hesabın var mı? giriş yap

  • ders kitabı olarak işlendiğinde içindeki metaforlar dikkat çekmektedir. örneğin;

    robinson'un kazadan sonra dalgaların içinden sırılsıklam ve güçsüz bir şekilde karaya çıkması doğum anını simgeler. deniz, anne rahmindeki su, robinson bebek ve robinson'un denizde verdiği ölüm kalım savaşı doğum sancılarıdır. sancıların ardından robinson'un karaya ayak basması ise doğum anıdır.

    robinson'un adaya düştükten sonra gemi enkazına gidip, beline bir kordon bağlayıp yukarıya tırmanması ve enkazdan işine yarayan yaramayan herşeyi alması ise bir başka metafordur. gemi, robinson'a annelik yapmaktadır çünkü kendi öz annesi bile ona bu kadar destek vermemiştir. gemi anne robinson'u doyurmuş, isteklerine cevap vermiş, ihtiyacı olan herşeyi sağlamış ve en önemlisi ona hiç engel olmamıştır. ancak öz annesi hiçbir zaman zavallı robinson'a destek olmamış, kararlarına saygı duymamıştır.

    bir diğer metafor ise, robinson'un gemiye tırmanırken beline bağladığı halattır. bu halat göbek bağını simgelemektedir. e gemi anneyse, halatın da göbek bağı olması hiç şaşırtıcı değildir.

  • - abi sen kız mısın? niye küpe takıyorsun?
    + çok ayıp, ben kızım... şimdi o kadar çirkin miyim yani?
    - ee... şey... ama sakalın da var
    + hastalığım var o tüyler ondan. çok kırdın beni ufaklık
    - abla çok özür dilerim ya böhüüeee

  • her ne kadar başlık sahibi linç edilmeye çalışılsa da katıldığım önermedir.
    anlatayım: öncelikle çocuk bu ağlar, zırlar genellemesine katılmıyorum. uzun yıllar amerika’da yaşadığım için buranın çocuklarını referans gösterebilirim. geçen markette 5 yaşındaki bir çocuk babasıyla sakince kendisinin istediği şekerlemeyi neden almadığı konusunda 10 dakika tartıştı. haksız olduğunu anlayınca da sustu. buradaki birçok çocuk böyle. yani bir çocuğun ailesinin yanında derdini anlatmak icin seçtiği zırlama yöntemi tamamen anne ve babasının yanlış iletişiminden kaynaklanmaktadır. lütfen şu çocukları düzgün yetiştirin.

  • normalde kürtçülerin başlığına yazmıyorum.

    ama biraz önce bu kişinin #29938239 numaralı entarisini görünce kendimi tutamadım.

    yazarımız bilindiği üzere türkiye cumhuriyeti toprakları üzerinde bir kürdistan kurulmasını fikirleriyle savunuyor. hatta (bkz: şemdinli'nin düşman işgalinden kurtuluşu) diye başlık açıp, türkiye cumhuriyeti'ni işgalci, düşman öge olarak ilan etmiş bile. böyle onlarca entarisi var ama şimdi yazmaya üşendim.

    şimdi bu arkadaş #29938239 nolu yazısında, 5 pkk'lının imhasından sonra şöyle bir cümle kurmuş: "maalesef bizim ülkemizde kanunlar zaman-zemine-şahsa göre esneyebiliyor."

    yani aniden işgalci tc gitmiş, bizim ülkemiz olmuş buralar.

    bir iddiamı yeniden dile getirmek istiyorum; kürdistan kurulsa bile bu ve bunun gibi şahıslar türkiye'den ayrılmaz, kapıdan kovsan, bacadan girer. türkiye'de yaşamanın tadını almış, biraz okuyup yazmış bir kürdü, öldürsen kürdistan'da yaşamaya ikna edemezsin.

  • adını bile yazmak için 2 defa baktım amk. ilk defa duyuyorum ülkeyi. avustralya ’nın 1750 km doğusunda, gidiş 3 ay falan sürüyor sanırım.

    "vanuatu ile türkiye arasında turist vizesi anlaşması yapıldı. türkler vanuatu'yu artık vize almadan ziyaret edebilecek."

    dışişlerimizi bu başarısından dolayı kutluyorum. şimdiye kadarki tek ve en büyük başarıları bu sanırım.

    haberin altından bir yorum:

    "hayaldi gerçek oldu. bravo başbakana nasıl öderiz hakkını :)) ülke zaten hep tatil yapacak yer sorunu yaşıyordu özellikle asgari ücretliler."

  • mhp ise hesap sormazsam şerefsizim dediği ve pkk'dan daha tehlikeli olduğunu belirttiği siyasi oluşumla ittifak yapan son derece tutarlı bir partidir.

  • 5-6 yaşlarında iken [1992-93] yaşadığım ve hayatta garibanlık sebebiyle başıma gelen en acı olaylardan birini paylaşmak isterim.

    izmir'in küçük bir ilçesinde yaşayan 5 çocuklu fakir bir aileydik. babam iş bulunca çalışan ama beş çocuğa yetişeyemen bir badanacı [duvar boyacısı] ydı.
    elektriksiz, susuz farklı evlerde aralıklarla 7-8 sene kadar rezilce yaşadık. ailecek yoksulluğun ve muhtaçlığın her türlüsünü gördük. camiden, mezarlıktan su taşıdık, pazar bitimi ucuz sebze meyve almaya, toplamaya gittik. daha neler neler...

    neyse, bir yaz akşamı annem ve 5 kardeşimle parktan eve dönmüştük. koşup oynadık derken o kadar susamışım ki, eve girer girmez hemen koşup tahta dolabın içindeki bulduğum ilk şişeyi kafama diktim. zira evde buzdolabı bile yoktu.

    ansızın içime bir ateş düştü, boğazıma bir bıçak saplanmış gibi oldu. can acısından ve boğazımdaki yanmadan sesim bile çıkmadı, gözlerimden kanlı bir yaş gelmeye başladı, boğuk sesler çıkara çıkara köpürmeye başladım. meğer evde aydınlanmak için kullandığımız gaz yağı bitmiş, annem de bakkaldan gazyağını yeni alıp gelmiş ancak aceleyle evden çıkarkan ulaşamayacağımız bir yere koymayı unutmuş.
    içtiğim suya benzer sıvı gazyağıymış. gırtlağım ve ses tellerim oracıkta parçalandı...

    annem durumu farkedince çığlık çığlığa beni kucağına alıp büyük ablamla birlikte hastanaye koştu, taksi vs çevrede yok, arabalarsa tek tük geçiyor. yolda babama ve sarhoş bir arkadaşına rastladık, onlar da geri dönüyorlarmış. bu kez onlar da peşimize takıldı bir süre sonra acil servise vardık. ben olanı biteni fragmanlar halinde hatırlıyorum. acilde önce litrelerce suyla midemi yıkadılar, daha sonra yine belki bir litre kadar zeytinyağını mideme bastılar ve ambulansla behçet uz çocuk hastanesi'ne bizi sevk ettiler.

    birkaç gün hastanede yatmışım, uyandığımda babam ve ablamın çok acıktıkları, simit alacak kadar bile paraları olmadığı ve benim kurtulduğuma dair sevindirici haberi ilçedeki anneme verecek bir telefonu edemediklerine dair bir yürek burkan bir konuşmaya şahit oldum. ikisi de yoksulluktan canlarindan öyle bezmişlerdi ki ben ayılınca önce usul usul sonra da hüngür hüngür ağlamaya başladılar. zavallı annem kim bilir o iki gün zarfında ne hissetti, nasıl kendini teskin etti bilemiyorum.

    kendimi toparladıktan sonra hastaneye babamın bir senet imzalayıp bırakarak bizi çıkardığını, ilçeye giden dolmuşlara yalvar yakar veresiye binerek eve geldiğimizi hatırlıyorum. boğazım ve ses tellerim aylarca kendine gelemedi, konuşamadım. az buçuk sesler çıkarmaya başladığımda da sesim ergenlik çağına yeni girmiş akordsuz bir oğlan çocuğu gibi çıkıyordu. fakat katı gıdaları belki bir sene kadar rahatça çiğneyip yutamadım.

    sonraki yıllarda hayatı toparlamak ve ailemin güçsüzlüğüne inat güçlenmek için elimden geleni yaptım, babamın babası, ablalarımın abisi rolüne büründüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. para, pul, itibar, kariyer vs hepsini tek tek söke söke kimsenin de hakkına girmeden çekip aldım. ailemi yoksulluk girdabından bir şekilde çıkardım.
    ramazan ayları başta olmak üzere büyüdüğüm semtlerde tıpkı bizim gibi yoksul ailelere elimden geldiğince son 8-10 senedir yardım etmeye çalışacak bir hale geldim.

    kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış derler. soğuk su işi bende yıllar geçtikçe takıntıya dönüştü, o günden sonra asla ılık ve sıcak su içmedim, içemedim. yaz kış dolapta her daim soğuk su bulundurdum. beni yakından tanıyan evine gittiğim veya evime gelen herkes mutlaka soğuk su ikram etmeye yoksa da mutlaka ılık su dolu bardağın içine buz atıp getirmeye başladılar. zira kimseye açıklayamasam da o soğuk suyu içmezsem sanki yine içimin yanması başlayacakmış gibi hissediyorum...

    kıssadan hisse çevrenizde yardıma muhtaç birileri varsa mutlaka bir şeyler yapmaya çalışın, kimin hayatına nasıl dokunacağınızı bilemezsiniz...

  • başlık: yeni tanistiginiz kizi yataga atma suresi

    1. rekorunuz kac.
    benim 3 saat
    (tus koitus exitus ?, 14.05.2013 15:30 ~ 17:26)

    5. dua sandım geldim oç !!!11
    (vipertan ?, 14.05.2013 15:36)

  • 4 yıl geçti. hala bir yönetici çıkıp da “aga biz nasıl bir bok yedik yav şu işi düzeltelim” demiyor. demeyecek.

    şu kararı alanın da, sürdürenin de gelmişini geçmişini sileyim. kardeşim siz özellikle mi gerizekalısınız? bir bok yediniz, bari düzeltin anasını satayım.

    şu ortamda paypal açık olsun, ülkedeki on binlerce insan yurt dışına çok rahat iş yapar.

    bir örnek olarak web developerlar. avrupalıya, avrupa fiyatının 5 kat ucuzuna, daha kaliteli iş yapma imkanı var. ama avrupalı adam ödemeyi paypal ile yaparım diyor. mecburen iş yatıyor. bunun gibi 10 binlerce insan var. iş kolu var. belki de milyarlarca dolar ülkeye zararı oldu şu aptal inadın.

    ne diyeyim. emeği geçen herkesin sülalesini sileyim, süpüreyim.