hesabın var mı? giriş yap

  • 80 yaşındaki sevin teyzenin bir gün barbaros bulvarında karşıdan karşıya geçmesi gerekir. sevin teyze, hem görmekte hem de yürümekte zorlanmaktadır. dolayısıyla karşıdan karşıya geçmek onun için çok zordur.

    kendisine yardım edecek birini arar gözleri. derken gözüne genç bir delikanlıyı kestirir. hemen yanına gider :

    sevin teyze : evladım seninle karşıya geçebilir miyim?
    delikanlı : peki teyze.

    beraber karşıya geçerler.

    sevin teyze : teşekkür ederim evladım.
    delikanlı : ne demek teyzeciğim. asıl ben size teşekkür ederim.
    sevin teyze : neden evladım?
    delikanlı : ben körüm.

  • canlılara ''can'' ı ya da ''iradesi'' ya da ''ruhu'' olan varlıklar olarak değil fonksiyonlarını yerine getiren makinelermiş gibi bakarak yaşamaktır.

    ben ve benim gibi insanlar kimseyi suçlamaz. bir makinenin suçlu olduğunu söylemek ne kadar absürd ise bir insanın suçlu olduğunu söylemek de o kadar absürddür.

    bize göre insanlar içinde bulundukları çevreye kıyasla uyumsuzdur olsa olsa. ancak bunu kesinlikle ''suçluluk'' olarak tanımlamayız.

    suçluluk, özgür iradeye inanan insanlar tarafından kullanılan bir kavramdır.

    peki özgür bir iradeye inanmıyorsak nasıl karar alıyoruz biz?

    genlerimizde nasıl bir algoritma varsa ona göre karar alıyoruz. aldığımız bir karardaki çevresel değişkenler aynı olduğu taktirde biz o kararı almak zorundayız. aksi düşünülemez.

    bize göre karar alma süreci bir toplama işlemi gibidir.

    a + b + c + d + e + f + g+ h + ... + x + y + z = aldığımız karar

    bu toplama işlemindeki harfler o anki çevresel şartları, belleğimizdeki verileri, genlerimizdeki bazı yatkınlıkları, karar verme mekanizmanızı etkileyebilecek aklınıza gelebilecek her türlü sebebi barındırabilir. bu sebepler elbette yine materyel bir temeldedir.

    irade kavramına ve dünyaya böyle bakan insanlar dediğim gibi, her şeye bir makineymiş gibi yaklaşırlar.

    öte yandan insanların ruh ve özgür irade sahibi olduğunu düşünen insanlar çok daha fazladır. basit bir olay karşısında bu iki farklı insan tipi oldukça farklı davranacaktır.

    biz genellikle kötü durumda olan insanlara acırken özgür iradeye ya da ruha sahip olduğumuzu düşünen insanlar için bizim acıma duygusu hissettiğimiz insanların hiçbir önemi yoktur. çünkü onların dünya algısına göre onlar bunu hak etmiştir. onlara seçim hakkı verilmiştir.

    oysa onlar bize göre çevresiyle yeterince uyumlu ya da başarılı olamamış acınası makinelerden başka bir şey değiller.

  • kimsenin yardım etmesine gerek olmayan hasta kadın. fas'a uçak kaldıran sağlık bakanlığı bir zahmet bu kardeşimizin tedavisini üstlensin.

    kendi vatandaşına bu kadar düşman bir iktidar yoktur tarihte.

  • benim eski iş yerinde bir kadın vardı. durmadan "geliyor olacağım, hı hı, çeync ettirdim ben onları, kontakt kurdum cc ile" gibi şeyler söylüyordu. bir gün dışarıda telefonla konuşurken isteyerek kulak misafiri oldum. "taam siz yiyin ben geç geliyom" derken duydum. o an anladım ki bu lügat sadece mesai bölgesi içerisinde duhul ediyor bünyeye. arta kalan zamanlarda yine salı pazarı, yine metrobüs içi hayat...

  • baba köpekbalığı ile yavru köpekbalığı denizde av arıyorlarmış. bu arada baba köpekbalığı yavrusuna, eğer bir insanla karşılaşırsa onu nasıl yemesi gerektiğini anlatmaya başlamış:

    "bak oğlum eğer bir insanla karşılaşırsan onu hemen yemeyeceksin. önce şöyle bir etrafında döneceksin, geri çekileceksin. sonra yine yaklaşıp biraz dürteceksin, geri çekileceksin. ondan sonra yiyeceksin." demiş.

    yavru köpekbalığı da sabırsız bir şekilde:
    "ya olmaz baba." demiş. "ben öyle beklemem, direk yerim." demiş.

    babası da bunun üzerine söyleyecek laf bulamamış ve "aferin oğlum ye, boklu boklu ye!" demiş.

  • ayni etki insanlarin aldigi maaslarda da gecerlidir. daniel s. hamermesh ve jeff e. biddle isimli iki ekonomistin 1994 yilinda yayinlanan beauty and the labor market baslikli makalelerinde yaptiklari empirik calismalar sonucunda guzel gorunumlu kisilerin normal gorunumlu kisilere kiyasla daha yuksek maas aldiklari, normal gorunumlu kisilerinse cirkin gorunumlu kisilere gore daha fazla maas aldiklari sonucu cikmistir. akademisyenler burada 'goreceli guzellik' kavramini kullanmislardir.

    aslinda konunun esas dinamikleri sosyoloji, felsefe ve psikoloji gibi farkli disiplinlerle incelenebilir. bahsi gecen makalenin giris cumlesi de "he (aristotle) used to say that personal beauty was a better introduction than any letter." diyerek felsefeye goz kirpar. cogu kisisel gelisim veya is hayatinda etkili imaj minvalinde verilen egitimlerde de kisisel gorunumun onemine deginirler. bunlarin birisinde edindigim bilgiye gore gorunumun karsi taraf uzerindeki etkisi %70'mis (tabii bu bilginin dogrulugunu sorgulayinca tatmin edici bir cevap alamadim). sizin icin guzellik ikinci veya ucuncu planda olabilir. ama cevrenizdekilerin buyuk cogunlugu icin bu boyle degil maalesef. o yuzden guzel veya iyi gorunmekte her zaman fayda vardir.

  • kucuk olcekli tipik turk esnafidir. alisverise gitmissinizdir ve misal kazak alacaksinizdir. kazagi denersiniz, hosunuza gider ve almaya karar verirsiniz. ancak hemen hemen her turk insani gibi pazarlik yapacaksinizdir dukkan sahibiyle etiket fiyati uzerinden indirim yaptirabilmek icin. olaylar gelisir;

    siz: "bu kazak guzelmis? etiket fiyati uzerinden ne kadarlik bir indirim yapabilirsiniz?"
    esnaf: "valla, biz, bize gelis fiyatiyla satiyoruz bu kazagi" (ic sesiniz: at yalani .... inanani seklindedir)
    siz: "olur mu ya? bu cok pahali. alaman ben bu kazagi bu fiyatiyla. yapin artik bir indirim (israrlar, israrlar, israrlar)."
    esnaf: (imana gelir) "tamam o zaman bakalim ne yapabiliriz" der

    ve hastasi oldugum surec baslar. esnaf, masasinin ustunde duran devase hesap makinesini (devasa hakikatten, boyle kafam kadar, devasa olmasina devasa ancak ironik bir sekilde ancak dort islem yapabiliyor) alir ve diffirential equation cozermis edasiyla bir o tusa bir bu tusa pasar. derin dusunur. ve

    esnaf: "valla en son bu olur, daha azi bizi kurtarmaz" der ve hesap makinesinde cikan sayiyi size gosterir. (ic sesiniz: hani lan size gelis fiyati buydu? seklindedir ve hala inanmazsiniz o kadar cok tusa basip bu sayiyi bulmasina)
    siz: "tamam o zaman aliyorum" der, odemenizi yapar ve iyi gunler dileyerek dukkandan ayrilirsiniz. esnaf ise bir sonraki musterinin gelmesini ve bu baglamda bir sonraki hesap makinesini kullanimini dort gozle beklemeye koyulur.