hesabın var mı? giriş yap

  • 1923'te felix weil tarafından frankfurt'ta kurulan okulun önemli isimlerinin başında max horkheimer, walter benjamin, theador adorno, herbert marcus gelir; son dönem temsilcisi ise jurgen habermas'tır.

    okul kuruluşundan bu güne 4 döneme ayrılır;

    1923-1933: hitler bağlantılı faşist eğilimlerin artması ve hitler iktidarı.

    1933-1950: amerika'ya kaçış dönemi. faşizm almanya'sı okula tehlike oluşturmaktadır.

    1950-1970:frankfurt'a dönüş dönemidir. ancak herbert marcus amerika'da kalmıştır. okul adorno'nun katılımıyla psikanalize yönelmiştir.

    1970 ve sonrası:jurgen habermas'ın öne çıktığı ve halen devam eden dönemdir. marksizm'le ilgili bağların koptuğu dönemdir.

  • ortada hiçbir şey yokken dağ gibi adam aforoz edildi her yerden.

    sonra işin aslında öyle olmadığı ortaya çıktı ve hala çıkmaya devam ediyor, nasıl oluyorsa bu kadının projeleri yolda.

    arkadaş kaç tane daha kanıt ortaya çıkmalı bu davanın bitmesi için?

    bir tanesi daha, "coni beni sürekli dövdüğü için şu markanın şu ürününü hep yanımda taşıyordum" dediği ve mahkemeye de avukatı tarafından sunulan ürünün, bahsi geçen yıllarda (2014-2016) henüz üretilmemiş olduğu direkt üreticisi tarafından duyuruldu. adamlar 2017 yılında sürmüş piyasaya. şurada bir de linki var.

    ben anlamıyorum ki bu işi, kadın çıkıyor meydana adam beni dövdü diye, herkes adamı linç ediyor. olayların tersi şekilde olduğu, kadının en başından beri yalan söylediği ortaya çıkınca da "yaauvv aslında karşılıklıymış, coni de ektiğini biçmiş" oluyor.

    herkes delirmiş anasını sattığımın dünyasında.

  • dershaneye yeni başladığım dönem, her gün aynı saatte 8:10 geçe otobüse biniyorum. bir gün sabah otobüs duraktan hareket etmiş gidiyor, ıslıkla durdurabildim, sonra da bindim.

    ertesi gün 2. kez gene bizim sokağın başında ıslıkla durdurdum. 3, 4, 5, derken, şoför alıştı. artık otobüse binmek için, durağa kadar yürümüyorum, otobüs geliyor, sokağın başından alıyor.

    bir gün gene sokağın başındayım ve artık otobüse yalnız da binmiyorum, yanımda aynı otobüsü bekleyen insanlar var. tam otobüs karşıdan geliyorken, bir kitabımı evde unuttuğumu fark ettim ve eve döndüm. evden döndüğümde otobüsün hala beni beklediğini gördüm. şaşkınlıkla otobüse bindim.

    şoför : bak, burada bu kadar insan sen okula geç kalma diye bekliyor. bir özür dile herkesten.
    ben : özür dilerim, kitabımı almayı unutmuşum. otobüsün bekleyeceğini sanmıyordum.
    teyze : olsun evladım, sen ders çalışmana bak!
    şoför : ama bak bir daha olmasın, tamam mı?
    ben : tamam, abi.

    sonrasında geçen zamanda şoförle sohbeti koyulaştırdık. karışık kaset hazırladım ona, bir sene boyunca otobüste dinledik. en dumur edici olan da, benim dershane bittikten sonra, benim otobüse bindiğim yer otobüs durağı oldu.

    şoför de benim dershane bittikten sonra, efsanevi bir şekilde kayboldu. şimdi kimbilir nerede, ne yapıyordur?

  • bu parodi haber falan mi? ciddi ciddi pandemi yilinda kar edene ekstra vergi mi getirecekler? ulkeler vergi erteleme, daha fazla geri vergi odemesi, kira artis durdurumu, maas yardimi gibi ekonomiyi destekleyen politikalar izlerken hukumet ciddi ciddi ekstra vergi mi getiriyor?

    "hazine ve maliye bakanlığı, covıd-19 pandemisiyle yaşanan ekonomik sıkıntılara karşı hazine’ye gelir getirici yeni bir düzenleme için hazırlık yapıyor. "

    ekonomik sikintilara karsi "hazine'ye gelir getirici" duzenleme. komedi sovu mu bu abicim napiyorsunuz siz?

    bir de tabi "geçici madde", ne kadar gecici oldugu da artik sana kalmis.*

  • volkswagen grubu markaları tarafından yapılan açıklama uyarınca; etkilenen araçlar dahil olmak üzere türkiye'de satışa sunulan tüm araçlarımızın ülkemizin resmi mevzuatlarına, sürüş ve yol güvenliğine uygun olduğunu belirtiriz.

    bizi yine şaşırtmadınız, teşekkür ederiz. yarın öbür gün bir bakan-milletvekili çıkar, "bakın ben de volkswagen kullanıyorum hiçbirşey olmuyor" der, sorun da ortadan kalkar.

  • sarp sınır kapısı için sıradan bir kaçakçı türü. sadece beline sarması onu özel kılmış.

    doğu karadeniz arıcısının geneli gürcistandan gelen kraliçe arıları kullanır. çünkü bölgede kraliçe yetiştiren çok azdır ve kalitelisini bulmak zordur. bu ihtiyaç genelde gürcistan’dan karşılanır. kraliçe satan yerlerin kapısında bekleyen tipler olur sevkiyat günlerinde. arıların sınırdan geçmesini beklerler bildiğin. bu amcayı da bekleyenler vardı muhtemelen ve saatler sonra acı haberi alıp evlerine dağıldılar.

    arı ırkımızı bozuyorlar gibi bir paniğe kapılmanıza da gerek yok zira anadoludaki arı ırklarının çoğu gen çöplüğüne dönüşmüş durumda zaten. gürcistandan gelen kafkas arısı bizimkilerden çok daha kafkas emin olabilirsiniz. şimdi dağılabilirsiniz.

  • bir elmas örneği ile açıklamak gerekirse;

    kömürle kaplıyken çok da değerli gibi görünmez. hoyratça kullanılabilir ya da fırlatılabilir. sıradandır, elinize ilk aldığınız an samimi olabilirsiniz çünkü gündelik bir değeri vardır ve kendiniz olabilirsiniz. sizi beğenmesini, istemesini ya da sizde kalmasını arzulamazsınız. oysa işlenip, düzgün kesim yapıldığında elmasa dönüşür. o zaman elinize aldığınızda sizin için çok değerlidir. çok dikkatli tutarsınız hatta çoğunlukla uzaktan bakıp seyredersiniz. sizin olmasını istersiniz, sırf size yakışsın diye en güzel tavrınızı takınır, en güzel makyajınızı yapar ve en güzel kıyafetlerinizi giyersiniz. o size alışıncaya kadar, sizi kabulleninceye kadar kendiniz gibi davranamazsınız. kasılır ve en iyiyi oynamaya çalışırsınız.
    gerçekten hoşlanılan kişiyi bulduğunuzda da binlerce kömür arasından elması bulmuş gibi olur, uzaktan izlemeyi tercih edersiniz. çünkü öyle değerlidir ki asla sizin olamayacakmış gibi gelir. asla sizi görmeyecek, sizin ona baktığınız gibi bakmayacakmış gibi gelir. o an kendinizi basit bir çakıl taşı gibi hissedersiniz. elmasın kendi parlaklığından asla göremeyeceği kadar sönük. ya da elması ellemekten korkan bir çulsuz gibi... oysa sadece bir elmastır. sadece iyi kesim yapıldığı için değerlidir. yerin altından çıkarılmış bir kömür parçası.
    sözün özü; kaybetmeyi göze alamayacak bir korkaklık, hiç elde edemeyecekmiş gibi umutsuzluk, kendini beğendiremeyecekmiş gibi güvensizliktir.