hesabın var mı? giriş yap

  • 20 yıl sonra bir gençlik dizisinde idealist bir basketbol koçunu canlandıracak oyuncu kişi.

  • silgi. okuldayken biri silgimi aldığı zaman, mahsus yanlış yazar, geri alırdım hemen. o silgi önümde durmazsa, sürekli geri alma planları yapar, ders dinleyemezdim.

  • bazen olur bu. özellikle simit gevrek değilse, ısırınca kolayca parçalanmıyorsa olur. insanoğlu sadece simitle beslenmek zorunda kalsa, evrim sürecinde şakaklarda mini üçgen boynuzlar çıkmasına neden olurdu heralde.

  • sinan özendir. daha bu yaşıma kadar "ben sinan özen'e uyuz oluyorum." diyen bir şahısa denk gelmedim. ki düşün pepe'yi bile yakalasa sinirinden skecek adamlar var bu ülkede.

  • tutmayacak telefon. bi kere bunun arkadaş ortamı var, sevgilisi var, ailesi var var oğlu var.

    -ooo yeni telefon yapmışız
    +aldık bişe ya
    -ne abi onun markası
    +telefon işte ya aldım öyle
    -markası ne markası
    +işlemcisi iyi diyolardı aldık ya
    -markası ne olum bunun
    +vestel :(

    bak oldu mu? olmadı.

  • eaah eytere be. gırgır, şamata, troll bir yere kadar. arabesk, sen zaten köşede dur. ortalık karışık. açılın, akademik bilgi paylaşmaya geldim.

    konuş, inek:

    eved.

    (bkz: lisa feldman barrett) psikoloji alanında bir profesördür ve aynı zamanda sinirbilimcidir. bir süre önce üniversitemin psikoloji bölümünün lisans öğrencileri bu harika hocayı zoom konferansına getirdi ve biz de efsane bir sunum izledik. o günden beri bu kadına hayranım ve duygular üzerine yazdığı şeyleri okumaya başladım. bunlardan biri de "how emotions are made: the secret life of the brain" yani "duygular nasıl yapılır: beynin gizli yaşamı" isimli kitabıdır.

    türkçeye çevrildi mi bilmiyorum.

    bu kitapta dr. barrett'ın 2 temel argümanı var:

    1) duygular parmak izi gibi belirli, özel şeyler değil. mesela "öfke" diye belli bir duygu yok. yani öfkenin parmak izi yok. x'in a zamanındaki öfkesi, y'nin b zamanındaki öfkesi var. ya da p olgusunun t varlığında bireylerde yaratabileceği duygudurumlar olabilir.

    2) duygular simülasyondur.

    1. maddenin yeterince açık olduğunu düşünerek ikinci maddeye geçiyorum.

    arkadaşlar, dr. barrett bu argümanı ile şunu anlatıyor. biz bir toplumun, kültürün üyesiyiz. bir şeylere maruz kalıyoruz. bir şeyler bize sürekli tekrarlanıyor. bu cepte.

    5 duyudan gelen gerçek veriler var. bu da cepte.

    beynin çok güçlü bir yanı var. o da şu: tahmin etmek. bunu cebe atarken barrett'ın sunumunda verdiği örneği de açıklamak isterim. bu örnekten sonra ben bir çok şeydeki duruşumu değiştirmeye başladım 2 haftadır falan. neyse, gelelim örneğe:

    biz su içtiğimiz zaman susuzluğumuzun giderildiğini 2-3 yudum sonra anlıyoruz ya, haydi 5 yudum olsun ya da 1 şişeyi 10 saniyede tepemize diktik diyelim.

    aslında beynin, "susuzluk giderildi."yi algılaması için suyun vücuttaki ihtiyaçları karşılaması olayı 20 dk sürüyor.

    ama biz, saniyeler içinde anlıyoruz. çünkü beyin "tahmin gücü" sayesinde susuzluğun bir süre sonra giderileceğini tahmin ediyor ve size "susuzluk giderildi" bilgisini veriyor.

    metaforik olarak beyin, bildiğiniz en iyi falcıdan daha iyi bir falcı yani.

    neyse. gelelim duygulara.

    kafamızın içinde olup biten duygu dediğimiz bu şeyler aslında bizim maruz kaldığımız her şey sebebiyle (buraya yetişme biçiminizden izlediğiniz reklamlara kadar her şeyi dahil edebilirsiniz.) beynimizin tahmin etme gücünün çalışması ve bize, örnek veriyorum, "al sana sevgi" diye bir duygu üretmesi demek.

    yani biz, işe aldığımız aktörlerin (5 duyunun bize getirdiği sosyal, kültürel her türlü veri) bizde yarattığı tiyatro oyununu izliyoruz, duygu diye.

    sen, ölümün sevinçle karşılandığı bir toplumda yetişseydin, cenazeler seni ağlatmayacaktı.

    sen, ailenin ilk 6 yaştan sonra gereksiz görüldüğü ve çocukların okullarda yetiştiği ve anne babasını haftada 1 gün gördüğü bir sistemde büyüseydin ailen de sana ona göre davranacaktı ve senin anne-baba aidiyet duygun, böyle büyümeyen çocuğunkinden çok farklı olacaktı.

    örnekler çoğaltılabilir. gelelim sevgiye.

    "gerçek sevgi" diye bir şey yok. x'in sevgiyi gösterme ve alma biçimi var. hepsini beyin yaratıyor.

    flört şiddetinin en sikko cümlesi olan "sen kafanda kurmuşsun" olayı duygular için tamamen doğru.

    hepimiz, duyguları kafamızda kurduk. gerçek sevgi, zart sevgi hepsi simülasyon.

    bir sevgi biçiminden memnun değilsen, sevildiğini hissetmiyorsan algını, bakış açını ve maruz kaldığın çevreyi değiştireceksin.

    o zaman beynin, yeni tahminler yaratmaya başlayacak. sana yeni simülasyonlar kuracak.

    bu hususta kararlıysan da bir gün beyin seni mutluluk simülasyonu ile ödüllendirecek. yani yeni aktörler, yeni dekorlar, sonunda sevdiğin oyunu oynayacaklar senin için.

    "sen değişirsen dünyan değişir." klişesi yarı doğru bir klişe. tamamen doğru olması için ise dünyanı değiştirmen gerekiyor ki o da seni değiştirsin.

    bu noktada kimisi ülke, kültür değiştirir. kimisi iş değiştirir. kimisi de partner bulma pratiklerini değiştirir.

    artık nasıl olacaksa.

    debedit: teşekkürler. sizi seviyorum. gerçekten.

  • hikayesi oyle boyle oyun degildir. resmen oynarken hayal gucu genisliyor ozellikle sonlara dogru. gordugum en ilginc hikaye ve dongulerden birisine sahip, hatta en ilginci diyebilirim. kesinlikle klise degil. ayrica oyunun devamının gelecegi belli. birde sonlara dogru terkedilmis bir sehirde arac ile ilerlerken sanki her frame ayri bir yagliboya calismasi gibi grafikler cok guzel.

  • ilkokul yılları. anne baba boşanmış. baba bok gibi zengin, ancak sadece kendisine kadar zengin. anne 2 çocukla ortada kalmış, durumlar zor.

    kış günü, bot alınması lazım. mecbur kalınca baba aranır;

    - baba, ayaklarım 36 numara, botlarım ise 34 numara. yenisini almam lazım.
    + anana söyle
    - peki

    birisi "baba" mı dedi?

  • dizel motorun üretim maliyeti daha yüksek olduğu için anormal olmayan olaydır.

    termal verim açısından bakarsanız dizel motorun verimi benzinli motordan daha yüksektir. yani bir kalorilik yakıt yakıldığında bunun daha yüksek oranı mekanik enerjiye çevrilir.

    bunun anlamı, yakılan bir karbon bazlı bileşikten daha çok enerji çekmektir ya da miktarda mekanik enerji üretmek için daha az kaloride karbon bazlı yakıt yakmak gerekir. bu yüzden karbondioksit emisyonlarına bakıldığında aynı güçlerde motorlarda zaten dizel motorların karbondioksit emisyonları düşüktür fakat dizelin yasaklanmak istenmesindeki mesele zaten karbondioksit emisyonu değildir.

    bildiğiniz gibi havanın yaklaşık %21'i moleküler oksijen gazı, %78'i de moleküler azot gazından oluşur. silindir içine aldığınız havadaki oksijen ile yakıtı yakarak basıncını yükselttiğiniz yakıt gaz karışımından mekanik enerji elde edebilirsiniz. mamafih bütün gazlar termodinamiğin ikinci kanunu gereği sıkıştırıldığında sıcaklıklarını artırmak zorundadırlar.

    dizel motor benzinli motora nazaran daha yüksek sıkıştırma oranına sahiptir. yani silindir içinde yanma sırasında daha yüksek basınca çıkarlar bu da sıcaklıklarının daha yüksek olmasına neden olur. mekanik enerji için sadece oksijen ile karbon bazlı yakıtı yakmak isteseniz de, sıcaklık yükseldikçe reaksiyonların doğası gereği havadaki %78 oranındaki azot gazı da birtakım reaksiyonlara girmeye başlar.

    benzinli motorda yanma sırasındaki sıcaklıklar dizel motor kadar yüksek olmadığından dolayı azot gazının bu tarz reaksiyonlara girme eğilimi düşük kalır ama dizel motordaki yüksek sıcaklıklar nedeniyle azot oksit bileşenleri nox dediğimiz gazlar ortaya çıkar. bu gazların küresel ısınmaya karbondioksit gazına nazaran daha fazla yol açtığı ve insan sağlığına daha zararlı olduğuna dair birçok çalışma yapıldı. nox emisyonları nedeniyle dizel motor aslında yasaklanmak isteniyor.

    reaksiyonların ve termodinamik çevrimin doğası gereği dizel motor her zaman benzinli motordan daha verimli çalışacaktır. yanma reaksiyonun direkt ürünü olan karbondioksit gazının emisyonu da bu nedenle muadil güçteki dizel motorlardan benzinli motordan her zaman düşük kalacaktır fakat mesele karbondioksit emisyonu değil azotoksit emisyonudur. bu da havada %78 oranında bulunan azot gazının bir sonucudur çünkü silindir içine hava alırken oksijen sen gel azot sen gelme diye bir ayrım yapamıyoruz.

    silindir içindeki maksimum sıcaklıklar aşağıya çekildikçe azot gazı daha inert kalarak reaksiyonlara bulaşmıyor ya da daha az bulaşıyor ve azot gazı silindire girdiği gibi çıkarak azot gazı olarak kalıyor. bu da benzinli motorların daha az azotoksit emisyonuna yol açmasına neden oluyor.