hesabın var mı? giriş yap

  • sözlük soru cevap etkinliğinde bir yerde harun bahsetmişti. aklıma düşmüştü, denemek istedim.

    gerçekten öyle güzel bir deneyim ki..

    tünel meydanında sirenler albümündeki 9. şarkı tüneli açıyorsunuz.
    "şimdi kalbin, epey kırılmış, görüyor hepsini, ne yapabilirdi?"
    şarkının bitiminde kendinizi odakule'de buluyorsunuz.

    sonra istiklal şarkısı başlıyor, istiklali hissediyorsunuz, galatasaraydan, çiçek pasajından geçiyorsunuz,
    kulağınızda şu sözler:
    "belki arkadaşlarınla, belki de yalnız başına yürürken, ne kadar mutlusun istiklal’de
    birkaç mevsim renkler solunca, tükenmez hayatının sesi, çok mutlusun istiklal’de"

    sonra istiklal şarkısı bitiyor, hem de nerede? parka gidebilmek için direndiğimiz yerlerde...

    park şarkısı başlıyor orada:
    "dün neler mi kaybettin, belki zamanın yok şimdi
    gidenler geri gelmez ama, boş yere yorulmadı kalbin

    adını bilmesem de kardeşsin, biz neye söz vermiştik
    yüzümü gördüğünde gül artık, biz bir kabusu yendik

    yok, yaralara dokunmak yok, gök de bir bize ağaç da bir
    sabrın tükendi ama aman, onlara asla benzemedin"

    albümün bu son şarkısı bittiğinde meydana çıkmıştım, gezi yanı başımdaydı,
    anılar aklımdaydı.

    adını bilmediğim kardeşlerim aklıma geldi.
    derin bir nefes aldım.
    gülümsedim.

  • korelilerin misketten bir bok anlamadığını gördüğüm dizidir. 7 yaşındaki halimle hepsini üterdim. donlarına kadar alırdım pezevenklerin.

  • kuranın türkçe olarak okunmasından öyle çok korkuyor ki..

    fussilet suresi 44. ayet:
    "velev ce’alnâhu kur-ânen a’cemiyyen lekâlû levlâ fussilet âyâtuh(u)(s) e-a’cemiyyun ve ’arabiy(yun)(k) kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâ/(un)(s) vellezîne lâ yu/minûne fî âzânihim vakrun ve huve ‘aleyhim ‘amâ(en)(c) ulâ-ike yunâdevne min mekânin ba’îd(in)"

    nasıl? anlamadınız değil mi.. muhtemelen arapça biliyor olsaydık hükmünü anlardık.
    şimdi aynı surenin türkçe mealine bakalım:
    "biz o kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar elbette: “onun âyetleri anlayacağımız bir dille iyice açıklanmalı değil miydi? arap olmayana yabancı dilde bir kitap olur mu?” diyeceklerdi. de ki: “o, iman edenlere doğru yolu gösteren bir rehber ve eşsiz bir şifa kaynağıdır.” inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır; kur’an kendilerine kapalı ve karanlık gelir. onlara sanki çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni duymuyorlar!"

    bugün, cumhuriyetin ilanından neredeyse 100yıl sonra, laik ülkemize bir mikrop gibi çökmeye çalışan tekke ve zaviyedeki insanlara gidip "ben kuran okuyorum" derseniz karşınızda böbürlenerek ağızlarında sakız gibi uzatarak "siz anlamazsınııııızzzz" derler.

    neden biliyor musunuz? çünkü öyle istiyorlar. onlara göre sadece kendileri anlayabilir. onun hikmetini sadece kendileri çözmüştür.

    o kadar korkuyorlar ki,
    insanların kuranı türkçe okumasını ve öylece anlamasını istemiyorlar. böylece din konusunda kendilerine ihtiyaç duyulmayacağını biliyorlar.
    biz biliyoruz ki kuran türkçe okunduğunda diyanet denilen cemaatin kuklası olmuş kuruma da gerek kalmayacak.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    sizinle allah arasına girip kuranı türkçe okursanız "o kuran olmaz" diyorlar. bu sözlerine haşa derler. bu arapça kökenli kelimenin anlamını en iyi onlar bilir ama daha nerede kullanılacağını bilmiyorlar ki allah olup neyin kuran neyin kuran olmayacağına karar veriyorlar.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    bu cemaat zırvaları ülkenin kurumlarını, mevkilerini sözcü olarak kullanmaya başlamış, basına demeç verdiriyorlar.

    kuranda şifre mifre yok. sayılar kombinasyonlar da yok.
    sol elle yemek yeme diye söz de yok. kızına hallenen babalar da yok.
    eğer türkçe okursanız ilmini anlarsınız, kandırılmazsınız.
    ama ne var; kul hakkı yeme, öldürme, yalan söyleme, çalma, sapkınlık yapma gibi kuranı arapça okuma sevdalısı insanların alışkanlık haline getirdikleri günahlardan sakın var.

    artık o kadar korkuyorlar ki, kuranı değiştirseler işlerine geldiği gibi düzenleseler yüzleri kızarmayacak. haşa!!!

  • roma katolik kilisesinin uydurdugu,günah çıkarma ayiniyle ebedi cezaları bağışlanan günahkarların dünyada ve arafta ödemesi gereken cezalarının,işleyecekleri bir sevap karşılığında(bağıs) bağışlanması için verilen belge.birçok katedralin yapımı enduljans "satışı" denilen işlem sayesinde finanse edilmiş.ama tabi papalar dikkatle vurgulamışlardır ki "enduljans satın almak,günahlardan pişmanlık duymaksızın işe yaramaz"!ruhlarına allahtan rahmet diliyorum.
    günümüz müslüman ülkelerinde?! cennetten arsa satmak gibin birşey!zavallı insanlar selamete ereceğiz diye bol bol tokatlanmışlar yani.
    tabi herzaman bu gidişata dur diyen bir kahraman çıkar.buradaki ise ;

    (bkz: martin luther)

    konu ile ilgilenenler için filmi bile var.

  • kizlar: elbisem nasıl olmuş?
    -yakışmamış.
    -ay hemen değiştiriyorum.

    erkekler: nasıl oldu lan?
    -yok olmamış.
    -sen ne anlarsın mall:)))

    not: evet bu kadar uzun.

  • ümit besen den beklediğimiz bir atak. atmalı şu gölü artık. millet affedilmeyenin üçüncü versiyonuna geçiyor, biz hala tek bir nikah masası na sahibiz. olmaz! kendi yaratıcılık damarları tıkandıysa alsın benden söylesin:

    dul kaldın sen seneler önce
    unutmadım ben seni ömrümce
    bekledim benim olursun diye
    girersin kapımdan gelinliğinle

    ne derlerse desinler senin için
    dul kalmış olsan da sen benimsin
    çocuğuna da çocuğum bilirim
    yeter ki sen benim ol biriciğim

    bunları derken aldım ben haberini
    gelin oluyormuşsun etti mi iki
    damat yine ben değilim başka biri
    bu şarkının ismi nikah masası iki

    nikahına beni çağır sevgilim
    istersen şahidin olurum senin
    bu adam kim diye soran olursa
    allahın piskopatı dersin sevgilim

  • liseye başlayana kadar bütün notlarım 5ti. türkiyenin *en iyi fen liselerinden birinde okudum. türkiyenin en iyi üniversitelerinden birinde kimya, işletme, sanat tarihi okudum. yaptığım projeler hep en iyi oldu, en güzel planlama ve yönetimleri ben yaptım. modern hayatın insana sunduğu, bir ailenin çocuğuyla övünebileceği pek çok şeyi başardım.

    ama cahilim.

    okumadım, örneğin. ne rus edebiyatını, ne italyan klasiklerini okudum. yonetmen bilmem. foucault'yu yeni öğrendim, aya sofya'ya yeni gittim. balık tutmayı bilmem, balık temizlemeyi bilmem. yemek yapmayı bilirim ama bir sebze fidesi dikmişliğim yok. baraka yapmayı bilmem, tuğla örmeyi bilmem, taş dizmeyi bilmem, kerpiç karıştırmayı bilmem. yılın hangi vakti buğday ekilir, hangi vakti vakti hasat edilir bilmem. dağlık yerde yere tuz döksen akrep gelirmiş, bunu da bilmezdim. ateş nasıl yakılır bilmem. gözlerimiz kaç yaşında kırışır, saçlarımız kaç yaşında beyazlar bilmem. hamile insan kaç aylıkken midesi bulanır, ya da ayakkabılarını nasıl bağlarlar bilmem. bir bebek ne yer bilmem. sakız likörü nasıl yapılır, rakı nasıl yapılır, gar sabunu nasıl yapılır bilmem. turşu nasıl kurulur, onu da bilmem. reçel sevmem ama reçel nasıl kaynatılır bilmem. yoğurt, peynir nasıl yapılır, ekmek fırınları sabah kaçta açar, o denizdeki algler nasıl diş macunu kutucuklarına sığar bilmem. testi nasıl yapılır, kaç gün kurutulur bilmem. domates, patlıcan kurutmayı da bilmem. ormana dalsam, hangi mantar zehirlidir, hangisi yenir anlamam. yıldızlara bakarak da, yosunlara bakarak da yönümü bulmayı bilmem. güneş kreminin derideki radikalleri tutarak uv sonucu çıkan zararlı radikallerle eşleşmeyi önlediği için kanserden koruduğunu bilirim de, hangi çiçeklerin güneş sevdiğini bilmem.

    çok zaman harcamışız çünkü. değerli olduğunu düşündüğümüz şeylerle çok zaman harcamışız. öğrenmemişiz, öğrenmemiz engellenmiş. bir bilginin değeri, sınav sorusu olma ihtimaline göre belirlemiş. biz de cahil kalmışız.

    ekleme: eğer hala bu entrynin teorik bilgi eksikliğinden yazıldığını düşünüyorsanız, lütfen eleştirilerinizi kendinize saklayın. zira dünyada yoğurtdun sütten yapıldığını bilmeyen yoktur. fakat önemli olan o nokta değil, önemli olan modern zamanın pratiklerimizi ve önceliklerimizi değiştirmesi. ha bir de, bu entryi sevenlere naçizane tavsiyem, halikarnas balıkçısı-mavi sürgün'ü okuyun. mutlaka okuyun. işte o zaman beni, hayatı, denizleri daha iyi anlayacaksınız.

    adettendir, debe editi: (bkz: bostanıma dokunma)