• türk ulusu’nun aklından ve hafızasından asla çıkarmaması gereken zulümdür.

    “baltayla öldürdükleri bir türk köylüsünün başında poz veren yunan askerleri.” (türk kurtuluş savaşı, ato yayını, s. 38)

    “dört yunan asker kaçağı tarafından kafası kesilerek vücudundan ayrılmış, parmağı doğranarak göğsüne konmuş çoban süleyman.” (türkiye'de yunan vahşeti / resmi belgelere göre yunanlılar'ın anadolu'da yaptıkları soykırım, yeniden anadolu ve rumeli müdafaa-i hukuk yayınları, s. 245)

    solda: yunan askerleri tarafından tecavüz edilen ve ağzında bomba patlatılan 13 yaşındaki türk kızı hayriye. sağda: yunanlar tarafından çenesi koparılmış bir türk kızı. (tevhid-i efkar gazetesi)

    “bursa’nın işgalinde yunan askerleri tarafından köyünden zorla alınarak ermeni sölözü köyüne götürülüp türlü işkence ve tecavüzden sonra vücudu parçalanarak tarlaya atılan bursalı şekibe...” (fotoğraf kaynak: canip bey, bursa'da işgal günlüğü (bursa vilayetinde yunan fecayii) 1920-1922)

    “yunanlar, keşif sırasında kendi askerleri ve yerli rum çeteler tarafından öldürülen türklere ait cesetlerin bulunduğu bir mağara önündeler.” (iznik yakınları, ağustos 1920) ekin topçuoğlu

    “yunan işgalinden kaçarken katledilen baba ve oğul.” (istiklal harbi gazetesi, 14.06.1919)

    “yunan askerleri karapınar’da türk köylülere birdirbir oynatarak eğlenirken” (sinan meydan, cumhuriyet tarihi yalanları, c: 1, s. 414)

    “(ismi mahfuz)'un evine giren yunan askerleri bîçârenin ellerini bağladıktan sonra, gözü önünde karısı ve 14 yaşındaki kızının namusunu kirlettiler!" (maliye müfettişi muvaffak bey'in raporundan)

    “yunan devriyeleri aşağı kozdibi mahallesinden 18 yaşındaki ... hanıma tecavüz ettikten sonra, ellerini kesip dişilik organına sokarak öldürürler.” (talat yalazan, türkiye'de yunan vahşeti ve soykırımı girişimi, s. 27)

    “29 mayıs 1919: söke'nin yoran köyünde ... efendinin evi yağma edilir, eşine kocasının gözü önünde tacavüz edilir.” (talat yalazan, türkiye’de yunan vahşeti ve soy kırımı girişimi, s. 36)

    “25 haziran 1919: balatçık istasyonunda yunan muhafızları tarafından trenden indirilen islam yolcuların kadınlarına, erkeklerinin gözleri önünde tecavüz edilir.” (talat yalazan, türkiye’de yunan vahşeti ve soy kırımı girişimi, s. 29)

    “kendilerine mukavemet eden bir kadının göğsünü süngü ile yarıp içine barut doldurarak patlatan yunan askerleri giritli hüseyin çavuş’un iki çocuğunu da bacaklarını ayırarak katletmiş, çocukların annesini süngülemişlerdir.” (selahattin tansel, mondros’tan mudanya’ya kadar, c: 4, s. 164)

    “hacı hüseyin, mancılık, deliler ve haydaroba köylerinde vahşet tabloları yaşanmıştır. köyün genç kız ve güzel kadınlarının evlerini rumlardan öğrenen yunanlılar gece o evlere girerek kadın ve kızları dağa kaldırmış, direnenleri vahşice öldürmüşlerdir. pek çok köylü ateş üzerine baş aşağı asılmak sureti ile kızartılarak katledilmiştir. müslüman mezarlarından çıkarılan kafataslarıyla top oynanmıştır.” (arşiv belgelerine göre balkanlar’da ve anadolu’da yunan mezalimi, c: 2, ankara, 1996, başbakanlık devlet arşivleri genel müdürlüğü, osmanlı arşivi daire başkanlığı yayını, s. 276, 277)

    8 haziran 1919, y.komiser amiral de robeck'ten lord curzon'a: “yunanlılar, izmir'i bir mezbaha haline getirdiler.” (erol ulubelen, ingiliz gizli belgelerinde türkiye, s. 193)

    uluslararası soruşturma kurulu raporunun 15. maddesi: “15 ve 16 mayıs günleri, şehirde türk halkına ve evlerine karşı şiddet ve yağma hareketlerine girişilmiştir. birçok kadına tecavüz edilmiş ve cinayetler işlenmiştir.” (talat yalazan, türkiye'de yunan vahşeti ve soykırımı girişimi, s. 45)

    "yunanlar bir çok hastalıklı ve frengili rum kadın ve erkek getirmişler, müslüman halktan kadın ve erkekleri (zorla) bunlarla temasta bulundurmuşlar ve hastalık aşılamışlardır.” (imza: karahisar-sahip mutasarrıfı ali rıza, afyon karahisar valiliği raporu, 16 ekim 1922)

    “anadolu'da yunan işgalinin ağır bilançosu. yunan ordusu tarafından yakılan ve yağmalanan batı anadolu köyleri. fotoğraflar dağ film şirketinin sahibi gaziadis kardeşler tarafından çekilmiş.” ekin topçuoğlu

    “yunan barbarlığı. yunan askerler uşak, alaşehir ve çevresini yakıp yıkarak harabeye çeviriyor. müslümanları camilere doldurup diri diri yakıyor.” (danimarka gazetesi, 18 eylül 1922)

    işgali ve katliamları incelemek için uluslararası bir heyet kuruldu. incelemelerde bulunan tahkik heyeti kızılhaç temsilcisi maurice gehri’nin raporunda fransız bir teğmenin gördüğü yunan vahşeti üzerine yaptığı konuşma şöyle:

    “yunanlar son derece korkak! korkak olanlar, ellerine geçen fırsatlarda çok zalim olurlar! yunanlar, bize okutulan 'elen medeniyeti'nın vârisi değillerdir! türkler'in bu zulüm ve işkencelerin acısını alacaklarını tahmin ediyorum! nitekim eskişehir'de (sakarya savaşı ile) başlayan çözülmenin pek fecî bir ricat olduğu haberleri geliyor. yunanlar artık kaçmağa başladılar. yapılan bu vahşetin hesabı çok uzun sürecektir. türkler'in can, ırz, mal, para olarak büyük kayıpları vardır. eğer türkler hafızası zayıf bir millet değilse, komşularına güleryüzlü olmayacaklardır!” (imza: maurice gehri, 5 no’lu rapor, 10 temmuz 1921, izmit)

    eskişehir mezalimine tanık olan musevi vatandaşımız barisak efendi şöyle diyor:

    “kendilerini o kadar yüksekten medenî ilân eden bu adamların, eski yunan muhariplerinin halefleri olduklarından bahseden kumandanlarının bu tasavvuratı (hayal ettiklerini) fiil mevkiine koyacaklarını, vicdanlarımız kabul etmek istemiyordu! eski yunanistan'ın yeni yunanistan'a bırakmış olduğu ahlâksızlıkları unutmuştuk! hırsızlık, ırza tasallut, kıtal, yağma bunlara has denaatlerdendi! hayvanî bir surette öyle bir şiddetle coştular ki, emirleri öyle küstahça bir zulüm ile ifa ettiler ki, bugün bizlerin hayatta kalmış olması, bir mucize eseridir!” (hakimiyet-i milliye, 18 eylül 1922)
  • (bkz: 15 mayıs 1919 izmir’in işgali)

    yunan ordusu izmir’e girdiğinde izmir metropoliti papaz hrisostomos onlara şöyle sesleniyor:

    “asker evlatlarım, elen çocukları, bugün ata topraklarını yeniden fethetmekle isa’nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. bu uğurda ne kadar türk kanı döküp içerseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız. ben de bir bardak türk kanı içmekle onlara olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım. haydi buyurunuz, bütün azizler sizin arkanızda olacak. atalarınızın toprakları sizleri bekliyor!” (selahattin tansel, mondros'tan mudanya'ya kadar, ı, ankara 1973, s. 196)

    işgal döneminde izmir metropoliti hrisostomos (1919–1922)

    “işgalin ilk gününde yunan askerlerini karşılayan hrisostomos, emrindeki kilise görevlileriyle birlikte, yunan bayrağı önünde diz çöküp, gözyaşları içinde ilahiler söylemekte1 ve ‘feslileri öldürün’ diyerek
    rumları türklere karşı tahrik etmekteydi.2 işgalin gerçekleşeceği saatlerde çok sayıda yunan bayrağı asılmış olan kordonboyu’nda, mavi beyaz elbise giydirilmiş rum kızları yunan marşı eşliğinde sevinç gösterilerinde bulunuyorlardı.3 coşku ve heyecanın doruğa ulaştığı sırada hrisostomos, altın sırmalı elbisesi içerisinde büyük bir gururla yunan albayı zafiriu'yu, ‘hoş geldiniz’ nidalarıyla karşıladı.4 işgalden hemen sonra kordonboyu’nda toplanan rumlar, yunan gemilerini coşkuyla ziyaret ettiler. yunan işgali, izmir'deki bütün kiliselerin çanları çalınarak müjdelendi.5 işgalden sonra metropolit hrisostomos, izmir'de yunanistan'ın resmi görevlisi gibi çalışmaya başladı. yunanistan'dan gelen bütün heyetler onun tarafından karşılandı ve kutsandı.6”

    1) bülent çukurova, "15 mayıs 1919, izmir'de yunan mezalimi", atatürk araştırma merkezi dergisi, ııı, sayı: 8, ankara 1987, s. 462.
    2) hakkı güvendik, türk istiklal harbi, (gkb harp tarihi dairesi yay.), ıı/ı, ankara 1963, s. 55.
    3) m. murat hatipoğlu, yunanistan’daki gelişmeler ışığında türk-yunan ilişkilerinin 101 yılı (1821-1922), ankara 1988, s. 88.
    4) hakkı güvendik, türk istiklal harbi, (gkb harp tarihi dairesi yay.), ıı/ı, ankara 1963, s. 55)
    5) muzaffer tansu, konuşan hatıralar, ankara 1974, s. 10.
    6) celal bayar, ben de yazdım, istanbul 1968, v, s. 1612.

    yrd. doç. dr. bülent atalay, işgal döneminde izmir metropoliti hrisostomos (1919–1922)

    fener rum ortodoks patrikhanesi

    “patrikhanede plânlanan ihtilâl ve katliam programının, ege bölgesinin uygulayıcı bir elemanı olan hırisostomos, yunan askerlerini kordonboyu’nda dualarla karşılamış, gösterişli bir şekilde hazırlanan dinî bir törenle, silâhlarını bir araya toplayıp sevinç dansları yapan birlikleri takdis etmiştir(166). bu husus, milletlerarası tahkik komisyonunun raporunda (md. 9): ‘yunan askerî, siyâsî ve dinî başkanları, halkı yatıştırmak için hiç birşey yapmamışlardır. çıkartılan kuvvetleri takdis için metropolitin yaptırdığı takdis âyinî, çok müessif bir tesir yapmıştır’ şeklinde kaydedilmiştir(167). hırisostomos, takdisten ayrı olarak, ‘ne kadar çok türk kanı içerseniz, cennet size o kadar yakın olur. türk’ün kanını içmek sevaptır’ şeklindeki hitabıyla yunan askerlerini ve yerli rumları, türkleri toptan katletmeye tevşik etmiştir. hırisostomos’un tahrikten de öte, işgalde yapılan toplu öldürmeyi bizzat idâre ettiğini ve sağa sola koşarak, ‘feslileri öldürün!’ diye bağırdığını, t.b.m.m’nin 15 mayıs 1920 tarihli toplantısında, olaya şâhit olan milletvekilleri ifade etmişlerdir(168). hırisostomos’un devam eden tahrikleri sonucu yerli rumlar, hükümet aleyhinde tezahüratta bulunmuş, türk bayraklarını yırtmışlardır. üstelik kendilerinin zulme uğradıklarına dâir lâyihalar hazırlayıp ingiliz temsilcisine vermişlerdir(169). yunan temsilcisi mavriddis’e, metropolithâneyi karargâh olarak tahsis eden, bir ingiliz savaş gemisinin izmir’e gelmesi üzerine kiliseye yunan bayrağı çeken hırisotomos izmir’e gelen yunan kralına, ankara kalesine dikilmek üzere efes’te yapılan şatafatlı bir törenle ‘bizans bayrağı’nı teslim etmişti(170).”

    166) a. h. yeşilyurt, kemalizm, sa, 42, s. 6; g. jaeschke (prof. dr.) (ter.) bel. türk tar. der. sa. 32, s. 573; m. özgen, tar. kon. der., sa. 22, s. 1023; duâlaer, age, s. 1.
    167) cemal kutay, tarih konuşuyor dergisi, c. 19, s. 10810.
    168) türkiye istiklâl harbî, gn. kur. harp tar. dâ. bşk., c. 2, s. 55, dipnotu: 2.
    169) m. özgen, tar. kon. der. sa, 22, s. 2012.
    170) m. özgen, a.g.d, sa. 22, s. 1012.

    doç. dr. m. süreyya şahin, fener rum ortodoks patrikhanesi

    yunan işgali sırasında izmir’de bulunan avustralyalı gazetecinin haberi şöyle:

    “rumların tezahüratlarıyla başlayan bir gündü. bir köşeden tüfekle bir el ateş edildi. halk panik halinde dağılırken yunan askerleri türklere yağmur gibi ateş etmeye başladı. kurşunlar halkın üzerine boşalıyordu.”

    danimarka gazetesinin haberi şöyle:

    “yunanlar izmir’de türk halkına saldırdı. sivilleri, çocukları ve kadınları işkenceyle öldürdü.” (vestjyllands socialden, 20 mayıs 191)

    bir amerikan gazetesinin haberi şöyle:

    “türk askerleri katledildi, yetkililer öldürüldü, sakat bırakıldı, evler yağmalandı.” (new britain herald, 18 ağustos 1919)

    italyan ressam vittorio pisani babasının görevi nedeniyle izmir’de yaşadıkları için 15 mayıs 1919’da yunan işgalini gördü. yunan ordusunun türk halkına yaptığı zulmü tablolarında gösterdi.

    izmir’de yunan askerleri tarafından öldürülen ve ağaca bağlanan türk köylülerini içeren tarihi ve önemli bir video.

    ingiliz hariciyesinden: “yabancı raporlar yunanların izmir'de katlettiği türk sayısının 20.000 olduğunu belirtiyor.”

    9 ağustos 1919, amiral sir cathorpe’den lord curzon’a:

    “avrupalıların verdikleri raporlara göre izmir’de ilk adımda yunanlılar 20.000 türk’ü öldürmüşler.” (erol ulubelen, ingiliz gizli belgelerinde türkiye, sayfa no: 723, belge: 478’e ek, s. 195)

    8 haziran 1919, y.komiser amiral de robeck'ten lord curzon'a: “yunanlılar, izmir'i bir mezbaha haline getirdiler.” (erol ulubelen, ingiliz gizli belgelerinde türkiye, s. 193)

    uluslararası soruşturma kurulu raporunun 15. maddesi: “15 ve 16 mayıs günleri, şehirde türk halkına ve evlerine karşı şiddet ve yağma hareketlerine girişilmiştir. birçok kadına tecavüz edilmiş ve cinayetler işlenmiştir.” (talat yalazan, türkiye'de yunan vahşeti ve soykırımı girişimi, s. 45)

    12 aralık 1919, amiral sir f. de robeck’ten lord curzon’a:

    “izmir’in yunanlılar tarafından işgali her tarafta protestolara neden oluyor. araştırma komisyonu uzaklaşır uzaklaşmaz yunanlılar müslümanlara eziyetlere başladılar. her camiin başına jandarma koymuşlar. yunanlıların işledikleri suçların cezasını onları destekleyen kuvvetler de çekeceklerdir.” (erol ulubelen, ingiliz gizli belgelerinde türkiye, sayfa no: 932, belge: 625, s. 208)

    “izmir limanında demirli bir gemiden kıyıda olup biteni seyreden ingiliz deniz subayı, bir ara rıhtımda 'su' diye inleyen yaralı bir türk erinin üzerine çömelen bir rum kadınının, askerin ağzına işediğini görmüştür.” (david walder, çanakkale olayı, s. 91)

    “izmir’deki yunan vahşetine şahit olan amerikalı subayın raporunda ‘denizde çok sayıda ceset bulunduğunu, yunan bayrağı taşıyan küçük bir botun, bir cesetten diğerine giderek elbiselerin ceplerini kestiklerini, sonra da cesetlerin elbise ve ayakkabılarını çıkardıklarını’ yazmaktadır.” (deniz bilgen, abd’li gözüyle sivas kongresi, amerikan mandası ve gazeteci l. e. browne’un faaliyetleri, istanbul, 2004, s. 106 - necdet sevinç, istiklal harbi’nde etnik ihanet, s. 49)

    “bir başka raporda ‘arabalar dolusu ölü türk’ün getirilerek denize atıldığından, bütün türk dükkanlarının yağmalandığından, morglarda kime ait olduğunun tespiti için bekleyen kesik kol ve bacaklardan, çok yaşa yunanistan diye bağırmayan bir türk subayının kafasının uçurulduğundan ve rumların tecavüzlerine uğrayan türk kızlarından’ bahsedilmektedir.” (deniz bilgen, abd’li gözüyle sivas kongresi, amerikan mandası ve gazeteci l. e. browne’un faaliyetleri, istanbul, 2004, s. 107 - necdet sevinç, istiklal harbi’nde etnik ihanet, s. 50)

    ingiliz kontrol subayının raporu:

    “izmir civarındaki kırsal kesimde yaşayan rum halkı, ordunun silah depolarını yağmalayıp türk köylerini talan etti. müslümanları av sürer gibi kovalayıp öldürdü.” (f.o. 371-4218, no. 86551, calthorpe’tan curzon’a, istanbul, 24 mayıs 1919)

    ingiliz askeri istihbarat müdüründen dönemin dışişleri müsteşarlık vekiline:

    “yunan askerleriyle sivil halktan güruh, özellikle osmanlı ordu mensuplarına çok kötü davrandılar. yerli rum halkı ve yunan askerleri, birçok osmanlı subayını üzerlerinde bulunan değerli eşyalarını çaldıktan sonra katlettiler. birçoklarını işkenceye tabi tuttular ve onların tümünü ağır hakaret ile aşağıladılar. kışlalardan limana kadar uzanan yolda yürütülmekten sağ kurtulabilen subaylar yunan gemisinin en alt katında atların taşınmasında kullanılan ambarda hapis tutuldular. bu esnada kışlalar ve hükümet konağı yağmalandı. her osmanlı subayının evi belirlenip sırayla yağmalandılar. bazı subayların eşlerinin ırzına geçildi.” (f.o. 371-4218, no. 91983, londra, 17 haziran 1919)

    s/s brescia adlı ingiliz gemisindeki görevlinin anlattıkları

    “yunan askerleriyle birlikte sivil halk, kapılarını kırarak türklerin evlerine girmeye başladı. sivil halk harekatta çok aktif rol aldı. birkaç kez askerlerden silah aldıkları görüldü ve bu silahları mülklere girmekte kullandılar. kalabalık tarafından teslim alınmış türkler yığılıp düşene kadar hem askerler hem de kalabalık tarafından şiddetle dövüldü. ayakta kalan esirler geçip gittikten sonra önümüzde uzun bir yaralıyla ölü dizisi serildiğini gördük.” (f.o. 371-4218, no. 91630, ek c, calthorpe’tan curzon’a, istanbul, 12 haziran 1919)

    uss arizona adlı amerikan savaş gemisinin kumandanının anlattıkları

    “silahsız yaşlı erkekler ve hiç kimseye zararı dokunmayan halktan türkler, rumlar tarafından yere serildi. bıçak veya süngülerle hançerlenmelerinin ardından üzerlerindeki elbiselerle değerli eşyaları alınıp vücutları denize savruldu. hatta bir tanesi suya atıldıktan sonra, bu kez yunan askerleri tarafından tekrar kurşunlandı. elleri havada yürütülürken, aralarında yüksek rütbeli subayların da bulunduğu çok sayıda tutsağın, etraflarında toplanan ayak takımından kalabalık tarafından dövülmesine müsaade edildi. türk asker ve subaylarının yunan muhafızlar tarafından arkadan bıçaklanıp süngülenmesinin ardından, ayak takımından kalabalığın namlu ucu ile onların ceplerini boşaltarak vücutlarını denize attığı bu aynı görgü şahitleri tarafından çeşitli kez anlatıldı. türklere yapılan insanlık dışı en kötü muameleler, esir alındıkları sırada öğlen vakti ulu orta deniz kıyısında yapıldı.” (f.o. 371-4218, no. 91491, balfour’a iletilmek üzere mallet’ten curzon’a yollananlar, paris, 1919, ek no. 9)

    izmir’de yaşayan donald whitall adlı bir ingiliz’in anlattıkları

    “gümrük dairesi ile kramer oteli arasındaki sahada elleri havada yürütülen yaklaşık 30 kadar silahsız erkeğin katledilmesine istemeyerek şahit oldum. bu katliamın tamamı yunan askerleri tarafından işlenmişti. mısır borsası ile orient bankasının arasındaki bir noktada, 10 metre yakınımdaki bir tutsak kümesi içinden 6 kişinin kurşunlandığını gördüm. biraz daha yukarıdaki bir yerde, yunan silahları altında can veren beş kişi daha gördüm. cordelio (karşıyaka) valurlarının yanaştığı iskelenin yakınında, daha başka birçoklarının kurşunlandığını gördüm. kramer yakınlarında üç tane daha kurşunlanma olayı gördüm.” (f.o. 371-4218, no. 91491, balfour’a iletilmek üzere mallet’ten curzon’a yollananlar, paris, 1919, ek 3)

    “15 mayıs günü zevalden sonra saat sekiz buçuktan itibaren rıhtıma çıkan yunan askerleri, fevkalâde coşkun bir tezahüratta bulunan yerli rumlar'la birlikte hükûmet konağı önünden kışla'ya doğru hareket ettiler. rıhtıma gelindiğinde, türk askerleri gerek demirli duran gemilerden, gerekse dizilmiş olan yunanlar'dan ve evlerin pencere ve balkonlarındaki yerli rumlar tarafından açılan müthiş bir ateşe mâruz kaldı. bu suretle 30 kadar subay şehit oldu, 60 kadarı da yaralandı! kafile gümrük binası önüne geldiği esnada, tabanca ve bıçaklarla mücehhez, tehditler savuran yerli rumlar'dan müteşekkil bir güruh zavallıların üzerine atıldılar! bu arada bir amerikalı subayın zuhuru, kanlı boğuşmayı durdurdu. yunan subayları yerlileri dağıttılar. memurlar çeşitli işkenceler altında 36 saat zahire borsasında alıkonuldu. askerler ve memurlar öldürülüp yaralanırken, şehre yayılan palikaryalar ve bunlara iltihak eden yerli rumlar, tesadüf ettikleri her fesliye hücum ediyorlar ve merhametsizce öldürerek üzerlerinde mevcut her şeyi çalıyorlardı! ertesi gün 'mavi-beyaz' rozet satan çocuklar, gayet mânidâr bir şekilde, 'can kurtaran satıyoruz' diye bağırıyorlardı!” (maliye müfettişi muvaffak bey'in raporundan)

    15 mayıs 1919 izmir’in işgalinden sonra yunan zulmünden kurtulmak için iç bölgelere kaçan izmir ve aydın’ın türk halkı yaşadıkları yunan vahşetini şöyle açıklıyor:

    “ovalarından bal dağlarından yağ akan o cennet mahallerde en fakirimiz beş on bin lira servet sahibi iken bugün yüz binlerce liralık zenginler bile nan paraya muhtaç bir hale geldi. yurtlarımızda bağ, bağçe, emlak gibi umum menba servetlerimiz haile ile yeksan edildi. babalarımız, analarımız, kardeşlerimiz, zevcelerimiz, hemşerilerimiz ve yavrularımız gözlerimizin önünde yunan canavarları tarafından hatıra ve hayale gelmeyen işkencelerle parçalandı. perişan bir halde tahlis-i giriban edebilerek iltica ettik...” (başbakanlık cumhuriyet arşivi (bca), 272.00.00-65.6.2.18-6)

    “12 haziran 1919: yunanlılar bergama'yı işgal ederler. çok acı olaylar sonucu seksen bine yakın türk bergama'dan göç edecektir.” (kurtuluş savaşı günlüğü, 1.c., s. 318)

    “17 haziran 1919: menemen kıyımı. kaymakam, jandarmalar ve bine yakın sivil öldürülür.” (kurtuluş savaşı günlüğü, 1.c., s. 327)
  • (bkz: kanlı noel)
    (bkz: kumsal katliamı)

    24 aralık 1963 gecesi lefkoşe’nin kumsal semtini basan rum eoka teröristlerinin öldürdüğü tabip binbaşı nihat ilhan’ın eşi mürüvvet hanım ve çocukları murat (6), kutsi (4), hakan (7 aylık) hepimiz biliyoruz. anne ve çocukların küvette kanlar içindeki tek kare fotoğrafları hafızalara kazınmıştır. o anın video görüntüleri de çok üzücü ve tüyler ürperticidir.

    sosyal medyada türkleri barbarlıkla suçlayan yunan palikaryalarına gerçek barbarların kendilerinin olduğunu söyleyip bu görüntüleri gösterdiğimizde rumlar tarafından fonlanan afrika gazetesi’nin haberini gösterip babanın cinnet geçirip katliamı gerçekleştirdiği iftirasını kusuyorlar. vahşi oldukları kadar utanmaz arlanmazlar da. katliamın olduğu gece komşuları ayşe hanım ve kızı ışıl da evde misafir olarak bulunuyordu. ikisi de kurşunlara hedef olup şans eseri yaralı olarak kurtulmuşlardı. isabet eden kurşunla ışıl hanımın diz kapağı parçalandı, bugün de aksayarak yürümektedir. ayşe hanım ve kızı ışıl hanım yaşadıkları o dehşet katliam gecesini şurada anlatıyor.

    london daily express gazetesi sorumlusu harry scott gibbons şöyle diyor:

    “silahlı adamlar kapıları kırdılar; dipçikleyerek, döverek, yumruklayarak ve küfrederek türk evlerine doluştular. kumsal'ın türk sakinlerinin 159'u o gece kaçamadı. banyodaki dört kişi ve ev sahibesinden başka dört kişi daha o gece öldürüldü.” (harry scott gibbons, peace without honour, ankara, 1969, s. 76)

    kıbrıs’ta bulunan rene maccoll adlı ingiliz gazetecinin “kıbrıs’ın harap olmuş türk mahallesinde gezi” adlı haberi şöyle:

    “kumsal mahallesi, irfan bey sokağı’nda döşemesi kırık camlarla örtülü olan 2 numaralı eve girdik. banyoda balmumundan yapılmış gibi görünen 3 çocuk, öldürülmüş annelerinin cesedi üstünde yığılmış durumda duruyordu. yandaki odada ise başından vurulmuş bir kadın cesedi gördük.” (daily express, 28 aralık 1963)

    fransız muhabir mac clos şöyle diyor:

    “bir evin banyosunda babaları türk subayı olduğu için öldürülen üç küçük çocuk ve annelerini gördüm.” (le figaro, 25 ocak 1964)
  • denizli çivril’de mezar yeri tespit edilen zulümdür.

    --- spoiler ---
    99 yıl önce yakılarak öldürülen 83 türk'ün mezarı tespit edildi

    denizli’nin çivril ilçesinde, 99 yıl önce yunan işgal güçleri tarafından yakılarak katledilen 83 türk'ün mezarı cabar mahallesi'nde tespit edildi. gerçekleştirilen programa katılanlar, yıllar sonra tespit edilen mezarlığı ziyaret etti.

    milli mücadele sırasında yunan işgal kuvvetleri tarafından, 2 nisan 1921'de denizli'nin çivril ilçesi cabar mahallesi'nde yaşanan katliamda can verenlerin mezarı, yapılan araştırmalar neticesinde bulundu. hayatını kaybedenlerin mezar yeri, çivril ve yöresi milli mücadele programı'nın ardından açıklandı. denizli büyükşehir belediyesi, çivril belediyesi ve türk ocakları denizli şubesi iş birliğinde gerçekleştirilen programa katılanlar, yıllar sonra tespit edilen mezarlığı ziyaret etti.

    türk ocakları denizli şube başkanı ve paü öğretim üyesi prof. dr. turgut tok, burada yaptığı açıklamada milli mücadele döneminde denizli'nin çok önemli olaylara tanıklık ettiğini söyledi. yunan işgal güçlerinin çivril, güney ve buldan havzasını işgali esnasında çok büyük zulüm ve katliamlara imza attığını anlatan tok, "yunan işgali sırasında büyük katliamlar var. yunan askerleri cabar köyünü bir gece baskınıyla 83 kişiyi çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkeği katlederek yakmıştır. köy daha sonra yeniden inşa edilmiştir. bulunduğumuz alan 83 canımızın, şehidimizin yatmış olduğu bir mezarlıktır" diye konuştu. https://www.milliyet.com.tr/…-tespit-edildi-6236758

    --- spoiler ---
  • kıbrıs muratağa’da eoka teröristleri tarafından öldürülüp çukura doldurulan 88 türk’ün bm yetkilileri katılımında toplu mezardan çıkarılış fotoğrafları ve videosu yaşanan vahşeti çarpıcı bir şekilde gösteriyor.

    “bir isveçli asker ‘dünyada böyle bir vahşet olayına rastlamadım’ demiştir. muratağa köyünde cesetlerin çıkarılışını hava kararıncaya kadar izleyen b.m. görevlileri küçük çocuk, kadın ve yaşlıların rumlar tarafından kurşunlarla delik deşik edilmiş, çeşitli organları kesilmiş, cesetlerini gördükleri zaman tarihin böylesine korkunç bir vahşete tanık olmadığını söylediler.” (halkın sesi gazetesi, 2 eylül 1974)
  • unutulan soykırım: batı anadolu'da yunan mezalimi / prof. dr. metin ayışığı

    osmanlı devleti'nin 30 ekim 1918 tarihinde imzalamak zorunda kaldığı mondros mütarekesi'ni takip eden günlerde rumlar, başta istanbul olmak üzere ege, rumeli ve doğu karadeniz'de taşkınlıklar yaparak türkleri taciz etmekteydiler. 13 kasım 1918'de aralarında yunanlıların ünlü zırhlısı averof'un da bulunduğu itilâf devletleri filosunun istanbul'a gelmesi, rumları sevinçten çılgına çevirmiş, istanbullu ermenilerin de katıldıkları büyük taşkınlıklar bütün şehirde ve adalarda sabahlara kadar sürmüştü.

    bu arada mondros mütarekesi'nin 7. maddesi, itilaf devletlerine "güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik bölgeyi, asker çıkararak işgal etme yetkisini" veriyordu. bu madde ile itilaf devletleri, "biz şurada güvenliğimizi tehlikede görüyoruz" diyerek herhangi bir yeri işgal etme yetkisini ellerinde tutuyorlardı. nitekim, böyle bir gerekçe mevcut olmadığı halde, ingiliz temsilcisi olan amiral calthorpe bu maddeye dayanarak yunanlılara, izmir'e asker çıkarma iznini vermiştir. bu izin, hem izmir ve bursa'nın işgaline hem de yunanlıların, anadolu illerine doğru sokulmalarına sebep ve başlangıç teşkil etmiştir. yunan efsun alaylarının konak meydanına çıkışından hemen sonra, izmir ve civarında yaşayan binlerce rumun, muzaffer ve kurtarıcı (!) yunan askerlerini çılgınca alkışladıkları gün, sivil türk ve müslüman halka karşı silahlı saldırılar da başlamıştı. zira o ünlü 7. madde uyarınca meydanlar artık yunanlılarındı.

    yunanlıların anadolu'nun ege kıyılarını işgal ettikten sonra ileri harekâta devam ederek ele geçirmiş oldukları trakya ve anadolu'nun iç kesimlerinde yaşayan silâhsız ve savunmasız türk halkına karşı yapmış oldukları vahşet ve zulümler dünya zulüm tarihine belgelerle geçmiştir. olayların gelişmesine, vahşet ve cinayetlere bakılırsa, yunanlıların amaçlarının, ele geçirmiş oldukları türk topraklarında tek bir müslüman kalmayacak şekilde katlederek soykırım gerçekleştirmek niyetinde oldukları anlaşılmaktadır.

    yunanlıların soykırım amaçlı girişimlerinde itilâf devletlerinin de katkıları olduğunu gözardı edemeyiz. yunanlılar mondros mütârekesi'nin öngördüğü şartların oluştuğu bahanesiyle özellikle ingilizlerin tahrik ve kışkırtmasıyla hareket ederek türkler üzerinde soykırım uygulamaya başlamışlardır.

    türklere karşı acımasız bir mücadele içerisine giren yunanlılar, teşkil ettikleri ve devlet tarafından da desteklenen çeteler vasıtasıyla katliâm ve tecâvüz hareketlerine girişmişlerdir.

    yunanlıların gerek anadolu'da gerekse trakya'da müslüman türk ahaliye karşı yaptıkları zulümleri ve akla hayale gelmeyene korkunç işkenceleri tarih şimdiye kadar hiç kaydetmemiştir. işgal ettikleri yerlerde müslüman halka akıllarına gelen en kötü işkenceleri yapmışlar, zulümleriyle sadizme varan davranışlar sergilemişlerdir.

    bu işkenceleri görmek ve hatta işitmek bile en soğuk kanlı insanın bile tüylerini ürpertecek derecede korkunçtur. yunanlılar işgal ettikleri her yerde halkın mallarını gasp ve yağma ettikleri gibi, sahiplerini de kendilerinin icat ettiği işkencelerle öldürüyorlardı. bu zulümleri aşağıdaki şekliyle maddelemek mümkündür:

    1 insanları diri diri ateşe atmak,
    2 ahaliyi topluca veya teker teker sopa ile, telefon telinden yapılmış kayışlarla dövmek,
    3 baş aşağı asarak, ağzından kan gelinceye kadar dövmek,
    4 yine baş aşağı asarak altında ateş yakarak dumanla boğmak,
    5 ellerini kollarını bağladıkları kadınların, kilotlarının içine kedi koyarak işkence yapmak,
    6 köy, kasaba ve orman yakmak,
    7 köylülerin ekinlerini yakmak,
    8 cami ve mescitleri tahrip etmek,
    9 yağmaladıkları eşyalardan kalanları yakmak,
    10- yakaladıkları kadınların ırzlarına geçmek.

    trakya, marmara, ege ve iç anadolu'da izlemiş olduğumuz yunan vahşet ve cinayetleri hemen her yerde aynı tarz ve sistemde plânlı ve yunan üst makamlarınca verilen emirlere uygun olarak yapılmıştır.

    başından beri izlenilen yunan vahşet ve zulümlerin bir analizi yapıldığında bütün işgal bölgelerinde işlenen vahşet, zulüm ve cinayetleri dört başlık altında toplamak mümkündür.

    1 gasp ve yağma
    2 ırz, namus ve mukaddesata saldırı
    3 yakma ve yıkma
    4 işkence ve katliam

    1. gasp, yağma ve hırsızlık

    yunan birlikleri işgal ettikleri bir yerde ilk önce halkın elinde bulunan ulaşım araçlarını ve hayvanlarını gasp ediyorlardı. bundan sonra evleri basıp, kendi işlerine yarayacak halı, kilim, ziynet eşyası ne varsa halkın elinden zorla alıyorlardı. karşı koyanlar en ağır şekilde işkence ediliyor, bir çoğu da öldürülüyordu. mağaza ve dükkanlar da yunan baskınından nasibini alıyordu. halkın aç kalacağını düşünmeden ellerindeki bütün yiyecek maddelerini, zahirelerini ve hayvanlarını alıyorlardı. bundan sonra işlerine yaramayacak olanları, yakıp yıkarak kullanılmaz hale getiriyorlardı.

    yunanlılar işgal ettikleri her yerde muhakkak gasp ve hırsızlık yapıyorlardı. hırsızlık adeta yunanlıların resmi sıfatı durumundaydı. sadece resmi raporlara geçen maddi kayıplar bile trilyonlara varacak değere sahiptir. burada sayıları binleri bulan hırsızlık, gasp ve yağma faaliyetlerinden bir kısmını vermekle yetineceğiz. sadece verilen bu örnekler bile yunanlıların bu konudaki alçaklığını meydana koymaya yeterde artar bile. karşılaşılan bu olaylar neredeyse her yunan askerini hırsız konumuna sokmaktadır. çünkü işgal edilen hiçbir yer yoktur ki, orada küçük bile olsa, bir hırsızlık vakası olmamış olsun.

    2. ırz, namus ve mukaddesata saldırı

    yunanlılar özellikle dini bayramlar esnasında evlerde silah aramak bahanesiyle ve halk teravih namazında iken baskın yaparak namaz kılmalarını engellemişlerdir. bayram namazı esnasında bazı yerlerde camileri ahır, süprüntü yeri yapmışlardır.

    yunanlılar, işgalleri altında bulundurdukları yerlerde müftülük ve islam cemaatı işlerine karışarak, kendi emellerine alet olabilecek ehliyetsiz kişileri seçmişlerdir. halbuki rum patrikhaneleri fatih sultan mehmet zamanından beri mutlak bir serbestliğe sahipti.

    henüz dünyanın hiçbir yerinde yabancı din ve mezheplere izin verilmediği bir dönemde, türkler gerek rumlara ve gerekse diğer milletten olanlara dini tolerans tanınmıştı. yunanlar birçok müftüyü görevinden uzaklaştırmışlar, bir çoğunu da hapsetmişlerdir.

    3. yakma ve yıkma

    yunanlılar işgal ettikleri yerde ilk önce halka işkence yapıyorlardı. yapılan vahşet ve işkencelerin, soygun ve tecavüz safhası geçtikten sonra yapacakları tek bir şey kalıyordu. o da evi, köyü, kent ve kasabayı ateşe vermekti. nitekim bu düşünce ile gerek anadolu'da gerekse trakya'da birçok ev, işyeri hatta bütün köy yakılmıştır. yunanlıların özel olarak, yakmak ve yıkma için yetiştirilmiş birlikleri vardı.

    bunlar özel silah ve teçhizatla donatılmış, üniformalarında kırmızı bantlar taşıyan askerlerden oluşan birliklerdi.1

    yunanlıların yangın çıkarmadaki amaçlarından birisi de ruhlarında var olan vahşet duygusunun sesine kulak vererek, köyü içinde barınan halkı birlikte yakıp katliam gerçekleştirmekti.

    bunu için de çeşitli yerlerde görüldüğü üzere yangın mahalline hakim noktalara, giriş çıkış yollarına silahlı nöbetçiler konularak, yangından kaçmaya veyahut eşyalarını kurtarmaya çalışan halkı öldürmekte veya tekrar yanan evlere sokarak onunla birlikte diri diri yakmaktaydılar.

    4. işkence ve katliam

    işkence arzusu, yunan askerleriyle rum ve ermeni çetelerinin ilkel ve vahşî arzu ve duygularıdır. öldürmeye kast ettikleri kimseyi önceden çeşitli şekillerde işkenceye tâbi tuttukları gibi öldürdükten sonra da, parçalama, organlarını kesme, koparma veya ağaçlara asma gibi insan dışı davranışlarıyla, nereden geldiğini kendilerinin de cevaplayamayacakları bir çeşit kin ve garez duygularıyla yapıyorlardı.

    hiçbir suçu olmayan, tarlasında çalışan veya köyden kente gelen zavallı türk halkını keyif için öldürüyorlardı. öldürdükleri hamile kadınların karınlarını süngüyle yarıp, masum ceninleri çıkardıktan sonra parçalıyorlardı.

    bütün bu günahsız insanların onlar nazarında bir tek suçu vardı "müslüman olmak ve türk kanını taşımak."

    izmir'in işgali öncesi siyasal durum

    osmanlı imparatorluğu çöktükten sonra izmir yunanistan ile italya arasında dâva konusu olmuştu. müttefikler bu şehri her iki tarafa da vadetmişlerdi. bununla beraber italya; 26 nisan 1915 tarihli londra sözleşmesi'nin 9. bendi gereğince anadolu'da kendisine vaad edilen hissenin büyük ölçüde genişletilmesine ait olmak üzere akdeniz havalisinde "antalya vilâyetine âdil bir hissenin verilmesi" hususundaki isteklerini 1917 yılında kabul ettirmişti.

    venizelos ise 2 kasım 1918 tarihinde anadolu'nun batı kısmının (makri'den erdek'e kadar 812.000 rum nüfusu ile birlikte!) yunanistan'a terkini, hattâ uğrunda müttefiklerin mücadele ettikleri prensipler adına istiyordu. aynı isteği 30 aralık 1918 tarihli "sulh kongresi huzurunda yunanistan" adlı memorandumunda ve ayrıca da şifahî olarak 3-4 şubat 1919 tarihlerinde "onlar şûrası" huzurunda tekrar etti; bu şûrada kendisinin üzerinde hak iddia ettiği bölgede 1.132.000, buna karşılık yalnız 943.000 müslüman bulunduğunu ileri sürdü: "bir iki yıl zarfında iki taraflı ve gönüllü göçmenler dolayısıyla rum unsurları yığılmış bulunduğunu" iddia etmekte idi. ingiltere ve fransa, yunanistan'a etrafındaki ayrılmaz topraklarla birlikte izmir ve ayvalık limanlarını ilhak izni vermeye hazırdılar.2 amerika ise ege kıyılarının anadolu'dan ayrılmasına razı değildi. amerikan delegasyonu, yunan hükümetinin türk nüfusla ilgili olarak verdiği sayıyı kabul edilir bulmamıştı. ayrıca ekonomik açıdan bakıldığında küçük asya'nın batısındaki kıyı şehirlerinin orta anadolu'dan ayrılması insafsızca bir tavır olacak ve türk imparatorluğu kendisini denize bağlayan doğal çıkışlardan kopacaktı.3

    komisyondaki amerika delegelerinin bu görüşü ingiltere ve fransa tarafında rahatsızlık yarattı. daha sonra onlar konseyinden bağımsız olarak başlayan ingiliz-amerikan müzakereleri sonucu başkan wilson kendi delegelerinin görüşlerini dikkate almaksızın yunan isteklerine razı olmuştur. wilson'un bu kararına, italya'ya karşı duyulan antisempati ve konferanstaki devletler arasında ortaya çıkacak bloklaşmanın vereceği zararın dikkate alınması tetkik için kurulan komisyon, 30 mart'ta izmir bölgesinin yunanistan'a verilmesini teklif etti.4

    komisyonun bu kararı vermesi yunan isteklerine karşı çıkanların seslerini kesmeye yetmemiş, tam tersine daha da yükseltmiştir. nitekim istanbul'daki ingiliz yüksek komiseri arthur galthorpe 3 nisan 1919'da "hallen imparatorluğu'nun ege denizi'nin doğu sahiline kadar uzanamayacağını ciddi bir şekilde ümit ediyorum. zira böyle bir hareket, taraflarına saadet ve refah değil tam tersini getirir"5 diyerek uyarıda bulunmuştur. sonuçta, bu tepkiler de konferanstaki gidişatı engellemeyecek ingiltere başkanı lloyd george, amerika başkanı wilson ve fransız george clemenceau, şahsi hislerini etkisine kapılmışlar ve çok elim sonuçları olan, yunanlılara işgal hakkı kararını vermişlerdir.

    yunanlıların çekilme sırasında izmir yöresi ve izmir'de yapmış oldukları vahşet ve zulümler

    üç yıldan fazla yunan işgali altında bulunan ege bölgesindeki halkın maruz kaldığı vahşet, cinayet ve işkencelerin tamamının anlatılması imkânsızdır. çünkü belgeleri ele geçmemiş veya belgelenmemiş daha nice vahşet ve cinayetler meçhulün karanlık sır perdesi altında kalmıştır. ancak, başbakanlık osmanlı arşivi ile genel kurmay başkanlığı atase arşivi kaynaklarında yunan zulmü ile ilgili binlerce belge mevcuttur.

    elefterios venizelos'un devamlı gayretleri ve diğer büyük devletlerin desteklemesi sonucunda izmir'e yunan askeri çıkarılması 15 mayıs 1919 tarihinde uygulamaya konuldu. yunan istilâ gücü, amerikan, ingiliz, fransız ve yunan savaş gemilerinin koruyuculuğunda izmir'e çıktı. yunanlıların izmir'de giriştiği kırım harekâtı tüyler ürperticiydi.

    yunan askerlerinin bu insanlık dışı hareketlerine rum halk da iştirak etti. hükümet konağından ve kışladan esir alınarak çıkarılan sivil memur ve askerlerin rıhtıma götürüldüğü esnada yerli rumlar, taş sopa ve demirlerle saldırmışlar ve birçok esiri feci bir şekilde öldürmüşlerdir. hızlarını alamayan rumlar öldürdükleri savunmasız insanların bedenlerini parçalayarak vahşi duygularını tatmin etmişlerdir.

    içindekilerin esir alındığı kışla, hükümet konağı ve diğer resmi daireler talan edilmiş kalemlere varıncaya kadar hiçbir şey kalmamıştır. izmir'in içinde ve dolaylarında tenha mahallelerde ele geçirilen türk polis ve jandarmalar katledilmiştir. işgalin ilk 48 saatinde izmir ve banliyölerinde 2000'den fazla türk katledildi. kordonda ve rıhtımda öldürülen ve yaralananların çoğu denize atılmıştır. bu katliamdan on beş gün sonraya kadar körfezden cesetler çıkarılmış hatta zaman zaman birkaç cesedin birbirine zincirle, demir telle bağlı olduğu görülmüştür.

    uygarlığı ve insan haklarına saygısıyla övünen batılıların teşvik ve onayı ile vahşi hayvan sürüsü gibi izmir'e çıkan yunanlılarla yerli rumların işkence, katliam ve yağmalarını itilaf devletleri askerleri, körfeze demirlemiş gemilerinin güvertelerinden dehşetle izlemişlerdir. bazı ingiliz ve amerikan denizcileri bu hale insanlık adına dayanamayarak, denize atlamış türklerin yardımına koşmak istemişlerdir. fakat komutanları buna izin vermediği gibi gemilerin şehre bakan tarafına tente çekmek suretiyle bu kanlı manzarayı kendi askerlerinin gözlerinden saklamaya çalışmışlardır.6

    işgallerle birlikte yayılan vahşet

    yunanlılar, izmir'den sonra 16 mayıs'ta urla'yı 17'de çeşme'yi, 20'de torbalı'yı, 22'de menemen'i, 25'te manisa, bayındır ve selçuk'u 27'de aydın'ı, 28'de tire'yi, 29'da turgutlu ve ayvalık'ı, 4 haziran'da nazilli'yi, 5'te akhisar'ı, 12'de bergama'yı işgal ettiler.7 çünkü yunanlılara göre bölgede tutunmanın tek yolu buralardaki türk gücünü ortadan kaldırarak onların daha doğuya çekilmesini sağlamaktı. esasen megali ıdea'nın amacına ulaşabilmesi için de böyle bir hareket tarzı gerekiyordu.

    avrupa kamuoyuna izmir'i işgalin amacını, bölgedeki asayişi temin etmek olarak duyuran yunanistan yeni işgallere de mazeret bulmakta zorlanmadı. izmir'den kaçan sivil ve asker türklerin intikam almak bahanesi ile iç kesimdeki rumları katledebileceklerini belirterek avrupa'dan gelebilecek olası bir tepkiyi bertaraf ediyordu. bunu yanı sıra mondros mütarekesi'nin 7. maddesi de yunanlılar için çok iyi bir kozdu.

    yunan işgal bölgesi genişledikçe türk halkı üzerindekizulüm, vahşet ve katliamlar da gittikçe şiddetlenerek artıyordu. nitekim 15 mayıs 1919 ve 9 eylül 1922 tarihleri arasında kısa veya uzun vadede yunan kontrolünde bulunan il, ilçe, kasaba ve köyler, bu feci olaylarda muhakkak nasibini alıyordu. toplu katliam yapmak, misli görülmemiş şekilde insan öldürmek veya işkence çektirmek henüz çocuk yaştaki kızlara ya da eli bastonlu ihtiyar kadınlara tecavüz etmek, camileri, evleri, iş yerlerini, tarlaları yağmaladıktan sonra yakmak, hayvanları telef etmek, yunan askerlerinin ve yerli rumların yaptıklarının maalesef sadece ana başlıklarıydı.

    yunan işgal ve zulümlerinin yankıları:

    işgallere karşı tepkiler

    yunan askerlerinin anadolu topraklarına ayak basması tüm yurtta şiddetli tepkilere yol açmıştır. vatanın her yanından padişaha, hükümete, amiral golthorpe'a ve galip devletler temsilcilerine protestolar yağdırılmıştır. medeni geçinen batı'nın insanlık, adalet ve hakkaniyet duygularına hitaplarda bulunulmuştur. yunan işgali türk halkının daha da kaynaşmasına vesile olurken işgalin izmir'den sonra aydın, manisa ve balıkesir bölgelerine doğru yayılması tepkilerin de şiddetini arttırmıştır. anadolu'nun her tarafından düzenlenen mitinglerde binlerce türk yunanistan'a ve diğer itilaf devletlerine lanetler yağdırmıştır. hükümetin ve padişahın teslimiyetçi tutumlarını da protesto etmişlerdir.

    istanbul'da ise durum biraz daha farklıdır. itilaf devletlerinin bütün isteklerine boyun eğmeyi en doğru politika olarak saptayan padişah ve hükümet mensupları, esasında izmir'in işgal edileceğini tahmin edebiliyorlar fakat işgalcilerin yunanlılar olacağını akıllarına bile getirmek istemiyorlardı. ne var ki işgalden önce hiçbir tedbir almadığı gibi alınmasını da engelleyen hükümet işgalden sonra da genel olarak bu tavrını sürdürmüştür. istanbul'daki halk ise anadolu'da olduğu gibi mitingler düzenleyerek işgali protesto etmişlerdir. sultanahmet meydanındaki miting hakkında kendisini bilgilendirmek için gelen heyete padişah, "ağzımızı açalım, sesimizi yükseltelim, hakkımızı isteyelim, fakat elimizi kaldırmayalım" diyerek hükümetle aynı doğrultudaki tavrını açıkça ifade etmiştir. yedek subaylar cemiyeti temsilcilerinin, "tehlikeli durum karşısında vazife almaya hazırız" dedikleri vakit de "allah'ın yardımı ile sizlerin yardımına ihtiyaç kalmayacaktır" diyordu.8

    gerek sadarete, gerekse itilaf devletleri mümessillerine çekilmiş olan protesto telgrafının amacına ulaştığı söylenemez. yunanlılar batı anadolu'da daha da yayılarak işgal, zulüm ve katliam bölgelerini genişletmişlerdir. yunanlıların bu faaliyetlerinin türk halkı arasındaki kaynaşmayı arttırdığı muhakkaktır.

    öz yurtlarındaki yunan vahşetine karşı çıkan halkın heyecan ve galeyanı büsbütün alevlenerek genel bir halk ayaklanması manzarasına bürünmüştür. bunun sonucu olarak da türk halkı kuvâ-yı milliye ve daha sonra düzenli orduya yardımda bulunmak için ellerindeki bütün imkanlarla seferber olmuşlardır.

    köylüsüyle, kentlisiyle, askeriyle, siviliyle halkın hayatını ortaya koyarak kazandığı zaferler neticesinde işgal kuvvetlerinin vatan topraklarından atılmasının yankıları da en az işgalin başlangıcındaki kadar çok olmuştur. özellikle 30 ağustos zaferi, istanbul'da ve bütün anadolu'da coşkuyla kutlanmıştır.9

    şüphesiz bu coşku ve sevinci en çok yaşayanlar yıllardır yunan işgali altında inleyen, bütün insanlık dışı davranışlara maruz kalan insanlar olmuştur.

    önce izmir'in, arkasından da trakya'nın işgali başta müslümanlar olmak üzere bazı dost devletler tarafından tepkiyle karşılandı. yapılan zulümlere kendi ırklarından olduğu halde, bundan üzülen, utanan yunanlılara ve rumlara da tesadüf ediliyordu. kırklareli'de bazı yerli rumlar yıllarca beraber yaşadıkları müslümanlara yapılan zulümlere tahammül edemeyip yunan hükümetini protesto etti. 10 yine bazı yunan milletvekilleri müslümanlarla birlikte vahşiyane zulümleri protesto ettiler. fakat bunlar tutuklanarak hapse atıldılar.11

    bize asıl yardım ve destek müslüman devletlerden özellikle hindistan müslümanlarından gelmiştir. bu müslümanlar aralarında topladıkları paraları anadolu ve trakya'da zulüm gören evsiz, barksız kalan insanlara gönderdiler. yine hind müslümanları, fas, cezayir gibi ülkeler, bu devletlerde sömürge kurmuş olan ingiliz ve fransızları yunanlılara destek verdikleri için protesto ettiler. buralardaki islam alimleri ingiliz ve fransızlarla alışveriş yapmanın haram olduğu hususunda fetvalar verdiler. hindistan müslümanları delhi'de bir araya gelerek avrupa devletlerinin uyguladıkları zalimane siyaseti kınadılar. izmir ve trakya'da çoğunluğun türk ve müslüman olduğunu belirterek, ingiltere'nin hindistan nazırı mantono'ya bu iki yerin türklere verilmesi için müracaat ettiler.12

    aydın ve çevresinde yunan vahşet ve zulümleri

    tam mevcutlu bir tümen halinde aydın'a yönelen yunan askerlerinin bu hareketi, izmir'de sergiledikleri vahşetin etkisiyle aydında günlerce önce başlayan korku ve paniği daha da arttırmıştı. bu paniği engelleyerek şehri daha kolay işgal etmek isteyen yunan işgal kuvvetleri komutanı albay zafiru, halkı rahatlatan bir beyanname yayınladı. bu yüzden aydın halkı 57. tümen komutanı'nın dağıtmak istediği silahları reddetti ve neticede aydın 27 mayıs 1919'da rahatça işgal olundu. vahşet, zulüm ve işkence olayları da aynı gün aydın'ın üzerine karabulut gibi çökmüştü.

    yunan askerleri işgalin hemen ardından sergileyecekleri vahşetin hazırlıklarına başladılar. ilk önce müslüman ahalinin tamamen silahsız kalması için, silahını teslim etmeyenlerin kurşuna dizileceğini ilan ettiler. bu şekilde toplanan silahları yerli rumlara dağıttılar. müslümanların oturduğu semtlerin sularını kestiler; yangın çıkarmak için belli noktalara gaz tenekeleri koydular; gayrımüslim halka, müslümanlardan ayırmak maksadıyla, fes yerine zorla şapka giydirerek ev ve işyerlerini işaretlediler. rum, ermeni ve yahudilere şapka giymelerini tembih ederek, bu kimselerin yanlışlıkla yağmalanmasını engellemek için iş yerlerini gösterir levhaların da rumca yazılmasını emrettiler. müslümanların olduğu mahallelerin sularını, çıkartacakları yangından birkaç gün önceden kestiler. katliam esnasında hiçbir türkün kurtulmaması için, türklerin hıristiyan evlerine sığınıp korunmalarını yasakladı.

    hazırlıklarını tamamlayan yunanlılar türk halkının ev ve iş yerlerine ateş açmaya başladılar. birçok türk evi yağma edildikten sonra ateşe verildi. bunu müteakiben türk evlerine karşı top atışına başladılar. evlerin içinde bulunan türkler, alevlerden kaçmak için dışarı çıktıklarında yunan askerleri tarafından makinalı tüfeklerle öldürülmüşlerdir. ayrıca yerli rumlar da mevcut silahlarıyla bu katliama ortak olmuşlardır. aydın merkez komutanlığı'nın 57. tümen komutanlığı'na göndermiş olduğu raporda aydın'da cereyan eden olaylar şöyle anlatılmaktadır:

    "hava karardıktan sonra bu büyük evin kapısı kırılarak 14 kadar yunan efzun askeriyle birkaç yerli rum içeriye girip odada bulunanları soyduktan sonra 10-14 yaşlarında bulunan kızların dördünü ayırıp götürmek istediler. kızların annelerinin yalvarmalarına karşılık türkçe olarak edepsizce ve münasebetsiz sözler sarf ederek katliama başladılar. üç kadınla iki erkeği öldürürken üç kız ve bir erkeği de yaraladılar... çocukları anneleriyle birlikte kesmek ve bunların mahrem yerlerini açmak, burun, kulak, el ve ayaklarını kesmek gibi vahşet ve cinayetler bu canavarların nazarında hiçbir şey değildir."13

    aydın'da şehri terk etmek üzere olan yunan kuvvetleri ve yerli rumlar 205 kişiyi daha şehit etmişlerdir. yunan işgalinden kurtularak özgürlüğe kavuşmanın bedeli maalesef aydın'da da çok ağır olmuştur. kentte 11.500 ev, 50 cami ve mescit 400 kadar mağaza ve dükkan 130 yağ ve pamuk fabrikası, 160 okul ve 20 resmi bina yakılmış ve yıkılmıştır.14

    hazırlık aşaması ve oluşumuyla sistemli bir şekilde devam eden yunan vahşeti, kısa zamanda aydın'ın ilçe ve köylerine de yayıldı. bilhassa nazilli, germencik ve söke ilçeleri çok şiddetli işkence ve cinayetlere sahne oldu. 3 haziran 1919'da hiçbir mukavemetle karşılaşmadan nazilli'ye giren yunan askerleri iğrenç ve vahşet dolu hareketlerine burada da devam etmişlerdir.

    25 haziran 1919'da izmir'den aydın istikametine giden 97 islam ailesini taşıyan yolcu treni aziziye istasyonu şimendifer muhafızı bulunan yunan askeri müfrezesi nezdinde derhal durdurulup içinde bulunan yolculardan 67 erkek elleri kolları urganla bağlı olarak aziziye tüneline götürülmüş ve üzerlerine yunan askerleri tarafından yaylım ateşi açılmıştır. 30 islam kadınına gelince aziziye treninde bulunan rumlar çirkince bucağında yunan askerleriyle beraber islam kadınlarının ırzlarına tecavüz etmişlerdir.15 bu örnekler o civarda yaşanan binlerce olaydan sadece birkaçını anlatmaktadır. yunan askerleri ve yerli rumlar insanlık dışı davranışlarıyla bölgedeki türk nüfusunu azaltarak, hakimiyetlerini tehditlerden korumayı amaçlamışlardır.

    aydın'ın işgali sırasında yunanlıların yapmış olduğu vahşet ve cinayetler aydın'dan çekilip gittikleri güne kadar sürüp gitmiştir. facialara tanık olan aydın tahrirat kalemi reisi seyfi efendi, musluzade hacı ahmet efendi ve aydın nüfus memuru süleyman rüştü efendiler de feci olayları şöyle anlatıyorlardı:

    yunanlılar şehir dışında türk çeteleri olduğunu bahane ederek katliama karar vermişlerdi. bu kararlarını sokaklara beyannameler asarak ilân etmişler ve karacaahmet, cuma, ramazan ve terziler mahallelerinde ilk yangını çıkarmışlardı. yangından kaçan, evinden dışarı fırlayan müslüman halk süngü ile katlediliyor veya yanmakta olan evlerinin içine atılıyorlardı.16

    aydın mutasarrıfından alınan resmî bilgilere nazaran kentte 11.500 ev yunanlılar tarafından yakılmıştır. bundan başka 50 cami, mescit ve tekke 400 kadar han, hamam, mağaza ve dükkân, 130 yağ ve pamuk fabrikası, 160 okul, medrese, 20 resmî bina yakılmış ve yıkılmıştır. 17

    düşmanın çekilmesi anında 205 kişi daha şehit edilmiştir. şehir bir harabe haline gelmiştir. bu esnada aydın'da bulunan aydın milletvekili doktor mazhar bey düşman zulümleri hakkında geniş bilgi vermiştir. yunanlılar aydın'ı terk etmeden bir hafta evvel halkın eşyalarını istasyonda depolamış ve bir hafta boyunca devamlı olarak yakma ve yıkma işleriyle meşgul olmuştur. yakma ve yıkma işi bittikten sonra katliama başlayacak olan yunanlılar türk askerinin iki koldan aydın'a girmesi üzerine yıkılmak üzere fabrika ve sair büyük binalara kapattıkları halk canlarını kurtarabilmiştir. ancak yunanlıların istasyonda depolayıp götüremedikleri halka ait mal ve eşyayı tamamen yakmışlardır.18

    1919 ağustosu başında yunanlılar, aydın ovasındaki bütün köyleri yaktıktan sonra aydın şehir merkezinde de yangınlar çıkardılar. kaçamayan müslümanları hunharca öldürdüler. germencik'te isimleri tespit edilebilen bin sekiz yüz müslüman genç öldürüldü. hızırbeyli köyündeki erkekler camide toplu olarak şehit edildiler. katliâmın durdurulması ve işgalin kaldırılması için museviler de dahil aydın halkının ileri gelenleri itilaf devletleri mümessillerine telgraflar çektiler. 19

    avrupa konferansı'na güvenen halktan hiçbir direniş görmeden nazilli'yi işgal eden yunan kuvvetleri, dinî ve millî değerleri rencide edecek davranışlarda bulunuyorlardı. müslümanların evlerine zorla girip kadınlara tecavüz ediyor, değerli eşyalarını gasp ediyorlardı. yunan askerlerini şikayet edenler derhal tutuklanıyordu. evinde silah çıktığı bahanesiyle ve hiçbir tahkikat yapılmadan birçok müslüman hapsedildiği gibi bazıları da kurşuna diziliyordu.20

    bu yerlerdeki bütün türk halkına ait olan arazi işletilmekte ve sahiplerinden üç misli ve üç senelik vergi ödenmesi talep edilmekteydi. halkın el ve avuçlarında kalan son para varlığı da alınmakta olduğu gibi kesim ve iş hayvanlarına varıncaya kadar sahip oldukları ne varsa hepsi halkın elinden alınıyordu.21

    hemen her köy ve kasabada açılan meyhaneleri işleten rum meyhanecileri islâm halka "şu kadar rakı borcun var" diyerek, bir kuruş borcu olmadığı ve hatta çoğunun öteden beri ağzına içki koymadığı halde müslüman halkı soymak amacıyla istedikleri parayı zorla alıyorlardı. vermeyenler hakkında bölgedeki yunan komutanlıklarına başvurarak o zavallı islâm halkın eşyasını sattırıp, yalan söyleyip inkâr ediyorlardı. asılsız nedenlerle halka dayak atıp işkence ettikten sonra bilinmeyen bir yere sürgün olarak gönderiyorlardı.22

    işgal esnasında nazilli halkından mehmet turgut adındaki şahsın genç kızı su almak üzere mahalle çeşmesine giderken yolda karşısına çıkan yunan askerleri tarafından yakalanıp zorla ırzına tecavüz edildikten sonra zavallı kız aynı yerde öldürülmüştür. bu arada birçok genç kadın ve kızların da ırzlarına tecavüz edildikten sonra atina'ya gönderilmişlerdir.23

    neticede hemen hergün periyodik ve sistemli bir yok etme siyasetiyle şehit edilmekte olan kadın, erkek türk halkı hayatı ve namusu, servet ve mukaddesatı gibi en kutsal varlıklarına taarruz ve tecavüz edilmesi, alışılmış olaylar sırasına girmiş ve az zaman içinde bu talihsiz halktan hiçkimse ve serveti dahil hiçbir şey kalmayacak şekilde mahvedilmişti.

    yukarı nazilli'de 4000, aşağı nazilli'de 1500 ev bulunmakta idi. yukarı nazilli'den 3000, aşağı nazilli'den de mevcut evlerin 2/3'si yakılıp yıkılmış ve ilçe namına hemen hemen hiçbir şey kalmamıştı. evvelce yukarı nazilli'de 12.000, aşağı'da ise 5000 nüfus varken sonunda kentte ancak 3000 kişi kalmıştı. düşman çekilirken ilçeyi yakmış, bu esnada 300 kişiyi öldürmüş ve cesetler çoğunlukla kuyulardan çıkartılmıştı.24

    manisa ve çevresinde yunan vahşet ve zulümleri

    15 mayıs 1919'da başlayan ve üç sene dört ay kadar devam eden yunan barbarlığını anlatan en iyi kaynaklardan biri de o günlerde yayınlanmakta olan gazetelerdir.

    bu gazetelerden biri olan hâkimiyet-i milliye (ulus) gazetesinin verdiği bilgiye göre, "manisa'da 10.700 ev, 13 cami, 2728 dükkan, 19 han, 16 bağ kulesi, 3 fabrika, 5 çiftlik binası 1740 köy evi ateşe verilerek yakılmıştır. 3500 kişi ateşte yakılarak, 855 kişi de kurşuna dizilerek öldürülmüştür. manisa'nın içinde 300'den fazla islam kızına tecavüz edilmiş ve bunların bir çoğu alınıp götürülmüştür. il sınırları içinde bulunan tüm hayvanlar sürülüp götürülmüştür. beraberlerinde alıp götürdükleri genç kızlardan hiçbiri geriye dönmemiştir. halkın ziynet eşyası ve paraları kamilen alınmıştır. köyleri yaktıran ve katlettirenler ise yunan mevki komutanı albay paguraci ile muavini yarbay kalipos'tur.25

    manisa için anlatılan feci olayların çevre ilçelerde de aynen tekrar edildiği anlaşılmaktadır. 6000 haneli turgutlu'da 5800 evin tamamen yakıldığı ve 1200 civarında insanın katledildiği beyan edilirken ateşe verilen alaşehir'de ise 4000 evden sadece 100 tanesi sağlam kaldığı ve yangından canını kurtarmak isteyenlerin sokak başlarındaki yunan askerlerine hedef olduğu anlatılmaktadır. alaşehir'deki yangında 3000 dükkan, 10 cami, 20 mescit tamamen yanarken, şehirden istasyona götürülen 300 kişilik kadın kafilesi yunan makinalı tüfeklerinin ateşi altında kalmış ve çoğu ölmüştür.

    salihli, akhisar, gördes, bergama, menemen, kınık gibi ilçeler ve bunlara bağlı köyler de turgutlu ve alaşehir gibi yunan barbarlığına sahne olmuşlardır. binlerce ev, işyeri, cami, mescit, okul ve istasyon yıkılmış yüzlerce insan insanlık dışı işkencelere maruz kalmış ve bir çoğu da öldürülmüştür. sadece menemen'in içinde 300, civarında da 700 kadar müslüman şehit edilmiştir.27

    yunan kuvvetleri manisa'yı işgalleri sırasında bağ ve bahçelerinde çalışırken tutuklanan yüzlerce müslümanı izmir üzerinden atina'ya gönderdiler. mısır'da esirken ingilizlerce serbest bırakılan yüz altmış kadar müslüman da manisa'da yunanlılar tarafından tekrar esir edildi. ağır şartlarda çalıştırılan bu esirler, gıdasızlık ve işkence yüzünden vefat ettiler.28

    yunanlılar manisa'yı terk ederken, daha evvel hazırlanmış olduğu anlaşılan plân gereğince, yunan merkez komutanı yagorci ile kurmay başkanının emir ve idaresi altında olmak üzere hareketle yangın, göğüsleri kırmızı işaretli ve başları siyah kalpaklı yangın postaları tarafından başlatıldı.

    şehir ateşe verilmeden 3 gün evvel rum ve ermeniler göç etmeye başlamış, hatta musevilerin bile son gün göç etmelerine izin verildiği halde, müslüman halkın şehri terk etmelerine engel olunmuştur. yangın 6 eylül 1922 akşamı ilk olarak kışlada çıkmış sonra çarşıya benzin dökülüp bombalar atılarak yakılmaya başlamış ve bu esnada hemen yangını söndürmeye gelen halka yunan askerleri tarafından ateş açılarak halkın bir kısmı katledilmiştir. yangın az zamanda birçok yerlerden çıktığı için halk elbise ve eşyalarından hiçbir şey kurtaramamıştır.29

    kadın, erkek, çoluk, çocuk yarı çıplak ve perişan bir halde dağlara, ovalara dağılan biçareler yollarda yunan çeteleri tarafından soyulduktan sonra birçoğu da katledilmiştir. bununla beraber çok sayıda kadın, ihtiyar ve çocuk şehirden dışarı çıkamadıkları için alevler içinde yanarak yok olmuşlardır. gerek yangından evvel soygun yapılırken, gerek yangın esnasında müslüman halk dağılırken çok feci olaylar meydana gelmiştir.30

    tire kasabasında 18, ödemiş'te 60, akhisar, kırkağaç, soma kasabalarında ve gördes'te 83 islâm köyünü ve 800 evi, ayrıca kayacık bu cağını kamilen yakmışlardır. binlerce halk evsiz kalmıştır. bu faciadan kurtulabilen halk da malları gibi canlarından da emin olmadıklarından dağlara ve ormanlara sığınmışlardır.31

    ödemiş'i işgale gelen yunan askerlerine mahalli kuvvetlerin karşılık vermesi üzerine, takviye alan yunan birlikleri civardaki birçok köyü ve kaza merkezindeki çok sayıda evi ateşe verdiler. ele geçirdikleri müslümanları şehit edip, mallarını yağmaladılar. bunun üzerine halkın bir kısmı göç etmeye başladı.32 ödemiş ve tire dışında yine birçok işgal altındaki bölgelerde gerek yunan askerlerinin, gerekse bundan cesaret alan yerli rumların devleti hor görme, millete hakaret, ırza, mala tecavüz ve taşkınlıkları hat safhaya ulaşıyordu.33

    yunan mezalimi günden güne artmış, 3 mart 1920'de bozdağ tarafından taarruza geçmiş olan yunan işgal kuvvetleri, ödemiş'e bağlı 5-6 köyü yakmışlar, tamamı türk olan halkın yoğun top ateşi altında canını zor kurtarmış ve salihli taraflarına göç etmiştir.34 yunanlılar, bozdağ civarındaki köylerden kaçamayan erkekleri katletmiş, kadınların da bir kısmının ırzına geçerek öldürmüşlerdir.

    gördes

    gördes ilçesi kuvâ-yı milliye'nin yatağı olduğu iddiasıyla, ilçenin yakılmasına memur edilen yunan askerî kıtaları tarafından top ateşine tutularak tamamen yakılmıştır. yangın sırasında şehirden çıkamayan birçok yaşlı, kadın ve çocukların da yandığı görülmüştür.

    geri çekilme anında yunanlılar tarafından yakılan gördes ilçesinde yalnız 27 ev ile ilçe dışında bulunan jandarma binası ve halka ait olan bağlarda birkaç ufak kulenin yangından kurtulduğu görülmüştür. halkın yağma edilen eşyası dışında kalanlarının ve hükümet dairelerindeki tekmil ve mefruşatın yangında kül olduğu tespit edilmiştir.

    bu felâketten sonra demirci'ye 1500 muhacir sığınarak 500'ünün daha sonra geri döndüğü ve 1000 kadar nüfusun o tarihte köy olan demirci'ye yerleştirildikleri dahiliye nezareti'nden erkanı harbiye'yi umumiye reisliği'ne bildirilmiştir.35

    gördes'te yapılan yunan vahşet ve zulümleriyle ilgili olarak bir başka belge (hakimiyeti milliye gazetesi) yukarıdaki olayları teyit ederek ayrıca şu bilgileri vermektedir:

    gördes kasabası kamilen yakılmış, 1500 evden ancak 27 ev kurtulabilmiştir. 10 cami ile bir medrese de yakılmıştır. kasabadaki evlerin tüm eşyası yunanlılar tarafından gasp edilmiştir. akhisar civar köylerinde yaşayan hıristiyanların arabalarıyla bu eşyalar götürülmüştür. gördes kasabasıyla kayacık köyünde 60 kadar kadın ve kızın namusuna tecavüz edilmiştir. gördes kasabasıyla civar köylerde kadın ve erkek 23 kişi şehit ve 113 kişi de çeşitli yerlerinden yara almışlardır.36

    alaşehir

    ilçe yunanlılar tarafından baştan başa yakılmış, halkı kısmen öldürülmüş, kadınlara tecavüz edilmiş, yapılan zulüm ve tahribat tespit edilememiştir. alaşehir'den itibaren manisa, salihli, turgutlu ve bu bölgedeki köyler de yakılmış, vahşet, zulüm ve cinayetler aynı yöntemlerle yapılmıştır. boz köy kamilen yanmış, köyün görkemli camii de bu arada tahrip edilmiştir. köyde kayapınarlı bir kişi kurşunla öldürülmüştür. köye ait tekmil erzak ve hayvanlar zorla alınarak götürülmüştür.37

    bergama'yı işgal eden yunanlılar, müslümanları katlederek, ırzlarına tecavüz, mal ve paralarını gasp ettiler. bu mezalim yüzünden 50 binden fazla müslüman sefil bir halde mülteci durumuna düştü.38

    bandırma'nın işgalinin ardından, yerli ermeni ve rumlardan çok sayıda kişi yunan kuvvetlerine asker olarak katılmış, bir kısmı da çeteler oluşturmuştu. bu gelişme üzerine harekete geçen efeler, oluşturdukları kuvvetlerle kısa sürede bu çeteleri bertaraf etmişlerdir. bandırma'da bulunan yunan kuvvetleri işgal süresince halka zulmetmişler, olmadık hakaret ve saldırılarda bulunmuşlardır. bedelinin ödeneceğine dair ilanat vermelerine rağmen, halkın ekinine, hayvanlarına el koyarak kendi gemilerine yüklemişlerdi. bilhassa ermeni çeteciler halktan ve askerimizden pusuya düşürdüklerini hunharca katletmişlerdi. bu saldırılara karşı bölgede hareket halinde olan bacak hasan, talaşmanlı hurşit, pıtır hüseyin, gönenli hasan gibi namlı efeler rum ve ermeni çetelerine bölgeyi dar etmişlerdir.

    bandırma'da bulunan yunan merkez kumandanı, erdek ve edremit diğer bazı kazaların mali işlerine müdahale ediyor, mal sandıklarından cebren para alıyordu. buralardaki düyûn-u umumiye depolarında bulunan yağ ve zeytinlere el koyuyorlardı. izmir'den gelen bir yunan memuru, beraberindeki subayla birlikte karesi livası defterlerini kontrol ediyordu.39

    yunanlıların bandırma ve yörelerinde yapmış oldukları zulüm ve vahşet sonucu meydana gelen zarar ve ziyan şöyleydi:

    ölü sayısı : 890
    yaralı : 1219
    dayak ve işkence : 2228
    ırza tecavüz : 113
    bekâret giderme : 94
    yakılan ve yıkılan ev sayısı: 6134
    mağaza ve dükkân : 1357
    resmî daire : 32
    dinî bina : 28
    mal ve eşya koşum hayvanı : 4819
    kasaplık hayvan : 13424
    mahsul : 116.232
    kilo zayiat değeri gayrimenkul : 54.688.055 lira
    menkul : 45.312.045 lira

    edremit ve yörelerinde yunanlılar tarafından 26 kişi katledilmiş, 29 kişi de dayak ve işkenceye maruz kalmıştır. yunan milis teşkilâtında askerî öğretmen olan panayot adındaki yunan, edremit merkez ilçesini yakacağım diye çarşı ortasında naralar atarken tespit edilemeyen diğer bir kişi de elinde bulunan bir bombayı geri çekerken, islâm halkından terzi sami'nin dükkânı içerisinde mevcut bulunan kalabalık üzerine atacağı sırada belediye çavuşu abdurrahman adındaki gözüpek bir delikanlı bombayı elinden alarak atmasına engel olmuştur. biri kasabayı yakmak, diğeri elindeki bombayı kalabalık halk üzerine atmak üzereyken kasabanın etrafında toplanan türk millî kuvvetlerinin anî taarruz ve hücumu üzerine yunan katilleri bu emellerine erişememişlerdir.41

    sındırgı ilçe kaymakamı şakir bey ile bölge eşrafından 38 kişi ve halktan da 300 kişilik bir kafile korumasız olarak, yunan komutanlığınca akhisar'a gönderilmiş ve orada her biri ayrı ayrı tutuklanmıştır. 28 gün kadar tutuklu kaldıktan sonra kaymakam şakir bey'e bir suç isnat ettiremedikleri için "bir yanlışlık olmuş" denilerek şakir bey'i serbest bırakmışlardır.42

    milletlerarası araştırma komisyonu'nun paris barış konferansı'na sunduğu rapor 43

    yunanistan batı anadolu'daki vahşet ve zulümleri avrupa kamuoyu tarafından öğrenilmeye başlanmıştı. bu gelişme venizelos'u rahatsız ediyordu. çünkü o sıralarda paris'te devam eden sulh görüşmelerinde yunanistan zor durumda kalabilirdi. onun için venizelos yunanistan'ın batı anadolu'daki vahşetine ilişkin bütün haber, iddia ve eleştirileri asılsızlıkla suçlayarak reddediyordu.

    fakat söz konusu vahşet saklanacak ya da gözardı edilebilecek boyutlardan çoktan çıkmıştı. sadrazam vekili mustafa sabri 15 temmuz'da yunanlıların mezalimde bulundukları yerlere bir tahkik komisyonunu gönderilmesi için telgrafla ricada bulundu.44 mustafa sabri'nin bu talebi italya'nın da ısrarı sonucu paris konferansı'ndaki yüksek konsey'in 18 temmuz tarihli toplantısında ele alındı. toplantı sonucunda tahkik komisyonunun kurulması kararlaştırıldı. komisyonda ingiliz, fransız, amerikan ve italyan temsilcileri bulunacaktı. yunanlılara ve türklere gözlemci gönderme izni verilmiş olmasına rağmen bu kişilerin heyetin asıl toplantılarında bulunmalarına izin verilmedi. amaç, tanıkların korkmadan ifade verebilmelerini sağlamaktı. bunun yerine heyete, bütün gerekli verilerin, yani muhtemelen tanıkların isimleri olmaksızın ifade tutanaklarının gözlemcilere teslim edilmesi talimatı verildi.45 türkiye'den yarbay kadri, yunanistan'dan da albay a. nazarakis, komisyonda gözlemci idiler.

    izmir faciasını araştırmakla görevli komisyon amiral bristol'un başkanlığında çalışmalarına başladı.46 komisyon kısa zamanda batı anadolu'nun bir kısım şehir ve kasabalarını dolaştı. cephe gerisinde zulme uğramış türk köylüsü ile yunanlıların elinden kaçmayı başarabilmiş türk insanları ile konuşup şikayetlerini dinlediler. yakıp yıkılan yerleri dolaşıp gözleriyle gördüler. tecavüze uğrayan kadın ve kızlarla konuştular.47

    bütün bu incelemeler sonucunda hazırladıkları geniş kapsamlı raporu 13 ekim'de 8 kasım günü yüksek konseye sundular. rapor sadece yunanlıların yaptıklarını değil, öncelikle izmir'e asker gönderilmesi kararını itham eden son derece sert bir belgeydi. 12 ağustos ve 6 ekim 1919 tarihleri arasında yapılan tahkikata göre, her maddesi önemli olan bu raporun bazı maddeleri şunlardır:

    madde 1: mütarekeden beri, aydın vilayetinde hıristiyanların emniyeti tehdide maruz kalmamıştı... yani hıristiyanların katliama uğrama korkuları yerinde değildi.

    madde 2: aydın ve bilhassa izmir illerindeki emniyet şartları, izmir tabyalarının mütareke şartlarının 7 numaralı maddesine göre işgalini gerektirmiyordu. vilâyet içerilerindeki durum da, müttefik birliklerin izmir'e çıkarma yapmasını icap ettirecek gibi değildi.

    madde 5: izmir'in yunan kuvvetleri tarafından işgali, barış konferansı tarafından emredilmişti. işgal emirleri, bu konferansı temsil eden amiral calthorpe tarafından verilmişti. izmir şehri, 5 mayıs 1919'da amerikan, ingiliz, fransız, yunan ve italyan deniz kuvvetlerinin himayesindeki, yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmişti.

    madde 8: yunan komutanlığı yunan kuvvetlerinin şehir içinde yürümesi sırasında asayişi muhafaza için önceden hiçbir tedbir almadı.

    madde 13: subay ve askerleri ve vali ve idare amirlerini ihtiva eden grup, konak meydanından, hapsedildikleri patriz gemisine götürüldükleri yol üzerinde, kendilerini takip eden kalabalık ve hatta kendilerine refakat eden askerler tarafından kaba muameleye maruz bırakılmışlardır. bütün bu tuttuklarının malları ve paralan çalınmıştır. hepsi "yaşa venizelos" diye bağırmak ve elleri havada yürümek mecburiyetinde bırakılarak, bazıları katledilmiştir.

    madde 14: 15 mayıs ve takip eden günlerde yunan birlikleri, aralarında muayyen miktarda 14 yaşında ufak çocukların da bulunduğu 2500 şahsı keyfi olarak tevkif ettiler. hatta bazı mekteplerin idareci ve talebeleri de patris gemisinde hapsedildiler. bu mevkufların büyük bir kısmı fena muamele görmüşler, eşyaları yağma edilmiş ve günlerce kabul edilemeyecek hijyen şartları altında mevkuf tutulmuşlardır.

    madde 15: 15 ve 16 mayıs günleri, şehirde türk halkına ve evlerine karşı şiddet ve yağma hareketlerine girişilmiştir. fesler türklerin başlarında çekip alınmış ve kendileri bu şapka ile sokağa çıkma cesaretini artık gösteremez olmuşlardır. birçok kadınlara tecavüz edilmiş ve cinayetler işlenmiştir. bu şiddet hareketleri ve yağmalar çoğunlukla şehrin yunan ahalisi tarafından yapılmış fakat askerlerin de bu hareketlere karıştığı ve askerî makamların da bu hareketleri önleyici tesirli tedbirleri geç olarak aldığı tespit edilmiştir.

    madde 16: izmir'in yunanlılar tarafından işgal edildiği güne ait ölü ve yaralı sayıları, yunanlılar ve türkler tarafından değişik miktarlarda tahmin edilmiştir.

    bu miktar yaklaşık olarak aşağıdaki şekildedir.

    yunanlılar: asker, 2 ölü ve 6 yaralı sivil, 20 ölü, 20 boğulma vakası, 60 yaralı, türkler: 300-400 arasında zayiat (yaralı veya ölü).

    43 yunanlı, 13 türk, 12 ermeni ve bir yahudi bulunmaktaydı.

    madde 32: yunan kıtaları aydın civarında silâhlı keşiflerde bulunmuşlar ve bu keşiflerin sonunda birkaç köy yakılmıştır. ayın 27'sinde bu keşif kollarından biri çeteler tarafından geri püskürtülmüş ve aydın içine kadar kovalanmıştır. yunan kumandanının ve şahitlerin ifadesine göre, geri çekilmekte olan yunan kıtalarının demir yolunun güneyinde bulunan türk mahallesinden geçişleri esnasında türk halkı tarafından üzerlerine ateş edilmiştir. 29 sabahı türk mahallesinde patlak veren yangınlardan birkaçı bu muharebe esnasında meydana gelmiştir.

    alevler içinde kalan mahalleden kaçmaya çalışan kadın, erkek, çocuk türklerin büyük bir kısmı mahalleyi şehrin kuzey kısmına bağlayan bütün yollan tutan yunan askerleri tarafından sebepsiz olarak öldürülmüşlerdir. şüphesiz ki, yunan kumandanlığı ve askerleri bütün soğukkanlılıklarını kaybetmişlerdi. yunanlılar 29'u 30'a bağlayan gece birçok cinayetler ve suikastler işledikten sonra şehri terk etmişlerdir.

    madde 35: 29 haziran ile 4 temmuz arasında meydana gelen yangınlar, 8.000 yunanlı ile birlikte nüfusu 20.000 olan aydın şehrinin 2/3'ünü tahrip etmiştir. yanmamış olan evler ise yağma edilmişlerdir.

    madde 42: 17 haziran'da bergama'nın tahliyesinden sonra menemen'de toplanan yunan kıtaları ciddi bir sebep olmaksızın müdahale edilecek durumda olmayan türklerin katliamına girişmişlerdir. belediye makamlarının bildirdiğine göre 1000'den fazla türk öldürülmüştür. 48

    tahkikat komisyonu üyeleri:
    amiral bristol general bunoust
    abd delegesi fransız delegesi
    general hare general dall'oho
    ingiliz delegesi italyan delegesi

    yunan mezalimini gayet açık bir şekilde anlatan bu raporu hazırlayan ingiliz, fransız ve amerikan yetkileri, aslında yunanistan'a işgal izni veren, lloyd george, clemenceau ve wilson'un yani kendi başkanlarının suça ortaklıklarını da ortaya çıkarmışlardır. çünkü bu başkanların yunanistan'a işgal izni vermelerinin asıl nedeni, kamuoylarına duydurdukları gibi, batı anadolu'daki rumların katledilme tehlikesi değil, burasını türklerden temizlemek ve italyan işgaline fırsat vermemekti.

    milli ordunun zaferleri ve kaçan yunanlıların vahşeti

    izmir'de başlayıp gittikçe yayılan yunan vahşet ve zulmü ikinci yılına yaklaşırken ilk günkü şiddetini hâlâ devam ettiriyordu. fakat bu süre içerisinde başlangıçta kuvâ-yı milliye adı altındaki bölgesel direniş güçleri de gelişerek düzenli ve milli bir ordu halini alıyor türk mukavemetini kuvvetlendiriyordu.

    nitekim 9-10 ocak 1921 tarihinde birinci inönü muharebesi'ni kazanarak kendini ispatlayan bu ordu türk halkının kendine olan güvenini arttırdığı gibi mustafa kemal tarafından ankara'da kurulmuş olan hükümetin prestijini de arttırmıştı.

    yunanlılar açısından değerlendirildiğinde beklenilmeyen bir hezimet denilebilecek bu muharebenin hemen ardından 26 mart'ta başlayan yunan taarruzu bu kez ankara ile birlikte tüm yurda daha büyük moral kazandıran 31 mart-1 nisan 1921 tarihli ikinci inönü zaferi'yle neticelenmişti. bu ikinci hezimetten sonra yunan askerleri geri çekilmeye başlamıştı. batı cephesi komutanı ismet paşa 1 nisan'da ankara'ya çektiği telgrafın sonunda, "düşman binlerce maktulleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir" diyordu.49

    ikinci inönü muharebesi'nden sonra geri çekilen yunan kuvvetleri daha sonra ileri harekata geçerek, 13 temmuz'da afyon-karahisar 17 temmuz'da kütahya, 19 temmuz'da eskişehir'i almışlar ve türk ordusunun taktik gereği geri çekilmesi sonucu sakarya nehrine kadar gelmişlerdi.

    fevzi paşa yunan ilerleyişi hakkında, "düşmanın anadolu içlerine uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor; bu yeni sefer düşmanın ölüm yolculuğudur" diyordu.50

    yunan kuvvetleri "megali ıdea" düşlerine uyarak soykırım amacını gerçekleştirebilmek için sivrihisar, haymana ve polatlı yörelerine kadar ilerlediler. ancak, 13 eylül 1921 günü sakarya savaşı'nı hiç ummadıkları bir sonuçla kaybedip çekilmeye başladıkları andan itibaren de soykırım rüyasından uyandılar. bilhassa 26 ağustos 1922'de başlayan büyük taarruzla beraber panik halinde çekilmeleri esnasında bu sefer mağlubiyetin vermiş olduğu kin ve korkunun dehşet ve etkisi altında geçmiş oldukları her yeri yakıp yıktılar. önlerine çıkan her türk insanına akıla gelmeyecek ve hayal edilemeyecek şekilde vahşet, cinayet, işkence ve zulüm yaparak ileri harekât anında yaptıklarının daha da vahşicesini yaptılar.

    yunanlılara son darbe 30 ağustos 1922'de başkumandanlık meydan muharebesi'nde vurularak ordularının önemli bir kısmı imha edilmiştir. canını kurtarabilen yunan askerleri ise bütün teçhizatını cephede bırakarak panik halinde kaçmaya başlamışlardı. ne var ki cephedeki hezimetin acısını cephe gerisindeki savunmasız türk halkından çıkaran yunanlılar kaçarken, yolları üstündeki tüm köy, kasaba ve şehirleri taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacak biçimde yakmış, yıkmış, harabeye çevirmiştir. 4500 haneli alaşehir'de 4 eylül'de, 15 ayrı yerde aynı anda yangın çıkararak ilçeyi tamamen yakmışlardır.

    batı anadolu'dan ümidini kesen yunan askerleri ve bu askerlerin bütün vahşiliğine iştirak eden yerli rumlar, canlarını kurtarmak için liman şehirlerine kaçıyorlardı. ne var ki tahliye ettikleri bütün türk topraklarını ve buralardaki türk ahalisini de çeşitli şekillerde imha ediyorlardı. üstelik bu imha faaliyetleri rastgele değil, işgal ederken yaptıkları gibi planlı bir şekilde komutanların emriyle uygulanıyordu.

    gerçekten yunan askerleri generalin sözlerini boşa çıkarmamış unutmadığımız, unutamayacağımız bir vahşet sergilemişlerdir. özellikle adına "tahrip taburları" denilen özel birlikler aldıkları emir doğrultusunda bu planlı vahşetin uygulayıcısı olmuşlardır. ayrıca yerli rumların oluşturduğu ve içinde ermenilerin de bulunduğu çeteler de birer tahrip taburu gibi çalışmışlardır.

    bu şekilde yüzlerce yerleşim yerini yakıp yıkıp harabeye çevirerek, binlerce insanın canına kıyarak denize doğru kaçan yunan askerleri ve yerli rumlar birbirlerini çiğneyerek gemilere binmeye çalışmışlardır. 15 mayıs 1919'da megali ıdea hayaliyle gemilerden inen askerler ve onları coşkuyla karşılayan yerli rumlar şimdi o gemilere binmek için birbirleriyle mücadele ediyorlardı.

    mustafa kemal paşa'nın 1 eylül 1922'de ilk hedef olarak akdeniz'i gösteren ünlü emrini vermesi üzerine, türk silahlı kuvvetleri batıya doğru kaçmakta olan yunanlıların peşini bir an olsun bırakmadı. yunan birlikleri kaçarken, rastladıkları müslüman köylerini yakıp yıkıyorlardı. yüzlerce yıl rahat ve huzur içinde yanyana kardeşçe yaşadıktan sonra, yunan ordusunun gelişi ile canavarlaşarak, bu ordu ile işbirliği yapan, silahsız türk halkının boğazına sarılan, binlerce masumu insafsızca katleden, fakat bozguna uğradıkları bu günlerde yaptıklarının hesabını veremeyecekleri için kaçmakta olan yunan ordusu ile birlikte yerli rumlar da denize koşuyordu.51

    geri çekiliş sırasında birçok yeri ateşe veren ve halkının çoğunu "camilere ve evlere doldurarak" yakıp kül eden yunanlılar, çok sayıda silah, cephane, araç-gereç bırakarak, binlerce gencini anadolu topraklarına gömerek, birçoğunun da esirliğe terk ederek maceralarını sona erdirdiler. 1918'den 1922'ye kadar süren süre içerisinde yunan milleti hayal peşinde koşan kişilerin yönetimi altında çok şey kaybetti, katil ve kanlı bir millet olduğunun bir defa daha kaydedilmesi oldu.52

    sonuçta adalet dağıtmak için batı anadolu'ya gediklerini söyleyen yunanlılar, daha işgalin başladığı gün izmir'i kana buladılar. izmir ve art bölgesindeki türk halkı yaklaşık 40 ay ızdırap içinde yaşadı. bu ızdırap, yunan ordusunun anadolu içlerine yürümeye karar verdiği dönemlerde daha da arttı. oysa aynı dönemde, bölgedeki rum ve ermenilerin büyük bir kısmı işgalcilerle bütünleşerek yunan ordusuna maddi ve manevi her türlü yardımı yapıyordu. ancak yunan ordusunun bütün çabaları, ankara'da alevlenen milli uyanışı söndüremedi.

    sonuç

    yunanlıların asıl amacı, bir hayal ürünü olan "megali ıdea" hedeflerine ulaşmaktı. bunun için anadolu'nun ege kıyılarını ele geçirerek hem bölgenin emniyeti ve hem de soy kırımı girişimleriyle türk halkının imhası ve kalanların da doğu anadolu'ya sürülmesiyle orta anadolu'ya kadar uzanan türk topraklarını ele geçirerek vatanın bu bölümünde yunan egemenliğini sürdürmekti.

    bu hayali emellerini gerçekleştirmek için yalnız istilâlarla yetinmeyip tek vücut olan türk halkını da etnik gruplara ayırarak, vatanı içerden de parçalamaktı. bu düşünceyle aynı bayrak altında, aynı gaye uğruna vatanın bölünmez bütünlüğü için canını feda etmekten kaçınmayan anadolu halkı arasında bir ayrıcalık yaratarak türk halkını parçalayıp, zayıflatmak gibi politik eylemlere de başvurmuşlardır.

    yunanlılar ileri harekâta başladıkları tarihten itibaren işgal ettikleri tüm sancak ve kazalarda konferans kararlarına ve taahhüd ettikleri şartlara kesinlikle uymamışlardır. gittikleri her yerde yerleşmek, her türlü zorluğu çıkararak osmanlı jandarmasının çalışmalarına hiçbir şekilde muvafakat etmemişlerdir. hükümet konaklarını işgal ve yunan bayrağı çekerek memurları başka yerlere nakle mecbur etmişlerdir. hatıra gelmeyen bin türlü oyuna zorlayarak türkleri ticaretten men' ile iktisadi hayatı yalnız rumlara bırakmışlardır. hayatı ihtiyaç maddelerine narh koymak suretiyle köylünün elindeki bir tutam tereyağıyla yirmi yumurtasını cebren almışlardır. türk köylerine silahlı müfrezeler göndererek yunan idaresini istediklerine dair cebren senet imzalatmışlardır. kuvâ-yı milliye'ye mensubiyetleri töhmetiyle hemen her türkü tevkif, darb, nefy ve en nihayet katletmişlerdir. girdikleri yerden kesinlikle çıkmayacaklarını, çünkü avrupalıların yardımıyla değil kendi kuvvetleriyle geldiklerini söyleyerek, türkleri korkutma maksadıyla propagandalar yaptırmışlardır. osmanlı'nın bayrağını türkün dînini, milletini alenen tahkîr etmişlerdir. müslümanların namuslarına cebren girerek babasının gözleri önünde evlâdının ırzına, namusuna tecâvüz etmişlerdir. türke ve müslümana ait her ne varsa imha etmişlerdir.53

    bu işgaller ve zulümler sırasında kurtulabilen halk, kendilerini daha emniyetli yerlere atmaya çalışıyorlardı. hatta bazı yerlerde daha yunanlılar işgal etmeden köyleri boşaltmak mecburiyetinde kalıyorlardı. işgal ettikten sonra yunan zulmüne tahammül edemeyen müslüman halkın büyük bir çoğunluğu çareyi kaçmakta buluyordu. yunanlıların da zaten amaçları buydu. çünkü bu sayede bölgede türk nüfus azalacak yerine rum göçmenleri iskan edilecekti.

    yunan başbakanı venizelos, işgal kuvvetlerini süratle arttırırken,bir taraftan da yerli rumların yardımını sağlamak amacında idi. çünkü balkan harbi'nden sonraki gerginlik sırasında ve birinci dünya harbi içinde batı anadolu'dan yunanistan'a göç etmiş olan rumları tekrar anadolu'ya yerleştirmek için de acele ediyordu. böylece üç yüz bin civarında rum anadolu'ya gönderilerek batı anadolu'yu yunanlaştırmak siyaseti güdülüyordu.

    yunanlılar üç sene kadar kaldıkları batı anadolu ve trakya'da şu andaki değeriyle trilyona varan maddi zararda bulundular. lozan antlaşması'yla tek bir kuruş bile tazminat ödemediler. yaptıkları maddi zararın tazminatı olarak, küçük bir kasaba olan karaağaç'ı bize bıraktılar. mukaddesatımıza ve ırzımıza yaptıkları tecavüzler ve zulümler, her zaman içimizde kanayan bir yara olarak kalacaktır.

    o zamanlar öyle vahşi olan yunanlılar acaba şimdi farklı mıdırlar? 1930'lu yıllarda başlayan türk-yunan barışı sahte dostluklardan başka bir şey kazandırmamıştır. sözde barışın bozulmaması için yunan zulmünü anlatan kitaplar "yasak" konumuna gelmiştir. işgal yıllarında yaptıkları zulmü 1960'lı yıllarda kıbrıs'ta yaptılar. batı trakya'daki soydaşlarımıza akla gelmedik baskılar uyguladılar.

    ayrıca türkiye'nin tehdit unsuru olan pkk terör örgütüne yaptığı destek ve yardımlarla, teröristlerin yaptıkları zulümler, yunan zulmünün devamı nitelindedir. yunan, kendi yapamadığı zulmü, maşa olarak kullandığı pkk'ya yaptırmıştır.

    görülüyor ki, yunanlılar ellerine her ne zaman fırsat geçerse geçsin, müslüman-türke zulüm yapmaktadırlar. ellerine geçirecekleri ilk fırsatta düşüncelerini tatbik etmede asla tereddüt etmeyeceklerdir. onun için türk insanı olarak her zaman uyanık olmalı dostumuza düşmanımızı iyi tanımalıyız.

    her şeyden evvel, bütün dünya bilmelidir ki anadolu toprağı baştan sona kadar türktür. binlerce seneden beri türkün öz vatanı, türkün öz yurdudur. düşmanlarımız hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan anadolu'ya saldırırken anadolu'nun bazı yerlerinin "tarih-i yunaniliğinden" bahsederek dünya kamuoyunu aldatmaya çalışıyorlardı. nitekim bir taraftan sözde eski yunan toprağı olduğunu ileriye sürerek izmir'e taarruz ve tecavüz ederlerken, bir taraftan batum'dan inebolu'ya kadar uzanan akdeniz bölgesini de vaktiyle mevcud bulunan pontus krallığı adına izafetle ve pontus adı altında kendilerine mal etmek istiyorlardı.

    11 şubat 2001 tarihli gazetelerde abd'deki rum lobisinin kıbrıs'ı birleştirme hedefine ulaşmak üzere abd'nin yeni başkanı george bush'u devreye sokma hazırlığına girdiğini gösteren haberler yer almıştır. bu konuda hazırlanan bir mektup, bush'a verilmek üzere imzaya açılmış ve 45 yunan milletvekili mektubu şimdiden imzalamıştır.

    türk ve türkiye düşmanlığını her fırsatta dile getiren yunanistan, yine her zamanki gibi tarihi gerçekleri saptırarak türkiye aleyhine yeni bir karar aldı. karara göre, 14 eylül, türkiye'nin anadolu'daki yunanlılara uyguladığı soykırımı anma günü ilan edildi.

    cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile varılan karar gereğince, 14 eylül'de yunanistan resmi daire ve okullarında türkiye'nin anadolu'da, yunanlılara uyguladığı soykırımı anma ve matem günü olarak kutlanacak. karar cumhurbaşkanlığı'nın onayından çıkarak içişleri bakanlığı'na gönderildi. kararın bu yıldan itibaren yürürlüğe girmesi bekleniyor.

    içişleri bakan yardımcısı liapis cunis, 14 eylüllerde her ilin bayraklarla donatılacağını, tüm resmi dairelerin ışıklandırılacağını, ayrıca tüm yunan okullarında öğrencilere soykırım ile ilgili geniş bilgiler verileceğini belirtti.

    yunanlıların kurtuluş savaşımız dönemi'nde işgal ettikleri, özellikle batı anadolu bölgesinde işledikleri, savaş şartları ile hiç mi hiç ilgisi olmayan ve iki yıldan fazla sürdürdükleri insanlık dışı zulüm ve işkencelerle katliamlar konusunda, kendilerine savunma hakkı kazandırabilecek tek noktacık bile yoktur. bu, artık onların o dönemdeki müttefiklerince de kesin gerçekler olarak kabul görmektedir.

    buna rağmen aradan geçen yaklaşık yüz yıllık bir zaman sonrasında yunanistan'ın, bütün olayları tersine çevirerek türklerin kendilerini soykırıma uğrattıklarını ortaya atmaları, teessüflerle karşılanacak bir siyasi skandaldır. bu durum karşısında akla düşen soru şu olsa gerektir:

    yunanistan, türk-yunan dostluğu konusunda gerçekten samimi midir?

    türk kamuoyu bu sorunun kesin ve doğru cevabını bekleyecektir. umalım ki bu bekleyiş boşuna olmasın.54

    aydın ve yöresinde yunanlılar tarafından yapılan vahşet ve zayiat. (işgal anında olup çekilmedeki zayiat bu rakamlara dahil değildir.)

    insan
    ölü : 415
    yaralı : 22
    dayak ve işkence : 112
    beraber götürdükleri : 42
    ırza tecavüz : 90
    bekâret giderme : 14
    çocuk düşürme : 13

    yakılan binalar
    ev :28321
    mağaza ve dükkân : 6965
    resmî bina : 140
    dinî bina : 91

    mal ve eşya
    koşum hayvanı : 9146
    kesim hayvanı : 18465
    ürün : 125613 ton

    zayiat değeri gayri menkul : 281.970.000 osmanlı lirası
    mal ve eşya : 67.045.061 osmanlı lirası
    toplam : 349.015.061 osmanlı lirası 55

    dipnotlar

    1 talat yalazan, türkiye'de yunan vahşet ve soy kırımı girişimi, ıı, genel kurmay atase başkanlığı yay., ankara 1994, 190.
    2 paul c. helmreich, sevr entrikaları, sabah yay., (çev. şerif erol), istanbul 1996, 63.
    3 ibid.
    4 gotthard jaeschke, kurtuluş savaşı ile ilgili ingiliz belgeleri, (çev. cemal köprülü) ttk. ankara, 1971, 61.
    5 tansel, a.g.e., s. 164.
    6 selahattin tansel, mondros'tan mudanya'ya kadar, ıv, ankara 1974, 192.
    7 tansel, 204.
    8 tansel, 255.
    9 bu konuda geniş bilgi için bak. metin ayışığı "30 ağustos zaferi ve istanbul'daki yankıları", tarih ve toplum, eylül 1992, sayı: 105.
    10 hakimiyet-i milliye, 2 mart 1921, s. 140.

    11 "arşiv belgelerine göre balkanlar'da ve anadolu'da yunan mezalimi ıı," başbakanlık devler arşivleri gen. müd., osmanlı arşivi daire başk., yay., ankara 1996, 263.
    12 hakimiyet-i milliye, 10 nisan 1921, s. 160.
    13 genelkurmay atase başkanlığı, askeri tarih belgeleri dergisi, ocak 1992, sayı. 93, belge no: 2372 s. 46. bu olaylardan bazıları için bk. talat yalazan, türkiye'de yunan vahşet ve soy kırımı girişimi, ı, genel kurmay atase başkanlığı yay., ankara 1994, belge no: 10.
    14 talat yalazan, ıı, 163.
    15 talat yalazan, ı, 37.
    16 yalazan, ıı, 161.
    17 yalazan, ıı, 163.
    18 yalazan, ıı, 163.
    19 "arşiv belgelerine göre...", 65.
    20 boa. dh. kms., d. 52-3, nr. 10.
    21 yalazan, ıı, 164.
    22 yalazan, ıı, 164.
    23 yalazan, ıı, 164.
    24 yalazan, ıı, 153.
    25 yalazan, ı, 57-58.
    28 "arşiv belgelerine göre. ", 89-90.
    29 yalazan, ıı, 152.
    30 yalazan, ıı, 152.
    31 yalazan, ıı, 153.
    32 "arşiv belgelerine göre. ", 37.
    33 metin ayışığı, "milli mücadelede manisa", manisa dergisi, yıl: 1994, sayı: 7 s. 12.
    34 ayışığı, aynı makale, s. 10.
    35 yalazan, 140.
    36 yalazan, 140.
    37 yalazan, 140.
    38 "arşiv belgelerine göre. ", 38.
    39 m. v. mazbataları, nr. 545 4 kasım 1920.
    40 yalazan, ıı, 97.
    41 yalazan, ıı, 122.
    42 yalazan, ıı, 127.
    43 türk istiklâl harbi, ıı. cilt, 2 nci kısım, genel kurmay atase yay., ankara 1999, s. 477-488, ek: 13.
    44 gotthard jaeschke, türk kurtuluş savaşı kronolojisi ı, t. t. k. yay., ankara 1989, 51.
    45 27 ağustos 1919 tarihli yazı. dh-kms, d. 54-3, nr. 34.
    46 yalazan, ı, 42.
    47 yalazan, ı, 50.
    48 selahattin tansel, mondros'tan mudanya'ya kadar, ıv, ankara 1974, 82.
    49 jaeschke, türk kurtuluş savaşı kronolojisi ı, 157.
    50 ayışığı, aynı makale, s. 13.
    51 selahattin tansel, aynı eser, c. ıv, s. 196.
    52 "arşiv belgelerine göre. ", 111.
    53 mustafa tayla, batı anadolu'da yunan mezalimi, ankara 2001, 23.
    54 yalazan, 170.

    ı. belgeler

    başbakanlık osmanlı arşivi, dahiliye nezareti, kalem-i mahsus müdüriyeti.

    başbakanlık osmanlı arşivi, meclis-i vükela mazbataları-1920.

    ıı. gazeteler
    hakimiyet-i milliye, 10 nisan 1921.

    ııı. eser ve makaleler
    "arşiv belgelerine göre balkanlar'da ve anadolu'da yunan mezalimi ıı," başbakanlık devlet arşivleri gen. müd., osmanlı arşivi daire başk., yay., ankara 1996.

    ayışığı, metin "30 ağustos zaferi ve istanbul'daki yankıları", tarih ve toplum, eylül 1992, sayı: 105.

    ayışığı, metin "milli mücadelede manisa", manisa dergisi, yıl: 1994, sayı: 1.

    helmreich, paul c. sevr entrikaları, sabah yay., (çev. şerif erol), istanbul 1996.

    jaeschke, gotthard kurtuluş savaşı ile ilgili ingiliz belgeleri, (çev. cemal köprülü) ttk. ankara, 1971.

    jaeschke, gotthard türk kurtuluş savaşı kronolojisi ı, t. t. k. yay., ankara 1989.

    tansel, selahattin mondros'tan mudanya'ya kadar, ıv, ankara 1974.

    yalazan, talat türkiye'de yunan vahşet ve soy kırımı girişimi, ı, ıı, genel kurmay atase başkanlığı yay., ankara 1994.

    türk istiklâl harbi, ıı. cilt, 2 nci kısım, genel kurmay atase yay., ankara 1999.
  • yunan isyanı sırasında türklere yapılan katliamlar - justin mccharty

    “yunan ayaklanması, kendine özgü niteliğini müslümanların [topluca] öldürülmesi ve sürülmesi ile belli eden hareketlerin [osmanlı devletindeki, bu tür süreç başlatan ulusal ayaklanmaların] ilkidir. yunan ayaklanması, daha sonra osmanlılara karşı girişilen ulusal ayaklanmalarda izlenen bir modeli ortaya koydu.

    tarihçi george finlay şöyle yazıyordu:

    1821 nisanında, 20.000 kişi toplamına yakın bir müslüman nüfus, yunanistan’da dağınık olarak yaşıyor ve tarımda çalışıyordu. [ayaklanma çıkmasının üzerinden] daha iki ay geçmeden bunların çoğu kıyımdan geçirildiler; adamlar, kadınlar, çocuklar, hiç acımadan ve sonra da pişmanlık duyulmadan öldürüldüler. [günümüzde] yaşlılar hâlâ, taş yığınlarını parmakla gösterip, gezginlere, ‘işte şurada ali ağa'nın pyrgos'u, kulesi, vardı; burada hem onu, hem eşlerini ve hizmetkârlarını öldürdük’ diye anlatırlar ve bunu anlatan yaşlı adam, yolu üzerinde bir öç alıcı meleğin bekliyor olabileceğini aklına bile getirmeden, bir zamanlar ali ağa'nın olan tarlaları sürmek için yürür gider. işlenen suç bir ulusun suçu idi ve onun vereceği sıkıntılar ne olursa olsun bu sıkıntılar, bir ulusun vicdanında duyulmak gerekir; bu günahı bağışlatacak davranışlar da o ulusça yapılmalıdır.

    osmanlı imparatorluğuna karşı yunan ayaklanması 1821 yılının mart ayında, bazı osmanlı memurlarının, özellikle vergi toplayıcıların öldürülmesiyle başladı. bunu, nisan ayında, güney yunanistan’daki mora'da bulunan türkler üzerine bir genel saldırı izledi. bu saldırıda yunanlı çeteciler ve köylüler, düpedüz, buldukları her türk’ü öldürdüler. türk ya da arnavut, osmanlı askerleri üzerine saldırıldı ve bunlar öldürüldü. müslümanlardan bazısı, örneğin kalavryta ile kalamata'dakiler, kendilerine öldürülmeyecekleri sözü verilince, yunanlılara teslim oldular. bunlar da öldürüldü. kaçanlardan birçoğu, örneğin lakonia bölgesindeki türkler, yollarda kıyımdan geçirildiler.

    bu arada hıristiyan halk, yarımadanın her bölümünde, müslüman halka saldırdı ve hepsini öldürdü. kalelere sığınanların [sığınabilenlerin] geriye dönüş umudunu yok etmek için, müslümanların kule'leri ve kırsal evleri yakıldı, mülkleri tahrip edildi. mart’ın 26'sından 1821 yılında nisan’ın 22'sine düşen paskalya pazar'ına kadar, göz kırpmadan 15.000 [müslüman] kişinin can verdiği ve yaklaşık 3.000 çiftlik evinin ya da [başka] türk konutunun oturulmaz hâle getirildiği sanılmaktadır.

    yunanlı başpiskopos [patras başpiskoposu] germanos'un ağzından çıkan, ayaklanmanın ulusçu sloganı ‘hıristiyanlara huzur! konsoloslara saygı! türklere ölüm!’ idi.

    nisan ayında ayaklanma, genelleşmişti. her yerde, daha önceden kararlaştırılmış bir işareti almış gibi, köylüler ayaklanmakla ve yakalayabildikleri bütün türkleri, erkeğiyle, kadınıyla, çocuklarıyla, kıyımdan geçirmekte idi. ‘hiçbir türk kalmayacak/ne mora'da, ne dünyada!’ ağızdan ağıza dolaşarak bir kökten kazıma savaşının başlangıcını ilân eden şarkı, böyle diyordu. mora'nın müslüman nüfusu 25.000 kişi olarak hesaplanmıştı. ayaklanmanın patlak vermesinden sonraki üç hafta içinde, kentlere kaçabilenler dışında, bir tek müslüman bırakılmamıştı.

    türkler’den sadece, berkitilmiş yerlere sığınabilenler sağ kaldı. bunlar, osmanlı garnizon birliklerinin elinde bulunan, atina akropolis'i gibi tek tük birkaç yere, aileleriyle birlikte kaçtılar. böyleleri ya kuşatmaya alındı ve sonradan öldürüldü ya da pek az örnekte, osmanlı güçlerince kurtarıldı. yunan ayaklanması süregittikçe yeni bölgeler de [yöredeki yunanlıların ayaklanmasıyla] saldırıya uğradı ve türklerin kıyımdan geçirilmesi tekrarlandı. missolonghi'de, müslümanların çoğu çabucak öldürüldü, ama türk kadınları zengin yunanlı ailelerce köle olarak alındılar. vrakhori de türkler, işkenceyle öldürüldüler. yunanlıların kâfir saydığı yahudiler de, müslümanlar kadar, hevesle kıyımdan geçirildiler.

    çoğunluğu rum ortodoks dininde olan romanya'da da, alexandros ypsilantes önderliğinde rum asilerin, osmanlılara karşı, tüm balkanlara yayılabilecek bir ayaklanma başlatmak girişimi sırasında, 1821 martında, benzer olaylar görülmüştü. rusya’dan geleceğini varsaydığı desteğe güvenerek, ypsilantes, destekleyicileri ile galatz ve yaş kentlerinde yönetime el koymuştu. her iki yerde, ‘tüm toplumsal katmanlardan türkler, esnaf, gemiciler, askerler, gafil avlandılar ve soğukkanlılıkla öldürüldüler’. kentlerde ve dağlık yörelerde osmanlı memurlarının, askerlerinin ve yerli halkının kıyımdan geçirilmesi, bunu izledi. ne var ki, ruslar, belki viyana kongresi'nin devrim [ve ayaklanma] karşıtı havasından etkilenerek, ypsilantes'e askerî destek sağlamayı reddettiler ve osmanlılar, kıyımlara karşı çabucak tepki gösterdiler. ypsilantes kaçmak zorunda kaldı; ayaklanma girişimi, başarısızlıkla sonuçlandı. bu ayaklanmanın başarabildiği tek iş, türklerin kıyımdan geçirilmesi idi.

    yunanistan’daki türklerin telef edilmesi, savaş zamanının olağan telefatı değildi. türklerin hepsi, kadınlar ve çocuklar da o arada olarak, yunan çetecilerince alınıp götürülüyor ve öldürülüyordu; tek istisna, az sayıda kadınla çocuğun köleleştirilmesi idi. türkler bazan, ayaklanmanın coşkunluğu içinde ve eski efendilerin şimdi alt edildiğini görmenin mutluluğu ile hemen [anında ortaya çıkan gelişmelerle, önceden tasarlanmış olmaksızın] öldürüyorlardı, ama çoğu kez işlenen cinayetler önceden tasarlanarak ve soğukkanlılıkla işleniyordu. kasabaların türk halkının tümü toplanıp kasabadan, uygun bir yere yürütülüyor ve orada kıyımdan geçiriliyordu. örneğin, tripolitza’daki olay:

    üç gün boyunca zavallı [türk] yerleşimciler, bir vahşîler güruhunun şehvetine ve zulmüne teslim edildiler. ne cinsiyet ne de yaş yönünden bir esirgeme yapıldı. kadınlarla çocuklar [dahi] öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. kıyım öylesine büyük ölçekteydi ki, [çetecilerin sergerdesi] kolokotrones'in kendisi bile, kasabaya girdiğimde yukarı hisar kapısından başlayarak atımın ayağı hiç yere değmedi demektedir. ilerlediği zafer kutlama töreni yolu, cesetlerden bir örtüyle döşenmişti. iki gün geçince, müslümanlardan sağ kalabilmiş perişan durumdaki insanlar, her yaştan ve cinsiyetten aşağı yukarı iki bin kişi, çoğunlukla da kadınlar ve çocuklar, gaddarca toparlanıp bitişik dağlardaki bir dere yatağına götürüldüler ve orada koyun gibi boğazlandılar.

    işlenen cinayetler, görülüyor ki, sırf bir nefret patlaması değil, hesaplı kitaplı siyasal eylemler niteliğinde idi. yunanistan’daki türkler, sadece yunanlılara ait ve bağımsız bir yunanistan yaratma amacına uzanan yolda bir engel olarak görülmekte idiler. ayaklanmacılar, yunanistan’daki türklerin bağlılığının ‘yeni bir yunanistan'a değil, osmanlı imparatorluğuna yönelmiş olacağını, isabetle, varsayıyorlardı. bir türk azınlığının varlığı, gelecekte osmanlıdan yana duyguları bulunacak bir odak oluşturacaktı ve belki, yine gelecekte, osmanlının bir saldırısı için, yunanistan türklerine yardıma gelmek bahanesini sağlayacaktı. türkler hiç kuşkusuz yunan ayaklanmasına karşı bir beşinci kol işlevini göreceklerdi. bu sorunları çözümleyecek çare, kökten kazıyıp yok etme idi. işin sonunda, avrupa’nın büyük devletleri, osmanlıyı (1830 yılındaki londra protokol'ü ile) mora'da bir yunan krallığının yaratılmasına razı olmak zorunda bıraktıklarında, bu [ortaya çıkan], orada yüzyıllardır yaşayan türklerden arınmış bir yunan krallığı idi. her ne kadar ölümlerin sayısı hakkındaki hesaplamalar kesin belirlilik göstermiyor ise de, yunan ayaklanmacıları tarafından öldürülmüş müslümanların sayısının 25.000'i geçtiği anlaşılmaktadır.

    yunan ayaklanması, balkanlarda daha sonraki ayaklanmalar için bir model ortaya koydu. ulusal bağımsızlığı sağlamak uğruna, bölgeleri türk nüfusundan arındırmak politikası; 1877–78,1912–13 ve 1919–23 savaşlarında yeniden kendini gösterdi. daha sonraki savaşlarda, amaç, 1821'deki yunan ayaklanmacılarının amacıyla aynı idi: yol üzerinde bir engel olarak duran etnik ve dinsel toplumu yok ederek, kendi içinde birlik gösteren bir ulus yaratmak. türklerden nefret ediyor olmak, yapılan kıyımlarda gerçek bir etkendi, ama bu etken, bağımsızlık ve ulusçuluk hedeflerine doğru yönlendirilmişti. kuşkusuz, türklerin çiftliklerini ve mallarını mülklerini sahiplenmek isteği de, görmezlikten gelinemeyecek bir etken olmuştur.

    ulusçuluk ve müslümanlar

    yunan ayaklanmasının başlangıçtaki nedenleri, gerçekte, ulusçuluğa dayanıyor sayılamazlar. daha 1821'de ve hatta öncesinde, birçok rum/yunanlı kendilerini bir ‘halk’ olarak görüyordu. ilkçağ hellenlerinin tarihi ve görkemli geçmişi, benzersiz bir öğretici olarak, rum/yunanlı'lara, ayrı bir kimlik sahibi bulunduklarını öğretmişti. ne var ki, ayaklanmanın ardındaki itici güç, ilke olarak, dinseldi. ayaklanmacılar, tüm ortodoks rumların, giriştikleri başkaldırmaya katılacakları ve olasılıkla da, kuracakları yeni devlette yer alacakları duygusu içindeydiler. piskoposlar ve papazlar, ayaklanmanın ön saflarında kendilerini göstermişlerdi ve eğer sıradan halk, tanrı adına bir eylem yaptıkları inancı içinde olmasa idi ayaklanmanın kayda değer başarı kazanabileceği pek kuşkuludur. yine de, ayaklanmada dökülen kan ve sonuçta elde edilen başarı, bir yunan ulusçuluğunun doğumunu sağlayabildi. bu ulusçuluğun yönlendirici ilkeleri, henüz kurtarılmamış bölgelerin kurtarılması ve başkenti istanbul olmak üzere daha büyük bir yunanistan’ın kurulması, yani bizans imparatorluğunun yeniden doğuşu idi. bu yeni imparatorluk için göz dikilen bölgelerin çoğunda, özellikle de trakya’da ve batı anadolu’da, halkın çoğunluğu, müslümanlardı. ulusçuluğun [yunanlılara] çağrısı, bu müslümanların oralardan atılmasını buyuruyordu.

    görüleceği üzere, bir ulus yaratmak uğruna türkleri ve diğer müslümanları sürmek, ileride bulgarlar, ruslar ve ermeniler tarafından da izlenen bir ilke olmuştur. yeni ulusçulukların yürüyüş yolu üzerinde duruyor olmak, balkanlar’daki, anadolu’daki ve kafkasya’daki müslüman toplumlarının kadersizliği idi. onların bu kadersizliği, dayandıkları devletin yani osmanlı imparatorluğunun onları savunacak yeterli güce sahip bulunmaması yüzünden daha da ağırlaşıyordu. başlarına gelenler, kaderin bir kalleşliği idi. çünkü türkler kendilerinin güçlü günlerinde yunan ulusçuluğu türünden ulusçuluk gütmüş olsa idiler, baştan sona müslüman egemenliğindeki ülkelerden sürülenler, hıristiyanlar olacaktı. oysa osmanlılar böyle yapmayıp hıristiyanların eskiden yaşadıkları yerlerde kalmalarına katlandılar. onlar hıristiyanlara çok kez iyi davrandılar, çok kez de kötü davrandılar ama onların varlıklarını sürdürmelerine ve dillerini, geleneklerini, dinlerini korumalarına izin verdiler. böyle yapmaları da [insanlık ve adalet açısından] doğru olmuştu; ne var ki, eğer 15. yüzyıl türkleri böyle hoşgörülü olmasa idiler, 19. yüzyıl türkleri kendi yerlerinde yurtlarında yaşamayı sürdürüyor olabilirlerdi.”

    (justin mccharty, ölüm ve sürgün, çeviren: bilge umar, inkılap yayınları, istanbul, 1998, sayfa: 8-12)
  • “masum türk köylerini hiç sebep yokken yakıyorlardı. türk köylerindeki silahsız ihtiyarların, kadın ve çocukların bu eşkıyalar tarafından feci şekilde öldürüldükleri haberleri sık sık duyuluyor, samsun şehir halkını bile bu olaylar tir tir titretiyordu. eşkıya takibine çıkan türk denizcileri bu feci manzaralara sık sık şahit oluyorlardı. içlerinde kazıklara oturtularak öldürülen kadınlar bile vardı. bir seferinde üç yaşındaki bir türk çocuğuna yol kenarında rastlamışlardı. bu çocuğun karnı kasaturayla yarılmış, bağırsakları dışarı fırlamıştı. henüz vücudu bile soğumamış olan bu çocuğun, bağırsağın bir ucunu ağzına alarak meme emer gibi can verdiği anlaşılmıştı.” (emrullah nutku, istiklal savaşında denizciler, ankara, 2008, s.178)

    “1 eylül 1921'de deliahmetoğlu köyünden süley-man ağa torunu şevket, rumlar tarafından feci surette katledimiştir. aynı gün çakallı'nın lazarmud köyünden rumlar tarafından dağa kaldırılan 10 kişiden, iki erkek ve üç kadının cesetleri başları kesilmiş halde açmasu civarındaki ormanda bulunmuştur. gümüşhacıköy kazası ve bu kazaya bağlı olan gümüşmaden nahiyesin-de kayıt altına alınan 34 olay vardır. bu 34 olay içinde, çoğu ‘hambo'lar tara-fından yapılmış 18 öldürme olayı vardır. gümüşmaden nahiyesini kasıp ka-vuran büyük hambo ve diğer rum çetelerin yaptığı olaylarla ilgili nahiye müdürü ve jandarma komutanlarının imzalarıyla 12 ekim 1921'de verilen resmi raporda; çetelerin bakire asker nişanlılarının nasıl ırzına geçtikleri, dağa kal-dırdıkları genç kızlara tecavüz ettikten sonra bunları nasıl korkunç şekilde öl-dürdükleri, gece bastıkları bir köyde köy ileri gelenlerinin ailelerini çırılçıplak soyarak nasıl hakaret ettikleri, geceleyin bastıkları bademli köyünde köy hal-kını nasıl kızgın demir ve saclarla dağlayıp eziyet ettikleri, kasabalarda hükümet konaklarını nasıl bastıkları, sonuç olarak bunun gibi sonsuz gasp, eş-kıyalık, zulüm ve yok etme olayları ile islam ahaliyi bölgeyi terk etmeye zorladıkları anlaşılmış, raporun sonunda çetelerin isimlerine de yer verilmiştir.” (yılmaz kurt, pontus meselesi, s. 302-304)

    “rum çetelerin zulmünden en çok nasibini alan en vahşi katliamlara maruz kalan yerlerden birisi de erbaa kazasıdır. bu kazada kayıtlı 59 tür olay olmuş, bu olaylarda kurşunlanan, boğazları kesilen yahut diri diri yakılan toplam 275 müslüman hayatını kaybetmiştir. bu tüyler ürperten olaylardan birkaç tanesini inceleyelim. 1921 yılı eylül ayında yüzlerce vahşiden oluşan rum çeteler de-falarca ve ara vermeksizin şıhlı köyüne hücum ederler. 500 haneli köyün bütün evleri yakılarak tahrip edilir. rumların tek bir dikili taş bile bırakmadığı köyde, ilk saldırıda 31 erkek ve 29 kadın kurşunlanarak öldürülür. 20 kişi de evlerinin içinde diri diri yakılır. toplam 80 kişinin can verdiği bu katliamda rumlar tarafından 1300 adet büyük ve küçükbaş hayvan da gasp edilir. 8 ekim 1921 tarihinde karabük köyünü basan rum çeteleri 12 erkek ve 4 ka-dını evleri ile birlikte diri diri yakarlar. 27 hanenin mallarını ve hayvanlarını gasp eden vahşiler, köyün en iyi evlerinden 30 tanesini daha yakarlar. gözü dönmüş rumların köydeki bazı çocukları diri diri kızgın fırınlara attıkları fırın-ların enkazı içinde çocuk kemikleri bulunmasından anlaşılır. 1 eylül 1921 ta-rihinde kartık köyünü basan rum öeteleri 12 evi yakmışlar ve 6'sı erkek 2'si kadın 8 köylüyü tüyler ürpertici şekilde parçalayarak öldürmüşlerdir. 14 eylül 1921 tarihinde rum eşkıyalar dereli köyünü basarlar. soysuzların bu seferki amacı her zaman yaptıkları gibi ev yakmak, hayvanları gasp etmek, boğaz keserek adam öldürmek, küçük çocukları kızgın fırınlara atmak değildir. bu sefer hayvanca duygularını tatmin için köyün bakire kızları ve yeni gelinlerin-den toplam 10 kişiyi dağa kaldırırlar. günlerce zavallıların iffetlerini ayaklar altına aldıktan sonra, hepsini memelerini kesmek suretiyle öldürürler.” (yılmaz kurt, pontus meselesi, s. 408)

    rum çetelerinin yirmi kişi ile çakal mezrasına yapmış oldukları baskında mağdurlar, görmüş oldukları vahşeti belgelendirmişlerdir. bu belgede rum eşkıyasının bölgedeki islam ahaliye ne kadar alçakça saldırılar yaptığının bir kanıtıdır. belgeyi düzenleyen mağdur köylüler olayı şöyle anlatmaktadır:

    "1918 senesi kasım ayının 23. gecesi idi. yirmi kişilik bir rum çetesi köyümüzü basarak 'ne kadar paranız var ise çıkarınız.' diye mehmed oğllu mahmud'u, yusuf oğlu süleyman'ı, mansur oğlu mehmed'i ve musa oğlu süleyman'ı bayılıncaya kadar dövdükten sonra, 'bu herifleri köy içinde kesmeyelim, dışarıya çıkarınız, orada keselim.' diyerek dördümüzü de 'kıbleye dönün.' kumandası ile yere yatırdılar. bıçakları bilediler, boğazımıza evvela bıçakların tersinden sürmeye başladılar. anladık ki kesecek ve öldürecekler. on paramız kalıncaya kadar vereceğimize yemin ettik. bıçak altından kaldırdılar. köyümüzden matiab'ın zevcesi şehzade, kurban'ın zevcesi vahşi, hasan onbaşı'nın zevcesi şahlık'ı dahi aynı bi-zim gibi onları da köyün içinde bıçağın altına yatırarak kesecek iken, neleri varsa vereceklerini vaad ve yemin ederek kaldırdılar. ondan sonra mez-kur çete, evvela her evde ne kadar kur'an-ı kerim var ise getirmekliğimizi cebrettiler. köyün ortalık yerinde ateş yakarak kitaplarımızı ateşe attılar. sonra köyü soymaya başladılar.”

    allahkulu oğlu yusuf oğlu musa oğlu çakar mezrasından rüstem, süleyman mansur oğlu ibrahim

    (yusuf gedikli, pontus meselesi, s.323)
  • 1964'te türk hava kuvvetleri'nin kıbrıs'ta gerçekleştirdiği uyarı uçuşunda, uçağı rum uçaksavarlar tarafından vurulunca paraşütle atlayıp mermisi bitene kadar çarpıştıktan sonra esir düşen yüzbaşı pilot cengiz topel rumların ağır işkenceleri sonucu şehit olur. cengiz topel’in cesedini görenler arasında bulunan eşref düşenkalkar şöyle diyor:

    “birleşmiş milletler askerlerinin temsilcileri önünde aziz şehidimizi gördüğüm gün, hayatımın en ıstıraplı günü idi. ana vatanla yavru vatan arasına çelik kanatları ile köprü kuran topel'imize son bir defa daha baktım. baktım ki; kahpe rumlar sol gözünü tahrip etmişler, pazılarını matkapla oymuşlar, kafatasının sol tarafına beton çivisi çakmışlar, sol ayağını kırmışlar, bu yetmiyormuş gibi boğazından göbeğine kadar göğsünü yarıp çuval diker gibi dikmişler. (bir doktorumuzun beyanına göre iç organlarını çalmışlar, kalp ve ciğerlerini) bir ara yumruklarını sıkmış, dişlerini kenetlemiş, ideal vücutlu cengiz topel’imize kahpece yapılanları düşündüm ve o an allah’ın bana lütfetmiş olduğu tebessümü rumların çaldığına inandım ve yemin ettim:

    yunan sözü lügatlerde durdukça, bu kin benden vallahi de gidemez.”

    (vehbi zeki serter, kıbrıs’da rum - yunan saldırıları ve soykırım, atase, s.231-236)
  • tetkik-i mezalim raporunda afyon bostanlı köyünden mustafa'nın ifadesi:

    "2000 davarla köyden çıktık. yanımda süleyman, çoban ömer ve osman vardı. bavurdu karyesinde yunan askerleri önümüzü kestiler. umum davarımızı aldıktan sonra arkadaşlarımı gözümün önünde parça parça ettiler. ben bir canımı kurtarabildim. ailem ve ihtiyar babam köyde kaldı. ne olduklarını bilmiyorum.”

    tarih / teşrin-i sani 337'dir.
hesabın var mı? giriş yap