ile karşılar ve durumu bir sidik yarışı olarak algılarlar.
    alım gücünün yüksek olması kişinin kendine yakışanı giymesi iken; alım gücünün düşük olması yakıştırma hak ve özgürlüğünün içinin boşalmasına sebep, utanılası, kişinin kendini ayağından zincirleyip odalara kapatmasına sebebiyet vermesi gereken sosyal eksikliktir.
  • türkiye'deki devamlı düşen.

    (bkz: akp modeli ekonomik büyüme)

    2012 yılının son günlerinde açıklanan 2013 yılı asgari ücretleri de bu türden bir meşrulaştırmanın bir sonucu oldu. ekonominin büyüdüğünü söyleyen hükümet, bu büyümeden işçi sınıfına düşen payı çalışma bakanı’nın söylemiyle “elbette ülke ekonomisini gözeterek” belirledi ve asgari ücret tespit komisyonu oy çokluğu ile 2013 asgari ücretlerini ilk 6 ay yüzde 4,1; ikinci 6 ay yüzde 4,4 olarak açıkladı. buna göre 2013’te net asgari ücret 739,79 tl’den kademeli olarak önce 774 tl’ye, ardından ise 804 tl’ye çıkarılacak.

    yani, bir işçi; gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını bu ücretle karşılayacak!.. hayır, bunu biz söylemiyoruz. bunu yönetmelik söylüyor. 2004 tarihli asgari ücret yönetmeliğine göre asgari ücret, “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanıyor.

    doğrusu ise komisyon tarafından belirlenen ücretin türk-iş tarafından belirlenen açlık sınırına bile karşılık gelmediği gerçeği… çünkü türk-iş raporuna göre dört kişilik bir ailenin yalnızca sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı ekim 2012 için 958,01 tl!

    alım gücü sürekli düşüyor!

    hükümet tarafından belirlenen zam oranı, enflasyon oranına dayandırılıyor. oysa disk-ar tarafından hazırlanan rapor bu konudaki örtbası da açığa seriyor: enflasyon oranlarının belirlenmesi noktasında kullanılan ürün sepetinde asgari ücretle geçinen bir işçinin temel ihtiyaçları yeterli ağırlığa sahip değil.

    raporda, son 1 yılda en temel ihtiyaçlara karşılık gelen ekmek, yağ, elektrik, su, odun ve kömürde yaşanan fiyat artışları ile alım gücünün büyük oranda düşmüş durumda olduğuna işaret ediliyor. ancak bu ürünler enflasyon sepetinde yeterli ağırlığa sahip olmadığı için enflasyon oranını düşük gösteriyor ve asgari ücrette rakamlarla gizlenmeye çalışılan bir yoksullaşmayı açığa seriyor.

    bugün resmi olarak 16 milyon ücretli işçinin yüzde 44’ü asgari ücretle çalışıyor ve bu sefalet düzenine mahkum ediliyor. çünkü bir toplu pazarlık sürecini gerektiren asgari ücret kapalı kapılar ardında hükümet ve işverenin sınıf çıkarları doğrultusunda belirleniyor ve dayatılıyor.
  • alışı kuvvetli olmak deyimi buradan gelir.
  • ekonomideki son gelişmeler alım gücümüzün yükseldiği hatta genişlediğinin belirtisidir. you know what i mean
  • bazı insanların anlamakta zorlandığı kavram.
    (bkz: hep 50 tl'lik benzin alan adam)
  • galba azaldı bizimki, ya da hiç artmadı. bir koşu ayakkabısı alayım diyorum geçen senelerde 150'ye alabileceğin ayakkabılar olmuş 440 lira. bende bırakılmadı bundan pek.
  • yurdum insanının çok yüksek olan gücü. baştakiler ne dayasa alıyor. vergi dayıyor alıyor, işsizlik dayıyor alıyor. inanılmaz bir güç. gık demiyor valla.
  • yurdum insanının fırından ekmek, pazardan sebze-meyve, marketten tek bir kola alamayıncaya dek ne kadar düştüğünden, ne olduğundan, nasıl olması gerektiğinden bihaber olduğu kavram.

    (bkz: 27 eylül 2017 vergi zamları açıklaması)
    (bkz: motorlu taşıtlar vergisinin 2018'de %40 artması)
    (bkz: aslında % 40 değil % 25 zam yapıyoruz)
  • benim için son zamanlarda azalarak yok olmaya doğru giden kavram.

    yarın itibariyle işe gireli tam 1 sene olacak ama bu 1 sene içerisinde alım gücüm inanılmaz değişti ve düştü. bu süreç boyunca alışveriş şeklim hep aynı kaldı:

    -100 lira civarında olan her şeyi tek çekim al,
    -üstü olduğunda taksitlendir ancak hiçbir zaman 3 ayı geçecek kadar taksit yapma,
    -hiçbir zaman ihtiyaç duymadığın bir eşyayı alma.

    bu şekilde aylardır herhangi bir kozmetik alışverişi yapmadım, son haftalarda aldığım tek şey 50 liraya büyük boy bir la roshe posay yüz temizleyici oldu. yani kadınlarının çoğunun yaptığı kozmetik alışverişi bende yılın tamamı olarak ortalamaya alındığında aylık 10-15 lirayı geçmiyor.

    ileri derecede parfüm hassasiyetim olduğu için parfüm mümkün olduğunca kullanmıyorum. sadece tek bir parfümüm var, o da zara. yaklaşık bir 4-5 aydır kullanıyorum ve şu an hala yarıda. yani öyle gidip calvin klein'lara 200-300 lira da vermiyorum. bu da yok.

    kuaföre çok uzun zamandır gitmiyorum, saçlarımı evde kendim kesiyorum. böyle bir masrafım da yok.

    ailemle yaşıyorum ve ev geçindirmiyorum. bu masrafım da yok.

    gelelim kıyafetlere.

    işe girdiğimden beri para biriktirmeye çalıştığım için gerçekten ihtiyacım olmayan tek bir kıyafet parçası bile almama kararım var. alınca da iyisini alıp uzun süre giyineyim, kafam da rahat etsin alışverişle sürekli uğraşmayayım mantığındayım. senelerdir aynı model levi's pantolon giyen birisi olarak, sezonunda 140 lirayla almaya başladığım pantolon geçtiğimiz günlerde yine sezonunda 289 liraydı!

    i-na-nıl-maz.

    iyi bir pantolon almayınca hemen rengi atacak ya da dikişleri sökülecek ve ben tekrar bir pantolon alma döngüsüne gireceğim. ancak şu durumda yapacak, diyecek hiçbir şey bulamıyorum.

    geçtiğimiz senelerde 300 küsür liralara bulabildiğim ceketler, aynı markalarda 540 liralardan başlıyor! tüm bunlara rağmen kumaş kaliteleri her geçen gün düşüyor.

    kadınlar bilecektir: zamanında ucuz diye 30-40 liraya h&m'den aldığımız gömlekler indirimde 80 lira olmuş vaziyette. yine sezon sonu ucuz diye alışveriş yaptığımız mango ve zara'da 30 liralık sweatshirtler sezon sonunda en uygun 60 liraya geliyor.

    ay içerisinde neredeyse sadece haftasonları dışarıda yemek yiyorum. yani devasa bir yemek bütçem de yok.

    bu bağlamda geçen seneden bu yana alım gücüm tam olarak yarı yarıya azalmış durumda.

    ve şu an ne alırsam alayım, en küçük eşyasından en büyüğüne, bütçeme doğrudan etki ediyor. direkt kendini belli ediyor. tüm bu bütçe planlamama rağmen istediğim gibi para biriktiremiyorum.

    bu durumdan şikayetlerimi söylediğim herkes "evet ya bizde de öyle" demesine rağmen benim gördüğüm o ki bu durum "hayatın normal seyri içerisinde olağan bir şey"miş gibi karşılanıyor. özellikle büyükler tepki bile vermiyor çünkü enflasyona alışıklar, zor zamanlara ve zor zamanlara doğru gitmeye alışıklar.

    ancak şu an durum şöyle:

    her şey almak için pahalı. ancak olabildiğince erken almalısınız çünkü gün geçtikçe daha da pahalı olacak. alım gücünüz şimdi yok, ama zaman geçtikçe hiç olmayacak.

    buyrun işin içinden çıkabilirseniz.
hesabın var mı? giriş yap