hesabın var mı? giriş yap

  • atm'ler parayı bazen eksik verebiliyor.

    daha önce başıma geldi. akabinde bankanın müşteri hizmetlerini arayıp durum hakkında bilgi verdim. eksik parayı anında hesabıma gönderdiler.

    konu hakkında bilgisi olmayan sığırları dikkate almayınız.

    iyi günler efenim.

  • altında "acting audition (oyuncu seçmeleri)" yazan video. hem bir insan ilk kez muz yedi diye neden ağlasın? ben de geçen sene ilk kez mango yedim, herhangi bir duygulanma olmadı.

  • öğrenciyken kampüs içindeki bir yurtta kalıyordum. bir akşam odamın ampulü patlayınca nöbetçi yetkiliden ampul alıp odama çıktım ve yenisiyle değiştirdim. yarım saat sonra teknik ekip gelip ampul patlamış onu değiştireceğiz dedi, ben zaten değiştirdim deyince şaşırıp gittiler.

    ertesi sabah yurt müdürü odasına çağırıp neden ampulü kendim değiştirdiğimi, teknik ekibin vaktinde gelip gelmediğini sordu. daha sonra da "sen öğrencisin senden beklenen derslerde başarılı olman, tekrar benzer bir şey olduğunda teknik ekibi bekle ampul takmak senin işin değil" gibi bir tiratla dumura uğramama sebep olmuştu.

    üzerinden yıllar geçti ancak ben hala vakti gelince kimseyi beklemeden *ampulü değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum sevgili sözlük. (bkz: 14 mayıs 2023 genel seçimleri)

  • kesinlikle katılıyorum. bakan diyor ki kendilerini karantinaya alsınlar, bizim memleketin insanı mı yapacak bunu? isterse 50 bin kişi gelsin, hepsi zorunlu karantinaya alınmalıdır.

    edit: gerekli olan yapılmaya başlanmıştır. sadece umreden gelen vatandaşlarımız için değil yurt dışından gelen tüm insanlar için bu gereklidir. geç kalma ya da rehavete kapılma lüksümüz yok.

    edit2: @kujira nın bilgilendirmesini ekliyorum. sunexpress ve thynin seyahat açıklamaları güncellendi şuanda. yurtdışından gelen tüm yolcular için aksiyon alınıyor gibi görünüyor.
    thy ve sunexpress

    edit3: @cakma bodyci bilgi paylaştı. istanbul da cevizlibağ öğrenci yurdu ve maltepe mimar sinan öğrenci yurdu da karantina için kullanılmaya başlandı.

  • özel alan kavramı.

    zaten başımıza ne bok geliyorsa, gelişmemize ne engel oluyorsa, türkiye'yi her defasında olduğu yerde saydıran ne varsa, özel alana tecavüz, bunun doğrudan ya da dolaylı olarak nedenidir.

    nedir özel alan? kişinin sadece düşüncesi ve kendisiyle baş başa kaldığı alana biz özel alan diyoruz. bir insan ne kadar kitap okursa okusun, ne kadar film izlerse izlesin, dünyayı gezsin gerekirse, tüm bunlar, eğer kendini eleştirecek, sorguya çekecek, beyinle mülakat yapılacak zamanı bulmazsa hiçbir işe yaramaz.

    türkiye'deki ilişkilerin dayanak noktası da zaten, bu ülkede iletişim, "kişinin özel alanına gönül rahatlığıyla müdahale edebilmeyi meşrulaştırma çabası"ndan başka bir şey değil. kadın- erkek, aile çocuk, öğretmen öğrenci, yöneten yönetmeyen ilişkilerini detaylıca inceleyin. hepsinin temelinde bunun olduğunu göreceksiniz.

    yeni çocuk sahibi olmuş bir ailenin evine gizli kamera koyup izlesek, sanırım hepimiz kahrımızdan ölürüz. çocuğun hiçbir zaman kendi istekleri doğrultusunda hareket edemediğini zaten gözlemlemişsinizdir. yeni yürümeye başlamış bir bebek, yıllarca kafeste tutulup doğaya salınan bir canlı gibidir. hayat, onlar için en ufak bir ayrıntısı bile keşfedilmesi gereken bir bütün olarak karşında bekler. çocuk da ona doğru yürür. eliyle ağzıyla vücudunun her bölgesiyle onu tanımak için muazzam bir istek duyar. ama habersizdir türkiye'de doğduğundan. elini attığı her şeyin ailesi tarafından ulaşamayacağı yere konulduğunu, birileri onu tutmadan sokakta yürüyemeyeceğini, gördüğü herhangi bir şeyi belki de bir saat kadar inceleyemeyeceğini, gönül rahatlığıyla koşamayacağını anlar ve buna anlam veremez, hayatı keşfetme çabası söner git gide ve artık kendisinin özgünlüğü, onun için idrak edilemez bir şeydir. anne ve babasının kendisini bir mal gibi gördüğünü bilemez o yaşta, yanlışın farkına varamaz bu yüzden.

    ilkgençlik çağı da böyle sürer gider. hayatında odasının kapısı bir kez bile çalınmamıştır, direk dalınmıştır içeriye. 20 yaşına geldiğinde ise ortaya çıkan yalnız kalma korkusunu, sürü nereye giderse oraya giderek yenmeye çalışır.

    insan hayatını devam ettirebilmek için zihinsel bir uğraş bulmak zorundadır, eğer o insanda keyif alma, özgür olma, eğlenebilme yetisi yoksa zihinsel uğraşlarını da derdin, sıkıntının, melankolinin üzerine inşa eder. bu çocuğun 1 yaşından beri keyif aldığı herhangi bir şeyi yapamadığını da az çok anladık. türk toplumunun sadece acı ve dram yaşayabilmesi, keyif alınan hiçbir işte mutlu olamamasının da nedeni budur. tüm bunların üzerine bir de islam külütürünü yerleştirmişsin, insanın keyif aldığı hiçbir şeyi desteklemeyen islam dininden bahsediyorum.

    sonuç olarak ortaya çıkan manzara; zihnini meşgul edecek yegane yolun, dert sahibi olup bunu insanlara pazarlayarak kendisini var edebilme olduğunu zanneden ve bunu da toplum denen iğrenç mekanizmanın dayattığı kuralları benimseyerek yapan zekasız bir "insandır" ama sadece görünüşte insandır.

    sonra birisi yurt dışını övünce de kalkıp "ya onlar 18 yaşında çocuğu sokağa atıyorlarmış" der ve yine sorgulamaktan bir şekilde kaçınır. çünkü elini kolunu tutan her defasında "evlatları için gerekirse öleceğini" söyleyen bir anne babanın evladıdır, doğrunun bu olduğunu sanır. kendisini tesellilerle tatmin edecek ve hüzünden keyif almaktan başka bir çıkar yolu olmayacak bu insan evladı, hayatını da kendisine yapıldığı gibi başkalarını yönlendirme arayışı içine girip kimseye fayda sağlamadan ölüp gider. kendisini daha 1 yaşında öldürmüş o zehiri başkalarına da bulaştırır büyük bir keyifle ve topluma olan son borcunu da böyle öder.

  • viyana cafesi denince aklima gelen ilk yer.
    tam da hayal edildigi gibi bir cafe. ikinci dünya savasini yasayan, zamaninda entellektüellerin, yazarlarin, sanatcilarin ziyaret ettigi, simdi ögrenciden turiste kadar her kesimden insanin görülebilecegi birinci viyanada bulanan bir cafe. ne zaman gittiysem kuruculari leopold hawelka ve esi josefine hawelka gecmis yaslarina ragmen müsterilerine hizmet icin calisip dururdu. tanisinlar tanimasinlar herkesi selamlar, yer bulmak icin cabalarlardi. 23.3.2005 tarihinde 92 yasindaki josefine hawelka maalesef vefat etti.

  • "bu aralar isimlere taktım. geçen bir hanımla muhabbetim oldu. isminizi bağışlar mısınız dedim. su dedi. su istiyor sandım."

    türkiye'nin en büyük yeteneği seçildi bu adam.

  • türkiye’nin görüp göreceği en iyi komedi dizilerinden biridir. ama asıl üzücü olan farkında olmadan eski türkiye’nin son anlarını yaşadıklarımızdan, türkiye’nin biraz da olsa yaşanılabilir olduğu zamanlardan olması. dizinin karakterleri ve hikayeleri de hep bu yönde gelişmiştir o yüzden.

    mesela tahsin bey son derece ataerkil, taşralı bir zengindir. kızının akşam çıkmalarına, oğlunun/yeğeninin içip eve gelmelerine karşı çıkar. ramazan’da oruç tutar. ama milli bayram kutlamalarında şampanya içer. bu arada doğum günü 29 ekim’dir.

    bülent onaran ortalama bir türk profiline göre oldukça aykırı, elitist, avrupai, zamanın şartlarına göre fazla özgürlükçü bir karakterdir. ama fransa’nın ermeni soykırımını tanıdığı zaman “fransızlara kızıyorum azizim” diyerek tepkisini göstermiştir. çakma solcu değil gerçek bir aydındır.

    burhan dizinin en sahtekar, çıkarcı, paragöz, güvenilmez karakteridir. izzet’in makbule’yi dövdüğü sahneden sonra makbule “dağlısın sen, o beğenmediğin burhan bey saçımın teline bile dokunmaz” der. sonrasında evdekilere morarmış suratıyla yakalanmamak için burhan’ın evine gider. hatta burhan ortalık karışmasın diye makbule’yi dövdüğünü iddia edip sacit’ten dayak yemeyi göze alır.

    sacit demişken, kumarbazın tekidir. sertaç ve tacettin ile arkadaş olduğu sahnede sokaktan geçen iki adam fatoş’a açık giyindiği için laf eder, onlara size ne oluyor deyip kavga ederler.

    kubilay dünyadaki gelişmelerden son derece uzak, aileden varlıklı bir iş adamıdır. apolitiktir. o bile sacit ve osman’ın kara çarşaflı kadın kılığına girip sokak röportajı yaptıkları sahnede fatoş bir kadın olarak buna karşı çıktığını söylerken, kubilay, yuh artık, pes dedirten yakışıklılık, “belki o da kendini öyle rahat hissediyor, niye karışıyoruz ki” der.

    avrupa yakası’nda ramazanda eğlenceler düzenlenir, bayram ziyaretleri son derece önemlidir ama bir yandan yılbaşılarında dansöz çıkartılır, 29 ekim kutlanır. bizim çocukluğumuzdan beri gördüğümüz türk kültürünün televizyondaki son örneklerindendir. kapıcı ailesinden sütçüoğlu rezidansına, taşralı burhan’dan iş adamı kubilay’ına kadar bugün tamamen kutuplaştırılmış laik-müslüman kültürünü bir potada eritmiştir.

    oyuncuların performansı, senaryonun mükemmelliği bir yana, şu an içinde bulunulan toplum şartlarından dolayı bir benzerinin gelmesi imkansızdır. bugün “bizimkiler” den nasıl bahsediliyorsa bir 20 sene sonra da ondan benzer şekilde bahsedilecektir.