hesabın var mı? giriş yap

  • cekilin butun elestirilere yanit veriyorum.

    oncelikle, daha adam ulkeye ayak basmadan ne zaman kovulacagini da netlestirdigimize gore, kendisine destek verecek bir fenerbahce taraftari olarak (!), bir iki kelam da ben edeyim.

    1- ulkeyi tanimiyor

    su anda milli takimimizin basinda olup, daha dune kadar ne zaman ulkeden bir hoca kovulsa hemen takimin basina gecirmeye calistigimiz lucescu, ilk kez gelmeden once ne kadar taniyordu ulkeyi? veya ulke futboluna cag atlatan piontek, feldkamp gibi isimler? galatasaray'in en efsane sampiyonluklarindan birine imza atan eric gerets'in evinde ligtv mi vardi? deniyor ki son bilmem kac yilda hep turk hocalar sampiyon oldu. bunun sebebi malesef ulkedeki millici algi yonetimi, ve basinin icinde acayip bir sekilde senol, fatih, aykut gibi turk hocalardan ekmek yiyen kesim. galatasaray bu sezon sampiyon olduysa, sezon basinda tudor'un arka arkaya galibiyetleriyle topladiklari puanlarin hic mi degeri yok? biraz kafalari acalim lutfen.

    2- stajyer hoca

    daha once bunun zico'ya da dendigini hatirliyorum. ha benim gozumde zico hic tam anlamiyla teknik direktor olamadi o ayri konu, lakin stajyer gelip kral ayrilan cok adam oldu dunya futbolunda cok takimin basina. conte de stajyer gecti juventus'un basina, diego simeone river plate'i kume dusurup atletico'nun basina gecti, guardiola da barcelona'yi aldiginda henuz stajyerdi. isterseniz daha da uzatabiliriz bu listeyi. ama bu mantikla ilerleyerek buyuk takimlarin hic risk almamasi gerektigini soylerseniz, bildiginiz salaksiniz.

    3- hollanda ligi cok basit

    eyvallah basit olsun. evet takimlar daha futbol oynamaya odakli, faul sayilari az, topun oyunda kalma suresi cok, teknik ve hizli oyunculara yonelik bi lig. ama butun bunlar cocu'nun 4 senede kaldirdigi 3 eredivisie sampiyonlugunu golgelemez. ajax hanedanligini yikti, araya 1 kere feyenoord sampiyonluk sikistirdi. bu sene kadrosu diger takimlardan ozellikle ajax'tan 1 tik geride olmasina ragmen yine sampiyon oldu. bunu yaparken yaklasik 140 milyon euro'ya yakin oyuncu satisi elde etti ve bunlarin hemen hemen hepsi, kendisinin alt takimda alip a takima kazandirdigi oyuncular. hadi bakalim cok ovdugunuz turk hocalardan bir tanesi gitsin ve bu basarilari dunyanin herhangi bir liginde elde etsin bakalim.

    4- cok maliyetli

    yok efendim psv'ye tazminati icin para odeyecekmisiz de, cocu aldiginin 5 katina geliyormus da... once bu rakamlar bi netlessin sonra konusuruz. ama diyelim ki hakikaten dediginiz gibi. cocu su an psv'den 500 bin euro gibi bir ucret aliyor. tazminati da 1 senelik kontrati kaldigi icin o alacagi paraya denk gelir asagi yukari. eger ki 5 kati da para alacaksa vitor'un aldigi ucrete yani 2.5m euro'ya gelir. su an turkiye'ye gelecegi ingiltere gorunen hicbir hocayi bu paranin altina zaten getiremezsiniz. size bu ucuk gelen rakamlar zaten piyasanin minimumu.

    5- daha iyisi olabilirdi

    simdi burada yonetimin birincil kriterini kesin bilmiyoruz. ama tahmin edebiliyoruz. ne dedi ali koc? onceligimiz kisa vadede scouting uzerinden deger ve gelir yaratmak, orta vadede de alt yapidan oyuncu cikarip bunlar uzerinden basari ve gelir elde etmek. e peki bu profile uyuyor mu cocu? psv'de yaptiklarina bakarsak uyuyor. yani demek istedigim belki yonetim sizin gibi 1 senelik veya hatta 1 on elemelik bakmiyor olaya. belki genc oyuncularla calisma istegi olan ve calisabilecegini daha once kanitlamis hoca ile calismak istiyor. belki cocu'nun psv'deki hem alt yapi hem a takim tecrubesinden faydalanmak ve uzun sureler bu sistemi fenerbahce'de oturtmak istiyor. tutar mi tutmaz mi orasini bilmek mumkun degil. ama bilmenin mumkun oldugu sey niyet. yonetimin niyeti uzun vadeli bir sistem oturtmak, gunu kurtarmak degil.

    6- aykut kocaman kalsa daha iyiydi

    bu kesime soyleyecek lafi gercekten cok zor buluyorum. hatta bulamiyorum. ama mumkunse bu dusuncede olanlar ivedilikle futboldan uzaklassin. kendilerine baska bir hobi bulsunlar. ya da resetlesinler kendilerini, bildiklerini sandiklari her seyi unutsun, sonra avrupa futbolunu izlemeye baslasin, belli birikim edindikten sonra gelip turkiye ligini izlesinler. aykut kocaman, futbol dunyasinda sozuyle isi birbirini tutmayan 1 numarali isim. anlattigi ve oynamak istedigini iddia ettigi futbol ile sahaya surdugu takimdaki oyuncu ozelliklerinin zerre alakasi yok. bunu detaylandirip konudan uzaklasmak istemiyorum. ama eger ki siz "kaybettigimiz anda en kisa surede topu geri kazanan", "topun degerini bilen ve pas oyunu oynayan" bir takim oldugumuzu, ve buna yonelik 11ler ile maca ciktigimizi dusunuyorsaniz hakikaten futbolu bilmiyorsunuz. kadroda adam yoktu demeyin, ben kadroda modric ve rakitic vardi da bu oynatmadi demiyorum; oyuncu tercihleri, kadroda -kaliteleri tartismali- farkli alternatifleri olsa dahi hep ayni tip oyuncular uzerineydi diyorum.

    dip not: bu arada basligin altinda 2 giriden 1 tanesi adamin ismiyle dalga gecmeye yonelik. hani bu ortamda kime ne anlatiyorum dedim bi ara yaziyi yazarken.

    neyse, kolay gelsin.

  • her gün tavuk döner yiyen adama antrikot yapıyorsun da yalnız ben medium rare severim bu fazla pişmiş diyor gibi bir durum.

  • son derece etkileyici "müzikalite"sinin yanında; pink floyd un kendine özgü dahiyane söz kurgusunu da yogun biçimde yansıtır..

    sozlerin içerigine bakıldıgında hislerini anlatamayan bir insanın sozleri gibi görünür..
    oysa ki birçok anlamı bir arada barındıran bu parca,
    cagımızın modern toplumunda iletişim teknolojilerinin ust duzeyde oluşuna karşın var olan "iletişimsizlik" sorununu ele alıyor izlenimini verirken, aynı zamanda da ilkel çağların, iletişim kurmayı, yani konuşmayı, bir "dil" yaratmayı henuz cözememiş insanının hislerini dışa vurmakta yasadığı imkansızlık halini de anlatır..

    there' s a silence surrounding me - "bir sessizlik var etrafımı saran"
    i can' t seem to think straight - "dogru duzgun dusunemiyorum"
    i' ll sit in the corner - "bir köşede oturacağım"
    no one can bother me - "böylece kimse beni rahatsız edemez"

    kısmında bu "ikili" anlatım açık biçimde görülür.. ancak bu anlatım butun sarkıya yayılmış olmasına karsın tum soz duzeni içinde kendini gostermez.. biraz daha acarsak:

    i think i should speak now (why won' t you talk to me)
    i can' t seem to speak now (you never talk to me)
    my words won' t come out right (what are you thinking)
    i feel like i' m drowning (what are you feeling)
    i' m feeling weak now (why won' t you talk to me)
    but i can' t show my weakness (you never talk to me
    i sometimes wonder (what are you thinking)
    where do we go from here (what are you feeling)

    sanirim simdi konu$malıyım (neden benimle konu$muyorsun)
    konusabilecegimi sanmıyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    dogru sozcukleri bulamiyorum (ne du$unuyorsun)
    sanki boğuluyor gibiyim (ne hissediyorsun)
    şu anda kendimi gucsuz hissediyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    ama bu gucsuzlugumu ifade edemiyorum (benimle hic konu$muyorsun)
    bazen merak ediyorum (ne du$unuyorsun)
    'nereye' gidiyoruz (ne hissediyorsun)

    bu ilk kısımda, ilk çağlarda herhangi bir konuşma-iletişim kurma yeteneği bulunmayan ilkel bir insanın dusuncelerini, acılarını, korkularını, kaygılarını ve daha bircok envai çeşit duygularını ifade edemeyişindeki "boğulma" hissi anlatılmak istenir.. keza şarkının bu bolumundeki sozlerde de*****bu "içinde kalan duygular arasında boğulma" hali açıkça dile getirilir..

    hemen devamında yer alan iki mısra ise** bu bogulma hissinin nereye kadar surecegini, hislerini anlatamadan nereye kadar dayanabilecegini dusundukce gelecegin neler getirecegini bilemeyişin ve bunun getirdigi kaygının anlatıldıgı bir kısımdır..

    ikinci kısım ise gunumuzun "modern çağlar"ına ayrılmış bir ikinci bölüm gibidir..

    why won' t you talk to me (i feel like i' m drowning)
    you never talk to me (you know i can' t breathe now)
    what are you thinking (we' re going nowhere)
    what are you feeling (we' re going nowhere)
    why won' t you talk to me,
    you never talk to me
    what are you thinking
    where do we go from here

    neden benimle konu$muyorsun (sanki boğuluyor gibiyim)
    benimle hic konu$muyorsun ($imdi soluk alamadigimi biliyorsun)
    ne du$unuyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    ne hissediyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    neden benimle konu$muyorsun
    benimle hic konu$muyorsun
    ne du$unuyorsun
    'nereye' gidiyoruz

    bu ikinci "soru-cevap" bölümü ise "we're goin' nowhere" sözü ile ilk bölümdeki "ilkel adam"ın sorusuna bir cevap niteliği taşır..
    bir çelişkinin ortaya çıkışına işaret edilir,yani;
    ilkel insanın elinde bırakın herhangi bir iletişim aletini, konuşabilecek bir dili bile yoktur, iletişimsizlik içerisindedir ve bu durumun ne noktaya kadar surecegi onda bir merak, bir kaygı yaratmaktadır,
    diğer taraftan ona gore muthis derecede "üstün" olan gelişmiş "modern" cag insanı yuksek teknolojinin yarattıgı imkanlara ragmen iletişimsizlik sorunu yaşamakta, aynı "boğulma" hissi halen surmekte * ,toplum içinde kendini yalnız hissetmektedir, iletişim açısından "varlık içinde yokluk" çektiği bu durumda o ilkel insandan ne farkı oldugu tartışma konusudur..

    her iki soru-cevap kısmının ardından yinelenen;
    it doesn' t have to be like this - "böyle olmak zorunda değil"
    all we need to do is make sure we keep talking - "tek yapmamız gereken konuşmaya devam etmek"
    sözü, iletişimsizliğin ve bunun sonucu olarak gelen içine kapanıklık, depresiflik ve yalnızlık hissinin tek çaresini gözler önüne serer, "konuşmak".. "bir köşede oturup" kendini insanlardan çekmek yerine, "keep talking", iletişim kurmaya devam etmek..

    işte pink floyd'un muhteşem sanat ve anlatım yeteneği burada ön plana çıkmaktadır.. bu "ikili anlatım" pink floyd'un bircok parcasında üstü kapalı biçimde gorulebilecegi gibi, jethro tull'ın "steel monkey"*isimli parcasında da nispeten daha görünür biçimde kendini belli eder..

  • benim bebeğim yok ama bu gözler neler gördü...

    uçuklu dudağı ile 4 aylık bebeği öpmeye çalışan mı
    evden gelip ayakkabısını çıkardığı gibi bebeğe elini uzatan mı

    bebek konusu kibarlık kaldırabilecek bir durum değil... anne & baba risk alma şansına da sahip değil illa ki içeri girer girmez uyarmak durumunda ki kontrolü dışında bir şey olmasın. ben alınırım gücenirim diyorsan bebekli eve gitmeyeceksin... bir yıl geçsin sonra gider rahat rahat seversin.