hesabın var mı? giriş yap

  • ergenlik yıllarımdan (ki hala çıkamadığım iddia edilir) bir eylem. ne zaman diş hekimine gitsem izlediğim reklamların etkisiyle muayenenin sonunda sorardım: "peki hangi diş macununu önerirsiniz? hangisini kullanmalıyım?"

    yanıt ne olurdu dersiniz dostlarım? aha söylüyorum: "farketmez". şu ana kadar bana en çok alaka gösteren diş hekiminden aldığım yorum da şuydu: "hepsi üç aşağı beş yukarı aynı, farketmez aslında... bir açıdan fırça macundan daha önemli". fırça macundan önemliyse ver misvakla sazımı düşeyim anadolu yollarına aşık gülabi gibi.

    şu duygusuzluğa bak, hepsi aynıymış, domatesleri elleye elleye seçen kadını azarlıyor sanki pazarda. lan peki ben reklamlardaki sevgiyi göremeyeceksem ne anladım dolgudan, ne anladım yirmilik çekiminden, diş taşı temizliğinden. bunu kullanmanızı öneriyorum desene, kolgeyt desene, yumurta çıkarsana ipana testi yapsana. duygusuz.

  • maraş kırsalında öğrencilerin çoğunun davara gönderildiği boş zamanlarında okula geldikleri bir köy okulunda (alanım ögretmenlik olmasa da ingilizce eğitim alan birisi olarak) bir eğitim öğretim süreci boyunca geçici ücretli ingilizce öğretmenliği yaptım. daha doğrusu ögretmenlik eksikliğinden ingilizce dersleri uzun bir süre bomboş geçen bir okuldaki çocuklara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. o okulda bünyamin isminde ram öğrencisi olarak belirtilen sınıfın en arka köşesinde tek başına oturan bir öğrencim vardı. okula ilk geldiğimde öğretmenler odasında arkadaşlar fikir verirken ilk söyledikleri şeylerden birisi; "bünyamin'e hiç bir şey anlatmaya uğraşmayın. o kendi halinde gelir gider" dediler. tabi o sınıfa girer girmez bünyamin'in kim olduğu arkadaşlarının alaycı konuşmaları altında kenara sinen ürkek bakışlarından anlaşılıyordu.

    diğer arkadaşların tavsiyelerinin aksine. o sınıfta herkese ne anlatıyorsam, bünyamin'e de anlatmaktan asla pes etmedim. onlara bir anlatıyorsam ona iki anlatıyordum. 6. sınıf olmalarına rağmen o sınıfta hiç kimsenin doğru düzgün bir temeli yoktu ama nedense en fazla bünyamin'in temelsizliği dikkat çekiyordu. her şeyi 4. sınıflara anlattığım gibi sıfırdan anlatmaya çalışıyordum. bünyamin de artık zamanla ona verdiğim ödevleri iyi kötü yapmaya çalışıyordu. yapamadıklarını da teneffüs arasında öğretmenler odasında yanıma getirip sorduğunda şaşkınlıklarını saklayamayan diğer öğretmen arkadaşların tuhaf bakışları halen aklımda.

    muhtemelen birilerinin eskisi gri yırtık bir paltoyla okula gelen, soğuktan dudakları çatlayan, elleri davar gütmekten nasır tutan ve üstüne itilip kakılan o çakır gözlü bünyamin adını söylerken bile takılırken artık soru sormaya cesaret edebiliyordu. ilk dönem karne sonuçları açıklandı. bünyamin'in karnesinde beden (2) ve ingilizce (3) hariç bütün dersleri 1. bir insana resim ve müzik'ten nasıl zayıf verilebileceği belki ayrı bir tartışma konusu ama beden dersi bile ikiydi. bünyamin'in en yüksek dersinin ingilizce olduğuna şaşıran müdür yardımcımız şiveli konuşarak; "hele şu bünyamin'i çağırın az ingilizce konuşak" diye maytap geçti. bünyamin'in çağırdılar ve korkarak idarenin odasına girdi. rakamları 10'a kadar saydı, oda'da gösterdiğim renklerin hepsinin ingilizcesini söyledi. adını, yaşını ve nereli olduğuna dair sorduğum ingilizce sorulara da cevap verince müdür yardımcımız sustu kaldı.

    ve o an anladım ki; bünyamin aslında kafadan tüm alt standartların doğuştan yüklendiği bir kurbandı. ta ailesinden hazır nur topu gibi hocalarının ellerine doğmuş tüm öğrencilere dip nokta olarak belirlenen "bundan bir cacık olmaz" vakası bir başarısızlık timsaliydi. oysa bünyamini deştikçe öyle doğmadığını, öyle yapılmak için nasıl aileden okula koordine bir şekilde buna itildiğine ve azıcık bir değerin, ilginin bir insanı nasıl diriltebileceğine defalarca kez şahit oldum.

    edit: bünyamin'le ilgili aktardığım bu paylaşımın bugün ekşi şeyler'e yansımasından sonra birçok arkadaştan devamında ne olduğunu öğrenmek istediklerine dair mesajlar geldi. birçok arkadaş da sağolsunlar güzel sözlerle onore etti. fakat aslında bünyamin'in bana öğrettikleri benim ona öğrettiklerimden çok daha fazlaydı.

    öncelikle bu hadise öğrencinin ismi dahil baştan sona gerçek. o sürede geçici ingilizce öğretmenliği yaptığım için sadece 1 yıl bu köy okulunda bulundum. devamında yüksek lisans eğitimim için yurt dışına gittim ve hiç birinden haber alamadım. fakat bir gün bünyamin beni facebook'tan bulup ekledi. onu görünce bir anda içimi tuhaf bir mutluluk sardı. bünyamin artık facebook bile kullanabiliyor ve beni halen hatırlıyordu. hani artık facebook kullanabilecek kadar sosyal medyadan haberdar olması, (bir kenara pusturulmasından ötürü zeka geriliği var sanılan) içine kapalı kendi halindeki bünyaminin dış dünyayla iletişiminin şimdi çok daha iyi boyutlarda olduğunun bir göstergesiydi. ilköğretimi tamamladıktan sonra liseye gitmediğini, babasının yanında ailesine yardımcı olmaya devam ettiğini söyledi.

    bünyamin duygularını ve düşüncülerini sözlerle çok net ifade eden birisi değildi. dolayısıyla o facebook muhabbetimizde klasik hatır sormalar içerisinde kaldı. fakat "kendine iyi bak, bundan sonra bir sıkıntın olursa her zaman yazabilirsin" diye bir kapanış yaptığımda, o da vedalaştıktan sonra onlara söylettiğim ingilizce çocuk şarkılarından birinin youtube linkini bulup yolladı. bünyamin'in ürkekliğinin azaldığını hissettiğiniz mimikleri ve bakışlarıyla size yaklaştığını ve emeğinize karşılık bir çaba içinde olduğunu anlardınız. yani bünyamin'le iletişimimiz uzun cümlelerden veya sohbetlerden ziyade hep onun kendini ifade etme şekillerindeki küçük gelişmelerle ilerlerdi. bu bazen mimik ve bakışlarından, bazen de yanınızda belirip kitabı veya defteri uzatıp sormak istediği şeyi parmağıyla göstermesiyle olurdu. dolayısıyla o gönderdiği şarkının kendince bir teşekkür ve bir vefa göstergesi olduğunun farkındaydım..

    bu arada facebook'taki tek paylaşımı şu profil fotoğrafıydı. aradan 2 yıl geçmesine rağmen hiçbir hareketlilik olmadan aynı resimle pek aktif olmadığı anlaşılan bir facebook hesabı dışında çok fazla iletişimimiz olmadı.

  • based on a true story..
    kahramanımız otoyolda makas atarken* bariyerlere çarpar. olay mahallinden geçmekte olan ekip otosundan bir polis iner, yaklaşır:
    - sen mi yaptın bu kazayı?
    - evet abi.
    - ulan bu nasıl kaza? böyle kaza mı yapılır? sana ceza kesmek yetmez, kursa da gönderecem seni.
    - abi yapma etme babam sıçar ağzıma, zaten öğrenciyim vaktim yok...
    - kes lan!
    - abi hiç olmazsa biri olsun, hem kurs, hem ceza.. insaf ama..
    - seç birini o zaman..
    - seçemem ben abi, sen seç.
    - peki, kura çekelim o zaman..
    polis iki parça kağıt koparır, birine "kurs", diğerine "ceza" yazar.
    - çek şunlardan birini..
    kahramanımız olayın yavşamakta olduğunu farkeder..
    - abi, bir tane de benim hakkım olsun, bir kağıda da "af" yazıp koysan..
    - hadi lan!
    - abi yapma etme..
    - peki lan
    polis bir kağıda da "af" yazar.
    - çek bakalım.
    şanslı kahramanımız "af" yazılı kağıdı çeker..
    - bak abi allah da istemiyormuş.
    - allahın adını karıştırma, sittir ol git şimdi..

  • fren balataları biter, onu değiştirmez..
    kornası bozulsa müşteriyi bırakır sanayiye gider..

  • son donemde sosyal medyanin gundeminde olan meshur laf. dar paca pantolon, elde tespih, dar slim fit bogru acik beyaz gomlek, bazen ustune yelek, bileklik ve saat, parmaklarda buyuk yuzukler, nusret tarzi biyik, masanın uzerinde araba anahtarı, cuzdan, cep telefonu, nargile kombinasyonunun özeti olan laftır ayrıca.

  • ali erdoğan'a ait olduğu söylenen video.

    "polise külhanbeyi diyen başbakanın gerçek külhanbeyi yeğeni ali erdoğan gözaltına alınan öğretmene polisten işkence yapması için talepte bulunuyor. kabul görmeyince de küfrediyor"

    içerisinde şöyle bir diyalog barındırmaktadır;

    "- ayakta dikeceksin onu
    + ayakta tutulmaz öyle
    - başbakana hakaret etmiş ayakta dikeceksin...
    - böyle adamsın işte sen onun için ağzına sıçıyorum işte, burada milletin içerisinde
    +beyefendi siz kendinize yapılmamasını...
    -başbakan bu her adam değil"

    insanın kanı donuyor gerçekten...

    edit: benzer bir video daha bulunmaktadır; video2

    video 3

    not: video'ya katkısından dolayı lpgli tosbaga'ya teşekkürler.

  • şok etkisi yaratır.

    üniversite 2 yıl uzayınca, eh artık çalışmanın vakti geldi dedim. oturdum çalıştım. 1 yıl daha uzadı amk. ilginç.

  • cımcılık: çok ıslak, sırılsıklam.

    cümle içinde kullanımı: öyle bir terledim ki cımcılık oldum.

    aslında açıklama yapmama bile gerek yoktu. cımcılık diyince insanın aklına anlamını bilmese de otomatik ıslaklık geliyor.

    bir de zorsunmak var, ben kimin önünde söylesem, yüzüme mal mal baktılar sanırım o da bize özgü.

    anarya hakkında açıklama yapmıyorum bile ama, öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaracak bilgisi şu: fransızcadaki geri manasına gelen "en arriere"den geliyormuş.