hesabın var mı? giriş yap

  • - eee peki sonra ne olmuş
    - işte onlar da şatoya gitmişler hep beraber
    - hangi şatoya
    - olm masalın başında dedim ya, büyük şato hani
    - kim gitmiş
    - hepsi
    - kim yani
    - yavrum gözünü kapat dinle sen böyle soru sorunca uyuyamazsın ki…

    - sonra kötü kraliçe çıkmış dışarı
    - en kötü olan mı?
    - soru yok!!!

    yemek yemeyi bilmese, yedirirsin; okuyamasa, okursun; kalem tutamasa, öğretirsin; oyun oynayamazsa, oynarsın da uykuya dalmayı bilmeyen çocuğa ne yapılır bilmiyorum. kaç masal okuduğumu kaç ninni söylediğimi unutuyorum bazen. yeri geliyor çocuk gelişimi kitaplarının çalışma kampını andıran, odasına kilitleyin bırakın ağlasın nasıl olsa uykuya dalacaktır türünden insanlık dışı önerilerini uyguluyorum ama bana mısın demiyor çocuk. uykuya dalmak nedir bilmiyor, öğretemiyorum.

    uykuya gidip de yarım saatte dışarı çıktım mı evde zafer turu atıyorum. uykudan ölen çocuğun nasıl olup da 1 saat yatakta beni soru yağmuruna tuttuğunu anlayamıyorum. gözünü kapatır uyursun, bunu çocuğa öğretemiyorum. sanırsız yarın iki vizesi var, sanırsın senedinin günü geldi, sanırsın çeki karşılıksız çıktı da sıkıntıdan uyuyamıyor. lan çocuksun, kafa pırıl pırıl devrilip uyutsana?!

    bir saat sonra, 10 dakikalık sessizliğin ardından…
    - kraliçe hani o siyah giysili olan mıydı?
    - ………
    - ………
    - o prenses değil miydi ki?
    - la uyusan ya!!

  • klişe olacak ama gerçekten de bunu bir türk taraftar yapsaydı şu an sosyal medya hesaplarından tutun kimlik bilgilerine kadar afişe edilmiş, cezaevinde yıllarca çürümesi talep ediliyordu.

    sadece öpülen muhabirin tepkisinden bahsetmiyorum, bizim linç kültürü bağımlısı milletimiz herkesten önce büyük bir görev bilinciyle adamın hayatını karartmak için elinden geleni yapardı.

    eğer bir türk taraftar, italya'da bir italyan muhabiri öpse ve muhabir rahatsız olmasa sosyal medyada yine ne hayvanlığı ne orta doğululuğu ne de medeniyetsizliği kalacaktı. bu nedenle hiç "rahatsız olmadıysa taciz değildir" masalları anlatmayın. yıllardır sosyal medyada bizim milletimizin uyguladığı linç kültürünü bilmiyormuşsunuz gibi şimdi sevgi pıtırcıklığına soyunmanız gerçekten mide bulandırıcı. ayrıca ''türkler öpünce taciz için öpüyor, italyanlar sevgi gösterisi için öpüyor'' diyen ve yetmeyip türk erkeklerini medeniyetsiz eşek olarak yaftalayanlar düpedüz ırkçısınız düpedüz aşağılık kompleksine sahipsiniz. türkiye'de yaşayan 40 milyon erkeğin hepsini abaza ve tacizci olarak yaftalayıp nefret suçu işliyorsunuz. hayatında hiçbir kadını taciz etmemiş, bırakın taciz etmeyi sosyal medyadan tanımadığım bir kadına mesaj dahi atmamış biri olarak sırf türk olduğum için ben de tacizci zihniyetliyim öyle mi? yani türküm diye benim karşı cinsten birine yanaşmam taciz içeriyorken italyanlar sadece iyi niyetle yaklaşıyor? size çok ağır konuşurdum ama büyük ihtimal hesabım uçurulur. şerefsizliğin lüzumu yok, kendinize gelin.

    (bkz: riyakarlık)

  • artık bir esprisi kalmamış mevzudur. 5 yaşımdan beri yılda en az 2-3 kez esenler otogarına uğrarım. günün her saatinde orada bulunmuşluğum vardır. bir kere bile ne işedim ne sıçtım. ''tuvalet ne tarafta dayı?'' diye esnafa sorduğunuzda takındıkları yüz ifadeleri ve ''hayır yapma'' tadındaki ''şu tarafta yeyenim'' diyerek gönülsüzce göstermeleri bile yeterdi. hiç gitmedim. yaklaşık bir ay öncesine kadar. otogara indim, çişim vardı, ''ekrem imamson tuvaletlerin reklamını yapıyordu internette bakak hele'' dedim ve saat sabah 6 gibi esenler otogarı tuvaletine girdim. mis gibi tuvalet. istanbul kart destekleyen turnikeler, full aydınlatma, geniş iç mekan, tertemiz pisuvarlar, helalar, lavabolar. peçetesi, suyu sabunu her yeri tertemiz. ne koku var ne bir pislik ne bir şey. aha şu vaziyette tuvaletler.

    bu mevzu da bazılarının hiç anlayamayacağı bir mizah unsuru olarak tarihteki yerini aldı artık. yeni tuvaletleri yapanların, düşünenlerin ve bu halde tutanların eline sağlık.
    konu kilit.

    öyle işte.

  • tayyip erdoğan tarafından söylenmiştir. valla kusura bakmayın dostlar. adam bu sefer haklı.

    debit: "tayyip haklıdır" diyip debe'ye girdim. güzel bir sosyal deney oldu. demek ki bombalar bu işe yarıyor.

  • yarın videodaki elemanların gözaltına alınması ile sonuçlanması muhtemel videolardır.

    berkcan güven hangisi bilmiyorum çok da ilgilenmiyorum ancak o bonus elemanın başlığında geçen gün öv öv bitiremeyenleri görünce youtube'da bir videosunu açmıştım (kadro aynı sanıyorum) 3 dakika dayanabildim ve kapattım.

    yeni neslin zeka seviyesi oldukça düşük olsa gerek ki bu tip zırtapozları meşhur edip para sahibi yapıyorlar.

    büdüt: silinen video'nun tamamı burada. şuna sonuna kadar dayanabilecek kimse yoktur sanıyorum.

  • illa diyorlar ki bize küfredin. küfredince de içeri atıyorlar. dostum sizin sorununuz nedir ha?

    vergileri düşürün, devletin en ufak harekette kestiği haraçları azaltın, biz de kenara koyacak para bulalım. nasıl fikir?

    tek bir tane başınızı sokacak evi olan birinden bile vergi alıyorsunuz. sanki evimizin olması bizim suçumuzmuş gibi. o evi almak için on binlerce lira kredi alıyoruz, o kredi üzerinden bankacılık sistemi ve bsmv gibi vergilerle siz kazanıyorsunuz. evden kdv alıyorsunuz, haraçtan beter tapu harcı alıyorsunuz. yetmiyor evi aldıktan sonra da kapımızı emlak vergisi için her yıl iki kere çalıyorsunuz.

    1 araba almak istesek size de ortalama 2 tane alıyoruz. vasat bir marka bile tercih etseniz, sırf dizel otomatik diye, ne bileyim park sensörü falan var diye bir yerlerden uydurup koyduğunuz fiyat sınırının üzerine çıktığı anda fahiş vergiler bindiriyorsunuz (o sınırı geçmeyen leş bir araç alırsanız da %45 ötv + %18 kdv alıyorsunuz zaten). üstüne bir de her yıl yine kapımızı iki kere çalıp mtv adı altında haracınızı kesmeye devam ediyorsunuz. akaryakıttan norveç kadar vergi alıyorsunuz. kendimize 1 litre benzin alınca cebimizden 4 litrelik benzin parası çıkıyor.

    beyaz eşya gibi temel bir ihtiyaçtan bile, sanki evimize buzdolabı olması lüksmüş gibi ötv kesiyorsunuz. insafızlar, arlanmazlar; 100 yıl öncesinde mi yaşıyoruz ki evde buzdolabı olması, çamaşır makinesi olması lüks olsun?

    seyahat özgürlüğümüz sözde var, pasaport harçları ayarsızca yüksek. diplomatik itibarımızın içine ettiğiniz için sadece vize başvurusu için bile yüzlerce tl cebimizden çıkıyor, ona girmiyorum.

    maaşlı çalışanın emeğini, daha parası cebine girmeden çalıyorsunuz. asgari ücretten bile %15 vergi alıyorsunuz. kimsenin gerçekten alın teriyle çalışıp biraz para yüzü görmesine izin vermiyorsunuz. 6000 lira brüt maaşı olan bir bordrolunun temmuz ayından aralık ayına cebine giren para 3800 tl! nereye gitti o 2200 tl? o 2200 ile bizim adımıza tasarrufu yapıverin sayın bakan!

    bunlara rağmen tasarruf etmeye çalışan biz zavallıların bankadan elde ettiği her 100 lira faiz gelirinden 15 lira, her 100 dolar faiz gelirinden 18 dolar para kesiyorsunuz.

    paralarımızı acımasızca örtülü ödeneklerle, seçim kampanyalarıyla, makam araçlarıyla, fahiş maaşlarınızla ve sosyal haklarınızla, süper emekliliklerinizle yiyip bitiriyorsunuz. ve hala ağlıyorsunuz vatandaşımız kenara para koymuyor diye.

    sayın bakanım,

    olsa dükkan sizin (olmasa da sizin ya neyse). ama yok. vallahi yok. olanı zaten alıyorsunuz elimizden. daha harcayamadan devletin cebine giriyor zaten. lütfen fantastik beyanlarınızı durdurun ve huzur verin bize.

  • mısır'daki büyük giza piramidi'nin (giza piramitleri'nin en büyüğü olan keops) iç kısımlardaki odalarında ve temelinde elektromanyetik enerji üreten bir sistem olduğu ortaya çıktı.

    rusya’daki itmo üniversitesi ile laser zentrum hannover’in ortak çalışması sonucu yaklaşık 147 metre yüksekliğindeki (481 feet) piramidin içerisinde olağanüstü bir sistem olduğu ortaya çıkarıldı.
    bu gizemli yapı neredeyse 3000 yıl önce antik mısırlılar tarafından inşa edilmiş olsa da, uzmanlar piramidin bu şaşırtıcı güçlerini daha yeni keşfediyorlar.

    the journal of applied physics bilimsel dergisi; araştırma grubunun, sensörler ve yüksek verimli güneş pilleri geliştirmek için kullanılacak nanopartiküllerin tasarlanması için sonuçları kullanmayı planladıklarını bildirdi.

    araştırmanın bilimsel danışmanı ve koordinatörü dr. andrey evlyukhin şu açıklamaları yaptı:
    "mısır piramitleri her zaman büyük ilgi görmüştür. bilim insanları olarak biz de onlarla ilgileniyorduk, bu sebeple keops'a, radyo dalgalarını rezonans yoluyla yayan bir parçacık olarak bakmaya karar verdik."
    "piramidin fiziksel özellikleri hakkındaki bilgi eksikliği nedeniyle, bazı varsayımlar kullanmak zorunda kaldık. örneğin, içinde bilinmeyen boşluklar olmadığını ve sıradan bir kireçtaşının özelliklerine sahip yapı malzemesinin piramidin içine ve dışına eşit şekilde dağıldığını varsaydık."
    "yapılan bu varsayımlarla, önemli pratik uygulamalar bulabilen ilginç sonuçlar elde ettik."

    araştırmacılar, elektrik dalgalarının etkileşimlerini incelerken keops piramidi içindeki elektromanyetik alanların dağılımını da modellediler.
    bilim insanları, piramidin bu elektromanyetik enerjiyi, firavun khufu ve karısının mumyalarının kalıntılarını barındırdığı tahmin edilen (khufu ve karısının beden kalıntıları hiçbir zaman kesin olarak bulunmamıştır.) odaları da içeren iç gizli bölmelerinde odakladığı sonucuna varmışlar.
    büyük yapının tabanının altında üçüncü, bitmemiş bir oda daha var.
    piramidin iç odalarındaki elektromanyetik enerjiyi gösteren çalışma
    khufu'nun veya karısının mezar odalarından birine açıldığı düşünülen koridor

    ancak bilim insanları, piramidin içindeki elektromanyetik enerjiyle ilgili olağandışı keşfin sadece bir tesadüf olduğuna inanıyorlar.
    eski mısırlıların piramidin arkasındaki bilim hakkında herhangi bir şey bilmediklerini ve piramidi bu şekilde kasıtlı olarak inşa etmeyeceklerine inanıyorlar.

    bilim insanları, zamanında yaklaşık 100,000 köle kullanılarak 20 yılda inşa edilen bu piramidin sayesinde yapılan bu inanılmaz keşfi, çok daha küçük ölçekte; son derece hassas verimli güneş pilleri ve küçük sensörlerin yapımında kullanmayı düşünüyorlar.

    kaynak

  • ulan yapmayayım şöyle diyorum, kendimi tutmak istiyorum, olmuyor.

    o suriyelileri getiren malum kişiye yalakalık yapmak için berkin elvan'ın annesini yuhalayanların şehrinde çıkan olaylardır.

  • devlet hastanesinde çalıştığım dönem. çok roman hastam vardı. bir gün çalgıcı bir adam geldi. psikotik belirtileri var. görüştüm, tedavi planladım. reçete yazacağım, barkodu aldım, ücretli yazıyor, sağlık güvencesi yok yani. hastanın maddi durumunun çok da iyi olmadığı belli.

    antipsikotik ilaçlar oldukça pahalıdır. mümessil arkadaşlardan numune ister, onları bir dolaba koyardım. ücretli hastalara vermek için biriktirirdim numune ilaçları.

    "ben sana bunun bir aylık dozunu vereyim" dedim.
    hasta durdu.
    "kaç para kutusu hocam" dedi.
    200 lira civarı bir fiyatı var, söyledim.
    "hocam, klarnet çalar kazanırım parayı. ben parasıyla alırım. sen bunu işi gücü olmayan birine verirsin" dedi.

    o sabah başörtüsü bile en az 200 lira olan bir kadın, benden numune ilaç istemişti. onu düşündüm, bunu düşündüm. eyvallah deyip gönderdim hastayı.

    insanları etiketlemek kadar kötü bir şey yok şu hayatta. ömründe romanla oturup iki kelam etmemiş insanlar, onları kötü ilan eder. tehlikeli yanları vardır, kanunla araları limonidir ama güzel yürekleri vardır.

    dipnot: hastalar iyileştiklerinde teşekkür mahiyetinde hediye getirir bazen. bu bahsettiğim hastam iyileşince teşekkür etmek için klarnetini getirip çalmıştı benim için. gel de sevme bu insanları.