hesabın var mı? giriş yap

  • özlem duydukları falan yok osmanlı'dan bihaberler. osmanlı'yı kim kurdu desen bilmezler, kaç padişah var desen bilmezler amaçları cumhuriyet ve laiklik düşmanlığı yapmak sadece. o kadar. atatürk'e karşı fatih sultan mehmet'i ileri sürüp sizin lideriniz varsa bizim de var demeye çalışıyorlar. bu şekilde atatürkçülerin fatih sultan mehmet'i sevmedikleri gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar akıllarınca.

    bir de osmanlı torunu diye bir laf çıktı. bunlar için türk tarihi osmanlı'yla başlıyor galiba. bir tane bile selçuklu torunuyum diyen, atilla'nın torunuyum diyen duymadım.

  • bir gun anneyle uvey baba yine kavga etmis, evde kan govdeyi goturmus, anne kafaya koymus evi terk edicez. lakin uvey baba azicik psikopat oldugundan, bunu kacarak yapmamiz lazim... anne, ise gitmeden once ikimiz icin birer ufak bavul hazirliyor, kapinin arkasina gizliyor. bana da tembih ediyor ki, evde kimsenin olmadigi bir ani kolla, bavullari da al suraya gel diye... o zaman da antalya-kemer adliye lojmanlarinda oturuyoruz. uvey babanin arkasi her turlu saglam, karakola gidiyoruz, ''vay bilmem kim beycigim ne oldunuz yahu?'', ''aile arasinda olur boyle seyler'' diyerek geri gonderiyorlar falan... o yuzden kacacagiz. adam da sessizlikten suphelenmis, yarim saatte bir eve damliyor o gun. neyse bir ara dedim tamam bi on-on bes dakika gelmez herhalde... gecirdim ayagima terlikleri, ayakkabiyla zaman kaybetmek bile istemiyorum, o kadar hedefe kitlendim.

    tam binadan ciktim, arkamda kundura sesi ''sstt'' sesiyle beraber. manyak adam gitmemis, binada pusuya yatmis meger... lojmanin icinde onde terliklerle sap sap sap iki elde bavullarla ben, arkada bana gore kundurayla avantajda olan adam kosuyoruz, millet de bakiyo... efendim ben sonuc olarak yakalandim. kolumdan sundurule sundurule eve tikildim. o zamanlar da dokuz yasinda miyim on mu oyle cirpi gibi bi kiz cocuguyum, gucum yetmiyodu ite...beni saatlerce bulusma noktamizda bekleyen ve bir terslik oldugunu anlayan anne, ayaklari geri geri giderek eve geliyor. ben zaten enselenmenin verdigi eziklikle mahvolmus durumdayim, bir de annem bakmadi mi gozumun icine ''ne bok yicez simdi'' der gibi... of of of. baska diyecek bir sey yok... araya bikac tekme yemeyi goze alarak girince, annem kendini banyoya kitleyebilmisti. de iste... banyonun kapisi daha saglam olsa, kirilmasa iyiydi... neyse daha detaylandirmaya gerek yok. insanlik hali, herkes cinnet geciriyor... hangimiz esimizi bogmaya calismadik ki?

    sonra gel zaman git zaman, bunlarin arasi duzelir gibi oldu. o arada adamin tayini cikti eskisehir'e. biz de kalktik gittik, annem orda yeni bir is kurdu falan, fena degildi durumlar. adam da onca seye ragmen kalkip gelmemize sevinmis, iyi davraniyo o aralar... en azindan annem gozlerindeki morluklari fondotenle falan kapatabiliyo, cok ciddi yaralanmalar olmuyo kisa donem... ama iste adamin ici pis, napsin, onun da yapisi oyleydi, bi zaman sonra basladi yine. annem yine kafaya koydu, kacicaz. iyi, peki, kacalim... ama bu kez daha planli hareket edelim dedik. ben de o zaman orta sondayim. bu kacis davasina kazandigim anadolu lisesine kaydimi da yaptiramadim ya, belki simdi daha iyi bi universitede okurdum diye icimde ukte kaldi, neyse... dedeme haber verdik. cunku o kez, isler cok ciddiydi ve adam silahini masanin uzerine gozumuzun icine bakarak koymustu. hata payimiz yoktu, basarmamiz lazimdi.

    hamamyolu'ndan yeditepeler'e ilerlerken, arada pino vardi o zamanlar. o pino'nun karsisinda, kosede, altinda cicekci olan bi bina vardi, bu dehset orda yasandi... hatta devam ediyorsun, suleyman cakir lisesi, sag tarafa gidersen dersaneler sokagi falan... neyse dedeme haber verdik, adamcagiz kalkti geldi antalya'dan. iki sokak ilerde bekliyor arabada. biz bu kez iki kisiyiz. kesin basaricaz. elimizde bavullar, cikiyoruz evden. tam o sirada asansor cagiriliyor asagidan. biz dorduncu kattayiz. uc ve dorduncu katin arasina inip, nefesimizi tutuyoruz. asansor cikiyor 2...3... devam ediyor... 4'e gelecek... asansor durmadan kosturup 3'e iniyoruz. yine benim salakligim, evin kapisini acik unutmusum... kaciyoruz ya... adam durumu cakip, merdivenlere yoneliyor. ama annem ondan once davranip asansoru coktan cagirmis, biz zemin kata ulasmisiz... patir patir ayak sesleri geliyor merdivenlerden, durur muyuz artik, onumuzde sadece bina kapisi var. onu da asinca, sokak... kurtulus... atliyoruz dedemin arabasina, arkamiza bile bakmiyoruz artik.

    daha ufak captaki girisimlerimizi saymazsak, son kacisimiz oluyor o adamdan... psikopatliklarindan... bu olaydan sonra annem bosanma davasi acti kocasina, cok sukur cikti hayatimizdan. ya da biz ciktik onunkinden sag salim... olan bizim anadolu lisesine oldu iyi mi... cop oldu onca emek... ah be...

  • insanın içini acıtan koalalar.

    lan zaten üşengeçin tekisin, kırk yılın başı böyle bir şey yapıyorsun. az dikkatli tutunun şu ağaca.
    yavrım ya, düştükten sonra da aşşağıdan hala sesleri geliyor.

    bi de alttaki youtube'a yükleyen adamın açıklamalarını okudum, 6 metreden düşmüşler ama ciddi bir şey yokmuş. ertesi gün devam etmişler atraksiyona.

    üzücü.

  • "bir tümceye bu denli çok yanlış sığdırmayı başaran cumhuriyet görünümlü saltanat saplantılı kadın için, sağlık bakanı tarafından önerilen “annelik kariyeri” ideal sayılabilir. istanbul barosu olarak, kadını evde oturtmayı savunan zihniyete yıllardır karşı çıkarken, bu beyanlar karşısında bazı istisnaların bulunabileceği noktasına geldiğimizi itiraf ediyoruz."

    gibi hiç fena olmayan ayarların bulunduğu açıklama.

  • ---bir erkeğe aşık oldum ama onunla nasıl sevgili olurum bilemiyorum.
    siri: işlemci çekirdeğim sıcacık oldu.

    vay edepsiz!

  • yıllaar önce antalyada motorlu bir turist yaklaşır, "how can i go to kortuleli" diye sorar.. dümdüz git demek isteyen ben adamın gözlerini içine bakarım ve şöyle derim: "go away!"

  • eskinin mustafa sarp'ı yeninin selçuk inan'ı gibi yapılan defanstır.

    işin komik yanı 1920'lerde yaşamıyoruz. yayıncı kuruluşun varlığından haberleri yok bence. görmüyoruz zannediyorlar. hadi biz televizyondan görmüyoruz tribününde mi farkında değilsin lan.

  • özet geçmek gerekirse kendisi modern bilimin kurucusu ya da icracısı değildir. ancak ve sanırım; döneminde neşet etmeye* başlayan yeni bilimin metodunun temel bileşenlerini resmetmiş, olayın nerelere gideceğini gerçekten dumur edici bir ferasetle görmüş. geleceği yazmış, bilimin yol haritasını çizmiştir. dediği şudur: sağduyuya dayalı, bireysel deneyimle inşa olunmuş ortalama sıradan zihin ve onun aletleri; gerçeği/evreni anlamaya yetmez.

    günlük deneyimlerimizle elde ettiğimiz sağduyumuz dünyanın döndüğünü ve küre şeklinde olduğunu anlamaya yetmez, hatta sağ duyumuza ters gelir, aklımıza yatmaz. "dünya küre ise güney yarım küredekiler niye aşağı düşümüyor okyanuslar dökülmüyor?", "dönüyorsa niye hissetmiyoruz?" diye sorar. çünkü kafamız cisimler aşağı yönde düşer, vs gibi, (hakkında kesin bilgimiz olduğunu sandığımız kategorilere ait şeylerin özellikleri üzerinden) mantık yürütmeye alışıktır*, *. biz bugün doğru cevapları ve açıklamaları müfredatını modern bilimin oluşturduğu okulda öğreniyoruz veya modern teknoloji ile sağlanan imkanlarla aletlerle gözümüzle (dolaylı olarak) görüyoruz.

    yapılması gereken, uzmanlarca icra edilen, teknik ve usulü olan bir iştir. bu "uzmanlar + yeni usül" ise insanlar adına düşünen, yeni bilgiyi üreten yeni bir organ (aslında yeni bir makine) olan novum organumdur. bizim somut patlamasını 19 ve 20. yy.da gördüğümüz modern bilimi, modern bilim toplumlarını 1600'lerde müjdelemiş bir tiptir. novum organum (new organum) bu anlamıyla kolektif sistematik bilgi üretme çabası, bilim kurumudur.