hesabın var mı? giriş yap

  • 18. yüzyılın ilk yarısında londra'da bir 'olağanüstü sarhoşluk epidemisi' yaratan, türkçeye 'cin çılgınlığı' olarak çevrilebilecek ve sebebinin mezhep çatışmalarına dayanması nedeniyle oldukça ilginç bulduğum bir sosyal vaka.

    efendim olaylar şöyle cereyan ediyor; william of orange bey ingiltere kralı olduğu zaman, ingiltere-fransa arasındaki politik ve dini çatışmalardan nedeniyle fransız brendisine alternatif bir içecek olarak cini ingiltere'de, bilhassa londra'da popülerleştiriyor. tabi o dönemde brendi ticareti yapan tüccarlar için de bir alternatif yaratılmış oluyor. lakin bir noktadan sonra iş çığırından çıkıyor ve londra'da on binlerce cin üreticisi ve satış noktası türemeye başlıyor. insanlar çoluk çocuk bebek demeden su gibi cin içiyorlar. konu hakkında araştırma yaparken bir videoda şöyle bir açıklamaya denk geldim, ancak kaynak gösterilmediği için ne kadar doğrudur bilemiyorum: bahsettiğimiz dönemlerden önce cinin medikal olarak iyileştirici bir içecek olarak kullanılması, erkek ve kadınların aynı ortamda rahatça içebilmesi ve o dönemin londra'sında sosyalleşme adına cin içmenin çok önemli bir yeri olması, insanların cini 'ale' gibi hızlı ve sık tüketmesi, insanların kötü çalışma koşulları, kötü beslenmeleri, ani şehirleşen londra'da hobi edinememeleri* gibi sebepler; onları hayat gerçeklerinden uzaklaştırmaya iter ve cin bu senaryoda baş rolü üstlenir.

    şöyle anlatalım, o dönemde (1743) ingiltere'de kişi başına düşen yıllık cin tüketiminin 10 litre olduğu söyleniyor. 2019 verilerinde ise en çok cin tüketen ülke olan ispanya liderliği kişi başı yıllık 1.07 litre olarak elde etmiş, ingiltere ise 0.55 litrede dördüncü sırada. * e hal böyleyken çoluk çocuk bebek demeden bir cin çılgınlığı dönüyor şehirde, haliyle ekonomi çöküyor, suç oranları artıyor, insanlar kontrol edilemez hale geliyor. çözüm ise vergilerde aranıyor. 'gin act'ler çıkıyor sırayla (1736, 1743, 1751). baya yarım yüzyıl insanlar sarhoş geziyor, şaka gibi. hatta propoganda amaçlı, oldukça meşhur bir baskı da bulunuyor: william hogarth'a ait gin lane. aslında bu, beer street and gin lane adında bira öven ve cin yeren, insanları biraya teşvik eden, cinden uzaklaştırmaya çalışan, biraz komik biraz da trajik bir propoganda. parasızlıktan sokak köpeğinin kemiğini kemiren adam biraz korkunç ama, kabul ediyorum.

    velhasıl, bu vergilendirmeler de tabi merdiven altı üreticilerini engellemiyor. kontrolsüz alkol tüketimi nedeniyle kör olan insan sayısı olağanüstü artıyor o dönemlerde. şöyle tatlı bir link de buldum, ilgisini çekenler bir göz atabilir.

    "bradstreet had unwittingly created one of the earliest vending machines - for the distribution of illegal gin. ıngenious. an innovation that was soon copied across the capital. people would stand outside houses, call 'puss' and when the voice within said 'mew' they would know that they could buy bootleg gin inside. very soon old tom became an affectionate nickname for gin."

  • şurada verilen krallar gibi yaşama örneklerine bakınca bu nerenin krallığı demekten kendimi alamıyorum.

    2000 lira maaşı normalleştirip kralım ben diye kendinizi inandırırsanız, patronlar, işverenler sizi daha çok kullanırlar.

    mesela çok kralım bakın diye döküm çıkaranların hiç birinde bence iyi yaşamanın önemli kalemlerinden birisi olan seyahat yok. seyahatin en ucuz hali bile şu denklemleri altüst eder.
    dışarı çıktığında çayın kahvenin hesabını yapıyorsan, biradan başka alkole elin gitmiyorsa, ihtiyacın olan kıyafeti almak için sezon sonuna kadar indirim olsun diye bekliyorsan, sinemaya gitmek için indirim gününü bekliyorsan kral değilsin arkadaşım.

  • baba: - benim seçtiğim bir kızla evlenmeni istiyorum
    oğul: - hayır!
    baba: - kız bill gates’in kızı
    oğul: - o zaman tamam.

    ... baba bill gates’e gider:

    baba: - kızını oğlumla evlendirmek istiyorum.
    bill gates: - hayır.
    baba: - ama oğlum dünya bankası’nın ceo’su
    bill gates: - o zaman tamam.

    baba dünya bankası’nın başkanına gider:

    baba: - oğlumu ceo yap!
    başkan: - hayır.
    baba: - oğlum bill gates’in damadı
    başkan: - o zaman tamam.

  • kişi başına yaklaşık 90 tl yapar. 5 kişilik bir ailenin yıllık 450 tl ödemesi demektir. bir yıllık lig tv için pahalı diyerek almaktan vazgeçen kişi, bu diyanet payını ödemiyor olsaydı evinde 1 yıl lig tv izleyebilirdi.

    90 tl verdiğime değiyor mu diye bir fiyat/performans değerlendirmesi yaparsanız; her hafta 1 kez cuma'ya yılda iki kez de bayram namazına gitseniz 54 namaz yapar. bu da namaz başına 1.75 tl falan eder. eğer vakit namazlarına da camiye gidiyorsanız namaz başına maliyetiniz 10 kuruşun bile altına iner ki bu devirde bu fiyata bulunmaz bence.

    vakit namazlarına gitmiyorsanız biraz pahalı bi hizmet oluyor. (bkz: kombine boşa gitmesin diye maça gitmek)

    (bkz: donanımhaber sıcak fırsatlar)

  • acilin isvicreli bilim adami geldi. sana laflar hazirladim oytun.

    gece gece tuz ayran videosuna denk geldim, tasak mi gerçek mi diye anlamaya çalışırken gerçekten makalesinin basıldığını gordum. peer reviewed bir dergi mi emin değilim, öyle çok ikna edici bulgular yok. hadi ikna edici olsa bile yogurt ve tuzun sinerjik etkisi ile bir şey yok. yoğurt niye eklenmis belli değil. madem ekledin, tuzsuz ayran ve yogurtsuz tuzlu su grupları nerede. zaten sonucta da buna değinilmemis. makalede son isim olan oytun kardeşimizin makalenin iceriginden haberi yok mu?
    zaten kurduğu cümle ayri bir sikinti. "otizmde böyle bir sikinti var. ayran ya da tuz tek basina bir sey yapmiyor ama ikisi birlikte zehir oluyor". afedersiniz ama bu nasil embesilce bir yorumdur? sözde kendi cikardigi makaleye göre sadece tuz da otizme sebep oluyor. ee bu adam kendi makalesinden habersiz mi?
    bence habersiz. researchgate'de oytun'un adina tikliyoruz ve görüyoruz ki kendisi her hafta bir makale yayinlamis. agustos ayinda 4 makale var sanirim, resmen cilginlik. kanserden, otizme kadar cok farkli konularda makaleler. bu arkadasin bu calismalarin hepsinde yer alma ihtimali var mi? yok. zaten kendi makalesinin sonucundan bile bihaber.

    sonra dananin kuyrugunun koptugu noktaya geliyoruz. researchgate'de kendi kurdugu "erbas institute of experimental medicine" diye bir arastirma merkezinde calismalarini yaptigini görüyoruz. google'de arayinca böyle bir enstitü ile ilgili bilgi bulamiyoruz. onun yerine söyle bir dergi sitesi cikiyor ilk sayfada.
    https://jebms.org/ journal of experimental and basic medical sciences
    editor-in-chief: oytun erbas

    yayinlanan makalelere bakiyoruz, oytun beyin makaleleri full. adam kendi kurdugu kendi chief editörü oldugu dergiye makale pompaliyor. özetle cok kirli isler dönüyor. benim anlamadigim, doktor olabilecek kadar okumus bir insan nasil böyle islerin pesine düser. bence kafayi yemis olabilir. kim bilir belki de kendi uydurdugu seylere kendi de inaniyor. yakinda kokusu cikar ve bir yerlerinde patlar. insan icine cikamaz diyecegim de adam yüzsüz. yazik.

    edit: bir arkadaş olayı onceden özetlemiş zaten.(bkz: #125364279)