• karsindaki seni daha fazla tanimak istemeden kendi hayal ettigi bir kalibin icine sigdirmaya calisir. kalibin icine sigmadigin ilk anda da kalibi genisletmeyi dusunmek ya da senin o kaliba neden sigmadigini anlamaya calismak yerine "eeh sigmadi bu" der, anlamaya calismaya deger gormez. zira onemli olan hayal ettigi kaliptir, sen degil. anlasilmamak boyle bir seydir, anlatmaya ve anlasilmaya hazir ve aciksindir, hatalarini ve nedenlerini, hatta bazen en garip huylarini, takintilarini, aciz oldugun anlari dahi anlatabilirsin, bir seyi degistirmez, karsindakinin kafasindaki kaliplara sigdigin kadar anlar seni. anlasilmamak sadece ve sadece "keske anlayacak birine bu kadar acilsaydim, ne yaptim ben" utancini yasatir insana.
  • insanlarla, özellikle de yakın arkadaşlarımla bir araya gelip uzun uzun sohbet etmeyi çok seviyorum ama, son zamanlar da anladım ki kendini tam olarak anlatmak ve karşı tarafın da seni tam olarak anlaması diye bir şey söz konusu değil. eh, her zaman ve her yerde değil.

    "insanlar beni neden anlamıyorlar?" diye ağladığım ağladığım yılları geride bırakıp "kendimi niye anlatamıyorum?" diye üzüldüğüm yılları kucaklarken "durduk yere hayatın anlamı üzerine neden konuşmak isteyelim ki?" dediğim yıllara geçiyorum sanırım.

    "anlatamıyorum, anlatamıyorum, anlatamıyorum..." diye kafamın içinde yankılanan ses "anlatma isteğini yitirdim" demeye başladı. sonra fark ettim ki insanlar sırf bu yüzden oturup yazıyorlar. insanlar sırf bu yüzden sayfalarca kitap yazıyorlar; çünkü bunlar oturup öyle birkaç saatte anlatılacak şeyler değiller.

    beni kimsenin anlamadığını hissettiğim dönemlerim elbette oldu. çok yalnız olduğumu hissettiğim, yalnızlıktan oturup ağladığım yıllarım da oldu. ülkemden hiç gitmeyebilirdim. yardım istediğimde koşup gelecek bir sürü arkadaşım vardı. üstelik düşünsel paylaşımlarda bulunabildiğim bir ailem de varken uzakta bile olsalar bunca insanla çevriliyken bu insanların hakkını yememeliyim bence. hep yanımdaydılar.

    uzak olmayan bir zamanda yalnızlıkla ilgili görüşlerim birden değişti ve yalnızlığım dönüştü. nasıl bir efsaneye inanmışsak artık, birilerini bulunca yalnızlığımız birden bitecek sanıyoruz. bu sizin için bir eş olabilirken, bir başkası için arkadaş da olabilir. siz o kişiyle karşılaşacaksınız ve sizi öyle çok anlayacak ve sevecek ki tüm yalnızlığınız birden bitecek. insanın kabul görüp sevilmesi kendisini değerli hissetmesine çok yardımcı oluyor, buna kesinlikle katılıyorum; ama yalnızlığın bitmesini sağlamadığı gibi o kişinin sizi her zaman anlayacağı anlamına gelmiyor. çağlar boyunca, yarım olduğumuzu ve eşimizi bulduğumuzda tamamlanmış hissedeceğimizi söyleyip durduk kendimize. bununla ilgili şiirler yazıp şarkılar besteledik. efsaneler uydurup inandık. kimse de çıkıp "ben böyle olduğum gibi, tek başıma da tamım" dememiş mi? neyse, işin romantik boyutuna girmeyelim. benim demek istediğim başka.

    sevgisizliği bir kenara bırakırsak yalnızlığın temelinde yatan şeyin bizim bile kendimizi tam olarak anlayamazken bir başkasının bizi bütünüyle anlamasına ilişkin gerçekçi olmayan beklentiler olduğunu düşünüyorum. kendim bile kendi duygularımı anlamakta zaman zaman güçlük çekerken, bir arkadaşım, yakın olsak bile beni anlasın ki? eskiden pek çok şeyi birlikte yapmış olsak da yaşamda farklı yollar seçtiğimiz bir başka arkadaşım benim koşullarımı nasıl anlasın ki? ben de onunkileri anlayamam. yine de sevip kucaklayabiliriz birbirimizi.

    üstelik "insanlar beni anlamıyorlar" demek, bence insanlara yapılmış bir haksızlık; çünkü dünyada 7,6 milyar insan var ve sen *7,6 milyar - 1* tane insandan ne kadar farklı olabilirsin ki seni anlamasınlar? senin dertlerin de çoğunun derdiyle aşağı yukarı aynı işte. ben böyle dedim kendime. sonra da "ağzını açıp anlatmazsan seni nasıl anlayabilirler? bir zahmet konuş. konuşamıyorsan yaz" dedim. hem ayrıca kim sıradan bir günde oturup arkadaşlarına yukarıdaki satırları sıralar ki? yazmasaydım bu kadar şeyi konuşarak anlatmama, en azından derli toplu anlatmama olanak yoktu ve bunun bir sohbet çerçevesinde gerçekleşeceğini de varsayarsak bu yazdıklarımın yarısını bile düşünüp söyleyemezdim büyük olasılıkla. anlatmak istediklerimiz, bazen, yazmamız gerekenler oluyor. bence bunu fark edebilmek önemli. benim için öyleydi.

    insanlar sizi anlamıyor değiller. insanlar sizi anlıyorlar; çünkü hepimiz birbirimize benziyoruz işte. benzer dertleri çeken, benzer coşkuları yaşayan canlılarız. insanız çünkü. eğer kendiniz gibi birini bulamıyorsanız ya kendinizin nasıl biri olduğunu siz de bilmiyor, yani kendinizi henüz tanımıyorsunuz ya da ağzınızı açıp da kendinizi bir türlü anlatmadığınız için insanlarla tanışamıyorsunuz. benim kendimde gördüğüm buydu.

    yani konuşun, anlatın, yazıp çizin. bir şeyler yapın; ama her şeyden önce kendinizi siz anlayın ki aktardığınız şeyler size ait şeyler olsun. benzerinizi buluyorsunuz. hiç şaşmıyor.
  • "sustu. konuşmak gereksizdi. bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. biliyordu; anlamazlardı." (aylak adam/ yusuf atılgan)
  • “özgürlüğü ve huzuru duyumsadım deliliğimde. kimseye mecbur olmamanın, belki biraz da yalnız olmanın özgürlüğüyle anlaşılmamanın huzurunu duydum. biz delileri anlayanlar, içimizdeki bir şeylere sahip olmak isterler. bunun için iyidir anlaşılmamak. kimse egemenlik ilan edemez üzerinizde.”

    (bkz: halil cibran)
  • ince değil;

    bazen öyle ince köşelere saklanır ki anlaşılmak, ve sen bazen "ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya" dersin ya, hani çoktan varmışsındır o ince şeylere de, anlaşılmamak tüm heybetiyle karşında kalır.
  • yada yanlış anlaşılmak. sevdiğin değer verdiğin, dostun, kardeşin, sevgilin senin anlamayınca çok yalnız hissediyosun. "kimse beni anlamıyo" demek hastalık. ama eğer seni anlayan birileri varsa, ama biri anlamıyosa hasta olan sen değilsin. üzülme. hiiiç üzülme. anlat, anlatmak için her yolu dene madem o kadar önemli senin için. umudun tükenene kadar anlat. anlarsa ne mutlu sana, hatta kıskanırım seni. anlamıyorsa hala, yürü. bi de yemene içmene dikkat et. sigaraya tekrar başlama.
  • sizin a dediğinizi karşınızdaki yumuşak z diye anlar; siz ak dersiniz karşınızdaki salak anlar...
  • olağandır, zira; anlaşilmak bir lukstur der montaigne.
  • "ne çıkar siz bizi anlamasanız da
    evet siz bizi anlamasanız da ne çıkar
    eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da
    ne çıkar? hiç!"*
hesabın var mı? giriş yap