hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: aile arabası)

    station wagonu, sedanı geçtim hatchback arabalar için bu terimi kullananlar var. heralde direksiyonuna erkek eli değmemiş, satın alana straples gelinlik ve kırmızı kuşakla teslim ediliyor.

    (bkz: garaj arabası)

    nedense 150.000 kilometrede. heralde garajda sıkıntıdan bir ileri bir geri gittiği için kilometresi bu kadar yüksek.

    (bkz: emsalsiz)

    "arabayı öyle bir modifiye ettik ki üreten bile tanıyamaz. dev bir kıromobil."

  • bütün fakirlerin hırsız olduğunu iddia eden tiplerin iddia ettiği burukluktur.
    alnının teriyle kazanıp burslu okuduğu okulda, annesinin helal parasıyla yediği yemek burukluk değil gurur kaynağı olabilir mi? hiç böyle düşünmüş müydün?

    yıllar sonra gelen edit: başlık sahibi umuyorum ki yazdıklarından utanmış ve kaçmış.

  • yazmayayım diyordum çünkü kendi hakkımda fazlaca bilgi veriyorum yazarken ama enin'in muhteşem entrysini okuyunca yazmak zorunda hissettim kendimi.

    20 gün sonra 36 yaşına girecek bir ablanız olarak kabul edin sözlerimi.

    ben hayatı tersinden yaşadım. 18 yaşıma basana kadar barlara girmeye çalışıp, reşit olduğum gün duruldum. 19 yaşımda beraber yaşamaya başladığım adamla 21 yaşımda evlendim. 22 yaşımda anne oldum, 24 yaşımda ikinci çocuğum oldu. ikinci çocuğumu emzirirken üniversiteye döndüm. okudum, çalıştım, çocuklarımla ilgilendim. 30 yaşıma gelip yurtdışında burs kazandığımda, 1 yıllığına çocukları anneme emanet edip gittim. döndükten bir süre sonra da boşandım.

    en çok bana veriyorlardı bu mesajı: boşandın, hayatın bitti, orta yaşlısın artık, iki çocuğun var diye... ben de bu durumu kanıksamaya başlamıştım artık. ne de olsa artık genç değildim. bundan dolayı normalde özgüvenim yüksek olsa da hayatımdaki kişiyi memnun etmek için saçma sapan şeyler yaptım.

    şubat ayının sonunda birden bir aydınlanma yaşadım. karşımdaki adam kaşımdan gözüme, kılığımdan kıyafetime, saçımdan makyajıma kadar her şeyimi eleştiriyordu. incir çekirdeğini doldurmayacak bir "ben kıvırcık saç sevmiyorum, o saçların hep toplu olacak!" tartışmasından sonra banyoya gittim. aynaya baktım ve "ne yapıyorum ben?" diye sordum kendime... bütün hayatını kendi dilediği gibi yaşamış, hep seven ve sevilen biri olmuştum. aynanın karşısındaki kişi ise ben değildim artık. yalnız kalmaktan korktuğu için sürekli taviz veren bir kadın vardı karşımda ve ben o kadından hiç hoşlanmadım.

    o aynanın karşısında saçlarımı kökünden kazıdım. o "ne yaptın sen??!" diye bağırırken adamın karşısına geçip eline saçlarımı verdim ve dedim ki "ister fön çek topla, ister kıçına sok bunları, hadi hoşçakal!"

    sonrasında pişman olur muyum acaba diye düşünmüştüm ama açıkçası şu güne kadar herhangi bir pişmanlık yaşamadım. 36'ya merdiven dayamış, kocaman çocukları, 1,5 metrelik boyu, subay traşı saçları olan bir kadının bile her gün bir şekilde iltifat alabileceğini gördüm.

    kimseye mecbur değiliz hemşirelerim. hayatımız bitiyor falan değil. özgüveninizi zedelemeye çalışan kara propagandalara aldanmayın. biz kendimizi sevip beğenince başkalarının da beğeneceğini unutmayın. özgüveninizi sağlam tutun, yürüyüşünüz bile değişir.

    30 yaşında kadın genç kızlıktan kadınlığa daha yeni terfi etmiştir. kendini keşfetme sürecinin en başındadır. iyi insanlara karşı iyi ve mütevazi olurken, egosunu zedelemeye çalışan terbiyesizlere karşı da "bastığım toprağı, soluduğum havayı şereflendiriyorum!" mesajını vermelidir.

    ayrıca "30 yaşına gelmiş kadın çok rerörerö!!" diyen adamların hiçbiri bir biscolata erkeği değil, lütfen bunu unutmayın. çoğu benim bakkal hüseyin efendi'ye benziyor...

    - ne yaptın hocam sen ya? yakışıyor mu hiç bu yaşta? bayan dediğin uzun saçlı olur!
    + baymayan olmaya karar verdim.