hesabın var mı? giriş yap

  • kendisi şunları söylemiştir;

    "bugün tayyip erdoğan gidiyor hülya avşar'la görüşüyor. kardeşim sen magazin muhabiri misin? senin hülya avşar'la ne işin var? gel benimle görüş. biraz yüreğin varsa gel benimle görüş. öyle üç bin beş yüz korumayla otobüsün üstünden üfürmeye benzemez. ben on beş gündür sokaktayım. gelsin benimle görüşsün. biraz yüreği varsa... buradan söylüyorum; gelsin benimle görüşsün! gaz kapsülleri cebimde. benim arkadaşım, gaz kapsülüne vole atmış adam, daha yere inmeden. biz böyle çocuklarla direniyoruz. ben tayyip erdoğan'a ne derdim onunla görüşseydim biliyor musun? 'önce delikanlı ol' derdim. neden delikanlı ol derdim biliyor musun? delikanlı adam yalan söylemez. yalan söylüyor. delikanlı adam yalan söyler mi? yakışır mı lan senin kasımpaşalı olmana? gel burada görüşelim. ben onunla konuşurum her zaman. ama görüşemez ki, yüreği yok. yüreği varsa gelsin benimle görüşsün."

  • mevcut bütçe açığı seviyelerinde döviz talebini kısıtlaması mümkün olmadığından dolayı uzun vadede bir şey değiştirmesi mümkün olmayan müdahaledir.

    gelin size olayı en başından anlatayım. başlamadan önce de, şu resmi açmanızı öneririm.

    para ve maliye olmak üzere iki alt politikadan oluşan ekonomi politikasının anlamlı olabilmesi için bir uyum içerisinde olması şarttır. bizdeki durum ise maalesef sıkı para, gevşek maliye politikasının enflasyon üreterek sonunda maliye politikasının kendisi gibi para politikasını gevşekleştirmesinden ibarettir.

    şimdi fotoğrafı tekrar inceleyelim. ekonomide temel olarak 3 aktör vardır ki bunlar halk yani biz, şirketler ve bankalardır. para sürekli bunlar arasında el değiştirir. eğer bu değişim çok hızlı olursa paranın dolaşım hızı yüksek demektir, yavaş olursa yavaş demektir.

    ekonomi politikasının uygulayıcılarından olan devlet vergilerle bu para havuzundan para çeker. bu vergiler iki türlüdür, dolaylı vergiler ve direkt vergiler. devlet aynı zamanda aldığı parayı ise bu para havuzuna memur maaşları, yatırım harcamaları olarak direkt ve vergi afları olarak dolaylı bir şekilde eklemektedir.

    bütçe açığı oluşması durumunda ise bu, devlet buraya aldığından çok daha fazla para aktarmış demektir. yani bu durumda devletin bütçe açığı paranın dolaşım hızını artırıcı etki yapar. bütçe açığı sıfıra yakınsa devletin bir katkısı yok demektir, bütçe fazlası varsa paranın dolaşım hızı yavaşlamış demektir.

    paranın dolaşım hızının yavaşlaması iyi bir şey değildir. çünkü bu durumda ekonomik aktiviteler yavaşlıyor demektir, bu da genç nüfusu sürekli artan bir ülkeye işsizlik olarak geri döner. devletin müdahalesi kabaca bu şekildedir.

    merkez bankası ise kantarın diğer kefesidir. elinde temel olarak iki araç vardır. birincisi faizlerdir. merkez bankası bankaları bu faizle, birkaç alt kalem üzerinden, ki bunlar haftalık repo, gecelik repo ve glp’dir, fonlar. bunların ortalamasına ortalama fonlama faizi denir.

    bu faiz de paranın dolaşım hızını etkiler ve bir alt limittir piyasa için. banka bu faizi taban alıp, kredi verir, kredi harcanır ve harcanırken birisi bu parayı kazanıp tasarruf etmek ister bankaya yatırır, banka tasarruf sahibine mevduat eğer yabancı paraya tevdi edilmişse tevdiat faizi öder. paranın dolaşırken finansal sisteme her giriş çıkışında gerek stopaj, bsmv vs. vergi yükünden olsun, gerek finans sektörü çalışanlarının maaşından olsun, gerekse finansal kurumların kar hedeflerinden olsun, faiz yükselir. paranın piyasaya giriş fiyatı dediğimiz tcmb ortalama fonlama faizi bu unsurlar nedeniyle durmadan yükselir.

    eğer faizler ciddi bir şekilde artırılırsa, paranın dolaşım hızı düşer. çünkü parası olan parasını fotoğraftaki içerideki döngüde orayı dolaştırmak yerine dışarıdaki ticari ya da bireysel mevduat kalemlerine aktarır. piyasadaki para dolaşmak yerine mevduata yöneldikçe de ister istemez paranın dolaşım hızı yavaşlayacaktır.

    bu temel olarak bütün dünya’da böyle işler, fakat türkiye, arjantin gibi gelişmekte olan ülkelerde biraz farklı işler.

    her devlet seçim öncesi ekonomik aktiviteyi yani paranın dolaşım hızını artırmak isteyecektir. burada artan dolaşım hızı bir enflasyon da yaratacaktır. gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki fark tam da buradadır. gelişmiş ülkelerde pdh’nın artırılması talep enflasyonu yaratırken, gelişmekte olan ülkelerde maliyet enflasyonu yaratır.

    çünkü gelişmekte olan ülkelerde üretim özellikle katma değeri yüksek üretim çok düşüktür. devlet açık verse de vermese de artan paranın dolaşım hızı bu ülkelerde yabancı paraya olan talebi artırır. yabancı dediğimiz de tabii ki dolardır. o ülkede dolara olan talep diyelim ki arttı, bu direkt kuru artırmaz dolar arzının ne olduğu da önemlidir. kapital döngü içinde dolar’ın patronu fed de paranın arzını azaltır yani faizini artırırsa o ülkenin döviz kuru çok hızlı bir şekilde artar.

    bu ülkelerde devlet vergilerini, katma değerli üretim yapılmadığı için tüketim üzerinden alır. yani devlet bütçesi de paranın dolaşım hızı yavaşladıkça giderlerini azaltmaktan vazgeçmezse bütçe açığında artışlara maruz kalır. bütçe denk bile olsa, bu ülkelerin kronik enflasyon sorunu olur. çünkü tüketim üzerinden ağırlıklı olarak alınan vergi geliri daha sonra devlet tarafından piyasaya geri verilir. vergi gelirlerinin ağırlıklı olarak tüketim üzerinden alınması ve bütçe açığı verilmesi, enflasyonu kronikleştirir. fed’den bağımsız bir gerçektir bu çünkü paranın katma değer üretmeden dolaşıp durduğunu gösterir.

    fed’in para bastığı (quantiative easing) dönemde bile türkiye’de senelik enflasyon 2012 senesi hariç %8’in altına düşmemiştir. bunun nedeni katma değersiz bir şekilde dolaşıp duran paradır. katma değersiz üretimde verilen bütçe açığı, paranın dolaşım hızının katma değersiz bir şekilde artması demektir ve bu da talep enflasyonu yaratır. türkiye bu vergi tabanıyla ne yaparsa yapsın, kronik olarak %7-8 arası bir enflasyonu buradan verir.

    pdh sistemine dışarıdan para girecekse, bu sizden bir faiz talep eder. bu faiz oranını daha geniş bir merkez bankası gibi düşünebilirsiniz. fed’den çıkarken faiz neyse onu taban alarak gideceği ülkenin finansal durumuna göre bir risk primi de ekleyerek o ülkenin finansal sistemine borsa veya sendikasyon kredileri adı altında bankalardan veya çok düşük bir oranda direkt şirketler üzerinden girer.

    geçmiş dönemde fed bırak dolara faiz vermeyi, sürekli amerikan tahvili alıp piyasaya dolar sürdü. böyle olunca da her ülkede olduğu gibi bizde de faizler çok düştü. dolayısıyla bizim pdh sistemimiz katma değer üretemediği için dolar’a ihtiyaç duyduğundan dolayı para da ucuzken pdh rahat rahat dönmüştü. şimdi ise maalesef bu para ucuza gelmiyor.

    şimdi günümüze gelelim. 2017 yılı başında devlet kgf adı altında bankalara dedi ki ben kefilim kredi ver. bankalar 240 milyar lira ek kredi verdi. bu para dolaşıma girip pdh’ı artırdı. artırdı artırmasına ama yapısal olarak ülkede hiçbir şey değişmediği için bu para haliyle yurtdışından dolar talep etti. tabii bu para da ucuza gelmiyor artık faiz istiyor. dolar talebi artınca doların fiyatı yükseliyor.

    bunu düşürmenin birkaç yolu var aslında. ilki mesela dolar satmak, merkez bankası direkt kendi rezervini de satabilir, dolaylı yoldan zorunlu karşılıklarla da oynayabilir ki bunu da iki şekilde yapar. düşük faiz verdiği tl zorunlu karşılıkların bir kısmının dolar üzerinden tutulmasına izin verir ki bu durumda bankalar bu kısmı dolar olarak tutup piyasada olarak tutar, kredi de verirse para pdh döngüsüne katılır.

    yani bu durum tl emisyonunu artırırken dolar emisyonunu düşürür. eğer izin verdiği oranı banka düşürürse, ki bugün yapılan budur, piyasadaki tl emisyonu düşer, dolar emisyonu ise artar. böylece hem tl’yi kısarak hem de piyasaya dolar sürerek dolar talebini kısmaya çalışır çünkü piyasadaki tl azalırsa talep edilebilecek dolar da azalır.

    azalır ama devlet bu şekilde bütçe açığı verirken azalmaz, azalamaz. o yüzden de bu müdahale hiçbir işe yaramaz. çünkü verilen bütçe açığı katma değersizce elde edilen, mesela akaryakıttan alınan ötv, ekonomik aktiviteler üzerinden veriliyor.

    tcmb bu hamleyle emisyonu 6-7 milyar lira azalttı evet peki hükümet ne yaptı? 12 milyon emekliye 2000 lira ikramiye vererek bütçeye 24 milyar lira yük bindirdi. bunu sadece bütçe açığı gibi de düşünmeyin. emeklilerimiz bu parayı bankaya yatırıp tasarruf etmeyecek muhtemelen harcayacaklar.

    bu para harcanınca, piyasada başkasına gidecek o da harcayacak, sonra öbürü de, sonra diğeri de. bunun paranın dolaşım hızına ciddi bir etkisi olacak. peki bizim yapısal sorunlarımız çözüldü mü? tabii ki hayır.

    bu durumda ne olacak, dolaşım hızı artan para daha çok dolara ihtiyaç duyacak, sen ben arabaya atlayıp daha çok yeri gezmek isteyeceğiz. 400 liralık benzin alacağız, bunun 150 lirası bize artan enerji ithalatı olarak kalan 250 lirası devlete vergi olarak gidecek. devlet bu vergiyi katma değer üretemeyen köprülere yatıracak. o köprüyü yapacak teknik birikimimiz olmadığı için japon firmaya tonla dolar ödeyerek köprü yaptıracak.

    yani artan döviz talebi, kurları yeniden baskılayacak. kısacası bütçe açığı vererek, hem de bu açığı katma değersiz bir ekonomide vererek pdh’ın hem düşmesine izin vermezsiniz, hem de döviz talep etmeden büyümesini imkansız kılarsınız. fed de beleş dolar salmazsa ortalığa, doları ucuza bulamaz kur kontrolünü kaybedersiniz.

    peki faiz neden etkili bir mekanizma? çünkü dolaylı ya da direkt döviz satmanın limiti var o da merkez bankanızın dolar rezervidir, ki direkt ihalede net rezerv, bugünkü gibi dolaylı satımlarda brüt rezervden yersiniz.

    fakat faizde limit sizsiniz. gelsin diye takla attığınız dolar yüksek faiz verirseniz koşa koşa gelecektir. fakat faiz dediğim gibi parayı içerideki döngüden çıkarıp, dışarıdaki döngüye sokar ve mevduata girer. ekonomik aktivite yani pdh azaldığı için bankaların kârı da azalır. ülkede tasarruf oranları yükselir, tcmb’nin döviz rezervi de ha keza yükselir.

    fakat faiz artırımının şiddeti önemlidir. yeterince yüksek olmayan faizi, bütçe açığı verdirerek hükümet işlevsiz kılar. çünkü gelişmekte olan ülkelerde zaten kronik enflasyon vardır, bunun üzerine bir de maliyet enflasyonu biner. hükümet için yani oy için önemli olan faiz değil pdh’tır. fakat artan pdh dolar talebini arttırır, çünkü verilen bütçe açığı katma değersiz bir şekilde piyasaya pompalanır. katma değersiz üretim yüzünden artan dolar talebi kuru zıplatır, üretim olmadığı için kur maliyet enflasyonu olarak geri döner.

    artık piyasadaki ortalama fonlama faizi enflasyonun gerisinde kalmıştır. yani, gevşek maliye politikası o kadar gevşektir ki sıkı para politikasını da kendine benzetip iyice gevşekleştirir. türkiye’de son 2 senede olan şey budur.

    maalesef, tcmb faiz artırımında o kadar ağırdır ki enflasyonu geriden takip edip piyasanın gerisinde kalır hale gelmiştir. devlet bütçesi zaten faiz dışı açık verir bir durumda, piyasadaki faizlere ekstra bir yük olmuş.

    yabancı yatırımcılar bunların hepsinin farkındalar. tcmb’nin bağımsızlığı artık sorgulanmıyor bile. bu da ülkenin risk primini artırıyor. %8 enflasyon varken %12 ile enflasyonun önüne geçebilirisiniz belki ama enflasyon %15’e fırlarsa 4 fazla verip %19’la önüne geçemezsiniz burada lineer değil üstel bir ilişki vardır. eğer şiddetli bir faiz artırımı yaparsanız, bütçe açığıyla bile pdh artıracak alan bırakmamış ve maliyeyi sıkı para politikası izlemeye zorlamış olursunuz. türkiye’de devlet mecbur kalmadıkça sıkı maliye politikası izlemez zira.

    özet: bu adımın kalıcı olarak işe yaraması için bütçe açığının düşük olması gerekirdi. bu yüzden 2 hafta sonra dolar’ın 4.5 olmayacağının bir garantisi yok. herkesin ağzına pelesenk olmuş olan yapısal reformlar işte bu yüzden çok önemlidir. eğer siz ekonomi politikalarıyla pdh artırdığınızda, ekonomik yapınız dolar talep eder bir hale gelmiyorsa, yani cari dengeniz iyiyse hatta cari fazlanız varsa hiçbir dış mihrak size ve ekonominize zarar veremez.

    seçimden sonra yapılması gereken üç şey var.

    1) enflasyonla mücadele için okkalı bir faiz artırımı

    2) popülist eylemlere son veren, para politikasıyla uyumlu sıkı bir maliye politikası

    3) mevcut pdh yapısı hızlandığında dahi dolar talebini artırmayacak/çok az artıracak bir ekonomik paradigma değişikliği sağlayacak yapısal reformlar.

    benden size tavsiye en sonuncusuna gelir idaresi başkanlığını bağımsızlaştırarak ve tam yetkilendirerek işe başlayabilirsiniz.

  • eylemci gençlerden biri ntv mikrofonlarına "biz tatmin olmadık, onlar kendilerini nasıl tatmin ediyorlar?" diyerek, çok haklı ve manidar bir soru sormuştur.

  • geldim geldim…
    bir çoğunuza laflar hazırladım hehehehhe

    başlığı açanın samimiyetine zaten inanmıyorum, onu bir geçelim de , benim maksadım incitmeden tatlı tatlı yanlış bilinenleri düzeltmek.

    lütfen alınmayınız , gücenmeyiniz. tsk envanterinde bulunan farklı uçak tiplerinde bilfiil 17 yıldır mekanik teknisyeni olarak çalışan bir yazar olarak biraz bilgi vereyim.

    efendiler , öncelikle 15 temmuz sonrası yetişmiş personel kaybedildi, sıkıntıya düştük mevzusunu biraz yumuşatalım;
    evet ne yazık ki doğru, lakin acınacak bir hale düşmedik. evet pilot sayımız, yetişmiş teknisyen sayımız hatırı sayılır ölçüde düştü ama sürdürülebilirlik anlamında hiçbir tehlike yaşamadık. bunun en basit örneği 2016 sonunda gerçekleştirilen fırat kalkanı harekatıydı.
    çok istihbari bilgiye girmeden basit bir istatistik olarak paylaşayım; 74 uçak aynı anda havalandı ve %98 isabet oranıyla başarılı bir şekilde ilk dalga operasyon gerçekleştirildi. o zamanlar çalıştığım filo eğitim filosuydu ve biz yerde yedek bekle uçaklarımızın haricinde hepsini aynı anda kaldırdık. demek ki hala tam filo uçurabilecek hem pilotumuz, hem teknisyenimiz hem de lojistiğimiz mevcutmuş. hem de 2016 yılında! kaldı ki sonrasında eksiğin kapatılması için hafta içi hafta sonu bayram-seyran dinlemeden çalıştık.

    diğer bir husus uçaklarımızın ve sistemlerimizin çağın gerisinde kaldığı;
    bakınız biz bunları daha önce burada ve burada anlattık. f-16 1974 yapımı denmiş, değil can parçam , değil yakışıklım. f-16 1974’de ilk uçuşunu (kazara) yapmış olabilir ancak elimizdeki en eski uçak 87’de envantere girmiş olsa bile gövde ömrü, geçirdiği modernizasyonlar ve gövdesel güçlendirmeler sayesinde halen çağının gerektirdiklerini bize sağlayabilen bir uçak.
    dur dur f-16’ya dönmeden;
    sen o bokladığın f-4’ü görsen gerçekten küçük dilini yutarsın. evet uçak baktığında eski görünür gözüne ancak sahip olduğu sistemler ve taşıdığı mühimmatların kapasitesini bilsen önünü iliklersin. (boru mu amk bakımcıların arasında lakabı “baba”dır)
    heh, döndük mü f-16’ya?
    gel şimdi. baba senin ihtiyacın ne? sen kimlerle aşık atıyorsun? ne abd’nin seninle sıcak muharebeye girmeye ihtiyacı var (money talks bebeğim, kapish?) ne de senin okyanus ötesi operasyon yapma ihtiyacın var. bölgesinde etkin ve caydırıcı bir hava kuvvetlerimiz var. dosta güven, düşmana korku dedik, bildin mi? mesela azerbaycan’a güven verdik, biz (bkz: cap) veya (bkz: sead) uçarken ermenistan “korku”dan uçak kaldırıp da havadan gence’yi , gebele’yi, lenkeran’ı bombalayamadı.
    başka ne istersin? mesela o uçakları bisiklet gibi kullanabilen, gerçekten nokta atışı hedef vurabilen pilotların var senin. mağaraları, kampları 2 metreden az sapma ile imha etmek senin tatmin etmiyor mu? illa abd veya rusya ile hava harbi mi yaşamamız lazım?
    e batıya gidelim. yunanistan’ın ekonomisi alt üst oldu da şişire şişire dünyanın uçağını aldılar envanterlerine sırf bize yetişebilmek için. gel gelelim dibindeki adalara asker çıkardılar, ancak bu da hava kuvvetlerinin değil siyasetin sorunu.

    5. nesil uçağımız yok. maalesef yok. çok mu ihtiyacımız var şu an? bence yok. bunları yazdık ( yukarıdaki bakınızlar ) . 5. nesil uçağı idame ettirmeye harcayacağımız kaynakları f-16 envanterden emekli olana kadar milli muharip uçak projesi’ne aktarabiliriz. harekat ve etki alanımızda bize 5. neslin eksikliğini hissettirebilecek bir tehdit yok ki.

    gelelim mi personele?
    ufak ufak hatıralarımdan gideyim.
    bosna hersek’de görev yapıyorum. sene 2020, bize tahsisli evde 3 havacı, 3 karacı , 1 denizci astsubay ve 1 karacı albay ile yaşıyoruz. mesai saati sonrası ortak salonumuzda bulunan 2 büyük koltuk takımında tv’ye yakın olan takımda 3 karacı ve bir denizci abimiz meyve soyup dizi izlerken biz arka koltuklarda birimizin önünde ingilizce kitabı, diğerinin elinde nato’nun bize verdiği sop (standart operational procedures) kitabı, bende ise ispanyolca gramer kitabı var. albayımız odasından çıkıp ekiple tv izlemek için yanımıza geldi ve “arkadaş şu havacılardaki vizyona hastayım, beyler bakın da bi feyz alın” diye serzenişte bulundu. sonraki zamanlarda ise verdiği her direktifi prosedürleri inceleyip teatti ettiğimiz için “yakıcam amk sizin bu kitaplarınızı, bişeyi de bilmeyin lan” dediği olmuştu. amacım kimseyi yermek ya da övmek değil ancak hava kuvvetlerinde özellikle uçucu ve uçuşla alakalı branşlar gerçekten ülkemiz anlayışının ve çağının önündedir efendiler. en “boş” diye yaftalayacağınız adam bile yabancı dile, teknik dökümana hakim ve en az 1000 sorti üretmiş tecrübeye sahiptir. bunu sağlayan ise “bence” ülkemizde benzerini bulamayacağınız “kurum kültürü” ya da “kurumsal hafıza”’dır. sistem, “gabi” adamı dışarı, uçaktan uzağa itmeye ayarlıdır.
    pilotlar konusunda da ufak bir anektod bırakayım;
    nato sağolsun her üssün bir de standardize filosu vardır. bu filolar adı üstünde uçucuların standart prosedürlere göre yeterliliğini sağlar. bu filolarda binlerce saat uçuşu, katıldığı 100’lerce operasyon olan ve tonlarca mühimmatla sayısız atışları olan “bilekli” pilotlar bulunur.
    bu abilerimiz muharip filolarda uçan pilotları sürekli denetim altında tutar. dolayısıyla “zayıf”, “eksik”, ya da yetersiz bir pilot derhal tespit edilir ve sonraki yaşamında uçağı sadece fotoğraflarda görür.
    biraz da uçakların amiyane tabirle “modifiye” durumlarına gelelim;
    efendiler bizim bu konuda g.tümüzü kurtaran husus ise kıbrıs harbi sonrası yediğimiz ambargolar neticesinde kurduğumuz aselsan, havelsan, roketsan, aspilsan, teive tusaş gibi harika kurumlarımızın 30 yılı aşkındır bize sağladığı imkanlardır. uçaklar piç kasa bmw ya da şahin gibi “modifiye” olduklarında sadece görüntü değiştirmez. aksine yan yana duran iki blok-30 ve blok-50m arasında görüntü neredeyse aynı olmasına karşın kabiliyetleri açısından uçurum vardır. yani her uçak sistemi envantere girdikten sonra servis ömrünü doldurana kadar “yaşamaya ve gelişmeye” devam eder.
    çok uzattık sanki, sonuç olarak;
    pilotlarımız dünyanın en iyileri arasında,
    bakım ekibimiz “top shelf” kalitede,
    eğitim ve doktrinlerimiz hala benzersizdir.
    hava kuvvetlerimiz mevcut olduğu sürece korkmayın…

  • bu iddiada doğruluk payı varsa iki ihtimal var:

    1 - ülkenin başbakanının onlarca askerinin ve tabur komutanının öldürüldüğünden haberi yok.
    2 - ülkenin başbakanı, onlarca askerinin ve tabur komutanının öldüğünden haberdar bir halde milli maçta etrafa, önünde şehit çocuğu varken gülücükler dağıtıyor.

    hangisi daha az korkunç, daha az acı, daha az sinir bozucu geliyorsa onu seçin. ben birini seçemedim.

  • adam ülkenin görevdeki başbakanına şantaj yaparak hapishaneden tahliye oldum üzerine de 5 milyon dolar aldım diyor hala "önemli bişey anlaymıcaksan yazma, okuması zor oluyor video çek" diyenler var ...