hesabın var mı? giriş yap

  • kendini bir bok sanan iktidar yalayıcısı bir ailenin mensubu, bisiklet süren size saatte 150km/h sürat ile çarpıp ölmenize neden olsa bile arabasının masrafını ailenizden isteyecek kadar hayatınızı karartabilir. (bkz: öldürdüğü kişinin ailesinden tazminat istemek)

    bu ahval ve şerait içinde bırakınız bisikleti, sarı damperli kamyon kullanmak evlâdır.

    debe editi: bununla debeye girmek şaşırtıcı.
    demek ki herkes tepkilerimizin giderek sivrildiğinde hem fikir.

  • son derece zor bir eylem, tehlikeli bir girişim. fakat başarılırsa efsane olacağı da kesin gibi:

    - evet arkadaşlar 70 gün içinde bu lanet yerden kaçıyoruz. dışardan yardım aldım, kaçış planını ankara büyükşehir belediyesi imar işlerinde çalışan enişteme çizdirdim. işte plan, buyrun bakın.

    - ismail abi, çok güzel plan. fakat üst geçit yapmak yerine tünel kazsak daha doğru olmaz mıydı?

    - bak faruk bizimle geliyor musun, gelmiyor musun?

    - geliyorum da abi, yani üst geçit...

    - 70 gün sonra sabah namazımı kocatepe'de kılıyor olacağım ve beni kimse engelleyemeyecek... ver artık kararını.

    - geliyorum ama bu üstgeçitle ilgili içimde kötü bir his var yani, inşallah bir şeylik olmaz...

    - faruk, planı eniştem yaptı diyorum. 11 yıldır melih gökçek'in yanında çalışıyor. üst geçit diyorsa üst geçit.

    - yani tamam ismail abi ama inan içim rahat değil yani...

    - gönlünü ferah tut koçum, bu lanet yerden gidiyoruz.

    *

    75 gün sonra...

    *

    - ismail abi söylemeyeyim, susayım diyorum ama sana çok kızıyorum yeminle. yaktın bizim mahpusluğu...

    - sus lan it! üst geçidi yapmadık mı?

    - yaptık da abi... geçit yaptıktan sonra sibel can'la ferhat göçer'i açılış konseri için çağırmak neydi?

    - eniştemin gönderdiği plan neyse onu uyguladım ben oğlum. kağıtta "71. gün üst geçit açılışı: ücretsiz sibel can ve ferhat göçer konseri... tüm ankaralılar davetlidir" yazıyordu. her aşamayı uyguladık, o da son aşamaydı işte.

    - abi ne ankaralıları ya, bayrampaşa'dayız gözünü seveyim.

    - bence oradan uyandılar zaten mevzuya.

    - ismail abi allah belanı versin, gerçek bir gerizekalıymışsın...

  • "oğlum 7 aylıktı, nisan ayı...

    benim evi sanırım, ev gibi hissettiğim zamanlar. nereden hatırlıyorum; salonun bir köşesinde saksı çiçekleri var. rahmetli kayınpederim benimle yaşıyor, yarı felçli. çok şık bir adam. zar zor yürüyor, titreye titreye iniyor merdivenlerden, pastaneye gidip çay içiyor, dönüşte mutlaka bir çiçek alıp geliyor. çok zarif bir adam, yattığı yerler nur dolsun. belki karısına, çocuklarına çok çektirmiş ama beni seviyor. ben de onu.

    salonun bir köşesinde oğlumu emziriyorum ve telefon çalıyor. oğlumu koltuğa bırakıp telefona bakıyorum. telefonda ablam;

    -babam iyi değil, yoğun bakımda. doktor, çocuklarını çağırın dedi. gel...

    diyor. gel dediği yer, istanbul dışında. ama o an aklımda sadece "babam iyi değil" cümlesi yankılanıyor, bu istanbul dışılık endişesi dışında. eşim evde, ne olduğunu soruyor, anlatıyorum ağlamadan. "babam iyi değilmiş, ablam çağırıyor, babam yoğun bakımdaymış" dedikten sonra salıyorum çeşmeleri. hiç hareket yok. "bakarız" diyor.

    "bakarız..." işe gidiyor, deli tavuk gibi dolaşıyorum evde, ne yapacağımı da bilmiyorum. hapisanede gibi yaşıyorum zaten, tek başıma bakkala markete gidemezken, şehir dışına çıkma endişesi sarıyor her yanımı. "babam gidicem, doktor çocukları gelsin demiş, niye bekliyorum ki?" diye kara kara düşünüyorum. hava bir açıyor, bir kapıyor. ablam bir daha arıyor;

    -gelmeyi düşünmüyor musun? durum ciddi, beyin kanaması geçirdi ve durumu çok kötü!

    annemlerde kimse yok, sanki kocaman şehirde tek başıma kalmışım gibi, ne yapacağımı bilmez bir vaziyette, rutin yaşamaya çalışıyorum. oğlumu emziriyor, altını değiştiriyor, gülen yüzüne bakıp, gülmeye çalışıyorum. ama, kafam allak bullak. bir şey eksik ? saat, akşam sekize doğru eşim geliyor. sormuyor hiç, şaşırmıyorum ama daha fazla dayanacak halim yok.

    -ben gidicem!

    diyorum. o mutfağa girip, bir bardak rakı doldurup içiyor ve;

    -bekle!

    diyor.

    bekliyorum... saat 12'ye doğru, çıkıyoruz evden, o? o zil zurna sarhoş, ben korkak... benimle gelmesini istemiyorum, çünkü, ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyorum. hem zaten gezmeye de gitmiyorum ki. babam, babam iyi değilmiş, doktor çocukları gelsin demiş. belki bir daha görmem... korkuyorum... oğlum kucağımda, o, söylene söylene çıkıyoruz. yarım saat geçiyor belki babam yok artık, bilmiyorum... bir şey eksik...

    bilet bulamıyoruz. eve dönüyoruz. o, o söyleniyor... bir şey eksik. belki babam? bilmiyorum kocaman bir eksik var ve gittikçe büyüyor. ağlaya ağlaya eve giriyorum. oğlum kucağımda uyuyor. onu yatağına yerleştirip yatak odasına geçiyorum. o, o hala sarhoş ve daha da öfkeli. yatağın ucuna oturup, yüzümü ellerimin arasına saklayıp sessizce ağlıyorum. kapının sesini duyuyorum, içeri attığı adımlar karışıyor sessiz ağlayışıma. tam önümde duruyor ve hala bir şey eksik. bir eliyle kolumdan tutup ayağa kaldırıyor beni... karşı karşıya duruyoruz. gözlerim kızardı biliyorum, yanıyor çünkü. hala eksik, hala eksik...

    bir adım atıyor geriye, elini saçlarıma uzatıyor. oda loş, gözlerini seçemiyorum, gözlerim yanıyor. eksik, eksik... saçlarımı kavrıyor elleri, işte o an göz göze geliyoruz. gözlerinde, hayasız bir parıltı var, içinde ateş var ve öfke. kavradığı saçlarımın kökleri acımaya başlıyor, yanmaya... suratımın orta yerine bir tokat iniyor...

    -gecemi mahvettin!!

    hayatımda ilk defa duydum bu sesi aslında. kafama yumruk attığında. hani şu çizgi romanlardaki "çtönk!!" sesi varya, işte onu duydum kafamda.

    "hayatımı mahvettin" dedi içimde bir ses. işi bittikten sonra, odadan hırsla çıkarken o. eksik bir şey var bu hikayede ki, hala eksik..."

    bu hikayenin ekisiğidir sefkat. daha belki kaç hikayenin. o yüzden gördüğüm zaman aptala döner, çocuklaşırım...

  • empati yoksunu geri kalmış 3. dünya ülkesi vatanımda bunun bir aşama olduğunu dahi anlamayanları açıkça gösteren karardır.

    kocasının soyadına kıl feministler o kullandığınız babanızın soyadı diyen zavallı cahiller;

    ben 1980 yılında doğdum. benim adım okumak için geldim. bu benim adım. hadi kolaylaştırmak için çok rastlanan bir isim seçelim. benim adım ayşe yılmaz. bu benim adım! babamın soyadı, yok kocamın soyadı diye sıfat tamlaması kurmuyorum. bu b e n i m a d ı m (caps lock on)

    diyorsunuz ki sen şimdiye kadar ayşe yılmaz'dın ama bundan sonra ya ayşe kocasıgil olacaksın ya da ayşe yılmaz kocasıgil. diyorum ki, arkadaşım ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim? anayasada kadın erkek eşittir yazmıyor mu. benim adımı, kütüğümü, nufus cüzdanımı neden değiştiriyorsun? kusura bakma bu iş böyle, bundan böyle senin adın ayşe yılmaz kocasıgil.

    ben bireyim, bu ülkenin vatandaşıyım, sadece kadın değilim. benim cinsiyetim üzerinden kimlik oluşturamazsınız! hayır, hayır, hayır. sen bundan sonra ayşe yılmaz kocasıgil sin.

    sonra bir kadın avukat dava açıyor avrupa insan hakları mahkemesine, kazanıyor. aihm diyor ki medeni kanununuz anayasanıza aykırı. türkiyeyi hatırladığım kadarıla 3.000 euro tazminata mahkum ediyor. ama medeni kanun değiştirilmiyor. sonra bir başka kadın daha dava açıyor bu haberdeki gibi, kazanıyor ama kanun değişmiyor.

    düşünün ki ben bu ülkede kendi ismimi korumak, kendime ait olan ismi kullanabilmek için dava açmalıyım. bu bana verilmiş bir hak değil.

    altı yaşında çocuğa anlatır gibi anlattım ama anlayabiliyor musunuz emin değilim.

    bir de zaten bu kafadaki femenist evde kalır diyenlere de iki çift lafım var.

    evde kalmak ne demek? bu nasıl bir hitap!? siz bu ülkede yaşayan tüm kadınların koca delisi olduğunu mu düşüyorsunuz. bu ülke benim haklarımı, birey olarak varlığımı kabul etmiyor diye 13 sene direndim evliliğe. beraber yaşadık ve evlenmedik. nihayetinde eş olarak kanun önünde sahip olacağımız haklar yüzünden evlenmek durumunda kaldık. bunu da memurun odasında imza atarak gerçekleştirdik. o günden beri de takip ediyorum aihm kararının medeni kanuna yansıtılıp yansıtılmayacağını. ama benim ülkem hala bana diyor ki sahip olduğun ismi geri alman için dava açman gerekiyor.

    bu ülkede kadınlar için hiçbir şey kolay değil. bunu anlamalısınız önce. birey olduğunu bilen kadınlar içinse bu ülke bir işkence. yönetici arıyor, görüşmemiz lazım diyor, gidiyorum, ben eşinizle görüşecektim diyor! evin reisi benim bana anlatın diyorum bakakalıyor. güvenlikle konuşuyorum, malik olarak bir talebim var, olmuyor, olmuyor, araya eşimi sokup oldurtmam gerekiyor. iş yerinde, yolda, dışarda, orada, burada daima ve daima önce kadın olarak kabul ediliyorum. hep kendimi anlatmam, kendimi ispatlamam gerekiyor.

    ben bir insanım. önce bunu kabul edin. sonra konuşalım.

    edit: (bkz: 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi)

  • hoş bir ifadedir. akp'ye karşı chp ike birleşmeye yanaşmayıp akp'nin ekmeğine yağ süren mhp'ye gerekli lafların söylenmesidir.

    "millet yüzde 60 oy alan partilere bir mesaj, bir sorumluluk, görev verdi. biz chp olarak bu mesajı aldık. ancak muhalefetteki diğer siyasi partilerin de bunu alıp değerlendirmesi gerekir. 'alayına karşıyız' tavrıyla türkiye bir yere varamaz. makul bir süre için makul ve sağlam bir protokolle akp tahribatını giderecek, bir restorasyon dönemi için bir araya gelebilmeliyiz."

    http://m.t24.com.tr/…ir-araya-gelebilmeliyiz,299624

  • bugün ilk kez evde yapmayı denedim ve sonunda evde içtiğim en iyi kahveyi elde ettim. evde sürekli içtiğim kahveleri filtre kahve makinesi, moka pot, french press kullanarak elde ediyordum genelde ama cold brew hiçbirine ihtiyaç duymadan en iyi tatmini verdi bana.

    yarım litrelik kavanoza 5-6 kaşık french press için çekilmiş kahveden koydum, kalın çekim sayılabilir yani. kavanozun çeyreğine kadar geliyor yaklaşık. sonra kavanozun başına kadar sıcak olmayan suyla tamamladım. yaklaşık 17-18 saat hiçbir şey yapmadan buzdolabında beklettim. daha sonra bi bez ve süzgeç yardımıyla tamamen pürüzsüz olana kadar süzdüm. buz + çok az sütle tükettim ve inanılmaz oldu. bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. deneyen olursa fikrini beklerim. :')

  • osmanlı devleti'nin, ikincisi son ve nihai olacak şekilde, iki defa yıkıldığı şehirde * * kurulmuş,

    osmanlı devletinin en büyük düşmanlarından bizans'ın bayrağını * kendisine renk olarak seçmiş,

    osmanlı devleti tarafından kanlı bir şekilde tasfiye edilen teşkilatın ismini * taraftar topluluğuna vermiş,

    tarih bilgisinden yoksun insanların yarattığı, ucube spor kulübü.