hesabın var mı? giriş yap

  • plagi hala daha tanitmaya gerek yok, o kadar anlatilmis. gelelim bunun nasil temizlenecegine ve korunacagina. unutulmasin ki plak dediginin omru oyle cd gibi 3-5 sene degildir, bakildiginda onyillari cebinden cikarir. 4 ana basliga ayirmak mumkun temizlik/koruma unsurlarini (bazi kisimlar asagida anlatildigindan daha kapsamli incelenmis olabilir, butunluk acisindan tekrar yapmayi goze aldim):

    1. karbon fiber firca:
    el atinda bulunmali. plaklar manyetik olarak yazildigindan kelli dehsetli tozseverdirler. plagi her koyuldugunda degil tabii (insan canindan bezer her sefer her sefer) ama her bes-on dinlemede bir uzerinde firca bir kere gezdirilirse hem plak korunmus hem de seste puruzlenmeler engellenmis olacaktir. herhangi plak saticisinda bulmak kolay; internetten almak daha da kolay. guvenilir, bilinir markalardan bazilari: audioquest, decca, am. bendeki am.

    2. igne/uc (stylus) temizleme cozeltisi:
    ilk seferler haric hicbir zaman tozdan ve benzeri cer-copten arinik degildir gerek plak gerekse uc. zamanla daha da cok pislik birikir. ses kalitesine etkisini gecsek bile plaga da zarar vermeye baslar kirli uc. kullanma sikligina hayli bagli oldugundan zaman araligindan ziyade miktar olmak vermek daha yerinde olacaktir: ortalama yuz (100) dinlemede bir, uc temizlemeye ozel cozeltinin (solusyonun) icinde bulunan fircayla, soyle kullanicinin kendine dogru hareketlerle uc-bes kez temizlemesi kafi. bendeki yine am marka.

    firca + cozelti ~ 7 tl.

    3. plaklarin kondugu kagit:
    internetten veya plak dukkanindan cok cok ucuza alinabilecek bu kagitlari hic olmadi senede bir defa degistirmek, tabiri caizse plagin nefes almasini saglayacaktir. 100 adedi 5 tl civarinda seyrediyor olmali. sayet alinamiyorsa, kotunun iyisi bir yontem sac kurutma makinasiyla ornegin kagidin 2-3 dk uflenmesi, akabinde karbon fiber fircayla veya statik elektriklenmis baska fircalarla kalan tozdan arindirilmasi olabilir.

    4. plagi islak temizlemek:
    en etkili ve fakat en dikkatli olunmasi gereken temizlik budur. sagda solda onlarca tarif mevcut nasil bir cozelti hazirlanabilecegine dair. parasi olan dogrudan plak yikama makinalarindan alabilir; en garantili yoldur ve minimum zararla cikilir. ne var ki profesyonel degil, haliyle cok sik plaklarla hasir nesir olmuyorsaniz gerek yok makinasini almaya, ki 3000-4000 tl araliginda seyretmekte fiyatlari.
    o halde bireysel olarak hazirlanacak cozelti. gorup duydugum, bildigim, henuz denemedigim fakat temizlik yapacagim zaman hazirlayacagim cozeltinin tarifi asagidadir:
    ----
    [i] 1 birim "%90+ ipa" (izo-propil-alkol)
    [ii] 4 birim "distile su"
    [iii] (0,5 lt cozeltide) 3-4 damla sivi bulasik deterjani (onemli: deterjanin nemlendiricili ve/veya katkili olmamasina itina gosterilmeli! esittir, en ucuzu muhtemelen en iyi secim olacaktir.)
    ----
    ozetle; 0,5 lt'lik bir cozeltide 100 ml >%90 saflikta ipa, 400 ml distile su olup uzerine 3-4 damla bulasik deterjani damlatilip karistirilacak. bu.
    ozen gosterilmesi gereken asil nokta: plagin ortasina cozelti (ve hatta herhangi bir sivi) dokundurulmamali. youtube vd. video sitelerinden cozeltinin nasil uygulanmasi gerektigine dair yuzlerce video bulunabilir, ama kisaca: toz birakmayacak bir kumasin ucu (penye en makbulu; eski tisortlerden birinin ucu pekala kullanilabilir) cozeltiyle islatilir. bu kisim bir elin bas ve isaret parmaklari arasina alinmisken diger elle plak tutulur. penye plagin orta kismina degmeyecek bicimde (sarkilarin oldugu kisimda olacak bicimde yani) plak uzerine degdirilir ve plak tutan elle plak dairesel olarak cevrilir (ignenin/ucun takip ettigi rota takip edilmeli, plak uzerindeki cizgiler/oyuklar boyunca temizlik yapilmali).
    islak temizlik her iki yuzeye de yapildiktan sonra plagin asla yatay olarak konmamasina, dik ve altinda bir kumas bulunacak sekilde bir yuzeye egik yaslanmasina ozen gosterilmeli. bir-iki saat kurumasi icin yeterli.

    islak temizlik yapilip, tozdan arindirilmis pikaba kondugunda plak, ses kalitesinin ne kadar arttigina dikkat edilmese dahi kulaga carpacaktir. plak bambaska bir mefhum. korunmali, el bebek gul bebek bakilmali. zamanla ailenin/kisinin bir parcasi da oluyorlar zaten. bakmissin pink floyd'un sheep'i suracikta otlayip dogs'u bar bar havlarken, bob dylan uvey evlat, led zeppelin komsunun laftan anlamaz, anarsik cocuklari olmus asil'in son mucadelesini* bagir cagir anlatan.

  • en büyük gizem bilinçtir. beyin denen biyokimyasal et yığınından o muazzam farkındalık nasıl çıkar, işte asıl soru ve gizem bu. bilinç belki bilinen evrenin en büyük gizemi ve çözümü bize hem en uzak hem en yakın zor problem.

  • ilginctir ki, the godfather uclemesinde, portakal cok onemli bir yer tutar. tahminimce sicilyanin portakali meshur oldugu icin olsa gerek, bu film serisi bir portakalin bakis acisiyla da izlenebilir. bakiniz the godfather serisindeki portakal olgusu:
    -ilerde michael corleone'e ihanet edecek olan sal karakterini ilk defa gordugumuzde bir portakal soymaktadir, sal ilerde olecektir.
    -woltz karakteri bir sahnede bir sepet portakalla birlikte gorulur, daha sonra adamin atinin kafasi kesilir.
    -don corleone* vurulmadan hemen once manavdan iki tane portakal alir.
    -bes ailenin katildigi toplantida tattaglia ve barzininin onune birer kase portakal konur, bu kisiler olur.
    -ve en onemlisi, vito corleone olmeden once bahcede torunuyla oynamaktadir, soyle ki, portakal kabugundan takma dis yapmistir kendine, sonra o da olur.

    bu olay serinin diger iki filminde de var ve de tesaduf olamayacak kadar fazlalar, hatta ikinci filmden simdi hatirladigim bir sahne, vitoyu isinden eden mahallenin kabadayisi fanucci olmeden once portakal kasasindan bir portakal aliyordu. bu konu kesinlikle arastirilmalidir.

  • en en en en uyuz olduğum insan olmayan hasta. çünkü bunun bir de daldıktan sonra içeride hasta olduğunu görüp aval aval odanın ortasında dikileni var. bekler öyle, hastayla konuşmanızı dinler, muayeneyi izler. feyz almaya gelmiş, belli. çıkması için uyarınca da mırmırmır birşeyler sayıklar kendi kendine. muhtemelen sövüyordur. sürü psikolojisine de bağlıyorlar uyarmazsanız. bakıyor biri odanın ortasında dikiliyor, benim başım kel mi diyerek o da dalıyor içeri, derken bir bakmışsın odada 10 hasta, dışarıda bekleseler sıra gelmeyecek çünkü, muayenehanenin içinde beklemeli, evet.

    ama bugün bir teyze içimin yağlarını eritti. oturdu teyze, önce umreden geldim yavrum diyerek hurma hediye etti bana. sonra tam derdini anlatmaya başlayacak, laaaps, daldı içeri bir tanesi. az önceki pamuk gibi teyze döndü buna, verdi kalayı verdi kalayı, benim de dudağımın kenarında böyle gevşek bir gülümseme belirdi, ooooh dedim, yapıştır teyze!

    çok kıl oluyorum size.

  • huzursuzluğun kitabı- fernando pessoa.

    hepimiz acılar çeken kendi girdaplarında boğulan aynı zamanda her yeni günde tekrar yeşeren insanlarız. var ya bir şiiirde. acılar da geçer. nerde geçen yılki kar? nerde gözyaşlarım? pessoa tam olarak ruhumuza dokunuyor. tam olarak.

    günübirlik hayatlar- yalom

    burdaki psikoterapiler hayata bakış açımı etkiledi.insanalrı anlamamda çok yardımcı oldu. aynı zamanda inanılmaz keyifli bir kitap. üçüncü bir şahıs gibi içinde hissediyorsunuz. kitabı hatırladığımda kendimi kırmızı kadife bir pskiyatr sandalysine yerleşirken canlandırıyorum zihnimde. sanki daha önce bulunmuş gibi.

    yalnızgezerin düşleri- j.j. rousso

    sen koskoca fransız düşünür, koskoca rönesans başlatıcısı.. gel benim gibi yalnızlık bunalımları geçir. resmen kendimizi farklı görürken hepimizin aynı olduğunu belirtiyor..

    kinyas ve kayra.

    bir doğum bir ölüm hikayesi. hayata nasıl baktığımıza dair inanılmaz bir kitap. ne olmak istediğimize ne olduğunuza ve ne olacağımıza dair.

  • - baba, sümeyye'nin babası ona 20-25 göndertiyor sürekli.benim harçlığımı ne zaman yollarsın?

    + yüzde bir zamlı alacağım emekli maaşım yatsın,hemen yollayacağım kızım.

  • kızılmaması gereken çiftler.

    genciz, otobüsün en arka sırasına oturan kişilerin karizmatik olduğunu düşündüğümüz ve her fırsatta bu sırayı arkadaşlarımızla beraber işgal ettiğimiz yıllar...daha ses tonumuzu da ayarlayamıyoruz. yaptığımız her espri yüksek ton ve pitch'ten çıkıyor. bazen grupta bir kaç kız oluyor, yüzyüze konuşacak kadar samimi olmadığımız için diğer bir sap arkadaşımıza esprilerimizi baya bi yüksek sesle yapıyoruz ki kız da duysun gülümsesin. hafif bi gülümsesin hemen yavşamaya başlayacağız.

    tabi bu yüksek sesle yaptığımız ve çok komik olduğunu düşündüğümüz esprilerin olgun kişiler tarafından beğenilme olasılığı çok düşük. hadi diyelim beğenilme ihtimali var, yine de adamın tek derdi o olmayabilir. kim bilir kafasında ne fırtınalar kopuyor, nasıl baş ağrısı çekiyor o sıralar. arkasına dönüp hafif bir kızgınlıkla uyarıyor bizi.
    eğer insanlara biraz saygılı bir grupsak sus pus devam ediyoruz yolculuğa, ya da sesimizi kısıyoruz. ama gücünü ergenliğinden alan bir arkadaşımız varsa yanımızda "sanane be, babanın otobüsü mü" diye çemkiriyor belki babası yaşındaki adama. ortam geriliyor.

    işte bazen gücümü ergenliğimden aldığım yıllar aklıma geliyor, bu çemkirmeyi de yaptığımı hatırlıyorum. şimdi utanıyorum. insanların tek derdinin gruptaki kızların dikkatini çekmek olmadığını, çok daha kritik meselelerin insanın kafasını meşgul ettiğini, yolculuğun bunları düşünmek için önemli bir fırsat olduğunu, o yaşlarda yaptığım esprilerin gerçekten de komik olmadığını anlıyorum.

    demem o ki, konuşmadan oturan bu çiftler de yaşayacaklarını yaşamışlar, eleklerini asmışlardır. nezih bi ortamda bir saat oturup beraber kafa dinlemek en önemli ihtiyaçlarından biri olabilir. zamanla onları anlayacak duruma da geliriz belki. yani belki diyorum bak, kesin bir şey demedim.

  • yatıp kalkıp allahu akbar dedikten sonra bakara makara diye kuranla taşşak geçen zihniyette olmayan sporcudur.