hesabın var mı? giriş yap

  • bir kardeşimiz izmirli olduğunu belirtip, şehir hakkında atıp tutmuş. acı gerçeği söyleyeyim mi? maalesef seni kandırmışlar kardeşim. izmir diye ankara'ya, kayseri'ye, yozgat'a falan koymuşlar sanırım seni.

    istanbul gibi bir yerde yaşadığını söyleyip izmir'de zengin ile fakir arasında uçurum var, izmir'in zengini çok zengin, fakiri de çok fakir demek ancak bayat bir espri olabilir. nitekim istanbul'un zenginiyle fakirinin geliri çok yakın birbirine değil mi?

    söz konusu entryde gerçek izmirlilerin çingene olduğunu da öğreniyoruz. öyle denmiş. entry yazarımız, yaşadığını iddia ettiği şehri bilmediği gibi çingenelerin tarihini de bilmiyor maalesef.

    yine aynı entry'de mafya belediye'nin peşkeş çekme işlerinden bahsetmiş. ama işin komiği bunu söyleyen istanbul'da yaşadığını söylüyor. izmir'de peşkeş çekiliyorsa, istanbul'da yapılan ne acaba?

    izmir'in köylü zihniyetine sahip olduğu da söylenmiş. evet izmir köylü zihniyetine sahiptir, ege köylüsü zihniyetine sahiptir. ege köylüsü ki ne iç anadolu yobazına benzer ne de başka bir gruba. yırca köyü'nde yaşananları televizyondan takip etseydin eğer o köylü diye aşağıladiğin kişilerin ne kadar temiz yürekli insanlar olduğunu görürdün. hepsi böyle midir, tabii ki değildir ama köylü zihniyetiyle aşağılayacaksan bir grubu, aşağılayacağın en son yer ege ve izmir'dir.

    izmir'de her şey mükemmel demiyorum, ama bu kadar işkembeden sallamayın bari. bak diğer maddelerden daha bahsetmedim bile.

    edit: chp'nin bazı yaptıklarından şikayetçiysen anlarım. ama chp'ye bok atacağım diye koca şehre sallamayın, komik duruyor.

    edit 2: "adam büyük ihtimal hayatında izmir'in dışına çıkmamış" diyen kardeşim için bir not, bir süredir ankara'da yaşıyorum.

  • i.u. iktisat fakultesi turkce butunleme sinavi (360 kisilik siniftan sadece 5 kisi var):

    "cimlere uzanmis,
    gokyuzunu izliyor
    icinde bir huzursuzluk vs. "

    diye giden bir siire, "baslik bulun" diye embesil bir soru vardi.

    bende "islak cimlere uzanmis adamin birikmis gazi" diye bir baslik yazdim. asistan gezerken gordu, guldu
    "ama kalirsin" dedi, bende "ama deger" dedim.

    kaldim gene

  • süper insandır. bende hiç öyle olmuyor, hemen zaten halihazırda dört gram kalan aklımı kaçırıyorum bonkörce. uyku felci falan olaylarını da bildiğim halde bende çalışmıyor, keriz gibi kanıyorum valla.

    bakınız, şu örnekte nasıl da keriz gibi kanmışım;

    http://sketchtoy.com/68539805

  • 1500 yıl ayakta kalan roma imparatorluğu'nun (cumhuriyet'i de sayarsak 2000 yıl; ama o zaman imparatorlar yoktu tabii) en başarılı 10 imparatoru listesine elini kolunu sallaya sallaya girebilecek bir şahıstır imparator diocletianus. kendisinden 100-200 yıl önce yaşamış imparatorlar hakkında bile daha fazla yazılı belge olması ise tam bir talihsizliktir. imparatorluğu çökmenin eşiğine getiren üçüncü yüzyıl krizi diocletianus ile son bulur. bu kadar sıkıntılı ve buhranlı bir kriz periyodunun ardından tahta geçen diocletianus imparatorluğa uzun bir felaketin ardından nefes aldırmıştır adeta. imparatorluğun idari/bürokratik teşkilatlanmasını radikal bir şekilde değiştirmiş, yeni kurumlar, eyalet ve şehirler yapılandırmıştır.

    modern siyaset biliminde darbe denilen kalkışmaların roma'da bir dönem gündelik siyasetin ayrılmaz parçası olduğunu bilen bilir. güçlü birkaç lejyonun desteğini alan general imparatora isyan eder, kendi başkentine doğru orduyla yola çıkar, başarılı olursa tahta geçerdi. sonra bir başka general yeni imparatora isyan eder, bu kez aynı şeyler baştan yaşanır. öyle dönemler olmuştur ki romalıların savaşlarda en çok öldürdüğü insanlar yine başka romalılardır.

    bundan niye bahsediyorum? çünkü bu çok yıkıcı ve temel sorun üzerine anladığım kadarıyla kafa yoran ve gerçekten de çözüme epey yaklaşan bir imparatordur diocletianus. kendisi asker ile sivil politikacı ayrımını roma’da ilk düşünen yöneticilerden biridir. bir eyaletin valisi ile askeri yöneticisinin aynı kişi olması geleneğini kaldırmıştır. böylece valiler yani eyaletin en üst yöneticileri sivillerden seçilir olmuştur. daha o zamandan yaptığı bu tercih ile politika felsefesi açısından saygıyı hak ediyor bence. yönetimin en tepesi için uygun görüp kurduğu tetrarşi ise insanların taht için birbirini gözünü kırpmadan boğazladığı bir dönem için oldukça radikal bir yaklaşım olsa gerek.

    hakkında tarihi belge az dedim ama o kadar da az değil; istenirse buraya sayfalarca entry döşenebilir ama ben o kadar uzatmak istemiyorum; yukarıda önemli gördüğüm bir iki noktaya değindim zaten. diocletianus'un atıyla ilgili bir hikayeyi anlatıp bitireceğim:

    ms. 297 yılının bahar aylarında, diocletianus* ve damadı galerius* sasanilerle (özelde ermenistan krallığının durumu ile) ilgilenmek üzere doğu’dadır. birinci şapur'un oğlu sasani şahı narses* ordusuyla suriye ve anadolu topraklarına yani o dönem roma topraklarına doğru sefere çıkmış, tetrarşinin 4 üyesinden biri olan galerius da emrindeki lejyonların başında narses’in ordusunu karşılamak üzere harekete geçer. iki ordu carrhae yani harran yakınlarında karşı karşıya gelir; 350 yıl önce partların marcus crassus’u yendiği carrhae’de bu kez bir başka romalı, galerius, iranlılara* yenilir. doğu’da böyle bir sorun sürmekte iken o sırada roma’nın en önemli eyaletlerinden mısır’da ayaklanma başlar. sasaniler ile mücadele devam ederken böyle bir ayaklanmanın çıkması olayın arkasında pers parmağının olduğunu düşündürmüştür ancak ayaklanmada yakın zamanda yapılması planlanan oy sayımının etkisinin olduğu da söylenir. zira oy sayımı demek yeni vergiler demek olabilirdi.

    diocletianus, galerius’u doğuda bırakıp mısır’a doğru harekete geçer. 297’nin sonuna doğru mısır’da büyük oranda ayaklanma bastırılır ancak iskenderiye şehri hala direnmektedir. iskenderiye, o dönem 1 milyon civarındaki nüfusuyla roma’dan sonra en büyük imparatorluk şehridir. 297 sonbaharına doğru iskenderiye’yi kuşatma altına alan diocletianus, yaklaşık 8 ayın ardından 298 baharında şehrin direnişini kırar. doğuda sasanilerle olan gerilim ve çatışma hali sürerken bir de mısır’daki isyanla uğraşmak durumunda kalmış olan imparator diocletianus öfkelidir. iskenderiye düşünce, imparator diocletianus, sokaklarda akan kan, atının dizlerine değene dek şehirde katliam yapılmasını emreder. bu emri verdiği sırada diocletianus'un atının yere çöktüğü söylenir. yere çöken atın dizlerine kan bulaşmıştır. bu duruma şahit olan diocletianus bunun tanrılardan bir işaret olduğunu düşünür ve katliam emrini geri çeker. hikayeye göre imparator şehri terk ettikten sonra, iskenderiyeliler minnettarlıklarını göstermek için diocletianus'un atının bronz bir heykelini dikerler. hikaye muhtemelen gerçek değil ancak gerçekte yaşanan olaylar hakkında ipucu verdiği ve tarihin anlatımını "renklendirdiği" de bir gerçek. böyle hikayelere tarihmiş gibi inanmayalım ama hikayesiz de kalmayalım.

  • ilaçla tatmin edici sonuç vermeyendir. anladığım kadarıyla yani. kremler falan da etki etmiyormuş suna dumankaya nın kitabında bir formül ve öneriler buldum kutsal bilgi kaynağında kendi yorumlarımla birlikte paylaşmak isterim.

    öncelikle suna ablamız diyor ki;

    selülit kremlerini alım gücü yüksek olanlar alabilir. (bkz: zengin). ama evde ucuza da formüller hazırlayabilirsiniz.

    malzemeler: (üşenmeyin gidin alın aktardan. bacaklar gamzeli gamzeli gezmekten iyidir.)

    1 kase deniz tuzu (selülitle ilgili her soru sorulduğunda bunu illa söylüyor o konuya da geleceğim.)
    1 kase susam yağı
    10 damla biberiye yağı
    10 damla okaliptüs yağı
    10 damla funda yağı

    yağları karıştırıyorsunuz. elinizi önce yağ karışımına sonra tuza batırıp peeling yapıyorsunuz. 15 dakika sıcak havluya sarıp bekledikten sonra duş alıyorsunuz bu kadar.

    bunu her gün her gün yapmaya gerek yok. haftada bir - iki kez yapsanız yeterli.

    ancak tuz tüketimine dikkat. günde 2-3 litre su için. aklınıza ne zaman gelse için. sigarayı bırakın. sağlığınız için bırakamıyorsanız selülit için bırakın, sararan dişler için bırakın, pis kokusu için bırakın ama bırakın yani. hayvansal yağı azaltın.

    yok aga ben bunlarla uğraşamam kebap yer, tuzu döker üstüne sigara içerim diyorsanız siz bilirsiniz

    ama bu işin yaz'ı da var. siz selülitlerinizi saklamaya çalışırken sevgiliniz havuz kenarında taş gibi kızlara bakarsa bozulmayın. ben diyim de.

    neyse soru cevap kısmına geliyim bir arkadaş suna dumankaya'ya sormuş:

    + deniz tuzunun selülite iyi geldiğini duydum peki nasıl kullanılır?
    - elin önce susam yağına batırıyorsun sonra tuza. masaj yapıyorsun. verdiği cevabın özeti bu. bence haftada 2 iyidir.

    + gazetede susam yağı ve deniz tuzu ile çözümü okudum. bebe yağı ve limon suyu olan reçete de gördüm. hangisini uygulayacağımı şaşırdım.yardımcı olursanız sevinirim.
    - beslenmenize dikkat etmelisiniz. bol bol limonlu su için. mümkün olduğunca açık havada yürüyüş yapın . masajın faydaları da büyüktür. keselenmek dekan dolaşımını hızlandırdığından selülitle savaşta etkili bir yöntemdir.( bunu bir kaç yerde daha okumuştum. keselenin.iyi fikir.) tariflerin de hangisini yaparsanız yapın faydasını görürsünüz.

    + deniz tuzunu sürdüm. düzenli yürüyüş yapıyorum faydasını göremedim. ne yapmalıyım?
    - bol bol sebze meyve tüketin, bitki çayları için, yürüyüşlere devam edin, kese yapın, imkanınız varsa masaj yaptırın, bir de formül önereceğim: 1 su bardağı susam yağına yarım su bardağı limon suyu, 30 gr. kafur, 10 adet dövülmüş asprin, 10 damla öküzgözü esansı (?!), 10 damla biberiye, 5 damla servi ağacı yağı ekleyip karıştırın. bu karışımı masajla selülitli bölgeye yedirin. sıkmadan streç filme sarın. 2 saat bekleyin.

    bunu yaparsanız çabanıza hayran kalırım. ben üşenirim, denemek isteyen deneyebilir. bu extreme artık yani. ilk denilenler işe yaramazsa yapabilirsiniz.

    ben bugün mağazanın kabininde kendi durumumu farkettim. zayıf bir insanım nerden de çıkmışlar anlamadım. çok kötü değil ama çözülmesi lazım. 1 aya kalmaz sorunu çözerim. ben bisiklet sürmeyi seviyorum. spor olarak bunu yapacağım. hem bisiklet sürdüğüm dönemlerde hiç selülitim olmamıştı. su içme taktiği güzel. bir sürü yerde bunu okudum. çay-kahve kola tüketimini azaltıyorum. tek sıkıntım tuz. onu kesinlikle kesmeliyim. bitkisel yağ olayı da bana uyar. sigara alkol hiç tüketmedim. o açıdan rahatım yani. masaj konusunda da en basit masaj tekniği herhangi nemlendirici kremle masaj yapmak gibi geldi bana (bunu da birkaç yerde okudum.) baktım geçmiyor. ağır ağır deniz tuzu, masaj yağı deneyeceğim.

    siz de spor konusunda kararsızsanız ebru şallı ne güne duruyor? 1 2

    yok ebru şallı izlemem diyorsanız bu da sizin için bir seçenek olabilir.

    bu spor videolarına her gün yarım saat ayırsanız yarım saat de yürüseniz var yaa fıssstık gibi olursunuz kanımca.

  • mevcut durumun ciddiyetini anlamaktan aciz, işleri kolaylaştırmaları gerekirken iyice zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayan, sorumsuz ve bencil insanlardır. çoğunluğu oluştururlar.
    edit: “olası sonuç buydu, ya ne olacağdı?” diyenler var. ya arkadaş ben anlamıyorum, adamlar çıktı masaları kaldırdı, saatleri sınırlandırdı, ha evet tedbirler yeterli mi? hayır değil. ama bu kadar da ahmak olunmaz, birazcık düşünürsün “masaları kaldırmışlar, oturam da yerde pattis yiyem.” demezsin hayvan değilsen, onun yerine dersin ki; “bir süre evde daha fazla vakit geçireyim, avm’ye falan gitmeyeyim.” illa koyun gibi güdüp her hareketinizi yönetmek mi gerekiyor sizin, kafanız hiç mi çalışmıyor? neden lan neden?
    edit2: “avm çalışanı onlar.” diyorlar bazı çok bilmişler, aynen kanka montla gelmişler yemek katına. velev ki avm çalışanları bunlar, zaten yok değil mi avm’lerin ve avm içindeki mağazaların personel bölümleri, depoları, yemek alanları?? illa dip dibe yerlerde oturarak yemek yemeleri lazım avm çalışanlarının, onlara virüs etki etmiyor, avm çalışanları arasında virüs yayılmıyor. geçiniz.

  • last seen'i kapatanların hala diğerlerinin last seen'ini görebildiğini sanan insanlar tarafından eleştirilen insan.

    biz kapatınca diğerlerini de göremiyoruz zaten. yani ben kimsenin - sevgilim dahi olsa - last seen'ini merak etmiyorum, kimse de benimkini merak etmesin.

  • kambriyen patlamasının kanıtlanması ya da yanlışlanması evrimle hiçbir şekilde çelişmez. evrim herhangi bir yoldan ilerlemiş olabilir, arada değişen koşullara göre tür patlamasına da neden olur, heyecana gerek yok.
    bir de şu evrime dogma diyenin kafasına pod mrcaru kadar taş düşsün nolur artık. gözünün önünde gerçekleşmişi var, neyin inadı bu?