hesabın var mı? giriş yap

  • genelkurmay başkanlığı şah fırat operasyonu ile ilgili açıklama: link

    "uluslararası antlaşmalar ile türk toprağı olan süleyman şah saygı karakolu’ndaki manevi değeri yüksek ecdat yadigârı emanetler, suriye'de ortaya çıkan güvenlik sorunları ve askerî zaruretler nedeniyle, haklarımız saklı kalmak üzere geçici olarak yine suriye topraklarında bulunan suriye eşmesi köyüne taşınmak üzere getirilmiştir.

    geride değerli emanet bırakılmamıştır. suriye eşmesi'nde naaşın nakledileceği bölge birliklerimiz tarafından kontrol altına alınmış, bayrağımız göndere çekilmiştir. "şah fırat" operasyonu sırasında herhangi bir çatışma yaşanmamış, başlangıç evresindeki intikal esnasında bir personelimiz geçirdiği bir kaza sonucu şehit olmuştur.”

    geride değerli emanet bırakılmamıştır diyerek en değerli şey olan vatan toprağı ile haysiyetinizi bıraktınız, daha ne olsun !!!

  • "eziksozluk" diye bir olu$umun evi.

    edit: kotuleyin bakalim ibneler

    edit: aslinda entry'nin hic editlenmedigi dikkatinizi cekti mi bilmiyorum

  • black mirror'ın 2. sezon 1. bölümünün ismidir.

    dizi, 2 yıllık bir aranın ardından be right back adlı bölümle devam etmiş ve bu sefer de yine insanlığı can alıcı bir noktadan vurmayı başarmıştır: “ölülerin farklı bir formatta diriltilmesi mümkün müdür?” sorusunu yönelten ve cevabını da bölüm içinde birçok bakış açısı ile birlikte sunan sarsıcı bir black mirror bölümü daha.

    “hemen döneceğim,” diyerek giden ash, sevgilisi martha tarafından beklenmekte fakat saatler ilerledikçe de geri dönmemektedir. bir trafik kazasında hayatını kaybettiğini anladığımız ash’in ani bir şekilde dünyaya gözlerini yummasını kabullenemeyen martha, içinde bulunduğu teknolojik imkanların birçok şeyi çözebildiği bir çağda farklı bir yönteme başvuracaktır.

    gelişmiş bir bilgisayar programı ile, ölen insanların tüm sosyal medya hesaplarındaki sesli, görüntülü ve yazılı tüm geçmişlerini belleğine alarak, yapay bir insan yaratılabilmektedir. telefon veya tablet gibi ekranlardan, yani kısaca bir “kara cam” aracılığıyla, sanki ash hiç ölmemişçesine onunla “iletişim kurmaya” başlayan martha, ilk zamanlarda bunu kabullenemese de, zamanla uyum sağlayacaktır.

    buraya kadar her şeyin normal olduğunu görüyoruz çünkü böyle bir programın yapılma ihtimali günümüzde çok da düşük sayılmaz. gelecekte karşımıza çıkmasına kesin gözüyle bakılmakta olan bu ilginç programın bir üst versiyonunda ise ölen insanların, insan formunda ama bir android/robot seviyesinde geri dönüşümü sağlanmaktadır.

    ash’in bir kopyası ile yaşamaya başlayan martha, adeta dış dünyaya kendisini kapatır ve o çok sevdiği eşiyle birlikte dolu dolu saatler geçirmeye başlar. o aslında ölmüştür fakat bunu kabullenemeyeceğini bilen martha, bir robot dahi olsa sevdiği adamla hayatına devam etmektedir. ilk zamanlar her şey iyidir, hoştur, ama zamanla martha da karşısındaki “şey”in gerçek bir insan olmadığının, ash olamadığının farkına varacaktır. bir süre hayatı eskisi gibi mutlu bir şekilde devam etse de, çöküş devri yakındır ve martha, bir daha asla ash gibi bir adama sahip olamayacağını acı bir şekilde tecrübe edecektir.

    öncekilere nazaran duygusal bir bölüm olduğunu söyleyebiliriz be right back’in. tabii ki bu etkiyi yaşatmasında güzel ve yetenekli aktris hayley atwell ve oldukça iyi bir aktör olan domhnall gleeson’ın payları yok değil. gerek martha’nın ash ile yazılı bir şekilde iletişime geçtiği anlarda, gerekse robot hali ile etkileşimde bulunduğu kısımlarda olsun, bölümün başından sonuna, tatlı hatıraların getirdiği acı duyguların hissedildiğini söylemek mümkün.

    çok sevdiğimiz ve ondan kopamayacağımızı düşündüğümüz insanlar öldükten sonra da onlarla iletişimimizi devam ettirmeli miyiz? devam eden iletişim nereye kadar sağlıklıdır? iletişime geçtiğimiz “şey” o sevdiğimiz insan mıdır gerçekten yoksa onun duygusuz, sevgisiz ve ruhsuz bir yansıması mı? bu tür soruları yanıtlamamızı bekleyen serinin senaristi charlie brooker, izleyicisine unutulmaz bir deneyim daha yaşatıyor.

  • lozan'ı kimse zafer olarak görmüyor zaten. mevcut şartlarda yapılabilecek en iyi antlaşma olarak görüyor. ama bazıları başarısız bir darbe girişimini, ülkenin kurtuluş savaşı gibi göstermeye çalışıyor o ayrı.

  • cuito cuanavale muharebesi, 1987 yılı kasım ayı ile 1988 yılı mart ayı arasında angola’daki cuito cuanavale bölgesinde gerçekleşen muharebe. 1975-2002 yılları arasında yaşanan angola iç savaşının en önemli muharebesidir. birinci ve ikinci boer savaşlarıyla birlikte, de 19. yüzyıldaki süreçte sonra batı avrupalıların içindeki ilk kırılma, hatta birinci dünya savaşının öncüsü olarak nitelendirilebilecek olayların vuku bulduğu, güney afrika; ikinci dünya savaşından sonra, sömürge devletlerde üçüncü dünyanın doğuşu aşamasında, batıdan taraf duran bir ülke olmuştur. portekiz vb. ülkeler gibi, değil, ırkçı rejim yönetimdeyken, afrika anakarasında bir sömürge devletiydi güney afrika. 4 şubat 1961 ile 25 nisan 1974 arasında gerçekleşen angola bağımsızlık savaşında, unıta ve mpla aynı tarafta savaşmıştı. ancak daha sonra marksist mpla, oraya gönderilen küba askerleriyle birlikte, maoist ve daha sonradan cıa kedisi haline gelen unıta ve güney afrika ordusuna karşı savaşmıştır. 1975 yılında başlayan angola iç savaşında, 1987 yılında savaşın önceki safhalarından daha geniş çaplı bir muharebe başladı.
    iki tarafın da galip geldiklerini ilan ettiği muharebe sonucunda angola iç savaşında dönüm noktasına gelinmiştir: taraflar arasında yapılan antlaşmaya göre angola ve namibya’da bulunan yabancı ordular (küba ve güney afrika orduları) çekilmiş ve namibya bağımsız olmuştur.
    1974 yılına gelinceye dek portekiz sömürgesi olan angola’nın bağımsızlığı için üç ayrı örgüt silahlı mücadele vermiştir: agostinho neto önderliğindeki marksist mpla, holden roberto önderliğinde savaşan ve zaire diktatörü mobutu sese seko tarafından desteklenen fnla ve cıa ile ırkçı güney afrika ve çin yönetimince desteklenen jonas savimbi liderliğindeki unıta. ülkede portekiz silahlı kuvvetlerinin genel olarak egemenliği sürmekteyken farklı zamanlarda farklı bölgeler bu örgütler tarafından kontrol edilmiştir.
    angola’daki siyasi durum portekiz’de yaşanan siyasi altüst oluşla birlikte değişir. karanfil devrimi ile birlikte iktidara gelen devrimci hükümet portekiz’in denizaşırı sömürgelerin bağımsızlıklarını verme görüşmelerini başlatır. görüşmelerin ardından angola 11 kasım 1975 günü resmen bağımsızlığını ilan eder. portekiz ordusunun ve portekiz kökenli binlerce kişinin angola’dan ayrılmasından sonra başkent luanda’da denetim mpla’ya geçer. unıta güney angola’yı kontrol ederken, fnla kuzey bölgelerini elinde tutar.
    isyancı kuvvetler ile portekiz arasında imzalanan alvor antlaşmasına göre geçici bir hükümet oluşturulacak, 1976 yılında seçimler yapılacak ve 11 kasım 1975 günü bağımsızlık ilan edilecektir. ancak geçici hükümet başa geçer geçmez farklı isyancı kuvvetler arasında çatışmalar başlar. mpla başkentte denetimi ele alır. 9 ağustos günü güney afrika ordusu namibya sınırındaki ruacana hidroelektrik santralini ele geçirir. 14 ekim günü ise unıta ve fnla tarafından luanda’nın alınması için başlatılan sefere destek için savannah harekâtı başlatılır. zaire ordusu, güney afrika ordusu ve portekizli paralı askerlerce desteklenen fnla luanda’ya doğudan yaklaşır ve kifangondo eteklerine kadar ilerler. 7 kasım günü küba mpla lehine savaşa dahil olarak carlota harekâtını başlatarak cevap verir. mpla başkenti savunacak ve elinde tutmayı bilecektir. 11 kasım 1975 günü ise planlandığı gibi agostinho neto angola’nın bağımsızlığı ilan eder.
    oldukça uzun süre süren ve ancak 2002 yılında unıta lideri jonas savimbi’nin öldürülmesiyle sona eren iç savaş yarım milyona yakın insanın hayatını kaybetmesine neden olacaktır[1]. özellikle zengin yeraltı ve doğal kaynaklarıyla dikkat çeken ülke soğuk savaş sırasında abd ve sovyetler birliği’nin dolaylı olarak savaştıkları bir alan haline gelecektir. doğu bloku ülkeleri ve sovyetler birliği mpla ve namibya’nın bağımsızlığı için savaşan swapo’ya askeri malzeme, silah ve lojistik destek sağlarken, küba kendi inisiyatifi ile ordularını angola’ya gönderecektir. karşı tarafta ise özellikle unıta; abd, çin, fransa ve güney afrika tarafından desteklenir.
    fpla, unıta ve güney afrika tarafından aynı anda saldırı altında kalan mpla yardım talebiyle küba cumhuriyetie başvurur. 1975 yılı ocak ve ağustos ayları arasında mpla askeri akademi, silah, teçhizat, ulaşım aracı, radyo vericisi, üniforma desteği alır. yıl sonuna doğru ise mpla silahlı kuvvetleri olan fapla’yı quifangondo muharebesinde desteklemek için küba düzenli birlikleri ülkeye gelmeye başlar. 1976 yılı mart ayına gelindiğinde küba’nın bölgeye gönderdiği düzenli ordu birlikerli sayısı 36 bini geçer. küba dışındaki sosyalist blok ülkeleri ve özellikle sovyetler birliği teçhizat ve çok uzmanlaşmış teknik personel (savaş pilotu veya cephe komutanı) göndererek mpla’yı destekler.angola’ya gönderilen sovyet generallerden konstantin shaganovitch muharebelerde kurmay heyetlerinde yer alacaktır. unıta ise çin, abd ve güney afrika tarafından desteklenecektir. çin ve abd para ve silah yardımı yaparken güney afrika doğrudan askeri birlik gönderecektir. güney afrika zengin yeraltı ve doğal kaynakları olan angola’nın mpla’nın eline geçmesini istemiyordu. güney afrika işgalinde olan namibya, angola ile sınır komşusuydu ve namibya bağımsızlığı için savaşan swapo, mpla ile koordineli bir mücadele yürütüyordu. bu yüzden mpla’nın olası bir zaferi swapo’nun da zaferi anlamına gelecek ve namibya, güney afrika’dan bağımsızlığını kazanabilecekti. bu yüzden güney afrika angola’da kendisiyle uyumlu bir yönetim ve namibya sınırında ise swapo’nun angola’daki üslerinden namibya’ya giremeyeceği bir tampon bölge istiyordu.
    fnla ise zaire diktatörü mobutu sese seko tarafından desteklenir. ancak mpla ve unıta ile karşılaştırıldığında fnla dikkate alınmayacak bir güce sahipti.
    lomba nehri muharebesi olarak da bilinen bu muharebeyi anlamak bundan sonra meydana gelen cuito cuanavale muharebesini anlamayı kolaylaştıracaktır. 1987 yılında mpla angola topraklarındaki hakimiyetini artırmak için bir dizi askeri harekâta başlar. bu kapsamda unıta’nın sağlam kalesi konumundaki eski portekiz askeri üssü mavinga, jamba ve caprivi bölgesine saldırılar başlatılır.

    angola birlikerinin kurmay heyeti cuito cuanavale’den saldırıya geçmeye karar verir. yola çıkan piyade ve zırhlı birlikler menongue hava üssünden kalkan mig-23 savaş uçaklarının desteğinde ilerler.
    güney afrika ordusu, swapo gerillalarının namibya’daki faaliyetini kesebilmek için angola’nın namibya ile olan güney sınırında unıta’nın egemen olmasını istediğinden fapla ilerleyişine karşı ekim 1987’de modular harekâtıyla seferber olarak cevap verir.
    ilk karşı karşıya gelmelerde üstünlüğü ele geçiren güney afrika ve unıta kuvvetleri fapla kuvvetlerini stratejik olarak önemli bir kent olan cuito cuanavale’ye geri çekilmeye zorlar. eğer burası da fapla tarafından kaybedilirse bundan sonraki geri çekilme noktası menongue olacaktır.

    fapla’nın ilk çatışmalardan kalan birlikleri cuito nehri’nin doğu yakasında sıkışır ve kıstırılarak imha edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. kesin yenilgi olasılığının farkında olan mpla, küba’dan acil yardım ister. fidel castro bunun üzerine özel bir harekât başlatarak 15 bin küba özel kuvvetleri askerini gönderir. bölgeye helikopterlerle ulaşan ilk küba özel kuvvet askerleri 5 aralık günü fapla zırhlı birliklerini takviye ederler ve güney afrika ordusunun ilerleyişi cuito cuanavale’nin 22 km doğusundaki tumpo nehrinde durdurulur. özellikle bu bölgede yoğun olarak döşenen mayınlar güney afrika ordusunun durmasına sebep olur. güney afrika birlikleri durmuş olmalarına rağmen bölgedeki hakim tepe olan chambinga tepelerini ele geçirmiştir.

    güney afrika ordusu hava kuvveti olarak üstün olmasa da mirage savaş uçaklarına ve ımpala jetlerie sahiptir. küba hava kuvvetleri ise angola’ya en iyi uçaklarını ve en iyi pilotlarını okyanus aşırı göreve göndermiştir. menongues hava üssünden kalkan küba savaş uçakları 1976 angola savaşında da bölgede bulunmuş olan general arnaldo ochoa komutasındadır. general cintras frias ise cuito cuanavale’de cephe komutanıdır.

    güney afrika ordusu artık çok iyi mevzilenmiş ve takviye almış fapla kuvvetlerine karşı saldırmaya başlar. küba özel kuvvetlerinin ana gövdesinin muharebe sahasına gelişi ise yağmur mevsiminin başlaması ve unıta tarafından yolların mayınlanmasından ötürü gecikir. bu birlikler ilk çarpışmalara katılamayacaktır.
    küba tank ve piyade destek araçları konusunda oldukça iyi durumdadır.
    23 mart 1988’e kadar bölgede askeri harekât sürer. mevzilenmiş fapla kuvvetlerine karşı piyade unıta birlikleri ve zırhlı güney afrika birliklerinin saldırısı sürmekteyken güney afrika ordusu geri çekilme kararı alır. yağmur mevsimi nedeniyle ağır silahlar ve toplar geride bırakılırken chambinga tepelerinden bombardımana devam edilir. küba ve fapla kuvvetleri cuito cuanavale’nin düşmesini engellemiş olur. güney afrika ve unıta ise fapla tarafından düzenlenen sefer sırasındaki amaçları olan unıta bölgelerini korumuş olduklarını iddia ederler. ancak özellikle küba birliklerinin ve fapla ordusunun şehrin güney afrika ordusuna düşmesini engellemeleri zafer olarak değerlendirilir. zaferi kimin kazandığından bağımsız olarak muharebeden sonra önemli değişiklikler yaşanır.

    artık bir pat durumuna ulaşıldığı ve uluslararası gerilimi artırmaksızın iki tarafın da bir sonuç almasının imkânsız olduğu görülür. 1988 yılı boyunca süren çeşitli uzlaşma görüşmelerinden sonra 22 aralık 1988 günü new york’da antlaşma imzalanır. buna göre küba ve güney afrika angola’daki askerlerini çekecek ve namibya’nın güney afrika’dan bağımsızlığı için bir takvim belirlenecektir.
    muharebenin sonucu yoğun propagandaya maruz kalmıştır. afrikada ve özellikle ırkçı yönetimin iktidarda olduğu güney afrika cumhuriyetinde muharebenin neredeyse efsaneye varan bir anlatımı vardır. burada muharebe ırkçı yönetimin başarısızlığıydı ve sonun başlangıcı olarak değerlendiriliyordu. kıtada yenilmez olarak anılan ve beyaz üstünlüğünün simgesi olan güney afrika ordusunun yenilgisi ırkçı rejimin stalingrad’ı olarak değerlendirilir. bölgesel bir güç olarak ırkçı rejimi devam ettirmek isteyen pretoria yönetimi afrikalılar ve kübalıların yani ikinci sınıf olarak siyahlar tarafından yenilmesi psikolojik olarak önemli bir yara alır. ayrıca taraflar arasında imzalanan antlaşmaya göre namibya’nın bağımsız olması, bölgeyi kendi egemenliğind etutmak için asvaşa bile girmeyi göze alan ırkçı rejimin sonunu getirir. bu açıdan bakıldığında bu kazanımların kazanılmasında küba’nın payı ve yaptığı her türlü yardım vebizzat doğrudan askeri müdahalesi belirleyici olmuştur. muharebeden sonra ise güney afrika savunma bakanlığı cuito cuanavale’nin ele geçirilmesi gibi bir amaçlarının hiç olmadığını açıklasa da bu açıklama ağır ekipmanın neden geride bırakılarak bir anda ordunun geri çekildiğini açıklamamaktadır. zayiatlara dair yine iki taraftan gelen çelişkili açıklamalar vardır. buna göre unıta’nın elindeki çok sayıda karadan havaya füze küba miglerinin saldırı kabiliyetini azaltmış, ayrıca güney afrika ordusunun başarılı anti-tank taarruzları sırasında çok sayıda t-55 tankı etkisiz getirilmiştir. buna karşılık olarak küba ve mpla kaynakları tam tersine zırhlı birliklerin güney afrika ordusunu parçaladığını bildirmekte ve buna delil olarak güney afrika ordusunca geride bırakılan son teknolojiye sahip centurion varyantı olan olifant tanklarını göstermektedir.
    güney afrika ordusu tarafından yürütülmüş olan hooper, packer ve excite/hilti isimli bir üç operasyon , birçok tank çarpışmasına sahne olmuştur.
    angola’da bulunan sovyet kurmay heyetine göre ise muharebe iki tarafın da ilerleyemeyeceği veya lehine çeviremeyeceği bir pat durumunda kalmıştır. neticede iki tarafın da taktiksel başarıları söz konusu iken, uzun vadede mpla tarafı zaferi ile sonuçlanmıştır.
    ırkçı rejimin çözülmesinden sonra başa gelecek olan güney afrika cumhuriyeti devlet başkanı nelson mandela ise muharebenin anlatımında küba şekline destek verecektir :
    "küba halkının afrika halkları için ayrı bir yeri vardır. kübalı enternasyonalistler afrika kıtasının bağımsızlığı, özgürlük ve adalet için tarihte görülmemiş bir özveride bulunmuşlardır…biz afrika’da topraklarımızın alınmasına ve egemenliğimizin çalınmasına alışkınız. afrika tarihinde bir ulusun hiçbir çıkar gözetmeden diğerinin hakları için ayağa kalkması görülmemiştir."

  • bunu yapabilen erkeğe babanız sizi verse de siz varmayın. olay düşündüğünüz kadar naif olmayabilir.

  • fular takınca yakıştırmak. fakirde at sikinde kelebek şeklinde duran fular aksesuarı zenginde direkt kalantor entel intibaı uyandırmaktadır.

  • türkiye'ye yakışan bir manzara.

    1.
    2.

    --- spoiler ---

    bir sehpa üzerine serilen gazetelerin üstüne konulan kebabı doktorlar afiyetle yerken arka planda ise ameliyattan çıkmış bir hastanın kendinden geçmiş görüntüsü yer alıyor. sosyal medyadaki görüntüler üzerine sağlık bakanlığı olayla ilgili soruşturma başlattı.
    --- spoiler ---

    edit: şunu bile savunanlar çıktı ya. neymiş efem, vakitleri yokmuş, yerleri yokmuş.
    delirdiniz mi yahu?
    az objektif baksanıza olaya.
    düşün bak, anan, baban kalp, beyin, kanser ameliyatından çıkmış, sen dışarıda dokuz doğuruyorsun, önünden "xyz kebap salonu" kutulu bir adam geçiyor ve yoğun bakıma giriyor.
    empati lan empati.

    edit2: kebabı yiyenler doktorlar değil hastabakıcılarmış ve kovulmuşlar. bu; durumun vahametini ortadan kaldırmıyor. sonuçta önemli olan kimin ne yediği değil, ybü'de neyin yapıldığı.
    kovulduklarına dair haber.

    edit3: uçan fotoğraf linklerini yeniledim.

  • turizm bakanının özel turizm acentası, milli eğitim bakanının özel okulu var ülkede. gençler tepkiyi doğru dile getiriyor. sosyal medya sayesinde bazı mahkemeler doğru sonuç vermeye başladı artık. yeni nesil sosyal medyayı çok güzel kullanıyor valla. tebrik etmek lazım.

    edit: sağlık bakanının özel hastanesi hatırlatması geldi.

    edit2: gençler için bir uyarı daha var. ucuzabilet appi de etstur markasıymış.

    son cevap editi: ayrıca bir kaç tane uyarı aldım. milli eğitim bakanı hisselerini devretti, turizm bakanına ait bir şey yok gibi. bu konuları net bir şekilde bilmiyoruz maalesef. hükümet bu konuda şeffaf değil. bir gov siteden kimin ne mal varlığı var. çocuğunun ne mal varlığı var bakamıyoruz. dolayısıyla köşe yazarlarının, televizyon habercilerinin, haber sitelerinin içeriklerini okuyup kabul ediyoruz/inanıyoruz. kimi a-haber takip edip hayatı güllük gülistanlık yaşar. kimi de gerçeklerle yüzleşir.

  • patron'un yeni bitirmiş olduğum muazzam otobiyografisi. kendisinden iyi bir şey geleceğini biliyordum ama böylesini de tahmin etmemiştim. koyu bir springsteen severiyim ("hayran" kelimesi garip geliyor), bu nedenle objektif olamam ancak otobiyografi ve biyografilerin zaten hali hazırda o kişinin sevenleri tarafından okunmak üzere üretilmesi, bu zorunluluğu ortadan kaldırıyor bence.

    kitapta, neredeyse her otobiyografide bulabileceğimiz "yıldızın arkasındaki sıradan insanı görünür kılma" becerisinin yanında 20. yüzyılın ikinci yarısına dair derin gözlemleri, müzik endüstrisinin değişimini, orta sınıfa mensup birinin dünyaya incelikli bakışını, sadece bir yıldızın değil, beatles, elvis ve bob dylan hayranı küçük bir çocuğun hayallerini gerçekleştirmesi ve kendi rengini, kendi çizgisini bulmasını da bruce'un samimi ve ilham verici perspektifinden görebiliyoruz. kendisinin her seviyedeki dinleyicisine verebileceği yeni ve düşündürücü şeyler var albümleri ve onların motivasyonları hakkında. ve tüm bunların başarıyla bir araya getirilmesi, bir otobiyografinin amaçladığı gibi, o portrenin tamamına dair bütünlüklü bir görüş edinmenizi, varolan görüşünüzü de güncellemenizi sağlıyor. bruce sadece hayatını daktile etmemiş, kendi hayatını profesyonel bir yazarın gözüyle yorumlamayı da başarmış çünkü (aslında "başarmış" demek saçma olabilir, zaten usta bir şarkı yazarı, dolayısıyla başarmaktan çok, bu yeteneğini bir kez daha "göstermiş" diyelim). ve tüm bu metin; bruce'un albümleri, konserleri ve müziğiyle ortaya koyduğu diğer şeylerle o kadar paralel gidiyor ki, "springsteen opus magnumu"na da çok güçlü bir halka ekliyor, onu tamamlıyor. açıkçası ben okurken kafamda genel olarak darkness on the edge of town albümü çaldı, metnin tonunu ona benzetmek de mümkün. her sayfasında bir hayatı gözlemlemenin yanında, ona dair edebi bir lezzet bulunuyor.

    ve tabii ki bir "sever" olarak bilmediğiniz, belki de tam olarak kestiremediğiniz pek çok müzikal ayrıntıyı da öğrenmiş oluyorsunuz: bruce'un ilk gitarını nasıl annesine aldırdığı, vietnam savaşı süreci, grupla arasına çektiği "patronluk" mesafesi, born to run'ın ardından mike appel ile yaşadığı sözleşme krizi, steve van zandt'ın gruptan ayrılması, e street band'in geçici olarak dağılması, jake clemons'ın e street band'e katılımı ve bunun gibi daha pek çok şey... kendi imajı ve zaman zaman yaklaştığı pop sound'una dair komik eleştirileri eklemeyi de ihmal etmemiş.

    eleştirilebilecek yanı, sanırım yine her otobiyografinin doğal yumuşak karnı; mahremiyet ve korumadan gelen mesafeler. ama bunlara da değinerek o duvarı eritiyor.

    springsteen, dediğim gibi sadece hayatını anlatmıyor, tekrar tekrar okunabilecek ilham verici bir amerikan postmodern anlatısı ortaya koyuyor. en iyi becerilerinden biri olan "yoldaşlığı", bir de edebi bir metin olarak sunuyor. bundan sonra albümlerini dinlerken, arkalarındaki hikayeyi bilmenin verdiği güç de büyük ihtimalle yanımda olacak ve hissettiğim duyguya güzel bir katkı yapacaktır.

    edit: imla