hesabın var mı? giriş yap

  • bu 'size ne, mutlu olmuş yapmış' denilecek bir günlük hayat eğlencesi değil. ne bileyim oğlunun sünneti kızının kınası falan değil.
    türkiye'deki akademik kurumlar zaten kokuşmuş durumda. bunun sebeplerinden biri işte böyle savunmaya girerken geçeceğinden her nasılsa emin insanlar, lakayıtlık ve ciddiyetsizlik.
    bilimde gösteriş olmaz. her alanda oldugu gibi orda da kaliteni mütevazılığın belirler.

  • niye sıçayım ya hu!

    kendisini mutlu edecekse yapacağım yemek, midesinde güller açacaksa, ellerimle börekler açarım, sebzenin en tazesini bulmak için semt pazarlarında adım adım gezerim, gittiğim yörelerden memleketine has baharatlar, soslar alırım güzelleştirecek diye salatalarımızı, hatta tavuk yetiştirir yımırtlatırım kahvaltısında proteini orgaaaanik alsın diye... ha bunları kalbine girmek için yapmam girdiğim kalp mutlu olsun diye yaparım. sıçılacak bişi varsa feminist söylemlerinizdir der geçerim.

  • füzyona güvenli nükleer reaksiyon denmesinin sebebi, tepkimenin sürmesi için yakıt ilave edilmesi gerekliliğidir. yakıtı kestiğinizde tepkime biter. ateş yakmak gibi, odun atmazsanız ateş söner. yani füzyon, atom ekledikçe onları birleştirir ve atomların birleşiminden açığa büyük miktarda enerji çıkar. güneşte olan budur.

    fisyon ise atomları bölerek, parçalayarak işler ve yakıt eklemeye gerek yoktur zira etraftaki çoğu şey yakıttır. bir kaba koy, koyduğun kap yakıt olarak kullanılabilir. kabı aşar ve havaya saçılırsa, oksijen ve hidrojen atomlarını bölerek tepkimesine yine devam edebilir. bu yüzden bir fisyon reaksiyonu kontrolden çıkarsa yakıt sıkıntısı yaşamaz ve saçılan partiküller neyle karşılaşırsa karşılaşsın o atomu bölmeye çalışır. bu yüzden zincirleme bir reaksiyon oluşturur. fisyon reaktörlerinin, yani bugün bildiğimiz ve kullanılan nükleer santrallerin bu yüzden tehlikeli olduğu bilinir. yoksa ürettikleri enerji miktarı oldukça fazladır ve denizaltılar, uzay araçları gibi daha bir çok yerde kullanılır. (burada tehlike ve kirlilik konusunda bu parantezi açıp; fisyon santralleri, dünyada toplam olarak kullanılan kömürden ve fosil yakıtlardan daha fazla mı tehlikeli konusu tartışılabilir)

    füzyon reaktörleri gerçekten de insanlığı bir adım ileriye taşır. o meşhur kardashev ölçeği'ne göre biz daha tip 1 medeniyeti bile değiliz (yanlış hatırlamıyorsam 0.7 gibi bir rakam tespit etmişler insanlık için), işte bu enerji çözümü ile tip 1 medeniyetine oldukça yaklaşmış oluruz.

    yalnız bir yıl kadar önce çin, bu füzyon konusunda bir yerlere vardığını açıklamıştı. yani sadece abd değil bu konuda çalışmalar yapıp ilerleyen. umarım türkiye'de bu yarışa bir yerinden katılır. ama yok ya, biz en iyisi saray yapalım. neticede saray'ı gören yabancılar burası büyük devlet diyor.*

  • kral veya derebeyi hüküm sürdüğü bölgede en üst senyör olduğundan, altının maliyeti ile piyasa değeri arasındaki farkı cukkalarmış zamanında. oradan geliyormuş yani ''senyoraj hakkı'' deyimi. sanırım ''kral hakkı'' da denirmiş buna.

  • diğer yorumcular 3 kulübün şampiyonluk şansı için yakın yüzdeler verirken rok'un tahmini geldi ekrana ;

    gs %100
    fb %0
    bjk %0

    ertem: rasim neye göre verdin bu yüzdeleri?
    rok : tamamen net ve objektif.

  • ilk dersler... çukurdan biraz hızlı geçişimden sonra:

    "ooh, sik anasını evladım arabanın sik, babanın malı ne de olsa."

  • 2005 ağustosun son haftası.

    2 ay önce eşimle ailelerimizin redlerine rağmen hepsini karşımıza alıp 2 arkadaşımızı şahit yapıp evlenmişiz. yeni mezunuz ve işe başlayalı sadece 10 ay olmuş. yani eşim ve benim maaş toplamımız kuş, evlendikten sonra karşımıza çıkan kira, fatura, mutfak, beyaz eşya taksiti, koltuk taksiti vs. gibi giderler ise dev kadar. iş yeri küçükyalı'da kiralık evimiz çengelköy'de. şirketten erken maaş istemişim ancak muhasebe departmanından yeni mezun çömeze cevap yazmaya bile tenezzül edilmemiş. cebimde kalan para sadece iş yerinden gebze harem minibüsüyle hareme gidecek kadar. ayağımda tabanı artık yırtılmış ancak üstten bu yırtığı görünmeyen, yürüdükçe yoldaki tozları içine dolduran bir ayakkabı.

    harem'de indim. çengelköy'e yürüyorum. 15 dakikada bir eşim arıyor. her defasında sözler veriyoruz birbirimize hiç kimseye muhtaç olmadan ayakta kalacağız diye. yaklaşık 1,5 saat sonra ayakkabımın içi toz toprak dolu varıyorum evime. sarılıyoruz eşimle. yine sözler veriyoruz birbirimize.

    maaşa daha 1 hafta var. bir hafta boyunca evde tek yemek makarna. 1 haftalık süre içinde kozyatağı'nda çalışan üst komşumuzdan rica minnet beni de en azından kozyatağı'na bırakmasını istiyorum çünkü işe gidecek param yok. her gün sabah akşam aynı ayakkabılarla kozyatağı'ndan küçükyalı'ya yürümeye devam.

    çaresizlik...

    şu an 32 yaşındayım. ev, araba gibi istanbul'un temel ihtiyaçlarının hepsine sahip olduk. borcumuz harcımız da kalmadı. 2 tane dünya tatlısı çocuğumuz var. artık tüm yatırımımız onların üstüne. daha özgür bireyler yetiştirmeye çalışıyoruz. onları dinlemeye ve anlamaya çalışıyoruz.

    sözlerimizi tuttuk, mutluyuz. o ayakkabıları hala saklarım...

  • bu sefer hakikaten şaşırttın beni sözlük. enteresan. şunu izler, bunu okur, şuraya gider, bunları dinler falan filan bin tane şey yazılmış ama final ''allah belasını versin''e bağlanmış. tüm gün çekirdek çitleyerek kral tv izleyen kızlarımız da var. onlardan verelim? ama onları da beğenmiyordunuz pardon. futbol, kadın, araba üçgeninde dönüp duran kitlenin kendini nimetten sayması çok hoş. neymiş entel olmaya çalışıyormuş, vay efendim okuyormuş, öğrenmeye çalışıyormuş. hakikaten çok fena şeyler bunlar. hele ki otobüste kitap okumak falan kabul edilebilir bir yanı yok yani. insanlıktan çıkmış bunlar. sonuç olarak ben hak verdim. kızlar çok salak, erkekler çok zeki. karnem inşallah hep beş olur. babam bisiklet alacak.

  • öncelikle bilgileri ımdb trivia kısmında bulabilirsiniz.

    ana karakterlerin isimleri olan alfred borden ve robert angier'in baş harfleri alındığında sihirbazlar tarafından kullanılan ortak bir kelime olan "abrakadabra"da olduğu gibi, "abra" kelimesi ortaya çıkar.

    "prestige" kelimesi latince "praestigium"dan "illüzyon" anlamına gelir.

    angier’ın karısı gibi her seferinde kapalı bir kutuda boğulması ve borden’ın ikizinin yine karısı sarah gibi asılarak ölmesi filmdeki karakterlerin eşleriyle olan bağlantılarıdır.

    borden’ın sarahla tanıştığı sahnede sarah'ın yeğenine kuş kaybetme numarasını gösterirken çocuk ağlayarak "peki kuşun kardeşi nerede o öldü" der. bu söz borden'ın yer değiştiren adamda kardeşini kullanmasında ve filmin sonunda tıpkı ilk kuş gibi kardeşinin ölmesine ve angier'ın her yer değiştiren adam numarasında klonunun ölmesine bir atıftır.

    filmde değinilen chung ling soo, çinli kılığına giren beyaz bir adam olan william ellsworth robinson tarafından yaratılan bir sahne karakteriydi. robinson, toplumdayken asla karakterini bozmadığı için chung olarak yaşadı. 1918 yılının mart ayında, bir mermi yakalama numarası yanlış gittiğinde öldü. "aman tanrım, vuruldum" hem son sözleri hem de sahnede konuştuğu ilk ingilizceydi

    filmde geçen elinde kaybolan kuş kafesi numarası, ünlü ilizyonist harry blackstone tarafından yıllarca başarıyla gerçekleştirildi.

    nikola tesla'nın makineleri kraliyet salonu'nda sergilenirken, izleyicilerden biri tesla'nın elektrik akımının dengesiz olduğunu protesto etti. filmde daha sonra, aynı adam colorado springs’te thomas edison’un ortaklarından biri olarak ortaya çıkıyor, böylece rakiplerinin izleyicileri arasında saklananların sadece sihirbazlar olmadığını kanıtlıyor.

    nikola tesla, dünyaca ünlü bir mucit, fizikçi ve mühendisti. filmde gösterildiği gibi bir süre colorado springs'deki laboratuarında elektriksel deneyler yaptı.

    romanda makine filmden biraz daha farklı çalışıyor. bir kişiyi olduğu gibi, hatıraları ve kişiliği bozulmadan, cihazın bulunduğu yerden 50-100 metre uzakta kopyalamaz. bunun yerine, aslında kişinin özünü görünüşte ölü bir kabuğun geride bırakarak yeni yaratılmış bir vücuda taşıyor. bu ölü kabuklar, angier'in romanda "prestige materyalleri" olarak adlandırdığı şeydir.

    teslanın yardımcısı, nikola tesla'yı "doktor" olarak adlandırıyor. ancak tesla, ilk doktorasını 1908 yılında, filmde tasvir edilen olayların gerçekleşmesinden birkaç yıl sonra aldı.

    karakterler parçalanmaya çalıştıklarında cam kutularda görünen örümcek ağı şeklindeki çatlaklar, iki cam levha arasına dokunmuş ince bir esnek vinil tabakası tarafından sağlam bir şekilde tutulan bir malzeme olan lamine güvenlik camından yapıldığını göstermektedir. lamine güvenlik camı 1903'te kazayla keşfedildi ve 1909'da filmin zaman çizgisinden hemen sonra patentlendi ve kullanılmaya başlandı.

    filmle ilgili tüm bilgileri izlemek ve beni desteklemek için kanalıma göz atabilirsiniz *