hesabın var mı? giriş yap

  • dövüşlere "arkadaşım bir saniye bakar mısın?" diyerek başlamasını bekliyorum.

  • güzelim arap alfabesini araplar okumuş da uzaya mı çıkmış? ileri derecede art niyet içeren bir açıklama.

  • en son bu cümleyi kurduğumda;

    "madem öyle hanımefendi, cuma 10-11 arası halı saha maçı var. kaleye yazdım seni. gol yersen dağıtırım kafanı" cevabını almıştım. bir daha da sarfetmedim tabi. hey gidi hırçın tsubasa.

    deb editi: yenercan sözlük seni çok sevdi. ota boka penaltı deyip maçı kaybetmek pahasına bana attırdığın 23 golü bilmiyorlar tabi.

  • titanik filmi deyince akla ilk gelen tabii ki en bilineni , 1997 yapımı olan ve
    james cameron'ın yazıp yönettiği, leonardo dicaprio , kate winslet ve billy zane'in baş rollerinde oynadığı on bir (11) oscarı olan filmdir.
    başka titanik filmleri yok muydu? vardı elbet.
    işte o filmlerin listesi tarihlerine göre aşağıda sıralanmıştır :

    *saved from the titanic -1912
    imdb : 7.0
    hayatta kalan bir kişinin ( dorothy gibson) anlatımına dayanan titanik felaketinin hikayesi. ilk titanic filmi.
    yönetmen : etienne arnaud
    yazar: dorothy gibson
    oyuncular: dorothy gibson, alec b. francis, julia stuart

    bu filmde, gerçek titanik'ten kurtulmuş bir aktris olan dorothy gibson rol alıyor.
    gemi batmaya başladığında gibson, gemideki 2228 kişi arasındaydı. suya indirilen ilk cankurtaran sandalında bir yer bulmayı başarmıştı. rms carpathia adlı oradan geçen
    hayatta kalan diğer birçok kişiyle birlikte onu da kurtardı.
    saved from the titanic, gibson'ın üzücü deneyiminin bir kurgusudur. biraz daha özgünlük için, carpathia onu bulduğunda giydiği kıyafeti giymişti. hayatının en kötü gecesini yeniden yaşamak, gibson'ı çok etkiledi. çekimler sırasında sık sık kontrolsüz bir şekilde ağladığı söylendi ve aktris, yapım tamamlandıktan sonra zihinsel bir çöküntü yaşadı. saved from the titanic'in bilinen hiçbir kopyası günümüze ulaşmadı;
    bu filmin bilinen son baskıları 1914'te éclair'deki bir stüdyo yangınıyla yok edildi.
    ancak birkaç tanıtım fotoğrafı hala bulunmkta.

    *in nacht und eis- 1912 (gece ve buzda)
    imdb: 5.8
    yönetmen: mime misu
    yazar: mime misu
    oyuncular: waldemar hecker, mime misu, otto rippert

    orijinal titanic'in batmasından sadece dört hafta sonra yapılan film.
    film tarihçileri onlarca yıldır in nacht und eis'in -saved from the titanic gibi - tarihe karıştığına inanıyorlardı. ancak 1998'de, iki özel koleksiyoncu ve büyük bir alman film arşivi, misu'nun filminin orijinal kopyalarıyla ortaya çıktı. kurtarılan görüntüler, o zamandan beri, youtube'da ingilizce altyazılı olarak izlenebilecek şekilde kısaltılmış bir kurgu halinde yeniden düzenlendi.

    * atlantic- 1929 (atlantik)
    imdb: 5.2
    filmin yazarı ernest raymond, bu yapım için titanik felaketini kapsamlı bir şekilde araştırıyor. film, bir buz kütlesiyle ölümcül bir çarpışma yaşayan kimliği belirsiz bir okyanus gemisinin son iki saatini anlatıyor.
    fakat 1909 ile 1911 yılları arasında titanik'i inşa eden ingiliz nakliye şirketi white star line'ın isteği üzerine,filmde bu gemiden asla ismen bahsetmiyor. yine de bazı gazeteler yine de noktaları birleştirerek resmi "titanik filmi" olarak tanımlıyor.

    *titanic- 1943
    imdb: 6.2
    yönetmenler: herbert selpin, werner klingler
    yazarlar: harald bratt, hansi köck,herbert selpin
    oyunculer: sybille schmitz, hans nielsen, kirsten heiberg

    1941'de adolf hitler'in propaganda bakanı joseph goebbels, tarihin en ünlü gemi enkazı hakkında büyük bütçeli bir film yapmaya karar veriyor.( asıl olaya sadık bir yeniden anlatım olmadan)
    ikinci dünya savaşı sürerken goebbels ve senarist harald bratt, bu projeyi almanya'nın baş düşmanı büyük britanya'yı lekelemenin bir yolu olarak kullanmak istediler.
    yönetmen herbert selpin, filmi yapmak için 155,8 milyon dolara eşdeğer bir bütçe almasına rağmen propaganda şaheserini görecek kadar yaşamadı. bazı vatansever olmayan sözler söylediği duyulunca, yönetmen 1942'de asıldı.

    *titanic - 1953
    imdb: 7.0
    yönetmen: jean negulesco
    yazarlar: charles brackett, walter reisch, richard l. breen
    oyuncular: clifton webb ,barbara stanwyck, robert wagner

    bu versiyonda da mutsuz bir evliliği olan julia sturges, iki çocuğuyla birlikte titanic ile amerika'ya gitmeye karar verir. kocası richard da iki çocuğunun velayetini almak için lüks gemiyle geçiş ayarlamaya çalışır.
    ancak gemi bir buzdağına çarptığında tüm bunlar önemsizleşir.
    çoğunlukla gerçek yolculardan esinlenerek modellenmiş film, kurmaca karakterlerden oluşuyor.

    *a night to remember - 1958 (unutulmaz gece )
    imdb: 7.9
    yönetmen: roy ward baker
    yazarlar: walter lord, eric ambler
    oyuncular: kenneth more, ronald allen, robert ayres

    yapımcı william macquitty 6 yaşındayken rms titanic'in inşa edildiği belfast'tan kalkışını izler. bu asla unutmadığı bir deneyim olur.
    1956'da macquitty, tarihçi walter lord'un geminin batışıyla ilgili çok satan kitabı a night to remember'ın film haklarını seçer.
    1958'de vizyona giren, tamamlanan film, selphin'in resminden batan görüntülerin bir kısmını geri dönüştürür. buna rağmen film, eleştirmenler tarafından sevilir ve bazen şimdiye kadar yapılmış tarihsel olarak en doğru titanik filmi olarak gösterilir.
    walter lord, kitabı bir araya getirirken hayatta kalan en az 64 kişiyle röportaj yapmış. macquitty onu akıllıca bir danışman olarak işe almış ve adamın uzmanlığı son senaryoyu büyük ölçüde etkilemiştir. lord, onlarca yıl sonra james cameron'ın titanik'i için danışman olmaya devam edmiştir.

    * s.o.s. titanic (1979)
    imdb: 6.2
    yönetmen: william hale
    yazar: james costigan
    oyuncular: david janssen, cloris leachman, harry andrews

    bu film de, 1912'deki titanic yolculuğunun, birinci, ikinci ve üçüncü sınıftaki üç farklı yolcu grubunun bakış açısından anlatıldığı versiyon.

    * raise the titanic -1980 (titanic macerası)
    imdb: 5.1
    yönetmen: jerry jameson,eric hughes, clive cussler
    oyuncular: jason robards, richard jordan, david selby

    film, devrim niteliğinde yeni bir füzesavar savunma sistemi inşa etmek için kullanılabilen, bizanyum adı verilen nadir, kurgusal bir mineral etrafında dönüyor.

    *la femme de chambre du titanic 1997 (titanic'in hizmetçisi)
    imdb: 6.6
    yönetmen: bigas luna
    yazarlar: cuca canals, jean-louis benoit, bigas luna
    oyuncular : olivier martinez, romane bohringer, aitana sanchez-gijon

    sıradan bir dökümhane işçisi, kendisiyle rms titanic'teki oda hizmetçisi arasında bir aşk hikayesi uydurur. gemi battığında ve oda hizmetçisi muhtemelen öldüğünde, hikayesi popülerlik kazanır. ama yalanın her zaman bir bedeli vardır.

    * titanic ıı -2010
    imdb: 1.6
    yönetmen: shane van dyke
    yazar: shane van dyke
    oyuncular : shane van dyke, marie westbrook, bruce davison

    ikonik geminin batmasından 100 yıl sonra (yani: 2012) geçen titanic ıı, filme adını veren lüks bir yolcu gemisinin yolculuğunu konu alıyor.

  • dünyanın hemen hemen her yerinde bulunan bu ökaryot canlılara tam bir krallık diyebiliriz.boyutları tek hücrelilerden tutunda en uzun ağaçlara kadar değişir. işte bu koca krallıkta bilinen yaklaşık 380.000 bitki türü varken keşfedilmeyenler ile birlikte bitkiler dünyada bulunan canlılar arasında yüzde 82 ile en kalabalık grubudur.

    peki dünyanın oluşumunda ki bu galaktik zaman diliminde bitkiler nasıl ortaya çıktılar.
    yeryüzünde yaşamın evrimi yaklaşık 4 milyar yıl önce başlamıştır. bu süreçte, önce basit, tek hücreli organizmalar ortaya çıkarken, daha sonra ise bu organizmalar giderek daha karmaşıklaşmıştır. bu karmaşıklaşmanın bir sonucu olarak da, yaklaşık 500 milyon yıl önce, ilk bitkiler evrimleşmeye başladı diyebiliriz.

    bu yazdığım şeyleri nereden mi biliyoruz; tabii ki fosil kayıtlarından, bilim adamları fosil kayıtlarına inceleyerek. trilobitler*, ammonitler* ve deniz kestaneleri gibi en iyi korunmuş örneklerden, evrimin biyolojik tasarım yelpazesini, evrim tarihinin en erken dönemlerinde elde edildiği sonucuna varmışlardır. bu da evrimsel soyların erken dönemde daha yüksek bir yenilik kapasitesine sahip olduklarını ve bu ilk coşku aşamasından sonra adaptasyona sadık kaldıkları yönünde hipotezlere yol açtı. aynı şey bitki krallığı için de geçerli miydi?

    bunun içinde fosiller bize rehberlik etti diyebiliriz. çalışmalar baktığımızda dünya ilk aşamada cehennem diye tabir edebileceğimiz bir ortama daha çok benzemekteydi zehirli gazlar, asidik ve aşırı tuzlu sular işte bunların içerisinde adaptasyonun kralını yapan organizmalar şekillenmeye başladı.

    bitkileri var edecek canlılar şekillenmeye başladı diyebiliriz. bu bizim için tok yapıyı
    ışıkla birleştirip bizim şu an fotosentez yapabilen ilk tek hücreli bakteriler olan siyanobakteriler ilk defa yaklaşık 3.5 milyar yıl önce evrimleşip ortama katıldılar. ve daha sonra sayılarını iyice arttırarak bizlere trilyonlarca fosil bırakıp ahanda bende bu devirde yaşıyorum gardaş dediler.

    bu bakteriler günümüzde soluduğumuz oksijeni üretmeye başladılar o kadar çok ürettiler ki bazı diğer canlılar bu oksijenden zehirlenip yok oldular diyebiliriz. bu aşamada oksijenli solumun dediğimiz mekanizmalar türemeye başladı. daha sonra ökaryot dediğimiz bizi bu günkü geleceği oluşturacak hücre modelleri evrimleşmeye başladı.

    bu çok tehlikeli ortama bir iş birliği lazımdı ve bazı organizmalar iş birliği yapmaya başladı biz buna (bkz: endosimbiyotik teori) diyoruz. yani kısaca iki hücre birleşerek biri diğerinin bir organı/organeli haline geldi. işte başta söylediğim siyanobakteriler serbest olarak işlev görmekten çok, diğer hücrelerin içerisinde bir organel olarak işlev görmeye başlamışlardır.

    bu sayede yeni oluşan hücre tipleri doğaya karşı daha güçlü bir şekilde tutunmaya başladı ve milyonlarca yıllık evrim sonucunda da siyanobakteriler, diğer hücrelerin bünyesinde kloroplastlara evrimleşmişlerdir. ve günümüz bitkilerini oluşturacak arketip aşamaya girmiş oldular.

    bu arketipler 3 ila 1.2 milyar yıl öncesi arasında evrimleşerek tek hücreli ökaryotik yeşil algleri oluşturdular. ilk aşamada okyanuslarda kümeleşmeye başlayan bu algler (bkz: kambriyen patlaması) dediğimiz dönem öncesi evrimin onlara gösterdiği çok hücreli yola doğru girerek ilk bitkileri oluşturdular.
    su içinde yaşayan daha çok yosunlara benzeyen bu canlılar bundan 450 milyon yıl önce, ordovisyen dönemi'nde ilk defa karaya çıkmaya başlarlar ve sonucu herkes biliyor.....

    son:ilgili şarkı

    kaynak:1,2,3

  • astrolojiyi yerden yere vurduğu için eleştirildiğini duydumya artık gözlerim açık gitmem.
    astrolojinin bilim dışı olduğunu, bilimi geçtim tamamen yalan yanlış antik masallar temelli bir safsata olduğunu bugün aklı başında herkes bilir.
    astrolojiyi eleştiren, inkâr edenleri yereceksek tüm bilim camiasını işin içine katmalıyız.
    konu hakkında yaptıkları videoda anlattıkları tamamen bilim dünyasının görüşlerini yansıtmaktadır. bir şeyin "kadim" bir geçmişi olması onu gerçek kılmaz, hatta söz konusu bu tarz muğlak kavram ve inançlarsa onu tamamen yalan yapar çünkü atalarımız sadece gözlerinin gördükleri ve akıllarının erdiklerine anlam yüklediler. şimdi ise teknolojinin o imkanları ile çok çok daha ötesini görüyoruz.

    kısaca burçlar, fal falan batıl bir eğlence aracı olarak günümüzde varlığını sürdürüyor. ama bunu ticarete dökmüş dolandırıcılardan aman uzak durun, paranızı bunlara kaptırmayın.
    bu işi profesyonel yapan her astrolog dolandırıcıdır unutmayın.

    edit: oha lan ne fav almış. hurafeler yerine bilime inanan tüm yazarlara teşekkür ederim.

  • trabzon maçında sarı kart görmeden önce üzerine doğru yumuşak gelen bir topu göğsüne alıp sürmek yerine omuzuyla ara pası atmaya kalktı, sinirden ayağa fırladım, kendini hala katar liginde zannediyor, çünkü porto’da böyle işlere kalkışmıyordu,
    ardından yusuf’un topu çizgiden mükemmel çevirmesine mukabil çift daldı, ya senin ne hakkın var adama çift dalmaya? sonra yusuf’u bir eliyle yerden kaldırır gibi görünürken aşağıdan ayağıyla tepikliyor, ikinci sarıyı o anda hak etti.
    ardından hakem düdüğü gözüne soktuktan sonra hakemi beklemeden 3. sarıyı hak ederek alıyor.
    porto’da 42 maçta 1 sarı kart gördü. orda 42 maçta 1 sarı kart görüyorken burada 60 dakikada nasıl 3 sarı kartı hakkedersin!?
    demek ki ortada bir ciddiye almama durumu söz konusu, cezası bitince şenol hoca direk sahaya çıkarmaz bir süre yanında oturtur,
    ki oturtması da gerekir..

    uğur meleke 24.08.2015 lig radyo.

    şu dünyada seninle aynı düşüncede birilerinin olduğunu görmek mutluluk verici.

    edit: imla

  • the woods are lovely, dark, and deep
    but i have promises to keep,
    and miles to go before i sleep,
    and miles to go before i sleep.

    dizelerinin sahibi güzel şair. hem basit hem edebiyat oyunlarıyla dolu hem gösterişsiz dizeler. sevdim seni güzel şair.

    üst üste tekrarlanan aynı dizeler var elimizde ama farklı anlamlarda. ilk dizedeki "sleep" uyumak manasında ve tamamen fiziksel. ikinci kez aynı dizeyi alt satırda okuduğumuzda ise " and miles to go before ı sleep" burada "sleep" bir anda "ölmek" ya da "ebedi uyku" manasını hissettiriyor bize. şair bunu daha fazla sözcükle söylemiş olsaydı daha az hissedecektik bunu muhtemelen. metaforlar iyi ki var.

  • fenalık geçiren kıza geçmiş olsun ama içindeki diğer 253 yolcuya daha bi geçmiş olsun. hani uçak 7 saat istanbul üzerinde tur atacağına kuzey kutbuna ne biliyim en azından bir svalbard’a falan gidip gelseydi keşke yani empati yapıyorum 7 saat boyunca devasa bi tenekenin içinde sürekli bağcılar, gaziosmanpaşa esenler manzarasına tepeden maruz kalıyorsun..ne zor bi imtihan. uçaktaki yolcuların hepsi ekmeğe falan bastı herhalde kuran yırttılar başka açıklaması yok. geçmiş olsun yine.

  • her idam konusu açıldığında en önce bilumum akp'linin, dincinin balıklama atlamasından biraz bile kıllanmayanların yapmaya çalıştıkları şey.

    idam gelince sanılıyor ki tecavüzcü, katil asılacak. ne güzel saflık.

  • dört italyan ile birlikte izlediğim maç olmuştur.

    yaptığım bazı gözlemleri yazmak istiyorum.

    öncelikle, italyanlar benim tuttuğum takımı sordular, fenerbahçe cevabımdan sonra :

    - "ooo bene, bene, benfica sikilaççi de cimbome, mehehehe, zehehehe" gibi laflar ettiler.

    dilim döndüğünce türklerin büyük kısmının yerel ligde rakibi olan takımları avrupa kupalarındaki maçlarda içten bir şekilde desteklediğini anlatmaya çalıştım ve :

    - benfica sikilaççi cimbome? nooo noo... cimbome mokoko benfica. uefa copa de 2000? moroni!"

    biraz alındı sanki italyan misafirlerimiz benim yaptığım yoruma. her neyse, maçı izlemeye başladık.

    fark ettiğim net bir şey var, bu elemanların dördü de açıktan benfica'yı destekliyordu.
    şimdi türk'ün türk'ten başka dostu yok edebiyatına girmek istemiyorum. ancak italyanlar can'ı gönülden benfica'nın galatasaray'ı yenmesini, hatta fark atmasını istiyordu. lecce'li italyanların ne işi olur portekiz'le, benfica'yla allasen? sırf türk takımına rakip diye destekliyorlardı benfica'yı. mamma li turchi güzelim, evet.

    ilk yarı ortada geçti, fazla pozisyon yoktu ama mücadele ve galatasaray'ın oynama azmi takdire şayandı.

    devre arasında elemanlara türk kahvesi ısmarladım, pek beğendiler, "içtiğimiz en güzel yunan kahvesiydi" dediler. "boğazınıza dursun, zıkkım olsun pezevenkler" dedim gülümseyerek. serde diplomatlık var sonuçta.
    sanırım bir gün önce hacıoğlu'nda lahmacun yerken: "pizza, pizza diye dünyayı ele geçirdiğiniz yemeğin fikri aha işten bundan çalıntı, habarınız olsun eeey" demiş olmamın etkisi vardı yaptıkları bu talihsiz yorumda.

    ikinci yarıya geçtik.
    emre aşık ilk golü taktığında elemanlar biraz bozuldular "tesadüfiyaçço" gibi birşeyler dediler.
    "yarramiyeoo tesadüfiyaçço" dedim ben de. gol geleceğim diyordu sonuçta.
    güldük.
    ben daha çok güldüm ama.

    ardından, gerek hazırlanışıyla, gerek bitirilişiyle mükemmel bir gol olan ikinci galatasaray golü ümit karan'ın ayağından gelince ben hafif kontrolümü kaybedip alessandro'nun ensesine sağlam bir tane yerleştirmişim. "al sana tesadüfiyaçço dallameooo" diye de bağırmışım.

    derken maç bitti. italyanlar sanki maçın öncesinde benfica alır, benfica deşer, benfica mokoko yapar diyen kendileri değilmiş gibi nasıl bir yalakalık yarışına girdiler anlatamam. övgüler, hamaset kokan ifadeler havada uçuşuyor.

    ben ise gülümseyerek garsona "bize dört bardak soğuk su getir" diye seslendim. anlamadılar ama içtiler. afiyet olsun dedim. "sen niye içmiyorsun" diye sordular. güldüm. anlamadılar. anlamasınlar zaten.

    kısacası, benim için oldukça keyifli bir maç oldu. 1999-2000 döneminden beri görmediğim kadar ne yaptığını bilen bir galatasaray vardı sahada. bakın buraya yazıyorum, şükrü saraçoğlu'nda uefa kupası finali çok büyük bir hayal değil. bu gece oynadığı futbolla galatasaray'ın üzemeyeceği takım yok.

    olur da bu hayal gerçekleşirse ne yapıp edip mabedimize gidip galatasaray'ın başarısını alkışlamak üzere stattaki yerimi alacağım. umarım yanıma bir kaç tane italyan düşer. mehehehe.

    not : bu entarinin yazılması esnasında hiçbir italyan zarar görmemiştir. alessandro'nun ensesi kalın merak etmeyin.