hesabın var mı? giriş yap

  • herhangi bir olumsuz etkisi olup olmadığını hala araştırdığım bitkidir. çünkü; iki aylık kullanım sonunda gördüğüm etki mucizevidir neredeyse. antidepresanların hayatı felç eden yan etkilerinden tümüyle kurtulmakla kalmayıp, çare bulunamayan fibro miyalji ağrılarını sona erdirmiş, uyku sorunlarına son vermiş, kaygı ve korkuyu önemli ölçüde azaltmış, belleğimin üzerindeki sis perdesini kaldırmış, güneşi fark etmeme neden olmuştur.
    antidepresan ilaçlarda görülen yan etkilerin de hiçbiri görülmemektedir. araştırdığım kaynakların hiçbirinde şimdiye dek olumsuz bir veriye rastlamamış olmakla birlikte, uzun kullanım sürelerinde bir sakınca doğurup doğurmayacağını bilmiyorum.
    yalnız yıllarını antidepresan kullanarak geçirmiş olanlara kesinlikle iyi bir alternatif olduğunu söyleyebilirim.

  • maalesef "toplumsal histeri" yaratıp ciddi anlamda saçmalıyor artık. şurda anlatmaya çalıştım:

    ortada "milliyetçi hezeyana" veya "bir şeyi de beğenin" isyanına sebep olacak bir durum yok.

    insanlar şu farkı bir anlasın :

    -hastalığa karşı kotuyan ilaç. (aşı vb.)
    -virüsü öldürmek için kullanılan ilaç. (remdesivir)
    -virüs yüzünden hasta olanların semptomlarını gidermek için kullanılan ilaç.

    bu ilaç işte bu son gruba giriyor. şu ana kadar denenen başka bir çok ilaç gibi "hastalığı engelleme veya yok etme" gibi bir özelliği olmayan ama hastalığın yarattığı semptomları azaltması amacıyla "kullanılması önerilebilir".

    covid-19 hastaların bağışıklık sistemi karşı koymaya başladığında ciğerleri iltihaplanıyor ve orada biriken sümüksü/balgamsı yapı ciğerleri doldurduğu için nefes darlığı sıkıntısı başlıyor. eğer bu ilaç o iltihap sorununu çözebilecekse bir doktorun yapması gereken bunun için "deneme izni almak" ve bunu "akademik kurallara uyarak" yapmasıdır.

    şu anda bu tartışmaları çıkartan doktorların hepsi ercüment ovalı gibi "onkoloji uzmanı". yüksek miktarda c vitamini takviyesini tavsiye eden prof dr mutlu demiray'da onkoloji uzmanı.

    bu insanlar kanser tedavisi üzerine çalışan uzmanlar. yani hayatları "bütün bilinen tedavi yöntemlerinin işe yaramadığı ve müdahale edilmezse ölüme gidecek" hastalarla geçiyor. bu nedenle bu uzmanlar belli protokolleri takip ederek "deneysel" veya "etkinliği kanıtlanmamış" tedavi yöntemleri deniyorlar hastalığın son evresindeki hastalara.

    diğer uzmanlar ile onkologlar arasında bugünlerde alevlenen tartışma da bu nedenle. onkologlar "artık çaresi kalmamış hastalarda" denenebilecek fikirler öne sürüyorlar.

    farmakologlar ve diğer uzmanlar ise bir sürü cahil insanın "hah bu ilaç covid-19 hastalığına kesin! çözüm buluyormuş" şeklinde yanlış bir inanca kapılmasını engellemek için itiraz ediyorlar.

    yaşı yeter hatırlar, bir zamanlar bir doktor çıkıp zakkum ektresinden kanser ilacı elde ettiğin iddia etmişti. zehirli bir bitki olan zakkumu kaynatıp içen vs bir sürü insan boş yere ölmüştü bu ülkede.

    şu anda bir sürü insan "madem çözümü bulunmuş, bari bir an önce covid-19 olayım da bağışıklık kazanayım" veya "artık ilacı olduğuna göre korunma kurallarına uymasak da olur!" gibi salakça fikirlere kapılıyor bu açıklamalar yüzünden.

    toplum sağlığı "bu tarz kanıtlanmamış fikirlerle" tehlikeye atılmayacak kadar önemli bir konu. ercüment ovalı'nın sürekli yaptığı kişisel reklam ve kanıtlanmamış umut pompalama kampanyalarının yaratacağı sonuçlar da çok tehlikeli. özellikle "bir kere de türk doktoruna güvenin", "bu sorunu da bizimkiler çözsün" tarzı iyi niyetli olan ama çok saçma sonuçlara yol açabilecek yaklaşımlar da bu nedenle çok tehlikeli.

    artık aradaki şu farkı anlayın. ercüment ovalı eğer gerçekten bir "buluş" yapsa bile bunu twitter kampanyaları ile yapması saçmalığın daniskası. elindeki bulgularla gerekli yerlere başvuruyu yapar, izinleri alır, başka uzmanların fikirleri alınır, bilimsel kurallara uygun olarak klinik denemeler yapılır, sonuçlar tıp camiasına sunulur, herkes bu konuda fikrini belirtir vs.

    modern tıp dünyası bu şekilde ilerliyor. bunu yapmayıp da insanlara yanlış umut verenlere "üfürükçü" diyoruz biz. kimse de hayatında hiç görmediği bir adama sırf profesör diye güvenip de "gönüllü taraftarlık" ile onun hatasına ortak olma hatasına düşmemeli.

  • --- `s06e09 'battle of the bastards' bölümü hakkında 15 bilgi` ---

    1-) jon snow'un tek başına saldırıya geçtiği sahnede ona kit harrington'a doğru koşan atlar aslında bilgisayar efekti değil, gerçek atlarmış. bu sahnenin çekimi için 40 at kullanılmış ve atlar son saniyeye kadar aktöre doğru koşmuş. harrington herkesin bu sahnenin bilgisayar efekti olduğunu düşünmelerine bozulduğunu söylemiş.

    2-) at eğitimcisi olan camilla, toplamda 80 atla bunun set çekimlerinde aldığı en büyük sorumluluk olduğunu söylemiş. camilla bu durumdan çok memnumuş, daha önceki sahnelerde at sahneleri genelde atı yürütmekten ya da hafifçe koşturmaktan oluşuyormuş.

    3-) jon snow tek çekimlerinde olan çarpışmalarda gerçek insanlar ve atlar kullanılmış. süvari sahnelerinde prodüksiyon yaklaşık bir düzine at kullanıp atları çarpmalarına yakın bir mesafeye kadar birbirlerinin üzerine sürdürmüşler. ancak geri kalan kısmı tamamlamak için efekte başvurmuşlar.

    4-) jon snow'un rickon'u kurtarmak için atıyla gittiği sahneyi çekmek için russian arm (uzaktan kumandayla kontrol edilen, hareket eden bir arabaya uzun bir donanımla bağlı olan kamera) kullanılmış. araba olarak da land rover tercih edilmiş.

    5-) tasarım ekibi ceset yığını sahnesinde kullanılan sahte insan ve hayvan cesetlerinin her birini uygun armalarla ve zırhlarla giydirmek durumunda kalmış. her birinin ait oldukları evin armasına göre giydirilmesine özen gösterilmiş ve bu da ekip için cesetleri çok gerçekçi hale getirmiş.

    6-) ceset yığını fikri orta çağ savaşlarından ve hatta a.b.d. iç savaşlarından esinlenilmiş.

    7-) battle of the bastards'ı en çok etkileyen savaş agincourt savaşı olmuş, taktikler ve yerleştirmeler bu savaştan esinlenilmiş.

    8-) ramsay bolton'ı oynayan iwan rheon her zaman jon snow'la bir sahnesi olmasını istediğini, çünkü aslında ilk başta bu rolün seçmelerine katıldığını söylemiş. (aktörümüz aynı zamanda viserys targaryen rolü için de başvurmuş.)

    9-) jon snow'un ramsay bolton'ı yumrukladığı sahneyi çekmeleri tam on saat sürmüş. direktör bu sahneyi mümkün olan her açıdan yakalamak istemiş.

    10-) sansa stark'ın intikamını aldığı son sahne onu canlandıran sophie turner'ın şimdiye kadarki favori sahnesiymiş.

    11-) sansa'nın ramsay'i tazılara yem edip zafer edasıyla yürüdüğü sahne 12-13 kez çekilmiş çünkü sansa'nın hafifçe sırıtışı birçok kişinin favori sansa sahnesi olmuş ve bunu olabildiğince en güzel şekilde yapmak istemişler.

    12-) benioff ve weiss (senaristler) iwan rheon'a karakterinin öleceği haberini vermeden önce ramsay'nin en sonunda demir tahta oturacağı şakasını yapmışlar. rheon da bunu duyar duymaz karakterinin öleceğini anlamış.

    13-) normalde kalkanlar orijinal senaryoda yer almıyormuş ama zamandan ve paradan tasarruf etmek adına sonradan eklenilmesine karar verilmiş. senaryo orijinalinde ramsay'nin adamları atlarıyla birlikte hilal taktiği yapacaklarmış. ama bununla birlikte arkada savaş alanından çok manzara gözükeceğini ve bunun da birçok ekstra ve sahne/kostüm süslemesi gerektireceğini fark etmişler. bu yüzden kalkanla birlikte manzara problemine çözüm bulmuşlar.

    14-) jon snow'un kendi adamları arasında neredeyse ezildiği sahne aslında senaryoda yokmuş. normalde savaş için çok daha farklı bir son düşünülmüş ama çekim yaptıkları arazi koşulları (uzun günler boyunca yağmur yağıp toprağın çamura dönüşmesi) onları böyle bir çekim yapmaya zorlamış. böylece daha küçük bir sahneyle düşündüklerinden tamamen farklı bir şey çekmişler.

    15-) total olarak bu bölümün çekimleri 25 gün sürmüş. 500 ekstra, 80 at, 65 dublör ve 4 farklı kamera ekibi kullanılmış.

    tüm bu bilgilerin anlatıldığı video.

    kaynak: buzzfeed

    --- `s06e09 'battle of the bastards' bölümü hakkında 15 bilgi` ---

  • 9.sınıftayım peder "takdir getir bilgisayarını yenilicem" dedi. ben de getirdim, geldi f5'e basıp gitti.

  • dün sahte gülüşlerim ve zor sebat edip saygıda kusur etmeden gerçekleştirdiğim eylem.

    ulan pezevenki görsen sanki kendi parasını veriyor bana. bir kasılmalar, bir gerinmeler, bir gevrek gevrek veriyim mi vermiyim mi sırıtması, aptal saptal espriler felan.

    vay arkadaş kimsenin karşısına elinde koz olmadan çıkmıycaksın. savunmasız olunca maskara oluyorsun bildiğin.

    buna bir çare bulunmalı.

  • repliğin tamamı şöyle:
    yaşar usta-saim beyi görecektim.
    sekreter-randevunuz var mi?
    yaşar usta-yok.ama yaşar usta derseniz beni kabul eder.çok önemli.
    sekreter-hiç sanmıyorum ama bir sorayım.(telefonda) saim bey, yaşar usta diye biri sizinle görüşmek istiyor.peki efendim.(yaşar usta'ya) sizi bekliyorlar, buyrun.
    (içeri girer)
    saim bey-söyle ne istiyorsun?
    yaşar usta-bak beyim, sana iki çift lafım var.koskoca adamsın.paran var, pulun var, herşeyin var.binlerce kişi çalışıyor emrinde.yakışır mı sana ekmekle oynamak.yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak.ama nasıl yakışmaz.sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören.anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.ama ben boşuna konuşuyorum.sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.hıh.sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey.sen mi büyüksün.hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç.gözümde pul kadar bile değerin yok.ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın.yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi.çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız.bizler birbirimizi seviyoruz.biz bir aileyiz.biz güzel bir aileyiz.bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.dokunma artık aileme.dokunma çocuklarıma.dokunma oğluma.dokunma gelinime.eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.anlıyor musun.vururum ve dönüp arkama bakmam bile.(çıkar)

  • ya ben zaten 600 tl bağkur haraçı ödüyorum her ay.

    bir de zorunlu emeklilik yapmaya kalkarlarsa vallaha billaha kendimi sahte bi cinayete kurban gittirir öldü diye raporlattırır bir de cenazemi kaldırır nüfus kaydında "öldü" diye işletirim.

    kimliksiz biri olarak yaşarım hayatımı. abdden aldığım ehliyet vardı yolda trafik çevirmesinde falan soran olursa abd vatandaşıyım derim

    valla yeter ya. bir tc pasaportu bu kadar yük getirir mi içine ettiğimin dünyasında ya. türküz diye ebemize yüklene yüklene doymadınız be.

  • bir türlü anlayamadığım durum.

    ilkokul 4'ü bitiren bir oğlum var, hem de iyi bir devlet okulunda okudu. tüm derslerinde başarılı da bir öğrenci.

    arkadaş 4 sene boyunca her dersi, ödevi el yazısı ile yazdırdılar. çocuk 10 yaşına geldi, hala doğru dürüst düz yazı yazamıyor.

    az biraz düz yazı gösterilse de hiç bir zaman herhangi bir derste bu tür yazımı kullanmadılar.

    bunun mantığı ne arkadaş?
    hangi kitap el yazısı ile yazılıyor?
    hangi internet sitesinde el yazısı kullanılıyor?

    lan düşünüyorum, düşünüyorum içinden çıkamıyorum.

    bizim dönemimizde el yazısı vardı ama sadece ayrı bir dersti. hokka ve çini mürekkebi ile güzel yazı yazmaya çalışırdık o kadar.

    şimdi oğlumun yazdıklarını ben bile okuyamıyorum.

    tüm dünya eğitim sistemini kolaylaştırmaya, sadeleştirmeye ve çocukların seveceği bir hale dönüştürmeye çalışırken bunun anlamı nedir?

    kafamda deli sorular.