hesabın var mı? giriş yap

  • 250 - 300 bin bandında çıkacağı ifade edilmiş. abicim yerli aracın halka faydası ne o zaman. hani yerli olur, vergisi olmaz falan. 300 bin tl'ye araç alabilen adam zaten tesla'ya da biniyor, mercedes'e de biniyor.
    yerli araç yine zengine hizmet edecek yani anladığımız kadarıyla. muadilleri 300 bin tl falan denmiş bir de. ulan yurt dışından ülkeye giren arabayla, bizim yerli aracımızın fiyatı nasıl birbirinin aynı olabilir yav?
    aydınlatacak olan beri gelsin.

    edit: saçma sapan cevaplar aldığım için entry'i düzenleme zorunluluğu hasıl olmuştur. arkadaşlar bakınız ben ülke para kazanmayacak ya da bu araç faydasız demedim. mercedes de muadili olduğu için yazmadım. bakın mala anlatır gibi anlatayım derdimi.

    bu aracın muadili mesela tesla cybertruck diyelim. bu araç amerikan malı bir araç. bu araç ülkesinde amerikanın yerli parası olan dolar üzerinden 40bin dolardan başlıyor. çünkü ülkenin aracı kendi ülkesinde gümrüğe tabi olmaz, kur farkı olmaz, vergileri düşük olur v.s.
    bizim çıkardığımız yerli aracın 300bin bandında çıkacağı söyleniyor ve bunun da açıklaması muadillerinin bu fiyat üzerinden satılıyor oluşu. şimdi yabancı marka muadillerinin 300bin liraya satıldığı aracın yerlisi de 300bin liraysa "bu nasıl yerli?" diyorum. bu aracın gümrüğü ve kur farkı olmaması gerekmiyor mu sizce de? ve vergisinin düşük olması.

    verdiğim mercedes örneğine gelirsek; halk içerisinde 300bin lira arabaya para verebilecek olan adam zaten istediği markaya binebiliyordur manasında referans örnek olarak mercedes yazdım. araba elektrikli falan filan buralara girmeye gerek yok. kastım buydu yani.

    şimdi bütün bu sebepler doğrultusunda halkın binebileceği ( en azından orta direk ) tabir edilen kesimin teşvikle falan filan alabileceği fiyatlara çıkmayacak olan aracın yerli araç olmasında nasıl bir yarar var halka? ülke ekonomisine elbette öyle ya da böyle bir katkısı olur.

    debe editi: arkadaşlar yüzlerce mesaj aldım. ve ortak fikre göre o zaman bu araca yerli araba demekle, kanuni markalı motosiklete yerli demek arasında bir fark yok. bazı motosikletler var ismi türkçe örneğin kanuni, asya motor, harput gibi. bu araçların parçaları çin'den ithal edilip montajı ülkemizde yapılıyor ve ithalatçı firma kendi ismini kullanıyor.
    bu aracın da bir farkı yok bunlardan o halde. evet ucuz olamaz çünkü tüm parçalarını dolar üzerinden satın alıyoruz. hepsinin de gümrük vergisi v.s. var. o zaman demek ki üretmediğimiz şeye yerli demeyeceğiz. umarım başlangıç için böyle olur da ileride kendimiz üretmeye başlarız.

  • işim sebebiyle bir devlet kurumuna iletilmiş evrakın akıbetini sormak için kurumu aramak zorunda kaldım. başka işler sebebiyle gidemedim zaten telefondan bilgi almak yeterliydi. tam 5 gün çeşitli saatlerde aradım. santral açıyor yönlendirdiği kişi açmıyor ve telefon kapanıyor. sonraki hafta işlerimi ayarladım ve kuruma bizzat gittim. haliyle genel evrak bölümüne uğradım. içerde bir kadın az sonra ilgili gelecek dedi bekledim. kadın yanında bir çocukla geldi. oturdu. çay koydu çayını yudumladı. evrakı sordum falanca hanıma git bak yukarda dedi eyvallah dedim. falanca hanım diğer hanımlarla sohbet halindeydi. ben bilmiyorum yanda filanca bey var dedi gittim. filanca bey çay içiyordu o da bilmiyormuş evrak bulunamadı. hepsine diyorum ki telefon ettim kaç kere. cevap aynı ayy çok yoğunuz!!!

    evraktaki hanıma tekrar gittim. işi zaten gelen evrakları bilgisayara girmek. yani kimde nerde bulunması “ara” sekmesine iki kelime yazmasında bitiyor. offf puff dedi monitörü açtı(!) tam o sırada yanındaki çocuk kadına sordu: yaptığın iş zor mu diye. kadın da evet çok zor dedi. çocuk bir kaç saniye baktı ne var bunda ben de yaparım dedi. ben güldüm. kadın göz ucuyla bana baktı mahçup mahçup güldü. sonra bulamadı evrakı. siz şurayı arayın bi dedi. aradım. orası da yardımcı olmadı. bakın dedim fazla zamanım yok çok oyalandım. bu evrak burda biliyorum. çıkmam lazım telefon ediyorum açılmıyor buna bir çözüm bulalım. kadın tamam dedi dahili numara veriyorum. bir kağıda yazdı verdi. tam çıkarken bir baktım falanca hanımla filanca beyin dahili numarası. eee dedim buranın yok mu? offlaya pufflaya iliştiriverdi. çünkü ya onu ararsam?!

    bu abla ve diğerleri memur. akşam 5e kadar çalışıyorlar. pandemi kısıtlamaları vardı hatta muhtemelen erken çıkıyorlardır o dönemde. yaptığı işin zor olduğunu düşünüyor. hani angarya falan değil dümdüz zor olduğunu düşünüyor yani gelen evrakı bilgisayara girmeyi. birçok özel sektör çalışanından fazla maaş alıyor ve işveren faktörü yok çünkü devlet çalışanı. oradan ayrılsa bu performansla özelde iş bulması imkansız. oraya girip çalışmak için deliler gibi uğraşanlar var ama o abla mutsuz. çünkü zormuş:( gerçi uğraşıp başkası gelse o da belki ablamıza benzeyecek. mevzu sadece işverende bitmiyor yani. öyle olsa devlet kurumlarımız falan en azından canavar gibi çalışırdı.

    işini layıkıyla severek yapan herkesi tenzih ediyorum. öyle insanlar da varlar. keşke fazla olsalar. kimse kendisinin işini ne kadar iyi yaptığına bakmadan hep karşıya gömüyor. bu sebeple doğru önerme ve nasıl çözülür bilinmez.

  • hayatının aşkının george harrison olduğunu ve onu terkettiği için pişman olduğunu bir kaç kere dile getirmiş kadın. 60'ların ilk yarısına modellikle hızlı bir giriş yapmış sonra the beatles filmi olan 1964 yapımı a hard day's night da küçük bir rol kapmıştır. filmle birlikte genç george harrison'un da dikkatini çekmeyi başarmıştır. kısa sürede çıkmaya başlayacaklar ve 1966'da evleneceklerdir. o yılları hayatının en mutlu zamanları olarak tanımlayan patti; george'u ve dolaylı olarak grubu da uzak doğu felsefesiyle tanıştıran kişiymiş aslında.

    ama kazın ayağı öyle olmamış. george 1970 gibi iyiden iyiye mistik bi adam olmuş. patti'yle de ilgilenmemiş. derken 1970 civarında george'un kankası eric clapton, bunların evini sık sık ziyaret etmeye başlamış ve hatuna vurulmuş tabi. onun için yazdığı layla parçasını dinlettikten sonra işler değişmeye başlamış. patti'nin de gönlü eric'e kaymış ve george'un ringo'nun karısıyla yatması ve onunla artık hiç ilgilenmemesi üzerine 1974' de onu terkederek eric'le birlikte yaşamaya başlamış. 1970-74 arası dönemde eric'in patti'yi tavlamak için yapmadığını bırakmadığı anlatılıyor. ( onunla gelmezse eroin bağımlısı olacağı tehditleri, zibilyon yerde-partide; hatta george'un gözleri önünde ilan-ı aşkları..,hatta bir partide george'un bu ikisini bastığı ve patti'ye o meşhur me or him sorusunu sorduğu, patti'nin ise kocasını tercih ettiği biliniyor. ) sonraları eric'de mutlu edememiş patti'yi; alkol bağımlılığı, patti'ye şiddet uygulaması ve onunla evliyken bi başka kadından çocuk yapması üzerine patti onu da terkediyor ve bi başına kalıyor. şu sıralar fotoğraf çekiyormuş, eski güzel günleri yad ediyormuş ; 2008 yazında da bir kaç the beatles tribute konserine katılacakmış... unutmadan.... hala çok güzel.

  • yüzerken evet denizden farkı yoktur lakin kıyıdan suya girerken ve çıkarkenki durum için (en azından bazı bölgelerde) aynısını söylemek mümkün olmayabilir.

    okyanusun kıyı dalgası bizim genelde yüzmeye alışkın olduğumuz akdeniz'in kıyı dalgasına benzemez. daha önce de belirtildiği gibi gel-giti daha kuvvetlidir ve gerek suya girerken gerek sudan çıkarken ciddi anlamda zorlanabilirsiniz tecrübesiz iseniz.

    girişte dalgayla mücadelede bizim alışkın olduğumuz gelen dalganın üstüne doğru tatlıca süzülme hareketi okyanusta o dalganın sizi alıp kıyıya sürüklemesi ile sonuçlanabilir. aynı şekilde bu dalgaya doğru koşturarak girmek de dalganın momentumundan ötürü hem tehlikeli hem de genelde etkisizdir. doğrusu yavaş adımlar ve dikey hoplamalarla dalgaların üstüne çıkmaktır.

    çıkışta ise aynı dalga bu kez kolay çıkmanıza müsaade etmez ve sizi geri çekip tekrar terkar yere çarpabilir: https://www.youtube.com/watch?v=ohefk4bd4j4

    kuvvetli adımlar atabilmeniz ve dengenizi iyi sağlamanız gerekir ve yorucu bir yüzme aktivitesi sonrası bacaklarınız bu konuda size pek yardımcı olmayabilirler.

    daha kayalık bölgelerden suya girişlerin ne kadar tehlikeli olacağını da sanırım anlatmaya gerek yok.

    son olarak gavurların sneaker wave dediği sinsi dalgalar da cabası:

    https://www.youtube.com/watch?v=dsxfpwh8yxm
    https://www.youtube.com/watch?v=rpypt9dovsy

    yani kısacası; "ahehehö nolcaek yeaa denizden farkı yok" diye düşünerek girmeyin bir gün fırsat bulursanız, benden söylemesi. tamam muhtemelen ölmezsiniz ama ciddi sakatlıklar söz konusu olabilir:

    http://www.webmd.com/…aves-more-common-than-thought

  • hakaret gibi tesbittir. yavşak olanın yavşaklığı en yavşakça savunma biçimi "sen de olsan sen de yaparsın" dır.

    işin doğrusu "bana 100.000 lira verseler anamı satar, kapıda beklerim rahatsız etmesinler" dir.

    kendi adına konuşmalı herkes..